Edgar Allan Poe – Tüm Hikayeler PDF Oku indir
Edgar Allan Poe – Tüm Hikayeler PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Edgar Allan Poe – Tüm Hikayeler kitabını araştırdık. Ayrıca Edgar Allan Poe tarafından kaleme alınan Edgar Allan Poe – Tüm Hikayeler kitap özetinin yanı sıra, Edgar Allan Poe – Tüm Hikayeler pdf oku, Edgar Allan Poe – Tüm Hikayeler yandex, Edgar Allan Poe – Tüm Hikayeler e-kitap pdf, Edgar Allan Poe – Tüm Hikayeler PDF Drive, Edgar Allan Poe – Tüm Hikayeler Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.
Edgar Allan Poe – Tüm Hikayeler PDF indir Oku
Edgar Allan Poe, 19 Ocak 1809’da Boston, Massachusetts’de, her ikisi de profesyonel oyuncu olan, üç çocuklu David ve Elizabeth (Arnold) Poe’nun ikinci çocuğu olarak dünyaya gözlerini açtı. Londra ve Richmond’daki özel okullarda okudu. Öğrenciliği sırasında tanıştığı alkol ve kumar, yaşamını altüst etti. Kendisinden daha ünlü olan eşinin gölgesinde kaldı. Önceleri başarısız fanzin denemeleriyle başladığı edebiyat yaşamı, 1832’de Saturday Courrier’da basılan beş öyküyle ve 1833’te Baltimore Saturday Visiter tarafından tertip edilen yarışmada “MS. Found in a Bottle” (Şişede Bulunan Not) adlı öyküsüyle birinciliği kazanmasıyla sürdü. 1834’te, Godey’s Lady’s Book’ta yayımlanan “The Visionary” (Vizyoner) adlı öyküsüyle adı ülke genelinde duyulmaya başlamıştı. Düzyazılarından başka, ustaca kurgulanmış ve yazılmış “The Raven” (Kuzgun) başta olmak üzere, “Annabel Lee” ve “To Helen” (Helen’e) adlı şiirleriyle de tanınan Poe 7 Ekim 1849’da öldü. Charles Baudelaire’in “Çağımızın en kuvvetli yazarı…” dediği Poe, yazdığı özgün metinlerle bir çok yazarı derinden etkiledi. Gerçekten de, ondan başka hiç kimse yaşamın ve doğanın istisnalarını daha büyülü anlatamadı. Pierre Bon-Bon’un sıradışı niteliklere sahip bir restaurateur olduğuna —’nin saltanatı sırasında Rouen’deki Le Febvre çıkmaz sokağında bulunan ufak kafeye sürekli olarak giden kimsenin itiraz edeceğini sanmıyorum. Pierre Bon-Bon’un dönemin felsefesinde aynı derecede kabiliyetli olduguysa bence daha da tartışılmaz bir meseledir. Pâtes â la foie’sı şüphesiz müthişdi: Ama hangi kalem sur la Nature makalelerinin, – sur l’Ame düşüncelerinin, – sur l’Esprit gözlemlerinin hakkını verebilir ki? Omletleri – fricandeaux’ları paha biçilmez idiyse, zamanının hangi litterateur’ü geri kalan bütün o savant’ların saçma sapan “Ideé”lerine karşı bir “Ideé de Bon-Bon’a iki mislini vermezdi? Bon-Bon başka kimsenin altını üstüne getirmediği kütüphanelerin altını üstüne getirmişti – kimsenin hayal bile edemeyeceği kadar çok kitap okumuştu – başka kimsenin anlamanın olabilecek olabileceğini bile kavrayamayacağı kadar çok şeyi anlamıştı. Yine de, ünü yayılırken, Rouen’de “vecizelerinin ne Akademi’nin saflığı- tu, ne de Edebiyat Derneği’nin derinliğini taşıdığını söyleyen yazarlar yok değildi – ama bence doktrinleri kesinlikle yaygın bir biçimde anlaşılmış değildi, fakat bu anlaşılmalarının güç olması manasına da gelmiyordu. Bence birden fazla insanın onları bilinmesi güç bulmasının sebebi kendi kendilerini ispatlarcasına açık olmalarıydı.
Kant temelde metafiziğini Bon-Bon’a -fakat bu işi daha ileriye götürmeyelim- Bon-Bon’a borçludur. Bon-Bon Platoncu değildi, Aristocu da sayılmazdı – ne de çağdaş Leibnitz gibi, bir fricassée’nin yahut facili gradu’nun icadına, bir duyum analizine ayırılabilecek o kıymetli saatleri, etik tartışmanın inatçı yağlarıyla sularını uzlaştırmaya yönelik boş çabalarla harcamıştır.