PDF

Jerome David Salinger – Üç Öykü PDF Oku indir

Jerome David Salinger – Üç Öykü PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Jerome David Salinger – Üç Öykü kitabını araştırdık. Ayrıca Jerome David Salinger tarafından kaleme alınan Jerome David Salinger – Üç Öykü kitap özetinin yanı sıra, Jerome David Salinger – Üç Öykü pdf oku, Jerome David Salinger – Üç Öykü yandex, Jerome David Salinger – Üç Öykü e-kitap pdf, Jerome David Salinger – Üç Öykü PDF Drive, Jerome David Salinger – Üç Öykü Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Jerome David Salinger – Üç Öykü PDF indir Oku

Ayakkabılarının ucu yukarı kıvrılırdı. Annem babama ya Kenneth’in ayakkabılarını ayağına göre büyük aldığını veya, bir zahmet, birilerine çocuğun ayaklarında şekil bozukluğu olup olmadığını sormasını söylerdi. Ama bence ayakkabılarının ucunun kıvrılmasının nedeni, sürekli olarak çimenlikte çömelip yetmiş-beş seksen paundluk [1] gövdesini öne doğru eğerek bir şeylere bakması veya bir şeyleri parmaklarıyla yoklamasıydı. Makosenlerinin bile uçları kıvrılırdı. Soldan ayırıp ıslatmadan taradığı düz, bakır kızılı saçları anneme çekmişti. Asla şapka takmazdı ve onu çok uzaklardan bile ayırt edebilirdiniz. Bir öğle saatlerinden sonra, golf kulübünde Helen Beebers ile oyuna ekranlara gelecektım; çiviyle topu sert, kış kaidelerina [2] uygun toprağa batırıp vuruş duruşumu alacaktım ki, arkama dönsem kesinlikle Kenneth’i göreceğimi hissettim. Kendimden emin arkama döndüm. Altmış yard [3] kadar uzakta, yüksek tel çitin ardında, bisiklete oturmuş bizi izliyordu. Saçları öyle kırmızıydı. Solak birinci kaleci [4] eldiveni kullanırdı. Eldivenin arkasına çini mürekkebiyle dizeler yazardı. Kendisi vurucu olmadığı zamanlarda veya sahada dikkate değer bir şey olmadığında onları okumayı sevdiğini söylemişti. On bir yaşına geldiğinde evde şiir namına ne varsa okumuştu. En çok Blake ve Keats’i seviyordu, bir de Coleridge’in bazı şiirlerini; ama bir yıl öncesine kadar özenle yazılmış son kayıttan haberdar değildim -ki eldivenini düzenli olarak okurdum.

Ben hâlâ Fort Dix’teyken [5] , o sırada askerde olmayan kardeşim Holden’dan bir mektup geldi; garajda vakit öldürürken Kenneth’in beyzbol eldivenini bulduğunu dile getiriyordu. Holden, eldivenin başparmağındaki dizeleri önceden görmemişti ve acaba ne olduğunu biliyor muydum, diye bana yazmıştı. Brownig’in dizeleriydi “İstemem Ölüm gözlerimi bağlasın, sakınsın beni, Ya da sürünerek geçirsin beni öte yana usulca, istemem.” [6] Kalp hastalıklarının en ağırına sahip bir çocuk tarafından alıntılandıkları düşünülürse, pek de neşeli dizeler değildi. Beyzbola deli oluyordu. Maç ayarlayamadığı zamanlarda, ona yüksek top atacak ben de ortalarda yoksam, saatlerce garaj çatısının eğimine bir beyzbol topu fırlatıp geri yuvarlanan topu yakalardı. Başlıca liglerdeki bütün oyuncuların vuruş ve saha istatistiklerini bilirdi. Ama benimle hiçbir maça gelmezdi. Bir kez, sekiz yaşındayken, geldi benimle ve Lou Gehrig’in iki kez strikeout [7] aldığını gördü. Gerçekten iyi bir oyuncunun strikeout aldığını bir daha görmek istemediğini dile getirdi. “Tekrar Edebiyata dönüyorum, bu şeyi kontrol edemiyorum.” Şiir kadar düzyazıyı da severdi, özellikle de kurmacayı. Günün herhangi bir saati odama gelir, kitaplığımdan bir kitap alıp, onunla odasına veya verandaya seyirtirdi. Nadiren kafamı kaldırıp ne okuduğuna bakardım. O günlerde yazmaya çalışıyordum.

Çok zor iş. Çok soluk benizli iş. Ama arada bir bakardım. Bir keresinde onu F. Scott Fitzgerald’ın Buruktur Gece’siyle çıkarken gördüm, bir başka zaman da bana Richard Hughes’ün Masum Seyahat’inin konusunu sordu. Söyledim, o da okudu; ama ardından ona ne düşündüğünü sorduğumda tek dile getirdiği depremin, bir de başlardaki zenci elemanın fena olmadığı oldu. Başka bir gün de odamdan Henry James’in Yürek Burgusu’nu aldı. Bitirdikten sonra bir hafta evdeki kimseyle konuşmadı. *** Ben idare ediyorum. O sıkıntılı, çirkin Temmuz cumartesisinin her ayrıntısını hatırlıyorum ama. Annemle babam, yazlık tiyatroda Kefenin Cebi Yok’un ilk matine performansını sahneliyorlardı. Yazlık tiyatro yapımlarının iki hırçın, rolünü abartıyla oynayan, sürekli olarak terleyen oyuncusuydular ve kardeşlerimle ben bazı zamanlarda onları izlemeye giderdik. Annem yazlık tiyatrolarda hepten başarısızdı. Onu izlerken, serin akşamlarda bile, Kenneth koltuğunda hemen hemen yere inecek kadar sinerdi. O cumartesi günü bütün sabah odamda çalışmıştım, öğle yemeğimi bile orada yemiştim ve fakat öğle saatlerinden sonra, ilerleyen saatlerde alt kata inmiştim.

Üç buçuk sularında verandaya çıktığımda Cape Cod’un havası başımı döndürdü, adeta demi fazla kaçmış gibi. Ama az sonra gün gözüme gayet güzel göründü. Güneş, bütün çimenliği ısıtıyordu. Kenneth’e bakındım; çatlak hasır sandalyeye oturmuş kitap okuyordu; ayağını altına almış, ağırlığını ayağının üst kısmıyla dengeliyordu. Ağzı aralık okuyordu, benim veranda boyunca yürüyüp sandalyesinin karşısındaki korkuluğa oturduğumu duymadı. Sandalyesine ayakkabımın ucuyla vurdum. “Bırak okumayı, Mac,” dedim. “Kitabı bırak. Beni eğlendir.” Hemingway’in Güneş Yine Doğar’ını okuyordu. Ben konuşunca havamda olmadığımı fark edip kafasını kaldırarak gülümsedi. Bir beyefendiydi; on iki yaşında bir beyefendi; bütün yaşamı boyunca bir beyefendiydi olmuştu. “Yukarıda yalnızlıktan içim sıkılıyor.” dedim. “Kötü bir meslek seçtim.

Bir roman yazacak olursam herhalde bir koroya katılıp kitap bölümleri içinde toplantılara seğirtirim.” Bana, sormasını istediğimi bildiği şeyi sordu. “Vincent, yeni hikâyenin konusu ne?” “Dinle, Kenneth, alay etmiyorum. Müthiş. Gerçekten,” dedim, her ikimizi de ikna olmaya hazırlayarak. “Adı ‘Bovlingci’. Karısı geceleri boks veya hokey maçlarını radyodan dinlemesine izin vermeyen bir adamın hikâyesi. Maç izlemek yasak. Çok gürültülüymüş. Korkunç kadın. Adamın kovboy hikâyeleri okumasına da izin vermiyor. Zekâsını kötü etkilermiş. Bütün kovboy hikâye dergilerini çöpe atıyor.” Kenneth’in yüzünü bir yazar gibi izledim. “Her çarşamba gecesi bu adam bovlinge gidiyor.

Her çarşamba gecesi, akşam yemeğinden sonra, özel bovling topunu dolabın rafından indirip, özel, yuvarlak, kanvas çantasına koyuyor, eşine iyi geceler öpücüğü veriyor ve dışarı çıkıyor. Bu böyle sekiz sene sürdürmekte. Sonunda ölüyor. Her pazartesi gecesi, eşi mezarlığa gidip mezarına glayöller bırakıyor. Bir keresinde, pazartesi yerine çarşamba gidiyor ve mezarda taze menekşeler görüyor. Onları oraya kimin koyduğunu bir türlü çıkaramıyor. Yaşlı bekçiye soruyor; adam ‘Ha o mu, her çarşamba gelen bir kadın var. Eşi sanırım.’

Jerome David Salinger – Üç Öykü PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu