Faik Bulut – Dersim Raporları PDF Oku indir
Faik Bulut – Dersim Raporları PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Faik Bulut – Dersim Raporları kitabını araştırdık. Ayrıca Faik Bulut tarafından kaleme alınan Faik Bulut – Dersim Raporları kitap özetinin yanı sıra, Faik Bulut – Dersim Raporları pdf oku, Faik Bulut – Dersim Raporları yandex, Faik Bulut – Dersim Raporları e-kitap pdf, Faik Bulut – Dersim Raporları PDF Drive, Faik Bulut – Dersim Raporları Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.
Faik Bulut – Dersim Raporları PDF indir Oku
CHP, AKP ve Dersim; Elinizdeki kitabın 5. basımında 1 bile, Dersim’e ilişkin gelişmeler durmadı. Dersim’de bir kez daha kan fışkırdı, militarizm hortlatıldı; tarih ile trajedi, birlikte siyaset sahnesinde boy gösterdiler. CHP Genel Başkan yardımcısı ve eski diplomat Onur Öymen, 10 Kasım 2009’da TBMM çatısı altında Kürt meselesinin tartışılması münasebetiyle, sorunun “müzakere ve barışçıl yollarla değil, askerî metotlarla çözülmesi gerektiğini” vurgulayan bir konuşma yaptı. Şiddet yoluyla meseleyi halletmenin iki örneğini verdi: 1925 Şeyh Said İsyanı ve 1937-38 Dersim İsyanı! CHP’li siyasetçi ve milletvekili, esasında “gaf yapmadı” gerçeğin ta kendisinden söz etmiş oldu. Öymen, devletin bilinçaltını açığa vurdu. Zira CHP ile onu temsil eden yönetim kademesi, 1930’larda “devlet süngüdür” diyen CHP milletvekillerinin şiddet mirasını devralmış görünüyorlar. Burada, Öymen’in bilinçli yahut bilinçsiz, değişik bir kusuruna değinmekte yarar var: Bir, Dersim olayı, bir isyan değil; topyekûn imhaya karşı nefsi müdafaadır, kendini savunma temelinde bir direniştir. Lakin devlet mantığı, karşı gelen herkesi “asi” ve “isyankâr” ilan etmek suretiyle, onun başvurmak zorunda kaldığı eylemi de “isyan” gibi gösterme alışkanlığındadır. Halbuki sözcük anlamı saygınlığıyla “asi” ve isyankâr” ile silahlı ayaklanma, başkaldırma manasındaki “isyan” içinde kesin fark mevcuttur. Mesela bir baba söz dinlemeyen çocuğu için “asi” ve “isyankâr” diyebilir ama aynı evladı ile ilgili “isyancı” deyimini kullanamaz! Diğer yandan Öymen, devletin, Kürtler ile asla “görüşmediğini, müzakere yapmadığını, temas ve diyalog kurmadığını” vurguluyor ki, eğer bilinçli bir unutturma ve çarpıtma değilse, bu yanlış tespit, kendisinin Kürt ayaklanma ve direnişlerinin meydana geldiği yakın tarih hususunda ne kadar bilgisiz ve cahil kaldığını gösterir! Çünkü Osmanlı ve Cumhuriyet yöneticileri, başta Koçgiri olmak üzere, Ağrı ve Dersim hadiseleri öncesi ve esnasında, dönemin başkaldıran yahut direnen Kürtleriyle görüşmüş; müzakere yapmış ve hatta onlara “özerklik” vaat etmişler; Kürtlerin bazı haklarını verme taahhüdünde bulunmuşlar. Öymen’e yönelik tepkiler; CHP’yi sarstı. Dersim kökenli Kemal Kılıçdaroğlu, baba ocağına gittiğinde karşı karşıya geldiğı kitlesel tepki üzerine Öymen’den “gereğini yapmasını” yani “istifa etmesi”ni istedi. Lakin Ankara’da CHP ileri gelenlerinden gördüğü baskı üzerine, duruşunda ısrar edemedi. Partisinin “çelik iradesi”ne, “devlet, süngüdür” mirasını devralan baskıcı mantığına boyun eğmek zorunda kaldı.
Bu olay, bunun yanı sıra Dersimli Kızılbaş ve Kürtlerin, CHP ile ilişkilerini tartışmaya açtı. Gerek Öymen gerekse Kılıçdaroğlu, yurtiçi ve yurtdışında yoğun tepkiyle karşı karşıya geldilar. Tepki verenler, Öymen’in “CHP’den derhal istifa etmesi”ni istediler! Kanımca bu duygusal bir yaklaşımdı ve gerçekçi bir analize dayanmıyordu. Çünkü ortada şöyle bir yanılsama vardı: Sanki CHP Kürt meselesinde şiddet ve baskıdan, eski deyimle tedip ve tenkil’den yana bir parti değilmiş; yalnızca Onur Öymen “askerî bastırma yolunu savunuyormuş” gibi bir akıl yürütme söz konusuydu. Kanımca, CHP’nin 1990’lardan 2010 yılına kadar savunduğu siyasetler, onun süngü yoluyla çözümleri tercih ettiğini gösteriyor. Yani Öymen’in CHP’den istifa etmesiyle, bu parti, eski ve yeni günahlarından ve militarist ruhundan arınmış olmayacaktı. Kılıçdaroğlu’nun istifasını isteyenler ise, daha karmaşık bir sosyo-politik olaya el attılar fakat bu meseleyi bir türlü çözme olanağı bulamadılar. Kılıçdaroğlu ve benzerleri, “celladına âşık” olmuş ve asimilasyona uğramış eski Dersimlilerin, kendilerini Tuncelili diye tanımlamalarından başlayan tarihi bir yanılsamanın ürünüdür. Kimi Türkleşip kimi Sünnileşen bu eski Dersimli, yeni Tuncelililer; düzen partileri aracılığıyla “ikbal” aramayı öylesine uç noktalara mevcutturdılar ki; 1990’ların ortasından bu yana İslamcı dünya görüşünü benimseyen Refah Partisi (Milli Görüş) geleneğiyle iş tutabildiler; MHP’ye göz kırptılar; AKP’ye olmadık miktarda oy verebildiler. Dahası, Fethullah Gülen hareketine yakınlığıyla bilinen oluşumların özel okullarına, yurtlarına ve sivil toplum kuruluşlarına kucak açtılar. Oralara sığındılar. Dersimlilerin CHP’ye tepkisi, kimi yerlerde, bu partiden toplu istifalara da yol açtı. Dersimlileri “oy deposu” olarak gören AKP ile CHP, Öymen’in konuşmasından sonra, birbirlerini ağır biçimde suçladılar. Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkız’ın yerinde deyişiyle, “Sanki Aleviler pazara çıkmış mal gibi onun üzerinden pazarlık yapıyor, her iki parti!” (Devrim Sevimay röportajı, Milliyet, 30 Kasım 2009)