Erol Bilbilik – Öncesi Sonrasıyla 9 Mart-12 Mart Süreci PDF Oku indir
Erol Bilbilik – Öncesi Sonrasıyla 9 Mart-12 Mart Süreci PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Erol Bilbilik – Öncesi Sonrasıyla 9 Mart-12 Mart Süreci kitabını araştırdık. Ayrıca Erol Bilbilik tarafından kaleme alınan Erol Bilbilik – Öncesi Sonrasıyla 9 Mart-12 Mart Süreci kitap özetinin yanı sıra, Erol Bilbilik – Öncesi Sonrasıyla 9 Mart-12 Mart Süreci pdf oku, Erol Bilbilik – Öncesi Sonrasıyla 9 Mart-12 Mart Süreci yandex, Erol Bilbilik – Öncesi Sonrasıyla 9 Mart-12 Mart Süreci e-kitap pdf, Erol Bilbilik – Öncesi Sonrasıyla 9 Mart-12 Mart Süreci PDF Drive, Erol Bilbilik – Öncesi Sonrasıyla 9 Mart-12 Mart Süreci Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.
Erol Bilbilik – Öncesi Sonrasıyla 9 Mart-12 Mart Süreci PDF indir Oku
İkinci Dünya Savaşı sonrası “Alman ekonomik mucizesi”, aslında, sosyopolitik düzeyde yeni bir modelin kurgulanmasına sahne olmuştur. Bu ekonomik model, “özel asker”e ve “polis”e dayalı bir toplum modeline bağlanmıştır. Alman yöneticileri – ve özellikle Adenauer – bu modeli kurgulamakta fazla zorluk çekmemişlerdir. Hitler zamanında bir avuç zorbanın denetimindeki özel asker ve polise dayalı modeli, devletin denetimine vermekle yetinmişlerdir. Dışarıdan görülen allanmış-pullanmış “ekonomik mucize” , gerçekte, toplum bünyesinde onarılamaz yaralar açmıştır. Askerleştirilmiş (militarize) ekonomi, siyasal umutsuzluğun kesinleşmiş şekili olan terörizmi yeniden yaratmıştır. Bu noktada Alman devleti, terörizmi terörizmle bastırma yoluna gitmiştir. Baader-Meinhof eylemleriyle Alman devletinin karşı eylemleri – Daniel Cohn Bendit’in deyişiyle – “içbükey bir aynanın içi ve dışı gibi birbirinin içine geçmiştir.” Sonuçta, devlet faşizmi sosyal faşizmi kışkırtmış, her ikisinin çatışmasında yitiren hep halk yığınları olmuştur. Ve bir süre sonra, sosyal teröristlerin, bizzat devlet denetimindeki baskı odaklarınca kullanılan bireyler oldukları saptanmıştır. Alman mucizesi’nin perde arkasındaki “disiplinli toplum” görüntüsü, bu modelin yansımasından ibaret kalmıştır. CIA’in Bissel Raporu’nu anımsayanlar, bunları da anımsayacaklardır elbet… Tüm bunları niçin irdeliyoruz? Şu nedenle: Pek te uzak olmayan bir geçmişte, 1971’ler ve ardından, “Alman modeli” ni Türkiye’ye uyarlamak isteyen aklıevveller çıkmıştı. Ama bunlar şaşırarak gördüler ki, Alman uygulamasındaki “özel asker” rolü, silahlı kuvvetler düzeyinde bir “asker” yapısını değil, ikinci dünya savaşı ve hemen öncesinin, silahlı kuvvetler üyelerine zıt bir “özel askersel nüve”nin yapısına dayanmaktadır. Ekonomideki “askerileşme” ise, Hitler’i ve Waffen SS’i finanse eden – örneğin Wereinigte Stahlwerke gibi – şirketlerin, savaş sonrası zamanda “özel askersel nüve” ve “polis” gücü oluşumlarını finanse etmelerine dönüştürülmüş bir roldür. Türkiye’de bunların gerçekleşemeyeceğini anlayanlar, bu kez 1980’ler ertesinde, o silahlı kuvvetler dışı ve zıtı “özel askersel nüve” ile “polis”i kaynaştıracak ve – gelişen dünya ve ülke koşullarında bunları finanse edecek sanayi güçleri bulunmayacağından – oluşumu, daralan kırsal kesim sermayesine, yasa dışı kazanç alanları açarak sağlanacak finansmana dayandıracak bir örgütlenmeye gittiler.
Nasıl ki Almanya’da siyasal umutsuzluk sonunda teröre kışkırtılacak bir “içdışbükey ayna yüzü” yaratılmışsa, Türkiye’de de Güneydoğu sorunu deşilip müzmin yara durumuna getirilerek, bu “özel askersel-polissel nüve”nin varlığına geçerli neden yaratılmış olundu. Bir yandan bu yaratılan durum her an gerginleştirilirken, öte yandan da, silahlı kuvvetler’in her atılımını köstilave edip, sonra da kitleleri onlara zıt tutuma yönlendirdikleri gibi… Bu noktada çok açık ve net olarak söylemek gerekir ki, TSK’nın Güneydoğu hadiselerinı bastırmakta yetersiz olduğu şekilinde bir suçlamayı da, bu özel nüvenin oluşturucuları her koşulda, kimi kez fısıldayarak kimi kez de daha yüksek sesle telaffuz bile ettiler. Kulaktan kulağa yaydılar. Yurtdışına ulaştırdılar. Amaçları, tabi ki ki Güneydoğu’daki hadiselerin sürüp gitmesi, TSK’nın etkisizleştirilmesiydi. Bu yolda, dinsel radikalizmi bile müttefik edindiler. Lakin böylelikle özel nüvelerinin varlığının gerekçesi de sürüp gidecek, finansal yapılarının genişlemesi olanaklı kılınacaktı. İşte bugünlerde bu maske düşmeye başlayınca, başka bir boyuttan ve çok daha cüretkâr deneylere girişmeye kalkıştılar. Kentlerde öğrenci çatışmaları yaratmaya giriştiler; ki bunlar çatışma filân değil, düpedüz saldırı şekilinde gündemlendi. Hem TSK’nın özel nüve olgusunu tümüyle aydınlatıp üzerlerine gitmesinden çekiniyorlar, hem de Güneydoğu’yu silahlı kuvvetler’e bırakıp, özel güçlerini bu kez kentlere kaydırmak istiyorlar. Kırsal kesimden kentlere yönlendirilmiş yasa dışı finansal kaynaklarını da önceden hazırlamış yer alıyorlar. Bu kez kentlerde terör estirip medyayı, aydınları, gençleri, işçileri, yurtsever sanayi kesimlerini sindirmeyi planlıyorlar. Çok dikkatli olmak zorundayız. Kentlerde öğrenci hadiseleri yok; Rudi Dutschke’nin deyişiyle, “onlar, karışık zamanların, umutsuzluğun ve çıkmazın çocuklarını” yek diğerinin üzerine kışkırtıyorlar. Sırf, özel nüve güçlerini – ve bu güçlerce korunan kendi asalak varlıklarını – sürdürebilmek, bu düzene bir başka gerekçe yaratabilmek için.
Ne var ki, çağdaş düşünceden yoksun, fosilleşmiş ve beyinleri asla devinmeyen, var olan dünya dışındaki bu güçler, ne TSK’nin etkisizleştirilmesini ne de Türkiye toplumunun Alman modeliyle disipline edilmesini başaramayacaklardır. Örnek aldıkları model, 1990 Aralık’ındaki “Uruguay Turu”nun sonuçsuz kalması ertesinde Almanya’da – ve Japonya’da – iflas etti bile. Lem’i Nihat’ın müthiş vurgusuyla “Vak’a vak’ayı tespit eder.” olacaktır artık ve Türkiye’yi gelişmişlik ve bağnazlık girdaplarına sürükleyen tüm vak’alar ve müsebbibleri tarihsel ve kamusal yargıya çıkarılacaklardır. Lakin biz bu yolda, toplumsal onurumuzla direndiğimiz koşulda…
Erol Bilbilik – Öncesi Sonrasıyla 9 Mart-12 Mart Süreci PDF indir Tıklayın