M. Albert & N. Chomsky & E. S. Herman – Postmodernizm ve Sol (Bilim ve Postmodernizm Tartışmaları) PDF Oku indir
M. Albert & N. Chomsky & E. S. Herman – Postmodernizm ve Sol (Bilim ve Postmodernizm Tartışmaları) PDF Oku indir, e-kitap sitemizde M. Albert & N. Chomsky & E. S. Herman – Postmodernizm ve Sol (Bilim ve Postmodernizm Tartışmaları) kitabını araştırdık. Ayrıca E. S. HermanM. AlbertN. Chomsky tarafından kaleme alınan M. Albert & N. Chomsky & E. S. Herman – Postmodernizm ve Sol (Bilim ve Postmodernizm Tartışmaları) kitap özetinin yanı sıra, M. Albert & N. Chomsky & E. S. Herman – Postmodernizm ve Sol (Bilim ve Postmodernizm Tartışmaları) pdf oku, M. Albert & N. Chomsky & E. S. Herman – Postmodernizm ve Sol (Bilim ve Postmodernizm Tartışmaları) yandex, M. Albert & N. Chomsky & E. S. Herman – Postmodernizm ve Sol (Bilim ve Postmodernizm Tartışmaları) e-kitap pdf, M. Albert & N. Chomsky & E. S. Herman – Postmodernizm ve Sol (Bilim ve Postmodernizm Tartışmaları) PDF Drive, M. Albert & N. Chomsky & E. S. Herman – Postmodernizm ve Sol (Bilim ve Postmodernizm Tartışmaları) Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.
M. Albert & N. Chomsky & E. S. Herman – Postmodernizm ve Sol (Bilim ve Postmodernizm Tartışmaları) PDF indir Oku
“Bilim ve Postmodernizm Tartışmaları: Postmodernizm ve Sol”, bgst Yayınları‘nın 2007- 2008 yayın programında bulunan “Bilim ve Postmodernizm Tartışmaları” dizisinin ilk kitabı. Dizi, önüm tartışmaları besleyen temel etkenlerden biri oldu. Batılı ülkelerin sömürgeci (onların deyimiyle “medenileştirici”) faaliyetlerini, ulaştıkları bilimsel gelişmişlik düzeyiyle meşrulaştırma çabası, haklı olarak bilimin tarafsızlık iddiasının tartışılmasına yol açtı. Batılı endüstrileşmiş ülkelerin Üçünçü Dünya halklarına dayattığı politikaları “bilimsel” yahut “rasyonel” oldukları gerekçesiyle sorgulanamaz doğrular gibi takdim etmesi, bilimin “kimin” yanında olduğu sorularını bununla birlikte getirdi; böylece bilime daha kuşkucu gözlerle bakılmaya başlandı. Bunun yanında, tahakkümcü iktidar yapılarının bilimsel incelemelerin sonuçlarından fayda sağlaması yahut onları kendi çıkarlarını meşrulaştırmak üzere çarpıtarak kullanması değişik bir şeydir; bilimsel faaliyetin bizatihi kendisinin tahakkümcü yapılara hizmet ettiğini yahut yapısı gereği baskıcı sonuçlar ürettiğini öne sürmek değişik bir şeydir. Postmodernizm ağırlıklı olarak bu ikinci görüşü öne sürer. Bu açıdan bakıldığında, postmodernizmin mevcut sistem ile ilgili güvenilir analizlere gerek duyan sol aktivizm yönünden yıkıcı sonuçlar ürettiğini aktarabiliriz. Hakikatin göreli olduğu ve nesnel hakikatin bulunmadığı bir dünya çapında, eşitlikçi ve özgürlükçü bir gelecek inşa etmeye çalışan solun gerçeğe yakın analizler yapmaya çalışması anlamsız bir çabaya dönüşür. Sol aktivistler, Marksizm, feminizm, anarşizm, ulusçuluk, katılımcı ekonomi, toplumsal ekoloji ve diğer bakış açılarını değerlendirirken, bu görüşleri nesnel veriler karşısında sınama imkânından yoksun kalırlar; çünkü postmodernizme göre, “nesnel veriler”in kendisi de aslında birer toplumsal kurgudur. Doğa ve toplum ile ilgiliki teorilerimizin özneler içinde oluşturulan kurgular olduğu ve doğrulukları ile ilgili karar vermek için de “nesnel bir konum”un olabilecek olmadığı görüşü, sol aktivizmi en fazla gereksinme duyduğu rasyonel araçlardan mahrum bırakır. Böylelikle, dünyayı anlamak ve belirli stratejiler geliştirmek için gerekli olan rasyonel analizler yalnızca egemenlerin yararlanabileceği araçlara dönüşür. Oysa somut olgulara dayanan ufuk açıcı kavrayışlara, gelecek vizyonlarına ve stratejilere en fazla gereksinimi olanlar, ezilenler ve aktivistler değil midir? Kitaptaki makaleler ağırlıklı olarak postmodernizmin siyasi içerimleri üzerinde odaklanıyor. Amerikalı pragmatist filozof Richard Rorty’nin görüşlerinin ele alındığı makalelerde ise postmodernizmin siyasi önermeleri daha açık biçimde tartışılıyor. Diğer yandan postmodernizm, bazı siyasi sonuçların yanı sıra, bilgi yapılarına dönük kuvvetli etkiler de üretir. Bilim ve hakikat üzerine yapılan bu tartışmada, bilgi yapıları karşısında “postmodern tavır” olarak adlandırabileceğimiz bir tutum öne çıkar.
Daha genel bir çerçeveden bakıldığında, postmodern tavrın yalnızca son 20-25 senedir popüler olan bir akımın ileri gelen düşünürleriyle sınırlı olmadığını söylemek olabilecekdür. Postmodern tavır, her zaman bu isimle anılmamakla birlikte, akademide ve muhalif kesimler içinde da etkilidir. Nesnel hakikatle ve olgularla bağımızı zayıflattığımızda, insanlar birbirlerini neye dayanarak ikna edebilir? Entelektüel geçmişlerinden dolayı daha çok tanınanların, dile getirdiği daha zor anlaşılan ve moda “jargon”u daha ustaca kullananların ve verili bir kurumsal yapıda daha yüksek statüde olanların iddialarının daha çok kabul görmesi çok fazla karşı karşıya geldiğımız bir durumdur. Bu durumun ortaya çıkmasından tek başına postmodernizmi sorumlu tutmak adil olmaz; fakat postmodernizmin toplumsal teorilerin gerçeklikle sınanması gerektiği kriterini gündemden düşürmesi ve onları adeta keyfi biçimde kurgulanan “anlatılar”a yahut “hikâyeler”e indirgemesi, bu tutumu ciddi ölçüde kışkırtmaktadır. Postmodern tavrın – olgularla örtüşüp örtüşmediğine aldırmadan – çeşitli söylemler karşısında eşit mesafede durmasının, liberal iktisadın “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” düsturunun sosyal ve beşeri bilimler alanına taşınmasına hizmet ettiğini aktarabiliriz. Olgusal araştırmalar yapmanız veya iddialarınızı somut verilerle desteklemeniz çok da gerekli değildir. Nasıl olsa öne süreceğiniz iddialar en az diğerleri kadar meşru bir anlatı olacaktır. Bu bakımdan, postmodern tavrın bilgi yapıları içinde konumlananlar yönünden bir tür aydın cehaletini kışkırttığını söylemek abartı olmayacaktır. Dünya çapında ün kazanan Sokal Vakası‘nı konu alan makalelerde, bu aydın cehaleti çarpıcı bir biçimde gözler önüne serilmektedir. Postmodernist tavrın bir diğer yönü ise bilgi yapılarındaki iktidarın meşrulaştırılmasına hizmet etmesidir. Sosyal ve beşeri bilimlerde bilinmesi hemen hemen imkânsız metinler karşısında okurların kendilerini “bilgisiz” hissetmesi; akademide öğrencilerin gerçek dünya ile ilgili pek az şey söyleyen tumturaklı bir jargonu öğrenmekte çektikleri kuvvetlik ve genç öğretim üyelerinin kariyerlerini sürdürebilmek için yine bu jargon içinde ürünler vermeye zorlanması, doğal olarak entelektüel sınıfın bir kesimine hak etmediği bir statü kazandırmaktadır. Michael Albert ve Noam Chomsky’nin kitaptaki makaleleri, diğer konuların yanı sıra, “bilgi üretimi” ile iktidar içindeki bağlantıya gözleri üstüne topluyor.