İsmet Özel – Tahrir Vazifeleri 2 PDF Oku indir
İsmet Özel – Tahrir Vazifeleri 2 PDF Oku indir, e-kitap sitemizde İsmet Özel – Tahrir Vazifeleri 2 kitabını araştırdık. Ayrıca İsmet Özel tarafından kaleme alınan İsmet Özel – Tahrir Vazifeleri 2 kitap özetinin yanı sıra, İsmet Özel – Tahrir Vazifeleri 2 pdf oku, İsmet Özel – Tahrir Vazifeleri 2 yandex, İsmet Özel – Tahrir Vazifeleri 2 e-kitap pdf, İsmet Özel – Tahrir Vazifeleri 2 PDF Drive, İsmet Özel – Tahrir Vazifeleri 2 Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.
İsmet Özel – Tahrir Vazifeleri 2 PDF indir Oku
“BENDEN FELSEFEYİ öğrenmiyeceksiniz” demiş örgencilerine Immanuel Kant, “ama benden nasıl felsefe yapıldığını öğrenecek, tekrar edilecek düşünceleri değil, düşünmeyi öğreneceksiniz. Kendi payınıza düşünün, kendi payınıza inceleyin, kendi ayaklarınız üzerinde durun.” Bu sözler isabetli bir tavsiyeyi, yerinde bir ikazyı içinde barındırır gibi görünmekte. Ama bu sözler insanlar için fakat belli bir etaptan, belli bir gelişme basamağından sonra isabetli ve yerinde sayılabilir: Eğer insanlar öğrenmeyi örgenmişlerse. Neyi, nasıl ve niçin öğreneceğimiz bizi bi hayli fazla meşgul ediyor. Bu meşguliyetimiz kaçınılmaz. Çünkü insan olarak yeryüzündeki yaşamımız yalnızca zihin etkinliklerimizle kayıtlı. Saadetimiz ve felaketimiz hangi türden olursa olsun bilgi sınırları içinde gerçekleşiyor. İnsanların birbirleriyle olan ilişkileri kimin neyi, ne kadar bildiğiyle; kimin neyi, ne kadar becere-bildiğiyle örülüdür. Bundan dolayı öğrenmek söz konusu olduğunda hemen aklımıza neyi, ne kadar öğreneceğimiz gelir. Oysa öğreneceğimiz “şey”den daha mühimsi o şeyi öğrenecek “olan”dır. Çünkü bilenin özellikleri ve mahiyeti bilinenin özellik ve mahiyetini tayin eder. Immanuel Kant’ın öğrencilerine tavsiyesi bir dönüş çağrısıdır. İnsanın bilgisiyle bütünleştiği bir duruma dönüş çağrısı. Her ne kadar aynı Kant, ” …aydınlanmış bir çağda değil, fakat aydınlanmaya giden bir zamanda, bir aydınlanma zamanında yaşıyoruz” diyerek çağının ilerlemeci önyargılarına bağlı kalmışsa da bugün artık insanın kendi ayakları üzerinde durabileceği durumun timsalini bilinmez bir gelecekte değil, derinlemesine kavradığımız bir geçmişte bulabileceğimizi anlıyoruz.
Kültürün baskıcı vasfı yahut baskıcı vasfıyla bizi etkileyen kültür bir bakıma bizleri başkasının dokuduğu düşünce kumaşını giymeye zorluyor. Lakin düşünce dünyası fakat herkesin kendi düşünce kumaşını kendinin dokuduğu bir durumda sağlıklı bir ortama kavuşabiliyor. Düşünce dünyasının özellikleri öyle ayarlanmış ki eğer başkasının dokuduğu kumaşla örtünürseniz, o kumaşın nerede, ne sürede işinize yarayacağını bilmediğiniz için değişik zamanlarda başkasının başka kumaşlarını almak zorunda kalacaksınız. Düşünce dünyasında uygun, uygun bir yeriniz olsun isteğe göre, kendi kumaşınızı kendiniz dokuyacaksınız. Bu hem sizi, hem de ilişkide olduğunuz insanları özgürleştirecektir. Baskının olduğu yerde yalnız baskı altında kalan değil, baskıyı uygulayan da ezilir. Kendi dokuduğu düşünce kumaşını başkasına giydirmeye kalkanlar da mecburiyetler altında kalır. Mecburiyetler mecburiyetleri doğurur: Sonuç şiddet ve acımasızlıktır. İnsanoğlunun zaman ve mekân yönünden birbirinden farkı düşünce dünyalarının farkından başka bir şey olmasa gerek. Düşünceler söz konusu olunca insanın hem beden, hem kumaş, hem de tezgâh olduğunu görebiliriz. Yani insan düşüncelerle güdülür, güden düşünceleri üstlenir, düşünce güdümünü üretir. Süreç eşzamanlı olarak tersinden de işler: İnsan ürettiği düşüncelerin güdümüne girer, üstüne aldığı düşünceleri güder ve güdüldüğü kadar düşünür. Lakin bütün zihin faaliyetlerimize genel bir ad vermiyoruz, insanın zihnen içine daldığı işlerin hepsi düşünce değil. Şartlanmalarımız, alışkanlıklarımız, korkularımız bundan dolayı düşünce dünyamızı şekillendirmemiz olabilecek. Bizim düşünce dünyamızın mahiyeti daha çok varlık karşısında sahip olduğumuz hassasiyetle (hassaskla) açığa çıkıyor.
Hayatımızı sürdürmek için bilmemiz ve öğrenmemiz gereken şeyler bizi varlık karşısında duyarsız kılabilir. Eğer toplum yaşamı belli bir mekanizmanın hareket halinde tutulması suretiyle sürdürmekte ve biz bu toplum yaşamında yer almayı başardığımız taktirde hayatta kalabiliyorsak öğrendiğimiz şeyler bizi varlık karşısında duyarsızlaştıracaktır. Toplum mekanizmasının işleyişi hususunda ne kadar çok şey bilir, ne kadar çok şey öğrenirsek, ne kadar büyük imkânı kullanabilir durumdaysak o kadar duyarsız oluruz. Toplumun işleyiş mekanizmasına bağımlı kalarak hayatiyetini sürdürenlerin dünya yaşamını tehdit eden bir tehlike ile yüz yüze bulundukları da söylenebilir: Varlık karşısında hassaslık sahibi olur olmaz öğrendiklerinin, bildiklerinin ve yararlandıklarının aleyhlerine döndüğünü görebilirler. İşte bu tehlikeyi bertaraf etmek üzere toplum mekanizmasının işleyişini sağlayan bilginin dışında bir bilgiye ulaşan insanlar gereklidir. Düşünmenin toplum mekanizmasının hareket halinde tutulmasına zorluk çıkardığı bir ortamda insanı eleştiriye götüren bilgi ve bilgilenme bunun yanı sıra insanın varlık karşısındaki hassasiyetini de artıran bilgidir. Eleştirel zihniyet çerçevesinde elde edilen bu bilgi Yeni Çağ’da hem varlık karşısında hassasğın artmasına hizmet etti, hem de toplum mekanizmasını işleten bilgi tarzını delik deşik etti. Bildikçe hassask kazandı insanlar, bilerek hassasklarını artırdılar. Yine de eleştirel düşünmenin açtığı yol, öğrenmeyi öğrenmiş insanlara ulaşmayı sağlayamadı. Çünkü bilgilenme ve düşünme yönünden hem beden, hem kumaş, hem tezgâh olan insan fakat hassas olduğu için bilmeye, düşünmeye yönelmekle öğrenmeyi öğrenebilirdi ve bu sonuç fakat her türden mekanizmanın dışına çıkmakla olabilecekdü. Süregelen hayat tarzını idame ettirmek için yani bir aracı ele geçirmek üzere değil, yalnızca hassas olduğu için bilgilenme, düşünme yoluna girenler yalnızca öğrenmeyi öğrenmiş sayılırlar. Hadis-i Şerifte “Din nasihattir” buyurulmuştur. Nasihat, yani öğüt. Öğüt almak öğütülmeye açılmaktır. Öğüt verenin bunu yapabilmesi, fakat önceden öğütülmüş olmasıyla sağlanır.
Yani öğüt alıp verme sürecinde her iki taraf da hem beden, hem kumaş, hem tezgâhtır. Her iki taraf da öğrenmeyi öğrenme işlemini yapısında barındırır. Biri oldurdukça olur, diğeri bi hayli oldurur. Birinin dokuduğunu diğeri giymez.