PDF

Mahmut Goloğlu – Milli Mücadele Tarihi #4 – Cumhuriyete Doğru PDF Oku indir

Mahmut Goloğlu – Milli Mücadele Tarihi #4 – Cumhuriyete Doğru PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Mahmut Goloğlu – Milli Mücadele Tarihi #4 – Cumhuriyete Doğru kitabını araştırdık. Ayrıca Mahmut Goloğlu tarafından kaleme alınan Mahmut Goloğlu – Milli Mücadele Tarihi #4 – Cumhuriyete Doğru kitap özetinin yanı sıra, Mahmut Goloğlu – Milli Mücadele Tarihi #4 – Cumhuriyete Doğru pdf oku, Mahmut Goloğlu – Milli Mücadele Tarihi #4 – Cumhuriyete Doğru yandex, Mahmut Goloğlu – Milli Mücadele Tarihi #4 – Cumhuriyete Doğru e-kitap pdf, Mahmut Goloğlu – Milli Mücadele Tarihi #4 – Cumhuriyete Doğru PDF Drive, Mahmut Goloğlu – Milli Mücadele Tarihi #4 – Cumhuriyete Doğru Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Mahmut Goloğlu – Milli Mücadele Tarihi #4 – Cumhuriyete Doğru PDF indir Oku

Dış İlişkiler ve Komünizm 1921 yılı başında Ankara Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin dış ilişkilerini ve özellikle komünizm karşısındaki durumunu, Dışişleri Bakan Vekili Muhtar Bey şöyle anlatıyordu (3 Ocak 1921): Muhtar Bey — Batı ile olan ilişkilerimizde hiçbir değişme yoktur. Hükümetimiz, İtilaf Devletleri’nin hiçbirinden resmi dille yazılmış veya söylenmiş manalı bir teklif almamıştır. Bizim istediğimiz “ulusal sınırlarımız içinde ekonomik ve politik bağımsızlık”tır. Bunu kabul edecek ve bize bildirecek her devlete şimdiden elimizi uzatmaya hazırız. Lakin böyle bir teklif yoktur. Belki yakında zamanda olur. Çünkü bu alanda az çok bazı gelişmeler var. Avrupa’daki türlü akımları izleyen hükümetimiz, orada artık “Sevr Antlaşması”nı bize kabul ettirecek bir gücün kalmadığı kanısındadır. Bunun yanı sıra yapılan, resmi olmayan, anlamsız ve ciddiyetsiz istekleri iyi niyetle karşılayamayız. Mesela Fransızların Zonguldak’a gönderdikleri bir memurla yaptıkları “tutsakların değiştirilmesi” isteği böyle akılsızca bir tekliftir. İngilizler ile Amerikalıların da buna benzer bir çok davranışları oldu. İngilizler devamlı olarak Trabzon’a ve Giresun’a adamlar göndererek ilişki kurmak isteğini göstermekte ve güya en iyi şartlarla yapılan barış isteklerini kabul etmediğimiz yolunda aleyhimizde propaganda yapmaktadırlar. İtalyanlar ise Sevr Antlaşması’nın esaslı bir biçimde değiştirilmesinden yanadırlar. Lakin biz bu düşünceyi ve isteği de kabul etmiyoruz, çünkü biz Sevr Antlaşması’nın varlığını kabul etmiyoruz, onu hiç yapılmamış sayıyoruz. Bizim prensibimiz açıkça, “ekonomik ve politik bağımsızlık”tır.

Misak-ı Milli sınırları içindeki ülkemizin ekonomik ve politik bağımsızlığı sağlanmak şartıyla dünyanın her devletiyle her an barış antlaşması yapmaya hazırız. Dışişleri Bakan Vekilinin, politik bağımsızlık kadar ekonomik bağımsızlık üzerinde de aynı önemle durmasının büyük bir anlamı vardı. Çünkü türlü nedenlerle Türkiye’nin politik bağımsızlığından söz eden büyük devletler ekonomik bağımsızlıkla bağdaşamayacak bir davranış içindeydiler. Tam tersine bir anlayışla, Türklerin elindeki maden imtiyazlarını devralmakta adeta birbirleriyle yarışıyorlardı. Ereğli’nin Kilimli bölgesindeki 376 numaralı kömür ocağını İngiltere uyruklu Reginald Lafontaine Vitali, Çanakkale’nin Lapseki beldesindeki linyit madenini İngiliz ordusunun İstanbul karargâhındaki Yüzbaşı Bennett; Muğla’nın Köyceğiz bölgesindeki krom madenlerini Amerikan uyruklu olup İzmir’de oturan Ernest Magnifico, borasit madenini İtalyan uyruklu George Ralli 1921 senesinin Ocak ve Şubat ayları içinde art arda devralmışlardı. (Takvim-i Vekayi: 6, 12, 24 Ocak ve 27 Şubat 1921) Dışişleri Bakan Vekili Muhtar Bey, Doğu ile olan ilişkileri de şöyle anlatıyordu: Muhtar Bey — Doğu ile olan ilişkilerimize gelince; biliyorsunuz ki, Doğu’daki askerî harekâtın bitmesi üzerine, Ermeni Taşnak hükümeti ile Gümrü Antlaşması yapılmış ve antlaşmanın kesin şekli iki taraf delegelerince imzalanmıştı. Bu antlaşma, imzalandığı günden bu yana bir ay içinde ulusal meclislerce onaylanacak ve onaylanmış emsallarini taraflar Ankara’da birbirlerine vereceklerdi. Lakin antlaşmayı imzalayan Ermeni Taşnak hükümeti, Rusların 15. Kolordu’sunun da yardımı ile düşürülüp yerine Bolşevik Ermeni hükümeti getirilince antlaşmanın Ermeni ulusal meclisince onaylanması yapılmadı. Bugün de yapılmış değildir. Bu arada, Gürcistan hükümeti de bize başvurarak bir barış antlaşması yapma isteğinde bulundu. Lakin antlaşmanın yapılabilmesi için, Batum ile Ardahan’ın kendilerine bırakılması şart koşuldu. Oysa ki, bunlar Misak-ı Milli’de belirtilmiş olan sınır içindeki Türkiye’nin, ayrılması imkânsız parçalarından bulunmakla, bu isteğe düşünüp taşınmadan yanıt vermek doğru olmazdı. Ruslar da, kendileriyle kurmak istediğimiz dostluk ilişkilerinin rahatlıkla meydana gelebilmesi için Ermeni ve Gürcü isteklerini dikkate almamızı ileri sürmüşler, Taşnak hükümeti ile yapılmış olan antlaşmanın değiştirilmesini istemişlerdir. Bunun için elçilik müsteşarı bakanlığımıza başvurarak düşüncelerimizi sormuştur.

Kendisine verdiğim yanıtta; Gümrü Antlaşması’nın Ruslar adına Yoldaş Troçki tarafından ilan edilmiş olan “ulusların kendi kendilerini yönetme” prensibine dayanılarak yapılmış olduğunu, bundan dolayı ister Taşnak olsun, ister komünist olsun aralarında bir fark görmediğimizi anlattım. Hangi noktalardan değiştirilmesinin istendiğini sordum. Ellerindeki bütün silahları almak istiyorsunuz deyince; gerçekten komünist olmuşlarsa artık silaha ihtiyaçları olmayacağını, çünkü Rus hükümetinin dostu sayılacaklarını, bu takdirde Türklerin de dostu olacaklarını dile getirdim. Bütün bunlar, Rusların Kafkas Cumhuriyetlerini komünist yapma çabalarından ileri geliyordu. Biz bu çabayı kötü görmüyoruz. Çünkü bize karşı böyle bir istekleri yoktur. Görüşmelerimizin hiçbirinde, komünizmin Türkiye’de de uygulanması yolunda bir şart ileri sürmemişlerdir. Bizim Rusya ile birlikteliğimiz yalnızca emperyalizme karşı birlikte mücadele etmekten ibarettir. Bu amaç yönünden her zaman onlarla birlikteiz. Hatta kapitalizm karşılaşmasında bile Rusların kabul etmiş oldukları prensipleri kabul edemeyiz, uygulayamayız. Çünkü bunların ülkemizde uygulama yeri yoktur. Emperyalizm karşılaşmasında herhangi bir memleketle anlaşmaya varabiliriz. Lakin, kapitalizmle mücadele etmek hususunda onların amaçlarını kendimize siyasi meslek olarak kabul edemeyiz… Eğer kapitalizme karşı mücadele etmek bir sosyal zorunluluk olursa bu sosyal devrimi fakat bu ülkenin, bu ülke halkının gerçek durumunu, eğilimini bilen kendi evlatları yapabilir. Bunun dışında hiçbir kimsenin, hiçbir bahane ile komünizm yapmasına, ülkenin esenliğini ve mutluluğunu sağlamak gibi büyük bir sorumluluk yüklenmiş olan hükümetiniz asla razı olamaz. Zaten Rusya ile aramızda bu bakımdan hiçbir anlaşmazlık da yoktur.

(3 Ocak 1921) Gerçekten de durum, Dışişleri Bakan Vekilinin anlattığı gibiydi. 1921 senesinin sonunda yola çıkan Rusya’nın Ankara büyükelçisine, Lenin şöyle diyecektir, “Mustafa Kemal Paşa, tabii ki sosyalist değildir. Lakin görülüyor ki iyi bir teşkilatçı, kabiliyetli bir önder, ulusal burjuva devrimini yönetiyor. İlerici, akıllı bir devlet adamı. Bizim sosyalist devrimimizin önemini anlamış olup Sovyet Rusya’ya karşı olumlu davranıyor. İstilacılara karşı Kurtuluş Savaşı yapıyor. Emperyalistlerin gururunu kıracağına, Padişah’ı da yardakçılarıyla birlikte silip süpüreceğine inanıyorum… Türk Hükümeti’ne, Türk halkına saygı gösteriniz. Onların işlerine karışmayınız… Türkiye bir köylü ve ufak burjuva ülkesidir. Sanayii ve işçisi çok azdır. Bunu dikkate almak gerekir… En mühimsi halka saygı göstermektir. Emperyalistlerin yağmacı, istilacı politikalarına karşılık bizim, hiçbir çıkara dayanmayan dostluk ve ülkenin iç yaşamına karışmama durumumuzu açıklayınız. (S. İ. Aralov, Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Anıları: 38-40) Hükümet sözcüleri Mustafa Kemal Paşa’nın bu husustaki görüşünü her fırsatta biraz daha açığa kavuşturarak tekrarlayacaklardır. Dışişleri bakanı 27 Haziran 1921’deki konuşmasında, “Davamız, ulusal sınırlarımız içinde tam bağımsız ve tam egemen olarak, hiç kimsenin karışamayacağı bir biçimde gelişmemizdir” diyecektir.

Türk-Rus Dostluk Antlaşması’nın görüşülmesi sırasında Erzurum Mebusu Salih Efendi’nin, “Bizim davranışlarımızla Rusların davranışları içindeki benzerlikten söz ettiğinize göre, BMM Hükümeti’nin mesleği nedir? Demokrasi midir? Kapitalizm midir? Otokrasi midir?” diye sorması üzerine de benzerliğin yalnızca emperyalist ve kapitalist devletlere karşı yapılan bağımsızlık savaşında olduğunu, emperyalizme karşı olan karşılaşmada bir değişiklik bulunmadığını ve fakat kapitalizmle karşılaşmada iki devletin birbirinden ayrıldığını altını çizerek, “Kapitalizm iki türlüdür. Biri Mondiyal Kapitalizm [evrensel kapitalizm] yani dünyayı egemenliği altına alan kapitalizmdir. Ötekisi her ülkenin kendi içinde sermaye ile iş içinde söz konusu olan kapitalizmdir. Rusya ile Türkiye içinde yapılan antlaşmada söz konusu olan kapitalizm, Mondiyal Kapitalizm’dir. Yoksa bizim içişlerimize değil dostlarımız, düşmanlarımız bile karışamaz. Bu hususta özgürüz, serbestiz. Bu hususta tek yetkili makam Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Hiç kimse bize şunu kabul edeceksiniz, bunu kabul edeceksiniz diyemez” diye yanıt verecektir. Erzurum Mebusu Durak Bey, “Ruslar ülkemizde komünizm için çok para döküyorlar ve propagandalar yapıyorlar. Bu antlaşmadan sonra da yaparlar mı?” diye sorunca da, “Bu bir iç iştir. İçişleri Bakanlığını ilgilendirir” diyecektir. (Z.C., 21 Temmuz 1921) Gerçek o idi ki; Ruslar komünizmi Türkiye’ye yerleştirebilmek için çok çaba harcıyorlardı. Rus elçilik heyetlerinin Ankara’ya gelmesinden sonra ise bu çaba daha da büyümüş ve hızlanmıştı.

(D. Arıkoğlu, Hatıralarım: 205) Çünkü ileride açıklanacağı üzere, Ruslar antlaşma yapmış olmalarına rağmen sınırlarının yanında ve İslam dünyasının başında bulunan Türkiye’yi komünist yapmayı amaç edinmişlerdi.

Mahmut Goloğlu – Milli Mücadele Tarihi #4 – Cumhuriyete Doğru PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu