Lord Eversley – Türk İmparatorluğu PDF Oku indir
Lord Eversley – Türk İmparatorluğu PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Lord Eversley – Türk İmparatorluğu kitabını araştırdık. Ayrıca Lord Eversley tarafından kaleme alınan Lord Eversley – Türk İmparatorluğu kitap özetinin yanı sıra, Lord Eversley – Türk İmparatorluğu pdf oku, Lord Eversley – Türk İmparatorluğu yandex, Lord Eversley – Türk İmparatorluğu e-kitap pdf, Lord Eversley – Türk İmparatorluğu PDF Drive, Lord Eversley – Türk İmparatorluğu Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.
Lord Eversley – Türk İmparatorluğu PDF indir Oku
Çadırlar kurulmuş, ocaklar yakılmış, kazanlar kaynıyor. Palalar bilenmiş, duâlar edilmiş. Birçok kültürden ve anlayıştan beslenen bir dil ile olabileceken dünya tarihinin mühim bir sürecini belirleyecek kararlar alınmış, ardından bu kararların rüyaları görülüyor. Oldukça ak bir sayfa ve bir karmaşadan halen çıkamamış bir çok savaşla tuğlalarını pişirmiş bir coğrafya var ortada. Sonra, ilerleyen zaman içinde mutlak bir özgüvenle, çadırlarından bir araya gelen bu küçücük topluluk, ilerleyen zaman içinde etrafa saçtıkları okların peşine düşüyorlar. O kadar büyük bir kovalamaca ki bu, tuğlalar saraylara devşiriliyor, devletler okları atanların sfakatlarına. Biz, yanında olalım veya eleştirel gözlüklerle karşısında duralım, bu hikâyeyi çok seviyoruz. Eski veya yeni Türkçeyle yazılmış olanları bir kenara, Hammer, Jorga, Lewis veya başka bir vakanüvis anlatsın, seviyoruz. Ayrıca kim ne derse desin, ‘Tarih’ koskocaman bir kurgudur. En azından envanterler, varaklar ve gözlemlerden oluştuğu için Tarih için bunu aktarabiliriz. Tarih, kurgu kaldırabilir ve içerir. Bu alanı içinde bizi içinde tutar, heyecanlandırır. Bu sayfaların ardından içinde bulunacağınız büyük kitabın mühim kısmı Lord Eversley, ufak bir bölümü Sir Valantine Chirol tarafından çalışılmış. Bilhassa ufak bölümü bi hayli taze ve bu yüzden yakın. Chirol, kaynaklarının yanı sıra sağlığında gözlemlemiş olup biteni.
Memleketlerinin iki “asil” tarihçisi, Osmanlı İmparatorluğu’nu, -belki de dönemlerinin etkisiyle- Türk İmparatorluğu olarak nitelemişler, belirlemişler. Kuşkusuz, tahrik edici bölümler, paragraflar mevcuttur içeride. Olmasa olmaz, olması kaçınılmaz. Yıldırım’ın özel yaşamı, sarayda uğuldayan fısıltılar, Abdülhamid, Köprülülü’ler şüphesiz böyle dillendirilecekti onların anlattıklarında. Okurlardan birisi, bu iki tarihçinin interpretation yönteminden bi hayli fazlaca faydalandığını söylerken, bir başkası arada bir uzaktan renklerin daha kolay seçilebildiğini söyleyebilir. Lakin “Türk İmparatorluğu”; nasıl anlatılırsa anlatılsın ve bizim refleksimiz ne olursa olsun, her anlatılanın parçalardan bir araya gelen büyük hikayeye katkısının bi hayli kıymetli olduğunu; şimdiye kadar alışılanın dışında bu kitapta uygulanan değişik yöntemle ‘Tarih’in gramerinin biraz daha oluştuğunu, güçlendiğini; daha da mühimsi, sürdürmeye çalıştığımız gerçeğimizde ve çeşitli bakış açılarının, yaşamaya başladığımız geleceğimizde ne denli etkili olduğunu çok iyi bilinmekte. Çünkü çadırlarda başlayan bu tarih, yaşamaya sürdürmekte. İki yıl önce The Partition of Poland kitabım yayına girmesindan sonra okuyuculardan aldığım tepkiye dayanarak, şevk ile kendimi yeni bir ülkenin tarihini araştırmaya adadım. Modern çağda bu ülke hemen hemen Avrupa kıtasının haritalarından silinmiş durumda. Söz konusu ülke, Türkiye. Bu araştırma konusu son senelerda çok ilgimi çekmişti. Uzun bir yaşam sürmemin verdiği etkilerle, birden çok olaya şahit olma bunun yanı sıralığı yaşadım. Bu olaylar, ülkenin Hıristiyanlığın etkin olduğu Avrupa kıtasında ve Müslümanlığın etkin olduğu Afrika kıtasında bir çok eyalet (şehir) kaybetmekle neticelendi. Geriye yalnızca başkent ve Trakya bölgesinin bir bölümü ile yoğunlukla sahip oldukları Asya bölgesi kaldı. Uzun zaman önce, 1855 ve 1857 tarihlerinde İstanbul’da belirli bir zaman kaldıktan sonra Yunanistan ve Bulgaristan’ı gezdim.
Bu ziyaretlerimde Türk egemenliğinin söz konusu ülkelerde oluşturduğu etkileri gözlemledim. Sonuç olarak, 1876 senesinde Bulgaristan’ın özgürlüğüne kavuşmasındaki çabaları için Bay Gladstone’ye sonsuz desteklerimi sundum. 30 yıl önce yaptığım gibi 1887 ve 1890 senelerında Doğu’yu tekrardan ziyaret ettim. Bunun yanında özgürlüğünü kazanan bölgelerdeki engin gelişimi ve İstanbul’da ne kadar az değişimin olduğunu gözlemledim. Sahip olduğum tecrübeler ve Birinci Dünya Savaşı’nın sonuca varılmasıyla, Türkiye’de kötüye yorumlanan değişiklikleri gözlemlememle birlikte, Türk İmparatorluğu’nun hikâyesini, büyümesini ve .çöküşünü özlü ve uygun bir dille anlatmanın yararlı bulunacağına kanaat getirdim Tarih, farklı uzunluklarda ve farklı bakış açılarıyla anlatılabilir. Osmanlı İmparatorluğu’nun, 1288 senesinde Osman’ın tahta çıkmasından; Rusya’yı, Türkiye’deki Hıristiyan tebaanın kararları altında olmaktan kurtaran 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’na kadar olan dönemin, Alman Prof. von Hammer tarafından ve bi hayli sıkıcı biçimde on sekiz ciltle anlatılması gibi. Bunun yanı sıra kendisi, Türk ve Yunan Tarihinin uzun bir dönemini anlatan tek tarihçidir. 1610 senesinde İngiliz tarih bilimci Knolles, Türkiye tarihini iki kocaman ciltle anlatmıştır ki, bu çalışması Dr. Johnson ve Lord Byron tarafından daha prestijli bulunmaktadır. Söz konusu çalışma, Yunan Tarihi’ni çok az bölümünü kapsamaktadır. Mükemmel olmaktan uzak ve tutarsızlıklar barındırır fakat son derece özlü ve çarpıcı paragrafları mevcuttur. Roma İmparatorluğu dönemi tarihçisi Gibbon, Rum İmparatorluğu’nun yıkımını anlatan enteresan kitabıyla Sir Edwin Pears, 1453 senesinde Türklerin İstanbul’u fethine kadar Rum otoritelerine güvenmiştir. O tarihten önce Türk tarihçisi yoktur.
Çok yakın bir zamanda, 1916 senesinde Princeton Üniversitesi elemanı Herbert Gibbons, Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşunu, dört ayrı kurucu padişahını baz alıp araştırarak çok kıymetli bir kitap basmıştır. Gibbons, sayısız ve çelişkili erken dönem Yunan otoriteleri ile ilgili derin ve dikkatli bir inceleme yapmıştır. Bunun yanında konuyu değişik bir biçimde aydınlatmıştır. Creasy, Lane Poole, La Jonquiére ve bir Jön Türk olan Halil Ganem gibi Türkiye ile ilgili Fransızca ve İngilizce yazan diğer tarihçiler, olgularını genelde Prof. von Hammer’in çalışmalarından almışlardır. Lakin söz konusu yazarlar, özellikle de Edward Creasy’in Kırım Savaşı saatleri civarında yazdığı Osmanlı İmparatorluğu Tarihi bunun yanı sıra takdire değer bir çalışmadır. Bu çalışmasından dolayı kendisine minnettarım. Çalışması, modern zamanda Türk yönetiminin nasıl bulunacağını olumlu ve umut dolu bir dille anlatmıştır. İmparatorluğun toparlanması ve yeniden doğması bunun bir ispatıdır. Von Hammer’in çalışmalarından yararlanırken ben de diğer yazarların yöntemini 1774 tarihine kadar olan kısmı için uyguladım. Bazı bölümleri farklı kaynaklardan yardım alarak düzelttim ve bunu onlarınkine göre sıkıştırılmış bir izlek olarak adlandırdım. Olaylara değişik bir bakış açısıyla yaklaşarak, 1914’teki Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcına kadar geldim. Kitabım çok uzun bir dönemi kapsayarak bütün tarihi sunmayı amaçlamıyor. Ben yalnızca Türk İmparatorluğu’nun ilk on padişahını temel alan bir süreci tasarladım. Bu sürenin en iyi bölümü olmasından dolayı, ardından gelen ve öncekilere göre dejenere olmuş yirmi beş vârisi yalnızca parçalara ayırarak yazıya döktüm.
Onları çok mühim iki tarihî akımın nedenleri olarak atadım. Yeni çalışmalarıma öncedenden değindiğim ve aşina olduğum tarihten başladığımı eklemeliyim. Batı Avrupa’daki genel inanıştan ayrı olarak, -büyük ihtimalle Haçlılar zamanından başlayarak- dinî şevk, tutku ve İslam’ı yayma arzusunun, Türk işgaline ve Avrupa’daki fetihlere sevk edişine değindim. Şu biçimde de sonlandırdım: Türk ordusunda ve Avrupa’yı fetheden önderlerinde, İslam dinine karşı bir şevk ve onu yayma isteği yoktur, onları harekete geçiren asıl neden, yağmalamak, ganimetleri toplamak ve tutukluları harem için veya bir başkasına köle olarak satmak için edinmektir. Cesaretlerinin birer armağansi olarak da askerlere, el koyulan topraklar bölüştürülmüştür. Türklerin savunma durumuna geçmesinin nedeni ise askerî ruhun parçalanması, imparatorluğun küçülmesi ise söz konusu nedenler ve toprakların bir ödül gibi paylaştırılmasıdır. Bu kitabın ilk basımının üzerinden tam beş yıl geçti. Birinci Dünya Savaşı sırasında Türklerin gereksiz yere Almanlarla müttefik olmasının etkisi, ne Asya’da ne de Avrupa’da tespit edilememişti. Bunun yanı sıra Türk İmparatorluğu’nun çöküşü 1914 senesinin başları baz alarak anlatılmadı. Dolayısıyla, bu zaman diliminde Türkler Balkan Savaşlarıyla, Türklerin çoğunluğunun yaşadığı İstanbul ve Trakya’nın bir bölümü hariç, Avrupa’daki egemenliklerini hemen hemen yitirmişlerdir. O zamandan sonra çok ciddi olaylar gerçekleşmiştir. İngiltere ile yapılan dört yıllık savaşın ardından Türkler, Anadolu dışında Asya’daki tüm vilayetlerini kaybetmiştir. Bunu 1918 senesinde yapılan ateşkes, Yunanistan’ın Küçük Asya’daki müdahaleleri ve 1920’de imzalanan Sevr Antlaşması izlemiştir. Saydığımız olaylar ışığında Türkiye çok büyük bir güç kaybı yaşamıştır. Antlaşmanın etkilerinde gecikmeler meydana gelmiştir ve Fransa ile İngiltere nüfuz bölgelerinde tereddütler yaşanmıştır.
Bu olaylar Anadolu’da ulusal gururun ve askerî verimliliğin yenilenmesine yol açmıştır. Yenilenme, bölgeyi işgal eden Rum ordusunun Asya’da ezici bir yenilgiye uğramasıyla ve bölgeden .çıkartılmasıyla sonuçlanmıştır Bunun ardından İngiltere ile Boğazların özgürlüğü hususunda korkutucu bir karmaşa yaşandı. Bu durum Türklerin İstanbul ve Doğu Trakya bölgelerindeki hâkimiyetinden ödün vermesiyle önlendi. En son, Mudanya Ateşkes Antlaşması ile birlikte, sultanın tahttan indirilmesi, ilerleyen .zamanlarda Osmanlı soyundan gelenlerin sınır dışı edilmesi gerçekleşmiştir Yeni bir baskıyı sunarken, bu hayret verici hadiselerin kitaba eklenmesi arzulanmıştır. Lakin, bu dönem, için hissettiğim noksanlıklerin giderilmesini tek başıma yapamazdım. Bundan dolayı, Orta Doğu poblemleri hususunda ondan daha büyük bir otoritenin olmadığına inandığım Sir Valentine Chirol’u bulmak benim için çok büyük bir zevk. Bu görevi, kitaba dört ayrı bölümü ve son bölüm olan “Sonuç ve Geçmişe Bakış”ı tamamlamak adına kabul etmiştir. Bunun yanında kitap şuanki durumuna geldi. Bu durum ile benim yazdığım bölüme övgü bile kabul edilmemeli. Sir Valentine Chirol gibi son .derece seçkin bir yazarın işbirliği ile kitaba kalıcı ve büyük bir değer katılmıştır İkinci baskı’dan bu yana Lozan Antlaşması ile birlikte barışçıl bir devlet kuruldu, eskiden Türk İmparatorluğu olarak anılan imparatorluğun sonu geldi, Türkiye taze bir devrim geçirdi. Bu nedenle .Sir Valentine Chirol kitaba uygun bir son getirebilmek için “İlave Bölüm” yazdı.