İskender Pala – Ayine PDF Oku indir
İskender Pala – Ayine PDF Oku indir, e-kitap sitemizde İskender Pala – Ayine kitabını araştırdık. Ayrıca İskender Pala tarafından kaleme alınan İskender Pala – Ayine kitap özetinin yanı sıra, İskender Pala – Ayine pdf oku, İskender Pala – Ayine yandex, İskender Pala – Ayine e-kitap pdf, İskender Pala – Ayine PDF Drive, İskender Pala – Ayine Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.
İskender Pala – Ayine PDF indir Oku
İskender Pala Osmanlı, gel tanışalım! 1999 senesindeyız. Yeni yıl, herkes için yeni umutlarla başladı şüphesiz. Ekonomik, siyasal, toplumsal birden fazla beklentilerimiz bu senea ertelenmiş durumda. Ama bizi daha ziyade 999 kültürü ilgilendiriyor. Ertelenmeyen, ertelenmesi olabilecek olmayan ama beklenen bir kültür yılı olması gerekiyor bu seneın. 1999, tarihimize bakışımızı yeniden formatlayacak ve bizi kendimizle barıştıracak diye bekliyorum ben. 1999, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunun 700. yılı. Şüphesiz devlet, üniversiteler, tüzel ve özel bireyler tarafından yurt içi ve yurt dışında muhtelif faaliyetlerde bulunulacak, tanıtımlar yapılacak, toplantılar düzenlenecek. Bütçeden bazı paralar bir yerlere (umarız birilerinin cebine olmaz) akacak ve karşılığında biz atalarımızla yüz yüze geleceğiz. Doğrusu ben 75. yılda olduğu gibi Osmanlı yılına da hazırlıksız yakayı ele verdiğımızı vehmediyorum. Çünkü şimdiye kadar haberim olan faaliyetlerin hepsi ufak olanakların değerlendirilmesiyle başlatılacak. Üniversiteler sempozyumlar düzenleyecekler, resmi kurumlar kutlamalar yapacaklar. Ama korkuyorum ki bir noktadan sonra bunlar ‘yasak savma’ kabilinden olmaya ekranlara gelecek.
Devlet bu hususta yeterince hassas değil gibi adeta. Kültür Bakanlığı’ndan halen elle tutulur bir proje çıkmadı söz gelimi . Henüz bir sinema filmine başlandığını duymadık, bir televizyon dizisi konusu yazılmadı, çocuklar için paket programlar ve çizgi filmler yapılmadı. Dış ülkelerle bağlantılar kurulup tanıtım kuşaklarının takvim ve programlarının tespit edildiğini de duymadık. Bir “Osmanlı tarihi” yazımı için halen bir ekip kurulup eser siparişleri verilmiş değil. Velhasıl 1999 başladı; ama halen ortada bir plan ve program mevcut değil. Kültür Bakanlığı, Türk Tarih Kurumu, üniversiteler, tüzel kuruluşlar, televizyonlar, devlet sanatçıları, tarihçiler ve tarihini sevenler!. Unutmayın, Osmanlının başka 700. yılı olmayacak!. ««« 1973 yılıydı. Unesco o yılı, 700. ölüm yıldönümü vesilesiyle “Mevlana Yılı” ilan etmişti. Hatırlıyorum, bütün dünya Mevlana’dan bahsetmişti. Bugün Amerika’dan Japonya’ya kadar mevcut olan Mevlevilik kültürünü biz sanırız, 1973’teki 700. yıl anma faaliyetlerine borçluyuz.
O sene lise öğrencisi idim ve bu etkinlikler vesilesiyle Mevlana’yı okuyordum. Mesnevi’nin bir yerinde, beni önce dondurup sonra titreten bir beyit karşıma çıktı. Diyordu ki Mevlana: -Satrancı öyle oyna ki 700 sene sonra mat diyebilesin! Hazret keramet göstermiş, 700 sene sonra mat demişti. Osmanlının mat demesi ise bizim elimizde. Yoksa hemen arkasından milenyum geliyor ki 2000 senesinde Hıristiyan kültürünün bombardımanı altında kalacağımız aşika, “Kahve ile tütün, keyifler bütün” sözünü yahut, “Kahvenin yüzü karadır; ama yüz ağartır” darb –ı meselini, kahveyi nes ile ( nes– cafe) içen nesil asla bilmeyecektir sanırız. Onlar, kahve fincanlarının zarflarının ne zarif şeyler olduğunu, kahvenin asaleti bundan dolayı, içilmeden önce mutlaka bir şeyler vermek gerektiğini (kahve altı>kahvaltı) “kahve parası”nın bahşiş demeye geldiğini, kahve renginin gönül yanıklığını açıkladığini, velhasıl Türk kahvesinin töresini asla hatırlamayacaktır. Oysa eskiden “bir acı kahvenin kırk yıl hatırı” var imiş. Eskiler burada “acı kahvenin” demişler, çünki kahve, sade içilmelidir. İhtimal şekerin bulunmadığı yahut karaborsa olduğu zamanların göreneğidir bu. Onlara göre sade kahve içilemiyorsa orta şekerliye cevaz mevcuttur; fakat şekerli kahve içmek doğrusu pek hafif– meşreplik gibi görülür. Kahveyle birlikte getirilen su, mutlaka kahveden evvel ve fakat birkaç yudum içilerek kahvenin geçeceği yollar silinip süpürülmeli, cilalanmalı, sıvanmalıdır. Kahve bittikten sonra su içilmesi, yahut hemen ardından çay içilmesi (yahut ikramı) görgüsüzlük kabul edilir. (Gelinlik kızlara bir hatırlatma: Aman müstakbel damadın ailesine kahveden sonra hemen çay ikram etmeyin. Kim bilir belki bu geleneği unutmayan ailelerden biridirler.) Biz son İstanbul efendilerinden olan kıymetli hocamız Orhan Okay Beyefendi’den dinlemiştik.
Evvel zamanda gençlerden birinin bir kasabaya yolu düşmüş. Kasabanın kahvehanesinden içeri girince kar ve tipiyi dışarıda bırakmanın sevinciyle canlı bir selam vermiş: – Esselamü aleyküm ! Kahvenin peykelerinde oturanlardan fakat birkaçı başlarını dama yahut satranç tablalarından kaldırmadan şöyle yan gözlerle gelene bakıp kendi hallerinde oyuna devam etmişler. Delikanlı selamının itibarsızlığına biraz alınmışsa da şu sıcağın keyfini çıkartmak lazım diye eşiğe yakın bir çevrede paltosunu çıkarmış, bir iskemle çekmiş ve oturup ocağa seslenmiş: – Bana bir sade kahve! Bu söz üzerine kahvehanedeki adamlardan, hatta yaşlılardan birkaçı başlarını çevirip, – Ve aleyküm selaaaam delikanlı! – Dışarısı çok soğuk galiba! – Bir sade kahve içini ısıtır, gibi sözlerle selam alıp mukabelede bulunmuşlar. Delikanlı kahvesini bitirdikten sonra çevresine bakmış, yine kimsenin onunla ilgilendiği yok. Canı sıkılmaya, saatler ilerlemeye ve gözlerini uyku bastırmaya başlayınca belki uykusunu açar diye yeniden kahve istemeye karar vermiş: – Efendi! Bana bir sade kahve daha! Bu söz kahvehanede müthiş bir kıpırdanmaya neden olmuş ve evvelce selamını alanlar bu sefer iskemlelerini alıp delikanlının çevresine sokulmuşlar: Eee! Hoşgeldin . Anlat bakalım yiğidim. Kimsin, kimlerdensin, nereden gelirsin, nereye gidersin yollu sorular ve ardından hemen koyulaşıveren sohbet. O sırada delikanlı halinden ve gördüğü ilgiden gayet tatmin herkese bir ikramda bulunmak istemiş: – Garson, herkese benden birer çay! Tabii olan olmuş ve iskemlesini kapan eski yerine!. Bize göre acı kahvenin hatırı işte bu olsa gerek.
İskender Pala – Ayine PDF indir Tıklayın