Özden Aslan – İşte Zor İnsanlar PDF Oku indir
Özden Aslan – İşte Zor İnsanlar PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Özden Aslan – İşte Zor İnsanlar kitabını araştırdık. Ayrıca Özden Aslan tarafından kaleme alınan Özden Aslan – İşte Zor İnsanlar kitap özetinin yanı sıra, Özden Aslan – İşte Zor İnsanlar pdf oku, Özden Aslan – İşte Zor İnsanlar yandex, Özden Aslan – İşte Zor İnsanlar e-kitap pdf, Özden Aslan – İşte Zor İnsanlar PDF Drive, Özden Aslan – İşte Zor İnsanlar Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.
Özden Aslan – İşte Zor İnsanlar PDF indir Oku
Dünyamızda yedi milyara yakın insan yaşıyor. Biliyoruz ki bu bireylerin hepsi birbirinden farklı. Bilim insanları bunca değişiklik içinde insanı anlayabilmek, tanıyabilmek, hastalıklara tedavi metotları geliştirmek için gruplandırıyorlar. Doktorlar ayrı, sosyologlar ayrı, antropologlar, psikologlar hepsi ayrı sınıflandırmalarla insanı tanımaya yönelik çalışmalar yapıyorlar. Literatüre incelediğimizde davranış bilimcilerin yaptığı gruplamalar içinde “zor insanlar” diye tanımlanan bir grup hemen dikkati çekiyor. Zor İnsanlarla Zorlanmadan Baş Etmek adlı kitabımda zor insanlardan söz etmiş okuyucularımdan bir sonraki kitabım için öneriler istemiştim. Öneride bulunan okuyucularıma çok teşekkür ederim. Şimdi İşte Zor İnsanlar kitabıyla karşınızdayım. Bu kitapta sizlerden gelen öneriler ışığında yine üç farklı zor insan tipine yer verdim. Bu tiplerden birincisi Ben Bilirim adlı öyküde ele aldığım, literatürde de sürekli olarak sözü edilen her hususta bir düşüncesi olup her söze karışan, baskın tipler. Böyle bireylerle hem iş yaşamında hem de özel yaşamımızda çok fazla karşılaşıyoruz. Bu nedenle de öyküye hem iş, hem de aile ortamında “ben bilirim” diyen karakterler yerleştirdim. Umarım verdiğim ipuçları siz değerli okurlarımıza yaşantınızda kolaylık sağlayacaktır. Şikâyetim Var diye adlandırdığım ikinci öykümüzde ise karşınıza sürekli olarak şikâyet eden bir karakter çıkacak. Bu öyküde hem onun gibilerle baş etmenin yollarını hem de genelde müşteri şikâyetlerini ele almanın yollarını bulacaksınız.
Bilhassa hizmet sektöründe çalışanlar müşteri şikâyetlerinin büyük bir titizlikle ele alınması gerektiğini bilirler. Bu öykü hizmet sektöründe bulunan iş kolları içinde müşteri şikâyetlerine en hassas olması gereken bir kuruluşta, bir hastanede geçiyor. Onların şikâyetçilerle baş etmek üzere yaptıkları siz değerli okurlarımıza de örnek olabilir. Üçüncü öykünün adını ise Dost musun, Düşman mı? koydum. Adından da anlaşılacağı gibi bu öyküde dost gibi görünen ama her fırsatta düşmanca hareketler yapan bir kişi var. Literatürde “insanı sırtından hançerleyen kişi” olarak tanımlanan bu kişiliğin de bir orkestrada yaptığı düşmanca işleri okuyacaksınız. Bu karakterleri tanımak biraz zaman aldığı için kahramanımız kendini koruyuncaya kadar birden fazla hançer yarası alıyor. Umarım hiçbir zaman karşınıza böyle bir kişi çıkmaz. Ama çıkarsa unutmayın, onunla da baş etmenin yolu var. Zor insanlar yaşamın bir parçası, hatta tuzu biberi. İş yaşamında yahut özel yaşamda onlarla karşılaşabiliriz. Bu bizi korkutmasın. Doğru yaklaşır ve iyi ilişkiler kurmayı başarırsak onlarla baş edebiliriz. Böylelikle hem kendimiz, hem de onlar için mutlu bir ortam yaratabiliriz. “Şu anda o kadar kızgınım ki bağıra çağıra ağlamamak için kendimi zor tutuyorum.
Elime geçirdiğim her şeyi Demir’in suratına fırlatmak istedim. Ona sinir oluyorum. Evet, sevgili (!) kardeşim Demir’e sinir oluyorum. Sinir olmak da ne ki? Ondan nefret ediyorum. Galiba biraz abarttım. Demir’i severim, ama ona çok kızgınım. Her zamanki ukalalıklarıyla doğum günümde beni herkese rezil etti. Ondan üç yaş büyük olmama rağmen bana ufak bir çocukmuşum gibi davranıyor. Ne desem eleştiriyor, her dile getirdiğimi ‘Öyle değil, böyle’ diyerek düzeltiyor. Üstelik alaycı bir tavırla yüzüme bakıp beni küçümsediğini belli ediyor. Zaten bu çocuk dünyaya geldiğu günden bu yana bana yaşamı zindan ediyor. Daha ilk konuşmaya başladığı günlerde yarım yamalak konuşmasıyla ‘Demet bilmiyo, ben biliyo’ derdi de herkesin pek hoşuna giderdi. Şımarta şımarta tepemize çıkarttılar işte. Çok zekiymiş de, çok okuyormuş da… Üniversiteyi zor kazandı bu çocuk. Ondan ne haber? Evet, eline ne geçerse okuyor, ama okulda altıncı yılı daha mezun olamadı ukala şey.
Ama yetti artık. Bu evden ya o gitsin veya ben ayrılacağım. Onunla aynı çatı altında yaşamaveyaha fazla dayanamayacağım. Kardeşimle alakalı duygularımı kimseyle paylaşamıyorum. Annem, babam bile beni anlamıyorlar. Neyse, yazınca rahatladım. Bugün benim doğum günüm, iyi ki dünyaya geldim!” Demet, oda kapısının çalınmasıyla yatağında doğruldu ve kucağındaki günlükle kalemini hızla yatağın altına sakladı. Bir yandan da “Efendiiim” diye seslendi. Kapıda annesi belirdi. “Işığını görünce benim güzel kızım daha yatmamış mı bir bakayım dedim. Sen bu saatlerde uyumuş olurdun. Her şey yolunda mı canım? Yoksa canını sıkan bir şey mi var?” Annesinin art arda sorduğu sorulara yanıt vermeden bir an durup düşündü Demet. Sonra önüne bakarak “Demir yine canımı sıktı. Beni herkesin içinde ufak düşürdü” dedi. Sanki kendi kendine konuşuyor gibiydi.
Annesi, Ayla Hanım, yatağının ayakucuna oturup kızının elini avuçlarının arasına aldı. Yumuşak bir sesle “Ah, yavrum, onun dile getirdiklerine neden bu kadar takılıyorsun. O hepimize aynı biçimde davranıyor. Babanın bile sözünü kesip de yanlışını düzeltmiyor mu? Seni ne kadar çok sevdiğini biliyorsun. Bu akşam doğum günü partin için en fazla o uğraştı, unuttun mu? Herkesin bir huyu var. İstese de kolay değişemiyor insan” dedi. Annesi konuşurken “Demir değişmek istemiyor ki” diye geçirdi içinden Demet. Ayla Hanım sürdü: “Üç kardeşsiniz, üçünüzün de huyu farklı. Bak, en küçüğünüz Dinç hiç siz değerli okurlarımıza benzemiyor. Öyle değil mi?” Demet başını salladı. Küçük kardeşi Dinç’i düşündü. O, evdekilerle hiç ilgisi yokmuş gibi kendi dünyasında yaşardı. Çok az konuşur, hiçbir şeye karışmaz, hiç soru sormazdı. Bir çıkarı olduğunu görmeden de kimseye yardım etmezdi. “Yine de onu Demir’den daha çok seviyorum” diye düşündü Demet.
Annesi ayağa kalktı ve yanağından öperek, “Bugün senin doğum günün hiçbir şey için kendini üzme. Doğum günün tekrar kutlu olsun güzel kızım, uyu artık, yarın işe gideceksin” diyerek odadan çıktı. Demet gözlerini kapattı. Uyumadan önce Demir’in yaptıklarını annesine iyi anlatamadığını düşündü. “Ne zaman ağzımı açıp bir şey söylesem eleştiriliyorum. Konuşmaya korkar oldum. Yetti artık!” demeliydi. Uykuveyaldı. Sabah erkenden kalkan Demet hızla giyindi. Demir’le karşılaşmadan evden çıkmak istiyordu. Bir gece önce doğum günü armağanı olarak gelen leylak rengi bluzu giydi. Saçını toparladı, makyaj yapmadan, kahvaltı etmeden evden çıktı. Demet büyük bir şirkette genel müdürün asistanı olarak çalışıyordu. Bu şirkette, önce üniversitede öğrenciyken stajyer olarak çalışmıştı. O zamanda Demet’i çok sevmişler, çalışmasından tatmin kalmışlardı.
O da şirketi ve çalışanları sevmişti. Mezun olunca hiç zaman kaybetmeden başvuru yapmış ve İnsan Kaynakları Bölümü’ne asistan olarak işe alınmıştı. Orada görev yaptığı iki yıl içinde dönem dönem Genel Müdürleri Tarık Bey’e çevirmenlik de yapmıştı. Bir buçuk yıl önce de Tarık Bey’in asistanı, eşinin işi sebebiyle, yurtdışına gidince Demet’i bu vazifeye atamışlardı. Bu işini eskisinden daha çok seviyordu. Şirketin en kritik, en mühim biriminde, çok mühim bir insana asistanlık yapıyordu. Üstelik Tarık Bey’e büyük saygı duyuyordu. Ondan çok şey öğrendiğini düşünüyordu. O sabah erkenden işe geldi. Tam bilgisayarını açmıştı ki Tarık Bey kapıda göründü. Onu işinin başında görünce “Bravo Demet, erkenden gelmişsin. Bugün halletmemiz gereken fazla iş var, senin bu saatte burada olman ne güzel!” dedi. Sesinde biraz şaşkınlık, daha çok da tatminiyet vardı. “Sinir kardeşim Demir aracılığıyla sevgili patronumun gözüne girdim” diye düşünmekten alamadı kendini Demet.