Osho – Zen Yolu Tasavvuf Yolu PDF Oku indir
Osho – Zen Yolu Tasavvuf Yolu PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Osho – Zen Yolu Tasavvuf Yolu kitabını araştırdık. Ayrıca KolektifOsho tarafından kaleme alınan Osho – Zen Yolu Tasavvuf Yolu kitap özetinin yanı sıra, Osho – Zen Yolu Tasavvuf Yolu pdf oku, Osho – Zen Yolu Tasavvuf Yolu yandex, Osho – Zen Yolu Tasavvuf Yolu e-kitap pdf, Osho – Zen Yolu Tasavvuf Yolu PDF Drive, Osho – Zen Yolu Tasavvuf Yolu Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.
Osho – Zen Yolu Tasavvuf Yolu PDF indir Oku
Bugün Zen’in çok özel dünyasına giriyoruz. Zen fazla özeldir çünkü bilincin çok sıradan bir durumudur. İşte bu Zen’in özelliğidir. Aslını söylemek gerekirse sıradan zihinler olağanüstü olmayı ister; olağanüstü zihinlerse sıradanlığın içinde rahat eder. Sadece olağanüstü insanlar rahatlamaya hazırdır ve sıradanlığın içinde dingin durumdadır. Sıradan olanlar ise aşağılık kompleksi hissederler ve bu aşağılık kompleksi sebebiyle özel olmaya çalışırlar. Özel olan kişi ise özel olmak için çaba sarf etmez. Onun için de herhangi bir aşağılık kompleksi yoktur. O herhangi bir boşluktan dolayı acı duymaz. O tamamen doludur, taşar, neyse odur. Zen’in dünyasına hem çok özel hem de çok sıradan denilebilir. Dışarıdan bakıldığında bu bir çelişki gibi görünür. İçeriden bakıldığında ise herhangi bir çelişki yoktur. Bu kolay bir şekilde bir olgudur. Bir gülün, bir lotusun, bir tutam çimenin özel olma çabası yoktur.
Bir tutam çimenden büyük bir yıldıza kadar her şey olduğu gibidir -neyse odur. Herhangi bir çaba, mücadele veya arzu yoktur. Bir şey olmaya çalışma yoktur. Onlar varoluşlarından kesinlikle mutludurlar. Bundan dolayı herhangi bir kıyas veya herhangi bir rekabet yoktur. Herhangi bir hiyerarşik durum söz konusu değildir -kim alçakmış, kim yüksekmiş bunların bir önemi yoktur. Aslını söylemek gerekirse kendinin üstün olduğunu ispatlamaya çalışan kimse sıradandır. Her şeyi kabul eden insan neşeli olur. Böyle birisi şükran dolu olur, varoluşa şükran duyar, bütünlüğe şükran duyar -bu kişi en üstündür. Hz. İsa şöyle demiştir; kutsanmış olanlar bu dünya çapında sonuncudur, onlar benim tanrımın krallığında birinci olacaklardır. Burada Hz. İsa değişik bir dil kullanıyor. Çünkü o değişik türden insanlarla konuşuyordu. Bu durum Zen niteliğini taşır… Sonuncu olanlar.
Lakin sonuncu olmaya çalışırsanız sonuncu değilsinizdir bunu unutmayın. İşte Hıristiyanların yüzsenelerdır yaptığı buydu, sonuncu olmaya çalışmak ve Tanrı’nın krallığında ilk olmak. Onlar asıl noktayı kaçırdılar. Sonuncu olmak -çabasız, yalnızca basit bir anlayışla ‘Ben neysem O’yum. Benim için başka bir varoluş şekli yok. Başka birisi olamam, başka biri olmaya ihtiyacım da yok. Bütün böyle olmamı istiyor ve ben böyle rahatım, bütünün iradesine kendimi teslim ediyorum…’ Bir Zen ustası asla ‘birinci olmalısın’ demez. Lakin Hz. İsa Zen’i bilmeyen insanlarla konuşuyordu. Hz. İsa Zen’in ne olduğunu biliyordu. O Hindistan’a, Ladakh’a, Tibet’e gitmişti. Hatta Japonya’da olduğuna dair hikayeler bile var. Japonya’ya gelip ziyaret ettiği bir yerin olduğunu düşünen insanlar var. Bu olabilecekdür, çünkü o bir mistik okuldan diğerine 18 yıl gezdi.
Lakin o bir Yahudi gibi konuşmak zorundaydı. Yahudiler amaçlarına çok bağımlı olarak hareket eden insanlardır. Daima bir yerlere ulaşmaya çalışırlar. Hintliler de amaca bağımlı insanlardır. Bundan dolayı Buda’yı anlayamadılar. Onu yanlış anladılar. Buda Çinliler tarafından iyi anlaşıldı. Bundan dolayı Çinliler çok ruhani, dindar değildir -çünkü bir insan ruhani, dindar ise onun bir amacı mevcuttur. Öteki dünyaya ait bir amaç. Bir yerlerde özel olmak isteyen bir insan, bu hayatta olmazsa gelecekte, burada değilse ölümden sonra, dünya çapında değilse cennette. Cennet amaca bağlı bireylerin bir hayalidir. Böyle insanlar eğer ölümün ötesinde bir amaç varsa dindar olabilirler. Eğer bir amaç varsa her şeyi feda etmeye hazırlardır. Kısa olaraksı onlar gerçek dindar olamazlar -din onların anlayışı, neşesi, varoluş yolu değil, arzularıdır. Din onların derin düzeyde tekrarlanan ego oyunudur.
Cenneti yaratan egodur. Çinliler, Hintlilerin tarzında bir ruhaniyete, bir dinselliğe sahip değildirler. Amaca bağımlı, cenneti arayan, vaat edilmiş toprakları arayan Yahudiler gibi değildirler. Vaat edilmiş topraklar şimdide ve buradadır. Bundan dolayı üç bin senedir aranıp duruyorlar. Arayış Hz. Musa ile başladı ve sürdürmekte. Onlar daima bir mesihin gelmesini beklerler. İşte bu bekleyiş sebebiyle Hz. İsa’yı Mesih olarak kabul edemediler. Eğer o Mesih ise onların bekleme ve arayışlarına ne olacak? Eğer o Mesih ise ne yapacaklardı? Onların tüm yaşam modelleri vaat edilmiş toprakların arayışına dayalıydı. Eğer o bir kurtarıcı ise neşeleri kaybolurdu. Bu basit sebepten ötürü arzularına, rüyalarına ve bir şeyler olma çabalarına sürdürmektelar. Çinliler çok değişik insanlardır, Buda onlara hemen çekici geldi ve bilinçlerinde başarıya ulaştı. Japonya’da daha da derinlere işledi.
Çünkü Japonlar daima çok dünyasaldır. Zen kelimesinin kendisi Sanskrit kökünden gelir. O yanlış telaffuzun, yanlış telaffuzunun, yanlış telaffuzudur. Bunu yanlış telaffuz eden yalnızca ben değilim bu aydınlanmış bireylerin eski bir alışkanlığıdır. Sanskrit kelime dhyana’dır. Buda onu jhana diye telaffuz etti -bu Gautama Buda ile başlayan ilk yanlış telaffuzdu. Kelime Çin’e ulaştığında Çinli ustalar Hui – Neng ve diğerleri onu Chana olarak telaffuz ettiler, sonunda kısaca chan (çan) oldu. Japonya’ya ulaştığında Rinzai ve diğer ustalar Zen diye telaffuz ettiler. Aynı Sanskrit kelime dhyana’ydı. Lakin her değişiklik ona değişik bir lezzet kattı, kelime her iklim değişikliği ile farklılaştı. Kelime daha güzel ve daha güzel bir duruma geldi ve şimdi önceden olduğundan da daha güzel bir hal aldı. Uzun bir yolculuk yaptı. Dhyana’dan Zen’e muazzam bir evrim mevcuttur; bu yolculukta hayal edilemeyen yeni boyutlar belirdi. Eğer eski Vedacı azizler, Zen ile ilgili bir şey öğrenmeye gelmiş olsalardı, dhyana’nın bu hale dönüştüğüne inanmazlardı. Kelime aşağı yukarı zıt bir kutba ilerledi, fakat daha güzel, daha estetik, daha lütufkar, daha dişil oldu.
Genelde böyle durumlarda zaman bazı şeyleri bozar. Lakin bu Zen için geçerli değil. Her geçen çağ ile birlikte yeni bireylerin, ülkelerin ve mevsimlerin yeni nitelikleri Zen tarafından özümsendi. Kelime zenginleşti yeni çiçeklerle ve renklerle büyümeye başladı. Bu tüm Asya’nın dahilerinin bir karşılaşmasıdır. Çünkü Çinli dahiler, Japon dahiler ve Hintli dahiler Zen’e katkıda bulundular. Zen hususunda bilinmesi gereken ilk şey amaca bağımlı olmamaktır. Zen burada, şimdide olan yaşam yoludur. Ne cennetin ne de geleceğin yaşamla bir ilgisi yoktur. Zen manevi dünyanın diğer sıradan algılanışlarından bir diğeri olan değildir. O ne manevi, ne de maddidir. İkisinden de ötedir. Bu yahut öteki dünyaya ait değildir, iki dünyanın büyük bir sentezidir. Zen ustaları çok sıradan yaşarlar. Herkes gibi.
Lakin sıradışı bir yoldadırlar. Tamamen yeni bir bakışla büyük bir zariflikle, muazzam bir hassaslıkla, uyanıklıkla, gözlem dolu olarak, aşkın ve saf bir bilinçlilik halinde ve o anda yaşarlar. Zen’de hiç bir şey ne kutsal ne de dünyevidir. Her şey birdir, ayrılamaz birdir, Zen’de hiçbir şeyi ilahi yahut dünyevi olarak ayıramazsınız. Çok dünyevi işlerle uğraşan Zen ustaları bulacaksınızdır, fakat hiçbir Hintli aziz böyle dünyevi şeylere hazır olamaz; onlar böyle şeyleri çok dünyasal bulurlar. Hiçbir Cayn (Jain) azizi kendisini odun keserken, kuyudan su çekerken, nehirden su taşırken düşünemez – imkansızdır! Bunlar onlar için çok dünyevi eylemlerdir, bunları yapanlar da dünyasal insanlardır onlar için. Lakin Zen ustaları ayrım yapmaz. Zen ustalarını odun kırarken, yemek yaparken, kuyudan su taşırken, bahçede çukur kazarken, tohum ekerken bulacaksınızdır. Her çeşit dünyasal sıradan eylemde yer alırlar. Lakin onları izlerseniz bir değişiklik olduğunu görürsünüz. Farklılık muazzamdır. Farklılık nicelikte değil niteliktedir. Zen ustası öyle bir uyanıklık, sakinlik, neşe ve kutlayışla çalışır ki tüm eylem dönüşüme uğrar. Caynlar ve Hindular dünya çapından kaçarlar. Zen ustası ise dünya çapında yaşar ve onu dönüştürür.
Burada insanlığın geleceği için büyük bir mesaj mevcuttur -bu gelecek dindarlığın yolu olacaktır. Dünyadan el etek çekmeye dair eski fikir tamamen başarısızlığa uğramıştır. Bu fikir tamamıyla yanlıştır ve bunun yanı sıra da uygulanabilirliği yoktur. Kaç insan dünya çapından el etek çekebilir ki? Çok az bir bölümü, çünkü onlar dünyaya bağımlılar. Bir Cayn keşişi hiç bir şey yapmazsa bu diğer bireylerin onun için yaptığı manasına gelir. Bir Hindu azizi uzaklarda Himalayalardaki mağiçinde yaşar. Kentteki birileri ona yiyecek ve gereksinimi olan her şeyi getirirler. Eğer tüm dünya, rahipler ve rahibeler gibi yaşarsa, bu insanlara kim bakacak? Bu global bir intihar olur. Aç kalır ve ölürler. Bu dindar yaşayış tarzı dünyayı değiştirmek için pratik olmayan bir fikirdir. Zen fazla pragmatik ve pratiktir. O dünya çapından el etek çekmeyi aptalca bulur. Onun yerine şöyle der: Dönüş! Neredeysen orada ol fakat yeni bir yolun içinde ol. Bu yeni yol nedir? Rekabetçi olma. Rekabetçilik dünyasal olmaktır.
Şunu dikkate al. Bu dünya çapında yaşamakla veya dağlara çekilmekle alakalı bir sorun değil -rekabetçilik dünyasaldır. Mağaralara gidebilirsin fakat diğer mağaralarda başka azizler varsa rekabet olacaktır. Böylelikle başka bir rekabet dünyası yaratılır. Orada kimler yeni güçler kazanıyor, kim daha bi hayli hızlı ilerliyor. Buna benzer konular konuşulacaktır. Böylelikle kendilerine daha fazla zarar verirler. Kim çivili yatakta yatabilir? Kim soğukta çıplak dolaşabilir? Kim çevresini çeviren ateşin içinde, sıcak güneşin altında oturabilir? Kim en iyi azizdir? Orada da hiyerarşi olacaktır. Bir zamanlar bir Hintli Aziz tarafından davet edildim… bir hata olmalıydı, benim düşünce yolum ile ilgili bir düşüncesi yoktu. Beni davet etti, neşelenmiştim ‘Bu iyi bir fırsat’ dedim ve böylece oraya gittim, tabii ki büyük bir olaydı.