PDF

Osho – Coşku – İçten Gelen Mutluluk PDF Oku indir

Osho – Coşku – İçten Gelen Mutluluk PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Osho – Coşku – İçten Gelen Mutluluk kitabını araştırdık. Ayrıca KolektifOsho tarafından kaleme alınan Osho – Coşku – İçten Gelen Mutluluk kitap özetinin yanı sıra, Osho – Coşku – İçten Gelen Mutluluk pdf oku, Osho – Coşku – İçten Gelen Mutluluk yandex, Osho – Coşku – İçten Gelen Mutluluk e-kitap pdf, Osho – Coşku – İçten Gelen Mutluluk PDF Drive, Osho – Coşku – İçten Gelen Mutluluk Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Osho – Coşku – İçten Gelen Mutluluk PDF indir Oku

Coşku İnsanoğlu muazzam bir biçimde mutlu olabilir ve muazzam bir biçimde mutsuz olabilir. Ve seçiminde özgürdür. Bu özgürlük risklidir; bu özgürlük çok tehlikelidir çünkü sen sorumlu hale gelirsin. Önce ufak bir fıkra anlatayım: “Doktorum size görünmem hususunda ısrar etti,” dedi adam psikiyatra. “Ne için olduğunu Allah bilir; mutlu bir evliliğim, güvenli bir işim, birden fazla dostum var, hiçbir end seçiminde özgürdür. Bu özgürlük risklidir; bu özgürlük çok tehlikelidir çünkü sen sorumlu hale gelirsin. Ve bu özgürlüğün başına bir şey gelmiştir, bir şey yanlış gitmiştir. İnsan bir biçimde baş aşağı duruyor. İnsanlar meditasyon arayışı içinde. Meditasyona ihtiyaç mevcuttur çünkü sen mutlu olmayı seçmedin. Mutluluğu seçersen meditasyona ihtiyaç yoktur. Meditasyon ilaç gibidir: Şayet hastaysan o zaman ilaca ihtiyaç mevcuttur. Bir kez mutluluğu seçmeye başladıysan, bir kez mutlu olma kararı verdiysen, o zaman hiçbir meditasyona gerek yoktur. Meditasyon kendiliğinden gerçekleşmeye başlar. Pek çok din mevcuttur çünkü çok sayıda insan mutsuzdur.

Mutlu bir insanın hiçbir dine ihtiyacı yoktur; mutlu bir insanın hiçbir tapınağa, kiliseye ihtiyacı yoktur çünkü mutlu bir insan için tüm evren bir tapınaktır, tüm varoluş bir kilisedir. Mutlu insan dinsel aktivitelerin peşinden gitmez çünkü onun tüm yaşamı dinseldir. Mutlulukla ne yaparsan yap o bir duadır; işin bir ibadete dönüşür, nefesinin onun için yoğun bir zarafeti ve ihtişamı mevcuttur. Hayatına uyduğunda, büyük bir ahenk içinde ona uyum sağladığında ne yaparsan yap keyif alırsın ve o zaman mutluluk gerçekleşir. O zaman aniden meditasyonun seni takip ettiğini göreceksin. Eğer yaptığın işi seversen, o zaman, meditasyon halindesindir. O zaman hiçbir şey seni rahatsız etmez. Bir şeyler seni rahatsız ettiğinde, bu basitçe senin bu şeylerle aslında alakalı olmadığını gösterir. Öğretmen çocuklara sürekli olarak olarak, “Beni dinleyin! Dikkatinizi yoğunlaştırın!” deyip durur. Onlar dikkatli ama onlar başka bir şeye dikkat ediyorlar. Bir kuş okul binasının dışında tüm kalbiyle şarkı dile getiriyor ve çocuk kuşa dikkatini veriyor. Kimse dikkat etmediğini söyleyemez, kimse meditasyon halinde olmadığını söyleyemez, kimse derin bir konsantrasyon içinde olduğunu söyleyemez; o öyledir! Aslını söylemek gerekirse o, öğretmeni ve öğretmenin karatahtada yapmakta olduğu aritmetiği tamamen unutmuştur. Çocuk tüm bunlardan tamamıyla habersizdir. O, kuş ve onun şarkısı tarafından tamamen ele geçirilmiştir. Lakin öğretmen, “Dikkatini yoğunlaştır! Ne yapıyorsun? Aklın başka yerlere gitmesin!” der.

Aslını söylemek gerekirse öğretmen çocuğun ilgisini dağıtıyor! Çocuk dikkatli; o doğal olarak gerçekleşiyor. Kuşu dinlerken o mutlu. Öğretmen dikkatini dağıtıyor; öğretmen, “Dikkatini toplayamıyorsun” diyor. Öğretmen yalan dile getiriyor! Çocuk dikkatliydi. Kuş onun için daha cazipti, bu durumda o ne yapabilir ki? Öğretmen o kadar çekici değildi, aritmetiğin hiçbir cazibesi yoktu. Bizler yeryüzüne matematikçi olalım diye gönderilmedik. Kuşlarla ilgilenmeyecek birkaç çocuk mevcuttur; kuşların dile getirdiği şarkının sesi giderek daha çok ve daha çok yükselebilir ve onlar karatahtaya dikkat etmeye devam edeceklerdir. Bu durumda aritmetik onlar içindir. O zaman onların bir meditasyonu mevcuttur. Matematiğe sıra geldiğinde gerçekleşen doğal bir meditasyon hali mevcuttur. Aklımız doğal olmayan şeylerle meşgul: para, prestij, güç. Kuşları dinlemek sana para vermeyecek. Kuşları dinlemek sana güç, prestij vermeyecek. Bir kelebeğe bakmak sana ekonomik olarak, politik olarak, sosyal olarak yardım etmeyecek. Bu şeyler kârlı değil fakat bunlar seni mutlu eder.

Gerçek bir insan kendisini mutlu eden şeylerle hareket etme cesaretini gösterir. Eğer yoksul kalırsa, yoksul kalır; bu hususta bir şikâyeti yoktur, bir garezi yoktur. “Ben kendi yolumu seçtim; ben kuşları ve kelebekleri ve çiçekleri seçtim. Zengin olamam, bunda bir sorun yok! Ben zaten zenginim çünkü mutluyum” der. Lakin insanoğlu tepetaklak olmuştur. Şunu okuyordum: İhtiyar Ted nehrin kıyısında oltasına tek bir balık vurmadan saatlerdir oturmaktaydı. Şişelerce bira ve sıcak güneşin karışımı uykuveyalmasına neden olmuştu ve kuvvetli bir balık oltaya takılıp misinaya kuvvetle vurduğunda tamamıyla hazırlıksızdı. Tamamen dengesiz bir biçimde yakalanmıştı ve toparlanamadan kendisini nehirde buluverdi. Küçük bir çocuk tüm olan biteni büyük bir alakayla izlemekteydi. Adam sudan çıkmaya uğraşırken babasına dönüp sordu, “Baba bu adam mı balığı tutuyor yoksa balık mı adamı yakalıyor?” İnsan tamamen tepetaklak olmuştur. Balık seni tutuyor ve çekiyor; sen balığı tutmuyorsun. Nerede parayı görürsen, artık kendin değilsin. Nerede gücü, prestiji görürsen, artık kendin değilsin. Nerede saygınlığı görürsen, artık kendin değilsin. Aniden her şeyi unutuyorsun.

Hayatının özünde taşıdığı değerleri; mutluluğunu, coşkunu, sevincini unutuyorsun. Her zaman dışarıdan bir şeyi seçiyorsun ve içinden bir şeyle onun pazarlığını yapıyorsun. Dıştakini elde edip içtekini kaybediyorsun. Lakin, ne yapacaksın? Tüm dünyayı ayaklarının altına almış ve kendini kaybetmişsen, dünyanın tüm zenginliklerini fethetmiş ve kendi içsel hazineni kaybetmişsen, zenginliklerinle ne yapacaksın? Perişanlık budur. Sadece tek bir şeyi öğrenebilirsen; ki bu tek şey kendi içsel güdülerinin, kendi içsel yazgının farkında olmak, tetikte olmaktır. Onu hiç gözünün önünden kaçırma, yoksa mutsuz olacaksın. Ve mutsuz olduğunda insanlar, “Meditasyon yap ve mutlu olacaksın,” diyecekler. Onlar şöyle d edeceğin hiçbir şey yok; yalnızca mutsuzluğun, sefaletin. Lakin insanlar bunlara bile yapışırlar. Şöyle bir öykü duydum: Çok uzaklardaki bir eğitim kampında acemi erlerden oluşma bir müfreze yakıcı güneş altında yapılan bir günlük yürüyüşten sonra çadırlarına geri dönmüştü. “Ne hayat ama!” dedi askerin biri. “Herhangi bir yerden kilometrelerce uzakta, kendisini Hun İmparatoru Atilla zanneden bir çavuş, kadın yok, içki yok, izin yok ve tüm bunların üzerine bir de botlarım iki numara ufak geliyor.” “Dostum buna katlanmak istemiyorsan, niçin başka bir çift giymiyorsun ki?” dedi komşusu. “Mümkün değil. Onları çıkartmak sahip olduğum tek zevk.

” Riske edecek başka neyin var? Sadece ıstırabın. Sahip olduğun tek zevk onun ile ilgili konuşmak. Istırabı ile ilgili konuşan insanlara bir bak, ne kadar mutlu oluyorlar! Onun için para harcıyorlar; psikanaliste kendi perişanlıklarından bahsetmeye gidiyorlar, bunun için para ödüyorlar! Birisi dikkatlice dinliyor ve onlar çok mutlular. İnsanlar mutsuzluklarından tekrar tekrar bahsediyor. Hatta abartıyorlar, süslüyorlar, olduğundan daha büyük gösteriyorlar. Onu gerçekte olduğundan daha büyük hale sokuyorlar. Niçin? Riske ettiğin yalnızca sefaletin, başka bir şey değil ama insanlar bilinene, tanıdık olana yapışır. Bildikleri tek şey mutsuzluk; hayatları bu. Kaybedecek bir şey yok ama onu kaybetmekten fazla korkuyorlar. Bana göre ilk kez mutluluk gelir, coşku gelir. İlk olarak kutlayıcı bir tavır gelir. İlk önce yaşamı onaylayan bir felsefe gelir. Tadını çıkart! Şayet işinden tat almıyorsan değiştir. Bekleme! Çünkü beklediğin tüm zamanlarda Godot’yu bekliyorsun ve Godot hiçbir zaman gelmeyecek. Kişi basitçe bekler ve yaşamını boşa harcar.

Kim için, ne için bekliyorsun? Şayet yaşamındaki belirli bir kalıptan mutsuz olduğun gerçeğini görebilirsen; bu durumda tüm eski gelenekler senin yanlış olduğunu söylerler. Ben ise kalıbın yanlış olduğunu söylemek isterim. Vurgudaki farklılığı anlamaya çalış. Sen değil, yalnızca senin kalıbın; öğrendiğin yaşama tarzı yanlış. Öğrendiğin ve kendinin olarak kabul ettiğin güdüler senin değil; onlar senin yazgını hayata geçirmiyor. Onlar senin tohumuna karşı; onlar senin özüne karşı çalışıyor. Unutma: Kimse senin için karar veremez. Onların tüm emirleri, onların tüm düzenleri, onların tüm ahlakı seni sakatlamaya hizmet ediyor. Kendi kendine karar vermek zorundasın, yaşamını kendi ellerine almak zorundasın. Aksi taktirde hayat senin kapını çalmaya devam eder ve sen asla orada olmazsın; her zaman başka bir yerdesindir. Şayet bir dansçı olacak idiysen, hayat bu kapıdan gelir çünkü hayat şuana dek bir dansçı olmuş olman gerekir diye düşünür. Bu kapıyı çalar ama sen orada değilsin; sen bir bankacısın. Hayatın senin bir bankacı bulunacağını bilmesi nasıl beklenir? Hayat sana doğanın senin olmanı istediği yoldan gelir; o yalnızca bu adresi bilir ama sen asla orada bulunmadın, sen başka bir yerdesin, başka birisinin maskesi altında, başka birisinin kıyafetlerine bürünmüş olarak, başka birisinin adı altında gizleniyorsun. Varoluş seni aramaya devam edip duruyor. O senin adını biliyor ama sen bu ismi unutmuş durumdasın.

O senin adresini biliyor ama sen bu adreste hiç yaşamadın. Dünyanın aklını çelmesine izin verdin. “Dün gece rüyamda bir çocuktum,” diyordu Joe, Al’a, “ve Disneyland’daki her şey için geçerli olan serbest geçiş kartım vardı. Oğlum öyle güzel vakit geçirdim ki! Hangisine bineceğimi seçmek zorunda değildim; ben de hepsine bindim.” “Bu ilgi çekici,” dedi arkadaşı. “Ben de çok canlı bir rüya gördüm dün gece. Rüyamda güzel bir sarışın kapımı çaldı ve arzusuyla beni baştan çıkardı. Sonra tam başlamak üzereydik ki, başka bir ziyaretçi, muhteşem bir vücuda sahip çok çekici bir kumral içeri girdi ve o da beni istedi!” “Vay be,” diye araya girdi Joe. “Oğlum, orada olmak isterdim! Niçin beni çağırmadın?” “Çağırdım,” diye yanıtladı Al. “Ve annen senin Disneyland’da olduğunu dile getirdi.” Yazgın seni yalnızca bir biçimde bulabilir. Varoluşun olmanı istediği şey senin manevi olarak çiçek açmandır. Kendi özünü, kendi doğallığını bulamadığın sürece mutlu olamazsın. Ve mutlu olamazsan meditasyon haline giremezsin. Meditasyonun mutluluk getirdiği düşüncesi bireylerin aklına neden gelmiştir? Aslını söylemek gerekirse, nerede mutlu bir insan bulsalar, her zaman meditasyon halinde bir zihin bulmuşlardır; bu iki şey birbiriyle özdeşleşmiştir.

Ne zaman güzel, meditasyon haliyle çevrelenmiş bir kişi bulsalar, her zaman için bu birinin muazzam bir biçimde mutlu olduğunu; ışıldadığını, büyük bir mutlulukla titreşimler yaydığını bulgulamışlardır. Onlar özdeşleşti. İnsanlar meditasyon halinde olduğunda mutluluğun geldiğini düşündü.

Osho – Coşku – İçten Gelen Mutluluk PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu