Terry Eagleton – Kötülük Üzerine Bir Deneme PDF Oku indir
Terry Eagleton – Kötülük Üzerine Bir Deneme PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Terry Eagleton – Kötülük Üzerine Bir Deneme kitabını araştırdık. Ayrıca Terry Eagleton tarafından kaleme alınan Terry Eagleton – Kötülük Üzerine Bir Deneme kitap özetinin yanı sıra, Terry Eagleton – Kötülük Üzerine Bir Deneme pdf oku, Terry Eagleton – Kötülük Üzerine Bir Deneme yandex, Terry Eagleton – Kötülük Üzerine Bir Deneme e-kitap pdf, Terry Eagleton – Kötülük Üzerine Bir Deneme PDF Drive, Terry Eagleton – Kötülük Üzerine Bir Deneme Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.
Terry Eagleton – Kötülük Üzerine Bir Deneme PDF indir Oku
On beş yıl önce Inǚ giltere’nin kuzeyinde on yaşında iki çocuk, bir bebeği işkence edip öldürdü. Halk dehşetle ayağa kalktı. Oysa bu cinayeti niye özellikle korkutucu buldukları tam açık değildi. Neticede çocuklar, kimi zaman bi hayli vahşice davranmaları doğal karşılanan yalnızca yan ehlileşmiş yaratıklardır. Eğer Freud haklıysa, çocuklar büyüklerinden fazla daha zayıf birer süper egoya ve ahlak duygusuna sahiptirler. Bu yüzden asıl enteresan olan böyle korkunç hadiselerin daha sık yaşanmamasıdır. Belki de çocuklar sürekli birbirlerini öldürüyorlar da bunu bize çaktırmıyorlardır. Aşağıda romanını ele alacağımız William Golding, Sineklerin Tanrısı’nda, ıssız bir adada kendi başlarına kalmış bir grup öğrencinin haftasına kalmadan birbirlerini katledeceklerini iddia eder. Belki de Golding’in iddiasının sebebi hepimizin çocuklarla alakalı bütün kötüϐikirlere inanmaya pek teşne olmamızdır çünkü onların aramızda dolaşan yan uzaylı bir ırk olduklarına inanıyoruz. Çalışmadıkları için, ne işe yararlar bilinmez. Seks yapmazlar, belki yapıyorlardır ve yine bize çaktırmıyorlardır. Sadece belli yönlerden bize andıran ama başka yönlerden benzemeyen bir tekinsizlikleri var. John Wyndham’m The Midwich Cuckoos romanında anlattığı gibi hepsinin, gizlice bize karşı bir komplo bir araya getirdiklarını hayal etmek o kadar da zor değil. Toplumsal oyuna tamamen karışmadıkları için çocukların masum olduğu düşünülebilir; ama aynı nedenle şeytanın dölü diye de nitelenebilirler. Bu yüzden Viktorya Çağı’nda insanlar kendi çocuklarının melek yahut şeytan olmaları ϐikirleri içinde sürekli gidip geldiler.
Odžldürülen bebek davasında çalışan bir polis memuru, suçlulardan birine bakar bakmaz onun kötü olduğunu anladığını beyan etti. Bu tür olaylar kötülüğün adını kötüye çıkarıyor. Çocuğu bu biçimde şeytanileştirmenin sonucu, yuϐka yürekli liberalleri zor bir duruma düşürmek oluyor. Çocukların yaptıkları şeyin nedenlerini anlamak için toplumsal şartlara başvuracak olanlara karşı önleyici bir darbe oluyor bu polisin söyledikleri. Ve böyle bir anlayış er veya geç affetmeyi getirir. Bir eyleme kötü demek, onun anlayışımızın ötesinde olduğunu söylemektir. Kötülük anlaşılmazdır. O yalnızca kendisi için bir eylemdir, tıpkı bir banliyö trenine çıplak ten üzerine sarılmış bir boa yılanıyla binmek gibidir. Bu eylemi anlaşılır kılacak bir bağlam yoktur. Sherlock Holmes’un büyük düşmanı, kötülerin kötüsüProfesör Moriarty, böyle bir bağlamdan hemen hemen tamamen yoksundur. Lakin Moriarty’nin bir Irǚ landa ismi olması manidardır: Conan Doyle’un yazdığı zamanlarda Inǚ giltere’de Irǚ landa Fenianizm devrimciliği oldukça önemli endişe yaratıyordu. Belki de Fenianlar Doyle’a, bir tımarhaneye kapatılan sarhoş ve asabi Irǚ landalı babasını hatırlatıyordu. Bu yüzden, Moriarty adında birini kötülüğün saf imgesi haline getirmek böylece göründüğünden daha anlaşılırdır. Böyleyken bile kötü, akıldan ve mantıktan uzak addedilir. 1991 senesinde Protestan bir Inǚ giliz piskopos, uygunsuz kahkahayı, kaynağı açıklanamaz bilgiyi, sahte gülüşü, Isǚ koçya kökenli olmayı, kömür madeninde çalışan akrabaları ve giysi ile araba rengi olarak siyaha düşkünlüğü bir insanın bedenine şeytanın girdiğini gösteren işaretler içinde sayıyordu.
Bu özellikler manalı değil ama zaten kötülük de öyle bir şeydir. Bir eylem anlamdan ne kadar uzaksa o kadar kötüdür. Kötülüğün, bir neden veya amaç gibi, kendinin ötesinde var olan hiçbir şeyle bağlantısı yoktur. Aslını söylemek gerekirse bu kelime öteki şeylerin yanı sıra zamanla “nedensiz” manasına da gelir olmuştur. Eğer çocuk katiller, cinayetleri (polisin korktuğu gibi) can sıkıntısı, kötü barınma şartları veya ebeveyn ihmali yüzünden işlemiş olsaydı, şartlar onları cinayete zorlamış olurdu ve sonuç olarak o polisin istediği kadar büyük bir ceza almazlardı. Bu durum şu yanlış çıkarımla sonuçlanır: Sebebi olan bir eylem hür iradeyle gerçekleştirilemez. Bu görüşe göre nedenler bir tür zorlamadır. Eğer eylemlerimizin nedenleri varsa, eylemlerimizden sorumlu değilizdir. Kafanı bir şamdanla parçaladığım için suçlanamam çünkü buna neden senin beni uyarmak için yanağıma dokunulandır. Kötülüğün, öte yandan, nedensiz olduğunu veya kendi kendini yarattığını düşünürüz. Bu da, ardından göreceğimiz üzere, kötülüğün iyilikle ortak yanıdır. Kötülüğün dışında yalnızca Tanrı’nın kendi kendini yarattığı söylenir. Polisin bakış açısında gizli bir totoloji yahut dairesel argüman var. Inǚ sanlar kötü şeyler yapar çünkü kötüdürler. Bazı nesneler çivit mavisidir, bazı insanlar da kötüdür.
Onlar bir hedefe ulaşmak için değil, işte o tür insanlar olduklarından kötü eylemlerini gerçekleştirirler. Iyǚ i de bu, yaptıkları şeyin önüne geçemedikleri manasına gelmez mi? Polis için kötülük ϐikri böylesi bir determinizm ϐikrinin alternatiϐidir. Ama öyle görünüyor ki çevresel determinizmi yalnızca yerine kişiliği koymak için bir kenara atıyoruz. Artık seni ağza alınmaz kötü eylemlere iten toplumsal şartlar değil, kişiliğindir. Ve çevrenin iyileştirilebileceğini tahayyül etsek de – gecekondular yıkılır, gençlik kulüpleri açılır, uyuşturucu satıcıları mahalleden kovulur- iş insan doğasına gelince, kökten bir değişime inanmak çok daha zordur. Nasıl tamamen değişip yine de ben olmayı sürdürebilirim ki? Ama eğer ben kötüysem, yalnızca kökten bir değişim işe yarayabilir. Bunu itiraf ettiremezsiniz ama öldürülen bebek davasındaki polis gibi, insanlar hakikaten kötümserdirler. Eğer şeytan, olumsuz sosyal şartlarda değil de insanın içindeyse, o zaman kötülük yenilmezdir. Ve bu da (diğer bazı insanlar gibi) polis için iç karatıcı bir durumdur. Çocuklara kötü demek, suçlarının ciddiyetini dramatikleştiriyor ve toplumsal şartları irdeleyen yuϐka yüreklilerin önünükesiyor. Suçluların affedilmesini zorlaştırıyor. Ama bunlar, habis davranışların kalıcı olduğu düşüncesini kabul etme pahasına yapılıyor. Odžte yandan, eğer bebek katili çocuklar kötü olmalarının önüne geçemiyorlarsa, işin aslı, masumdurlar. Çoğumuz, hiç şüphesiz, çocukların boşanamayacağına ve ticari sözleşme imzalamayacağına nasıl inanıyorsak kötü olamayacaklarına da aynı biçimde inanıyoruz. Kötü kan veya habis gen ϐikrine inanan birileri hep olmuştur ama eğer bazı insanlar kötü doğuyorsa, kendileri bu durumdan, sistik ϐibrosisli doğmaktan daha fazla sorumlu değildirler.
Lanetlenmelerini öneren durum, onların kefaretinden başka bir şey değildir. Yani aynı durum, üst düzey bir Inǚ giliz güvenlik danışmanının yaptığı gibi teröristlere deli denmesi için de geçerlidir. Inǚ san bu adam işinin ehli mi diye düşünmeden edemiyor. Eğer teröristler gerçekten deliyse, ne yaptıklarının farkında değildirler ve bundan dolayı ahlaken masumdurlar. Bu durumda teröristlerin Fas’taki gizli hapishanelerde testislerinin kerpetenle sıkıştırılması değil, akıl hastanelerinde şefkatle tedavi edilmeleri gerekir. Kötü bireylerin vücutlarına şeytanın girdiği ve şeytan tarafından “ele geçirildikleri” söylenir arada bir. Gerçekten de şeytani güçlerin çaresiz kurbanıysalar, lanetlemeyi bırakıp, acımalıyız kötülere. Şeytan ϐilmi, küçük kahramanından nefret mi etmeliyiz yoksa ona acımalı mıyız hususunda enteresan bir belirsizlik sergiler. Inǚ sanların ele geçirilme inancı, Nuh Nebi’den kalma özgürlük ve determinizm meselesini sansasyonel bir dramatizmle gündeme getirir. Ele geçirilmiş çocuğun içindeki şeytan onun gerçek özümüdür (ki bu durumda ondan korkmalı ve nefret etmeliyiz), yoksa yabancı bir istilacı mıdır (ki bu durumda ona acımalıyız)? Bu gücün elinde savunmasız bir kukla mıdır, yoksa bu güç onun içinden mi gelmektedir? Yoksa kötülük bir kendine yabancılaşma durumu mudur? Yani bu iğrenç güç, hem sensin hem de değil misin? Belki de kötü, bir san basın yazandır ve bunun yanı sıra kişiliğinin tam yüreğine yerleşmiştir. Bu durumda, Aristo’ya göre trajedi izlerken yapmamız gerekeni yapıp hem acıma hem de korku hissetmeliyiz. Başkalarını kötü oldukları için cezalandırmak isteyenler, kendi özgür iradeleriyle kötü olduklarını kabul etmek zorundadır. Belki de Shakespeare’in “Kötü olduğumu ispatlamaya kararlıyım,” diyen cüretkâr III. Richard’ı, Milton’ın Kayıp Cennet’inde “Kötülük, benim iyiliğim ol!” diye haykıran Şeytan yahut Jean-Paul Sartre’ın Şeytan ve Tanrı oyununda “Ben kötülüğü kötülük için yapıyorum,” diye itirafta bulunan ϐiyakacı Goetz gibi kötülüğü özellikle amaç edinmişlerdir. Yine de her zaman kötülüğü bilinçli seçen bireylerin, böyle bir şey yapmaları için zaten kötü olmaları gerektiğini iddia edebilirsiniz.
Belki de Sartre’ın garsonu oynamayı seçen garsonu gibi, kötüler zaten oldukları şey olmayı seçiyorlardı. Belki de çiçeği burnunda bir kimliğe bürünmüyorlardır da yalnızca gizli sığınaklarından çıkıyorlardır kötüler. Bebek ölümü davasındaki polis, öyle görünüyor ki, liberallerin “Birini tanımak, onu affetmektir,” doktrinini çürütmeye çalışıyordu. Bu inanış bireylerin davranışlarından mesul tutulabileceği ama onların durumlarını göz önüne aldığımızda, yargımızın daha hoşgörülü olacağı manasına gelebilir. Ama eğer eylemlerimiz akılla açıklanabilirse, o zaman onlardan sorumlu olmadığımız manasına da gelebilir. Oysa işin aslı akıl ve özgürlüğün sıkı bir biçimde bağlantılı olduğudur. Bu noktayı anlamayanlar için kötücül eylemleri açıklamaya çalışmak, failleri ipten kurtarmak için düzenlenmiş şeytani bir girişimdir. Lakin hafta sonlarımı porsukları neden canlı canlı haşlayarak geçirdiğimi keyiϐle açıklamamın sebebi yaptığım şeyi telaϐi etmek olamayabilir. Tarihçilerin Hitler’in yükselişini açıklamaya çalışırlarken amaçlarının onu daha çekici kılmak olduğunu düşünen fazla insan yoktur. Kimi yorumculara göre, örneğin Gazze Şeridi’nde yaşanan umutsuzluk ve yıkıma dayanarak Isǚ lamcı intihar bombacılarının eylem nedenlerini anlamaya çalışmak onları suçlarından azat etmek demektir. Ama Allah adına küçük çocukları bombalarla parçalayanları, yaptıkları korkunç şeylerin hiçbir açıklaması olmadığını, insanları sırf zevk için yok ettiklerini düşünerek lanetleyebilirsiniz. Söz konusu açıklamanın yaptıkları şeyi haklı çıkaracağına inanmak zorunda değilsiniz. Açlık, sabahın ikisinde bir fırının kapısını kırmak için yeterli bir nedentir ama bizim polis gibi çoğu insan bunu geçerli bir neden olarak görmez. Bunun yanı sıra Israil-Filistin meselesini çözmenin veya Müslümanların taciz edildiği ve hor görüldüğü durumları gidermenin Isǚ lami terörü bir anda bitireceğini iddia ediyor falan değilim. Acı gerçek şu ki böyle bir şey için artık çok geç.
Sermaye biriktirmenin de, terörizmin de momentumu mevcuttur. Ama taciz ve horgörü olmasa terörün baş göstermeyeceğini söylemek makul bir yargıdır. Başkalarını anlamanın daha çok hoşgörüye yol açacağını varsaymak da garip. Aslını söylemek gerekirse tam tersi geçerlidir. Birinci Dünya Savaşanın anlamsız katliamları ile ilgili daha çok bilgi sahibi bi hayli, örneğin, katliamları açıklanabilir görmekten daha da uzaklaşırız. Açıklamalar ahlaki yargılarımızı bilediği gibi körleştirebilir de. Hem bunun yanı sıra, eğer kötülük açıklamanın, aklın ötesindeyse -eğer anlaşılmaz bir gizemse- bu hususta kötülük yapanları lanetlemeye yetecek kadar bilgiye nasıl sahip olabiliriz ki? “Kötü” kelimesini kullanmak, tıpkı karın boşluğuna indirilen yumruk gibi, genelde bir tartışmayı bittirmenin bir yoludur. Tartışma kaldırmadığı düşünülen zevk kavramı gibi bir noktalama, sonlandırma ifadesidir, daha fazla soru sorulmasını yasaklar. Inǚ san eylemleri, ya açıklanabilirdir ki bu durumda kötü olamazlar veya kötüdürler ki bu durumda onlarla alakalı söylenebilecek başka bir şey yoktur. Bu kitabın tezi, sözü edilen iki bakış açısının da yanlış olduğudur.
Terry Eagleton – Kötülük Üzerine Bir Deneme PDF indir Tıklayın