Gün Zileli – Ev (1946-1954) PDF Oku indir
Gün Zileli – Ev (1946-1954) PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Gün Zileli – Ev (1946-1954) kitabını araştırdık. Ayrıca Gün Zileli tarafından kaleme alınan Gün Zileli – Ev (1946-1954) kitap özetinin yanı sıra, Gün Zileli – Ev (1946-1954) pdf oku, Gün Zileli – Ev (1946-1954) yandex, Gün Zileli – Ev (1946-1954) e-kitap pdf, Gün Zileli – Ev (1946-1954) PDF Drive, Gün Zileli – Ev (1946-1954) Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.
Gün Zileli – Ev (1946-1954) PDF indir Oku
İnsanlar da kediler gibidir, evlerine bağlanırlar. Ama hayat çoğunlukla bu bağlanmaya izin vermez. Üstelik insan ömrü, kedi ömründen fazla uzundur. Bir eve taşıdığınızda, hemen yerleşmeye girişirsiniz, adeta bir daha hiç taşmmayacakmış gibi. Sonra “göç” gelip yine kapınıza dayanır. Üzüntüyle toplanmaya başlarsınız. Ayrıldığınız, basit bir mekân değildir. Ömrünüzden bir şeyler bırakırsınız o evde. Filistinli Ebu Suut el Haravi, “evinden kaçmaya zorlandığın için utanma” diyor. Türkçede tam öyle değil ama bir çok dilde “ev”, yaşanan yurdu da temsil ediyor. Gittikçe azalan aile fertlerinin birlikte yaşadığı aile ocağını terk edeli hemen hemen otuz beş yıl oluyor. Neredeyse on beş yıl geçecek, “yurt” manasına gelen “ev”den kaçmak zorunda kalışımın üzerinden. Utanmıyorum. Kader de utanmasın. Utanması gereken başkaları var.
Yıllar sonra, 2002’de, “ev” e döndüğümde artık ana evi yoktu. Buna rağmen, başımı yastığa huzurla koyabildiğim, insan sıcaklığındaki çok sayıda ev karşıladı beni. Necmiye’nin, Orhan’ın, Hasan’ın, Sarı Murat’ın, burada adlarını anmadığım diğer arkadaş ve yakınlarımın evleri ana ocağımı aratmadı. Belki diyorum, bu evlerdeki kısa konukluğum sırasında dünyaya geldi bu kitabı yazma düşüncesi. “Ev”e dönmüş, ruhsal akrabalarıma sıra sıra ulaşmaya başlamıştım. Sesleri kulaklarımda, kokuları ve anıları belleğimdeki o eski evlere, bir zamanlar birlikte yaşadığım, çoğu artık hayatta olmayan yakınlarıma dönmenin de zamanı değil miydi? Daha sonraları annemden (Nihal Zileli) dinlediğime göre, beni doğurmamak için o zamanın olanakları içinde epeyce direnmiş. Birtakım iğneler yaptırmış, eşin dostun tavsiyesiyle bazı kocakarı ilâçları bile denemiş. Ama ben, Nuh demiş, peygamber dememişim. Ne varsa burada, dünyaya gelmek için müthiş direnç göstermişim. Annem, “katır inadımın”, dünyaya gelmek hususundaki bu direncimle ilişkili olduğunu söylerdi. Aslını söylemek gerekirse, o zamanın modem, kentli, çekirdek ailesi için ben gerçekten de biraz fazla kaçmıştım. Üstelik ağabeylerimle aramda epeyce yaş farkı vardı. Babamın ilk çocuğu, 1930 doğumlu Nejat (Zileli) ağabeyimi söz konusu bile etmiyorum, Turgay (Zileli) ağabeyim benden tam on üç, Can (Zileli) ise dört yaş büyüktü. Çan’la aramızdaki yaş farkı neyse de, Turgay ağabeyimle olan fark hayliceydi, bir iki yıl daha eklense ve köy yeri olsa, benim yaşımda bir çocuğu bile olabilirdi. Bu yaş farkına rağmen, ardındanki senelerda onunla çok iyi arkadaş olabilmemiz, ruhsal yapılarımızdaki benzerlikle alakalıydi.