Lucretius Carus – Varlığın Yapısı PDF Oku indir
Lucretius Carus – Varlığın Yapısı PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Lucretius Carus – Varlığın Yapısı kitabını araştırdık. Ayrıca Lucretius Carus tarafından kaleme alınan Lucretius Carus – Varlığın Yapısı kitap özetinin yanı sıra, Lucretius Carus – Varlığın Yapısı pdf oku, Lucretius Carus – Varlığın Yapısı yandex, Lucretius Carus – Varlığın Yapısı e-kitap pdf, Lucretius Carus – Varlığın Yapısı PDF Drive, Lucretius Carus – Varlığın Yapısı Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.
Lucretius Carus – Varlığın Yapısı PDF indir Oku
Batı kültürünün gelişmesinde büyük yararlılıkları, emekleri bulunan, günümüzün düşünce ölçüleri içinde ele aldığı konulara derin bir görüş, keskin bir anlayış gücüyle iki bin yıl önce ışık tutan “De Rerum Natura” yazarının yaşama süreci üstüne bildiklerimiz pek azdır. Elde bulunan eksik bilgilere bakılırsa Titus Lucretius Carus İ.Ö. 98-55 senelerı içinde yaşamış, yazılarını bitiremeden çıldırmış, kendi eliyle canına kıymıştır. Eksik kalan yazılarını ölümünden bir süre sonra Cicero bittirmiş, derleyip düzenlemiştir. Bunların doğruluğunu kestirecek durumda değiliz, elimizde bunların dışında ölçülü bilgiler verecek belge de yoktur. Onu anlamak, getirdiği görüşün, davranışın derinliğine inip özünü kavramak, yaşadığı seneler içinde geçen sayılı günlerinin anılarını bir bir göz önünde bulundurmaya değil; fakat çağının düşüncelerini, felsefe-kültür düzenlerini tanımaya, yetiştiği ortamın değer örgülerini bilmeye bağlıdır. Lucretius ortaya yeni bir görüş, yeni bir düşünce düzeni koyduğu sanısında değildir. De Rerum Natura’nın bir çok yerinde, öğretmeni olan Epikuros’un (341-270) ardından gittiğini, onun görüşlerini, düşüncelerini Latin diline aktarmaya çalıştığını söyler. Te sequor, o Graiae gentis decus, inque tuis nunc Ficta pedum pono pressis vestigia signis, Non ita certandi cupidus quam propter amorem Quod te imitari aveo… (III, dize 3-6) Bunun arkasından böyle bir aktarma işini yapmanın bile ne denli güç olduğunu belirtmek için: …Quid enim contendat hirundo Cycnis? Aut quidnam tremulis facere artubus haedi Consimile in cursu possint ac fortis equi vis? demekten kendini alamaz. Lucretius’un bu filozofça alçakgönüllülüğüne karşın, kuru, duruluktan, dirilikten uzak bir aktarıcı olarak bilinmesi çok yanlış. Nitekim Platon da bize kalan o pek ölçülü, derin çığırlar açan olgun yazılarında, Plotinos’tan Max Scheler’e değin bütün Batı düşüncesine kaynak olan yapıtlarında, kendini gizler, yalnızca Sokrates’i konuşturur, düşündürür. Gerçek düşünürün Sokrates olduğunu, kendisinin bu söylenenleri yazmakla yetindiğini açıklar. Bunlar bizim için, büyük düşünürlerin, bağlı bulundukları öğretmenlerine duydukları derin saygıyı, sevgiyi gösteren, filozofun olgunluğuna en fazla yakışan özdeyişleridir. İşte Lucretius için de durum böyledir; Sokrates’in karşısında Platon neyse, Epikuros’un yanında da Lucretius odur.
Sokrates ile Platon çağdaştı, söyleşmiş gülüşmüşlerdi, De Rerum Natura yazarı için böyle bir şey söylemeye, aradaki yüzseneler engeldir; Lucretius’u Epikuros’a, yalnızca temelini bilgide bulan, evren anlayışının derinliğinde duyan sevgi bağlamıştır. De Rerum Natura’nın içerdiği konular, sorunlar olduğu gibi, el sürülmeden alınmış, aktarılmış değildir. Ozan düşüncelerini düzenler, sorularının karşılıklarını araştırırken ilkin kendinden öncekilerin üzerinde durmuş, onların varlık anlayışlarını, görüşlerini belli ölçüler içinde, belirli bir açıdan eleştirmiştir. Yeni bir görüşün, varlık anlayışının ortaya konmasında ilk kez savaşa girişmek, onların tutumlarını, düşünüş yollarını elekten geçirmek, düşünce örgülerini sökmek felsefenin “titanlar savaşı” adını almasını sağlayan geleneğidir. Evet, felsefe yapmak biraz da titanca bir savaşa girişmektir. Yalnız, böyle yiğitliği göze alanların kılıçlarını iyi kullanması, savaş öğrenimlerinde başarılı sınavlar vermesi de gene bu düşünce çığırının sarsılmayan bir töresidir. Yoksa “titanlar savaşı” öyle oldum olası pala sallamak değildir. Burada, çevirisinde bir çok eksikliğin bulunacağını söylemekten kaçınamayacağımız De Rerum Natura’nın düşünür-yazarı Lucretius da bu mutlu, bu çetin savaşa katılırken kılıcını Epikuros’un bileği taşına vurmuş yiğit bir baştır. Lucretius’un böyle bir işe girişmesi gelişigüzel bir davranışın sonucu değildir; yaşadığı çağın değerler örgüsünün, evren anlayışının, Roma’nın içinde olduğu tarih-kültür tutumunun ürünüdür; yıkımların, sıkıntıların kurtuluş yolları aratan iç-baskılarıdır. Nam neque nos agere hoc, patriai tempore iniquo, Possumus aequo animo; neque Memmi clara propago Talibus in rebus communi desse saluti. (I, 42-43) derken yurdunun içinde çalkalandığı kargaşalıkların, gürültülerin sessizliğe kavuşmasını, dinmesini beklemenin kıvrantıları içindedir. İ.Ö. I. yüzyılda Ro Döküldüğünü o suçsuz kızcağızın, savaşçıların, Soylu Yunan komutanlarının çiçekleriyle süslenmiş, İphianassa’nın; ölüm kaplamış gençliğini kızın, Görmesin diye toyunlar gizlemiş geceden bıçağı, Görünce boşalmış gözyaşları, tutulmuş dili Kızcağızın korkudan, bükülmüş dizleri, Kapanmış yere.
Ne işine yaramış bu yoksulun “Kızını tanrılara adayan ilk kral” Denmişse babasına. Yakalamış onu kimileri Götürmüşler sunağa, kutlu merasimler bitsin Diye değil, mutlu bir üstünlük sağlasın Diye tanrılar Yunan donanmasına, görklü Hymene birlikleri bir adak için Böyle iğrenç işler öğretmiş insanlara Bu saçmalıklar, bu boşinançlar, Böylesini yapar fakat din kötülüğün. (I/86-102). Bu geleneklerin, bu çılgınlıkların; varlığın yapısını, gizemlerini, evrenin özünü, oluşu, kuruluşu, nesnelerin gerçek düzenini derinden kavramak, araştırmak isteyen filozof bir baş için; birinin de, içinde yaşadığı toplumun da anlaşılıp açıklanması yolunda pek büyük anlamlar taşıyacağı bir gerçektir. Evet, Lucretius’un, yaşadığı çağın böyle karmakarışık bir ortamda sallanan düşünce düzenleri, felsefe anlayışları içinde kendi görüşüne en uygun geleni seçmesi, günün çözülmeye yüz tutmuş kültür davranışlarının dışında daha sağlam bir dayanak araması bir gereklilikti. Bundan dolayı o da incelediği felsefe çığırları içinde en işe yarar olanını, Leukippos ile Demokritos’un kurup Epikuros’un kendi anlayış ölçülerine göre geliştirdiği öğeler öğretisinde bulmuştur. Bundan başka bir çıkar yol da yoktu onun için…