Joanne Greenberg – Sana Gül Bahçesi Vadetmedim PDF Oku indir
Joanne Greenberg – Sana Gül Bahçesi Vadetmedim PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Joanne Greenberg – Sana Gül Bahçesi Vadetmedim kitabını araştırdık. Ayrıca Joanne Greenberg tarafından kaleme alınan Joanne Greenberg – Sana Gül Bahçesi Vadetmedim kitap özetinin yanı sıra, Joanne Greenberg – Sana Gül Bahçesi Vadetmedim pdf oku, Joanne Greenberg – Sana Gül Bahçesi Vadetmedim yandex, Joanne Greenberg – Sana Gül Bahçesi Vadetmedim e-kitap pdf, Joanne Greenberg – Sana Gül Bahçesi Vadetmedim PDF Drive, Joanne Greenberg – Sana Gül Bahçesi Vadetmedim Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.
Joanne Greenberg – Sana Gül Bahçesi Vadetmedim PDF indir Oku
Güzün ortasında, bitek çiftlik arazilerinden, sokaklarında sararıp kızaran ağaçların canlı renklerinin yansıdığı eski ve yabansı kasabalardan geçip gidiyorlardı arabalarıyla. Fazla konuşmuyorlardı. Üçü içinde en belirgin biçimde gergin olan kişi babaydı. Zaman zaman bir iki şey söyleyerek uzun süreli sessizlikleri bölüyor, gelişigüzel ve yerli yersiz birtakım şeylerden söz ediyordu; ama dile getirdiklerine kendisi de katlanamıyormuş gibi bir izlenim uyandırıyordu. Bir keresinde, yandaki dikiz aynasında göz göze geldiği genç kıza sordu: “Evlendiğimde budalanın tekiydim –nasıl çocuk yetiştirileceğini, nasıl baba olunacağını bilmeyen, lanet olası genç bir budalaydım– bunu biliyorsun, değil mi?” Savunması yarı saldırı şekilindeydi, ama genç kız ne savunmaya ne de saldırıya hiç bir karşılık vermedi. Anne kahve içmek için bir yerde durmalarını önerdi. Güz aylarında, genç ve güzel kızlarıyla birlikte, böylesine güzel kırları seyrede seyrede sürdürdükleri bu yolculuğun gerçekten zevkli bir gezi olduğunu dile getirdi. Yol kenarında bir yolcu lokantası görüp oraya saptılar. Genç kız hızlı bir şekilde arabadan inip binanın arka tarafındaki tuvaletlere doğru yürüdü. O gitmeye davranınca, anneyle babanın başları arkasından bakmak üzere hemen ona doğru çevrilmişti. Sonra baba, “Her şey yolunda,” dedi. Anne yüksek sesle, “Acaba burada beklesek mi yoksa içeri mi girsek?” diye sordu; ama bu soruyu aslında kendine yöneltmişti. İkisi içinde, hadiseleri çözümleyen ve elde edilecek sonuçları –nasıl davranılıp neler söyleneceğini– önceden tasarlayan oydu daha çok. Kocası da onun yönetimine bırakıyordu kendini, çünkü böylesi kolayına geliyordu. Genelde de karısı haklı çıkıyordu zaten.
Şu anda da kendini şaşkın ve yalnız duyduğu için, karısının durmadan konuşmasına –tasarlayıp hesaplamasına– sesini çıkarmıyordu. Karısının rahatlama şekili buydu çünkü. Ona ise suskun durmak daha kolay geliyordu. “Arabada kalırsak,” diyordu karısı, “bize gereksinme duyduğunda yanında olabiliriz. Belki dışarı çıktığında bizi göremezse… Ama ona güvendiğimizi göstermiş oluruz o zaman da. Ona güven duyduğumuzu hissetmeli…” Sonunda lokantaya girmeye karar verdiler. Davranışlarında çok dikkatli ve gözle görülür biçimde doğal olmaya çalışıyorlardı. Cam kenarında bir masaya oturduklarında, kızlarının binanın köşesinden çıkıp geri döndüğünü ve onlara doğru geldiğini gördüler. Ona adeta yabancı biriymiş, kendi kızları değil de, başka birinin kızı olan ve az önce tanıştırıldıkları herhangi bir Deborah’mış gibi bakmaya çalıştılar. Ergenlik çağındaki kaba hatlı gövdeyi incelediler; gövdeyi güzel, yüzü zeki ve canlı, fakat ifadesini on altı yaş için nedense fazla çocuksu buldular. Çocuklarında küskünlük dolu bir olgunluk görmeye alışıktılar; ne var ki, kendilerini yabancılaşabileceklerine inandırmaya çalıştıkları bu bildik yüzde bu olgunluğu göremiyorlardı şimdi. Baba düşünüp duruyordu: Yabancı insanlar nasıl haklı olabilirler ki? O bizim kızımız… yaşamı boyunca. Onlar tanımıyorlar ki onu. Bir hata bu –bir hata! Anne kızını gözlerken kendini de gözlüyordu. “Dış görünüşümde… belli edecek hiçbir işaret, hiçbir belirti olmamalı –kusursuz bir görünüşüm olmalı.
” Ve gülümsedi. Akşam olduğunda ufak bir şehirde durup kentin en iyi lokantasında yemek yediler. Böyle bir yere uygun biçimde giyinmeden geldikleri için, bir başkaldırı ve sergüzeşt havası içindeydiler. Yemekten sonra sinemaya gittiler. Deborah böyle bir geceyi yaşadığı için mutluymuş gibi görünmektedu. Yemekte ve sinemada şakalaşıp durdular. Daha sonra kırların karanlığına doğru ilerlerken, başka yolculuklarından söz edip öncedenki tatilleriyle alakalı ufak ve gülünç birtakım ayrıntı kısmı hatırladıkları için birbirlerini kutladılar. Geceyi geçirmek üzere bir motelde durduklarında Deborah’a ayrı bir oda tutuldu; ne denli büyük bir gereksinme duyduğunu kimsenin, hatta onu çok seven annesiyle babasının bile bilmediği bir başka özel bunun yanı sıralıktı bu onun için. Jacob ve Esther Blau, odalarında otururken, yüzlerindeki maskelerin gerisinden birbirlerine baktılar ve artık baş başa kaldıklarına göre takındıkları maskelerin neden yok olup gitmediğini düşündüler. Artık sorunsuz bir soluk alıp gevşeyebilir, birbirlerinin varlığında huzur bulabilirlerdi oysa. İncecik bir duvarın ayırdığı bitişik odada, kızlarının yatmak üzere soyunduğunu duyabiliyorlardı. Gece boyunca, uyumakta olan kızlarının soluk alma sesinden başka bir sese –tehlike manasına gelebilecek bir sese– karşı tetikte olduklarını gözleriyle bile itiraf edemiyorlardı. Sadece bir kez, yatağa uzanıp karanlığı gözlemeye koyulmadan önce, Jacob yüzündeki maskeyi aralayıp karısının kulağına sert bir sesle fısıldadı; “Neden onu gönderiyoruz?” Gözleri sessiz duvara dikilmiş, kaskatı bir halde yatan Esther, “Doktorlar gitmesi gerektiğini dile getiriyor,” diye fısıltıyla karşılık verdi. “Doktorlarmış!” Jacob ta başından doktorları bu işe karıştırmak işlememişti. “İyi bir yer orası,” dedi Esther.
Söylediği şeyi gerçek kılmak istercesine biraz daha yüksek bir sesle konuşmuştu. “Oraya akıl hastanesi diyorlar, ama Esther, orası, orası bireylerin kapatıldığı bir yer. Böyle bir yer genç bir kız –nerdeyse bir çocuk– için nasıl iyi bir yer olabilir ki?” “Ah Tanrım, Jacob,” dedi Esther, “bu kararı vermek bize nelere mal oldu, biliyorsun. Doktorlara güvenmezsek kime güvenebiliriz, kimden yardım isteyebiliriz? Dr. Lister onun için yapılabilecek tek şey olduğunu dile getiriyor bunun. Denemek zorundayız.” Sonra inatçı bir tavırla başını yeniden duvara doğru çevirdi. Jacob karısına bir kez daha teslim olarak sustu; karısının ağzı ondan daha iyi laf yapardı. Birbirlerine iyi geceler diledikten sonra, ikisi de uyuyormuş gibi yapıp birbirlerini kandırmak için derin derin soluk alırken, acıyan gözleriyle karanlığı gözleyerek öylece yattılar. Duvarın öte yanındaysa, Deborah uyumak üzere yatağa uzanmıştı. Yr Krallığı’nda Dördüncü Düzey denen bir tür tarafsız bölge vardı. Sadece rastlantısal olarak bir araya gelen ve herhangi bir formül veya istenç gücüyle ulaşılamayan bir bölgeydi bu. Dördüncü Düzey’de ne katlanılacak bir duygu, ne de endişe verecek bir geçmiş veya gelecek vardı. Hiçbir kimliğe özgü bir anı veya saplantı yoktu orada; yalnızca, gereksinme duyduğu zaman kendiliğinden yaşanan ve hiçbir duyguyla ilintili olmayan bir takım dural olgular vardı.
Joanne Greenberg – Sana Gül Bahçesi Vadetmedim PDF indir Tıklayın