Jean Baudrillard – Şeytana Satılan Ruh PDF Oku indir
Jean Baudrillard – Şeytana Satılan Ruh PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Jean Baudrillard – Şeytana Satılan Ruh kitabını araştırdık. Ayrıca Jean Baudrillard tarafından kaleme alınan Jean Baudrillard – Şeytana Satılan Ruh kitap özetinin yanı sıra, Jean Baudrillard – Şeytana Satılan Ruh pdf oku, Jean Baudrillard – Şeytana Satılan Ruh yandex, Jean Baudrillard – Şeytana Satılan Ruh e-kitap pdf, Jean Baudrillard – Şeytana Satılan Ruh PDF Drive, Jean Baudrillard – Şeytana Satılan Ruh Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.
Jean Baudrillard – Şeytana Satılan Ruh PDF indir Oku
Son yüzsenelerda üretilen, bizim bir ilkeye dönüştürdüğümüz gerçeklik ortadan kaybolmaktadır. Bu gerçekliği ne pahasına olursa olsun bir referans olarak yaşatmaya çalışmak mantıksız bir şeydir, çünkü bu gerçekliği ayakta tutan ilke ölmüştür. “Nesnel” gerçeğin ortadan kaybolmaya başlamasıyla birlikte bu gerçeklik ilkesi giderek güçten düşerken Bütünsel, Sanal bir Gerçekliğin giderek güçlendiği görülmektedir. Bundan böyle gerçeğin gerçekliğini yitirmiş olduğu o kör, onarılması imkânsız noktaya geri dönebilmek olanaksızdır. Var olan şey gerçektir -(işte o kadar (oysa var olmakla iş bitmemektedir- bu olsa olsa bir başlangıç noktası olabilir). Birbirimizi yanlış anlamayalım. Gerçeklik ortadan kayboldu dediğimde bununla gerçekliğin fizikî (nesnel) değil, metafizik (zihinsel) anlamda ortadan kaybolmasını kast ediyorum. Gerçeklik var olmayı sürdürüyor ama ilkesi ölmüş durumda. Oysa ilkesinden yoksun bir gerçekliğin varlığını eskisi gibi sürdürebileceği söylenemez. Gerçekliğe bir anlam kazandıran yeniden canlandırma ilkesi çeşitli nedenler yüzünden gücünü yitirmeye başladığında bundan gerçeğin tamamı zarar görmektedir. Daha doğrusu bu gerçeklik kendi koymuş olduğu ilkeyi çiğneyip, geçmekte ve hiçbir kural tanımayan sınırsız bir yayılma süreci içine girmektedir. Anlam ve yeniden canlandırmayla ilişkili nesnel gerçeklikse yerini bu sınır tanımayan, her şeyin gerçekleştirilebildiği, teknik anlamda somutlaştırılabildiği, herhangi bir ilke veya nihai bir hedeften yoksun “Bütünsel Gerçekliğe” bırakmaktadır. “Bütünsel Gerçekliğin” ortaya çıkabilmesi için gerçek ve bu gerçekle ilişkili düşselliğin tamamen ortadan kaybolması gerekmektedir. Gerçeğin gölgesi ve suç ortağı gibi algılanan düşsel bu etapta ortadan kaybolmaktadır. Zira, “Bütünsel Gerçekliğin” düşgücüyle bir ilişkisi yoktur.
Tıpkı özgürleşmenin -kendi kendisiyle boğuşan bir öznenin, bu arada, özgür kalıp kalmama özgürlüğüne de sahip ol Jean Baudrillard 15 ması gerektiği gibi (oysa şimdilerdeki koşulsuz özgürleşme düzeneği buna olanak tanımamaktadır)- özgürlük oyunu adı verilen şeyle bir ilişkisinin kalmamış olması gibi. Tıpkı bir şeyin var olup olmadığını anlamaya çalışmanın hakikat adlı oyuna son vermesi gibi (zira hakikatin olduğu yerde iddialaşma mevcuttur, oysa varlığını tartışmak hakikati bir emrivâki haline getirmektedir). Böylelikle ilke ve kavram olarak gerçeklik aşamasından gerçeğin teknoloji yoluyla gerçekleştirilme ve sürdürülme aşamasına geçilmiştir. Oysa mevcut gerçekliği somut olarak ortaya koyacak ispatlar yoktur ve asla da olmayacaktır -Tanrının varlığını ispat- layabilmenin olabilecek olmaması gibi. Gerçeklik bir inanç nesnesidir, tıpkı Tanrı gibi. Kendisine inanılmaya başlandığı anda, gerçeklik de ortadan kaybolmaya başlamaktadır. Misal verilecek olursa Tanrının varlığından kuşkulanılmaya veya kendiliğindenmiş gibi algılanan bir gerçekliğe olan saf inanç yitirilmeye başlandığı anda inanmak bir tür zorunluluğa dönüşmektedir. İşte bu anlamda bir tür düşsel şeye dönüştürdüğümüz gerçeklik, adeta giderek buharlaşıp ortadan kaybolmaktadır. Zira bizde bu gerçeğe inanacak hal, mecâl kalmamıştır. Hattâ bu gerçeğe inanacak arzu ve istek bile yoktur. Gerçeklik ve hakikat tutkularımız uçup gitmiştir. Geriye bu gerçeklikle bu hakikate inanma görevi kalmıştır. Bundan böyle inanmak zorundayız. Yeniden canlandırma sisteminde giderek büyüyen çatlaklarla doğru orantılı bir biçimde git gide artan kuşkuyla birlikte, gerçeklik de herkesin uymak zorunda olduğu bir tür buyruğa, ahlâkî sürekli olarakliğe dönüşmektedir. Oysa ne şeyler ne de canlılar herhangi bir gerçeklik ilkesi veya ahlâkî dayatmaya boyun eğmemektedirler.
Aşırı miktarda gerçeklik kendisine inanılmasını engellemektedir. 16 Bütünsel (Integrale) Gerçeklik Dünya ile ilgili bilinebilecek her şeyin ve yaşamla alakalı tüm konuların teknik açıdan tüketilmesi, sahip olunan sınırsız olanaklar, gereksinim ve arzuların anında gerçekleştirilebilmesi böyle bir sonuca yol açar gibidir. Oysa gerçekliğin hemen hemen otomatik denilebilecek bir biçimde üretildiği bir dünya çapında gerçekliğe inanabilmek olabilecek müdür? Biriktirilen/depolanan bir gerçeklik sonunda kendi kendini zehirlemiştir. Bundan böyle, düş adı verilen şeyin, bir arzunun dışavurumu olduğunu söyleyemeyeceğiz çünkü, sanal düzeyde daha düşü görmeden görüntüsünü görebilinmekte. Kendini düşten mahrum bırakmak demek arzudan mahrum bırakmak demektir. Oysa düşten mahrum bırakılmanın yol açtığı zihinsel karmaşayı hepimiz bilinmekte. Aslını söylemek gerekirse burada karşımıza çıkan sorun lânetlenmiş paydakinin aynısıdır, yani gereğinden çoğuna sahip olmadır -burada gerçekliğin eksikliğinden değil fazlalığından söz ediyoruz. Üstelik bu fazlalıktan kurtulmayı da artık beceremiyoruz. Fazlalığın kurban/armağan merasimleriyle yok edilmesini sağlayan simgesel bir çözüm de yok.