PDF

Ernest Hemingway – Kilimanjaro’nun Karları PDF Oku indir

Ernest Hemingway – Kilimanjaro’nun Karları PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Ernest Hemingway – Kilimanjaro’nun Karları kitabını araştırdık. Ayrıca Ernest Hemingway tarafından kaleme alınan Ernest Hemingway – Kilimanjaro’nun Karları kitap özetinin yanı sıra, Ernest Hemingway – Kilimanjaro’nun Karları pdf oku, Ernest Hemingway – Kilimanjaro’nun Karları yandex, Ernest Hemingway – Kilimanjaro’nun Karları e-kitap pdf, Ernest Hemingway – Kilimanjaro’nun Karları PDF Drive, Ernest Hemingway – Kilimanjaro’nun Karları Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Ernest Hemingway – Kilimanjaro’nun Karları PDF indir Oku

Kilimanjaro 6500 metre yükseklikte, karlı bir dağdır; Afrika’nın en yüksek dağıdır, derler. Batı doruğuna yerliler “Ngace Ngay”, yani Allah’ın evi adını vermişler. Tepeye yakın bir çevrede, kurumuş ve donmuş bir pars iskeleti mevcuttur. Bu kadar yüksek yerde pars ne arıyormuş, kimse akıl erdiremiyor. Adam: “İşin enteresan tarafı, hiçbir acı duymuyorum.” dedi. “Zaten böyle başlarmış.” “Sahi, hiç acı duymuyor musun?” “Hiç. Yalnız, kokuya üzülüyorum. Bıkmışındır artık.” “Ne münasebet! Öyle şeyler söyleme.” Adam: “Şunlara bak.” dedi. “Görüp de mi geliyorlar böyle, yoksa kokuya mı?” Altındaki yatak bir mimoza ağacının geniş gölgesine serilmişti. Gözleri, gölge kısmı aşıp da vâdinin aydınlığına değince birdenbire kamaştı.

O koca kuşlardan üç tanesi gelmiş, hiç utanmadan karşısına oturakonmuştu; havada da daha on, on beş tanesi uçuşuyor, uçuştukça yere hızlı hızlı konup kalkan gölgeler serpiyordu. Adam: “Kamyonun parçalandığı günden bu yana buradalar.” dedi. “Yalnız, ilk kez bugün yere konuyorlar. Başlangıçta onların uçuşlarını dikkatle seyrettimdi: Bir gün bir hikâyemde kullanırım belki diye. Şimdi düşünüyorum da enteresanıma gidiyor.” Kadın: “Hikâyeye koyacak başka şey mi bulamadın Allahaşkına.” dedi. Adam: “Laf olsun diye dile getiriyorum.” dedi. “Konuşursam unutuyorum da. Yalnız, seni. sıkmayım?” Kadın: “Sıkılmayacağımı sen de biliyorsun ya.” dedi. “Yalnız, elimden bir şey gelmiyor diye çok üzülüyorum.

Tayyare gelinceye kadar bir şey yapabilseydik bari diyorum.” “Tayyarenin geleceği falan yok.” “N’olur söyle, ne yapayım? Benim yapabileceğim bir şey mevcuttur her halde.” “Yapabileceğin şey bacağımı kesmek. Belki böylece önüne geçebiliriz. Pek sanmıyorum ya, ama belki. Yahut vur beni. Sen iyi nişan alırsın. Ateş etmesini öğrettim ben sana, değil mi?” “Rica ederim böyle şeyler söyleme. Kitap okuyayım mı?” “Ne okuyacaksın?” “Çantada okuyamadığımız ne varsa.” Adam: “Dinleyecek halim yok.” dedi. “Konuşmak daha kolayıma geliyor. Gel kavga edelim, vakit geçer.” “Ben kavga etmem.

Kavga etmek istemem. Bir daha hiç kavga etmeyelim. Ne kadar kızarsak kızalım, gene kavga etmeyelim. Bugün belki kamyonlar gelirler. Belki tayyare de gelir.” Adam: “Yerimden kıpırdamaya hiç niyetim yok benim.” dedi. “Sen rahat edesin diye belki giderim ama, kendime kalsa hiç kıpırdamam.” “Korkarsın da ondan.” “Ağzını bozmasan da şöyle rahat rahat ölsem olmaz mı? Beni paylayacak ne var!” “Ölecek falan değilsin.” “Daha şimdiden ölüyorum, ayol! İnanmazsan şu mendeburlara sor.” O koca koca pis kuşların gelip kondukları yere baktı. Dazlak kafalarını tüylerinin içine çekmişler, öyle, oturuyorlardı. Bir dördüncüsü de havadan süzülüp indi, hızlı hızlı koştu, sonra ağır ağır, paytak paytak, öbürlerine doğru gitti. “Nerede insan varsa oraya gelirler bunlar.

Başka zaman olsa farkına varmazdık bile. Sen gayreti elden bırakmadıkça ölmezsin.” “Bunu da nerede okudun? Sen delisin vallahi.” “Beğenmedinse sen başka hikmet yumurtla.” “Tabiî” dedi adam, “benim işim buydu zaten.” Sonra yattı, bir müddet hiç kıpırdamadan öyle kaldı. Gözlerini vâdiden tüten sıcağa dikmiş, korunun eteğine doğru bakıyordu. Sarı. zemin üzerinde ufacık ufacık beyaz şekiller halinde görünen bir iki asker vardı; tâ ilerde de, korunun yeşilliği üzerinde beyaz beyaz görünen bir zebra sürüsü gördü. Ulu ağaçlar altında, arkasını yamaca vermiş, güzel bir mola yeriydi burası; iyi suyu vardı. Yakında bir de suyu aşağı yukarı çekilmiş bir bataklık vardı ki, orada sabahları sürü sürü çulluklar uçuşuyordu. Kadın: “Gel biraz kitap okuyayım sana, ha?” diye sordu. Yatağın yanındaki yelkenbezi sandalyeye oturmuştu. “Biraz rüzgâr çıktı.”

Ernest Hemingway – Kilimanjaro’nun Karları PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu