PDF

Hayreddin Karaman & Mustafa Çağrıcı & İbrahim Kafi Dönmez, Sadrettin Gümüş – Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir PDF Oku indir

Hayreddin Karaman & Mustafa Çağrıcı & İbrahim Kafi Dönmez, Sadrettin Gümüş – Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Hayreddin Karaman & Mustafa Çağrıcı & İbrahim Kafi Dönmez, Sadrettin Gümüş – Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir kitabını araştırdık. Ayrıca Hayreddin Karaman tarafından kaleme alınan Hayreddin Karaman & Mustafa Çağrıcı & İbrahim Kafi Dönmez, Sadrettin Gümüş – Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir kitap özetinin yanı sıra, Hayreddin Karaman & Mustafa Çağrıcı & İbrahim Kafi Dönmez, Sadrettin Gümüş – Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir pdf oku, Hayreddin Karaman & Mustafa Çağrıcı & İbrahim Kafi Dönmez, Sadrettin Gümüş – Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir yandex, Hayreddin Karaman & Mustafa Çağrıcı & İbrahim Kafi Dönmez, Sadrettin Gümüş – Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir e-kitap pdf, Hayreddin Karaman & Mustafa Çağrıcı & İbrahim Kafi Dönmez, Sadrettin Gümüş – Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir PDF Drive, Hayreddin Karaman & Mustafa Çağrıcı & İbrahim Kafi Dönmez, Sadrettin Gümüş – Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Hayreddin Karaman & Mustafa Çağrıcı & İbrahim Kafi Dönmez, Sadrettin Gümüş – Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir PDF indir Oku

Hayreddin Karaman & Mustafa Çağrıcı & İbrahim Kâfi Dö& Sadrettin Gümüş – Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir

Kur’ân-ı Kerîm, Hz. Muhammed aleyhisselâmın yirmi iki yıldan fazla süren (610-632) peygamberliği zarfında aldığı vahiyleri ihtiva etmektedir. Hz. Muhammed’in (a.s.) peygamberliğinin ilk dönemlerinden beri Kur’an, müslümanlar tarafından, yalnızca ilâhî kelâmın yaşanan tarihe bir müdahalesi olarak değil, bunun yanı sıra bir ibadet ve tilâvet kitabı olarak telakki edildiği için, inen âyet ve sûreler Hz. Peygamber’in gözetimi altında büyük bir titizlikle kayda geçirilerek geniş kitlelere intikal ettirilmiş ve sürekli olarak okunmuştur. Hatta ilk müslümanlar içinde, gelen vahiyleri gücü nisbetinde ezberleyenlerin yanı sıra, kendisi için özel mushaf yazan sahâbîlerin de olduğunu bilinmekte. Halife Hz. Ebû Bekir zamanında vuku bulan Yemâme savaşında Kur’an’ın nüzulüne tanık olmuş çok sayıda hafız sahâbînin şehid düşmesi üzerine, 633 senesinde, Hz. Peygamber’in vahiy kâtiplerinden hafız sahabî Zeyd b. Sâbit’e, Hz. Peygamber’in yazdırdığı Kur’an metinlerini, diğer hafız sahâbîlerin şahitliğine de başvurarak bir mushaf haline getirme görevi verilmiştir. Zeyd b. Sabit, sahâbîlerle istişare ederek yaptığı titiz bir çalışma sonunda muhtelif malzemelere yazılmış olan Kur’an metinlerini mushaf haline getirmiştir.

Kur’an metni tertip edilirken âyetlerin iniş sıraları yahut konu bütünlüğü esas alınmamış, baştan beri Hz. Peygamber tarafından öğretilen tilâvet sırasına riayet edilmiştir. Fütuhat faaliyetinin sınır tanımadığı III. Halife Hz. Osman zamanında, İslâm coğrafyasının genişlemesi bundan dolayı farklı bölgelerde Kur’an âyetlerinin farklı şekillerde okunması, özellikle ilk müslümanlarla İslâm’a yeni girenler içinde ihtilâflara neden olmuştur. Kısmen halen sessiz harfleri birbirinden ayıran noktaların ve sesli harfleri gösteren harekelerin bulunmadığı Arap yazısının o günkü yetersizliğinden, kısmen de mahallî lehçe değişikliklarından kaynaklanan bu kıraat ihtilâfı, esasen Hz. Peygamber’in izin verdiği doğal bir durum olmasına rağmen, o günkü siyasî irade, olabilecek karışıklıkları gidermek maksadıyla kıraat değişikliklarını en aza indir ecek bir çalışma yapmayı öngörmüştür. Yine Zeyd b. Sâbit’in başkanlığını yaptığı bir komisyon, birkaç yıl süren çalışması neticesinde, biri hilâfet merkezinde kalmak, diğerleri farklı bölgelere gönderilmek üzere, Hz. Ebû Bekir zamanında toplanan Mushaf’a istinaden muayyen sayıda resmî mushaflar hazırlamıştır. Bugün elimizde bulunan mushaflar işte bu mushafa dayanmaktadır. Sahabe zamanından sonra geniş çaplı bir tefsir faaliyeti başlamıştır. Lakin bu döneme ait tefsirler günümüze kadar ulaşmamıştır. Günümüze ulaşan en eski tam tefsir ise, hicrî 150 senesinde vefat eden Mukâtil b. Süleyman’a aittir.

Ali b. Ebû Talha (ö. 143/760), Süfyân es-Sevrî (ö. 161/778), Yahya b. Sellâm (ö. 200/815) gibi hicrî II. yüzyılda yaşamış bireylerce telif edilen bu ilk dönem tefsirleri, genelde Mushaf tertibini esas alarak, sırasıyla âyetler ile ilgiliki rivayetleri nakletmektedirler. Hiç şüphe yok ki, tefsir ilminin dünyaya geldiğu ilk zamanlarda, bu faaliyetle hedeflenen, tevarüs olunan bilgilerin daha kapsamlı kitlelere ve gelecek nesillere intikal ettirilmesiyle sınırlı idi. Tefsir ilminin Kur’an’ı açıklama görevini üstlenmesi ise ardındanki bir gelişmedir. Bu çerçevede ilk tefsir çalışmaları, el-Ferrâ (ö. 207/822 ) ve Ebû Ubeyde (ö. 2510/825) gibi dilcilere aittir. Onlar, sözcüklerin ve terkiplerin anlamlarını açıklamayı amaçladıkları için, hemen her âyet ile ilgili söyleyecek şey bulmuşlar ve açıklamalarını Mushaf tertibini esas almak suretiyle sunmuşlardır. Bu yazım geleneği, bugün minnetle başvurduğumuz, kıymetli bilgiler içeren İbn Cerîr et-Ta-berî’nin (ö. 310/922) Câmi’u’l-Beyân an Te’vîli âyi’l-Kur’ân’ı gibi eserlerin yazılmasına imkân vermiştir.

Bu eserlerin ” rivayet tefsiri” olarak adlandırılması, bunlarda rivayetin ağırlıklı yer tutmasından kaynaklanmaktadır; zira bu eserler naklin yanı sıra, uzun dinî tahlillere, İsrâiliyat ve kelâmî-fıkhî meseleler üzerine derin tartışmalara da yer vermektedirler. Aynı biçimde ” dirayet tefsiri ” olarak nitelenen eserler de, re’y ağırlıklı olmakla birlikte nakilden müstağni kalmamışlardır. Gerek rivayet tefsiri gerekse dirayet tefsiri olarak değerlendirilen klasik tefsirlerde, Kur’an’ı baştan sona tefsir etmeyi amacında olan ve Mushaf tertibini esas alan bir yöntem izlenmiştir. Klasik zamanlarda tefsir ilminin bir kişiliği olarak bir araya gelen Kur’an’ı baştan sona ve Mushaf tertibine göre tefsir etme geleneği, Derveze’nin sûreleri nüzul sırasına göre tefsir ettiği et-Tefsîru’l-Hadîs’i gibi istisnalar dışında, modern zamanlara kadar yazılan bütün tefsirlerde hâkim olmuştur. Tefsir literatürümüz, bu kişiliğistik yapısına rağmen, farklı ölçütlere başvurmak suretiyle değişik başlıklar altında tasnif edilmeye uygundir. Müfessirlerin uzmanlık alanına, ilmî tutumuna yahut mezhebi eğilimine göre tasnifler de yapılmıştır. Bu tasniflerden başlıcalarını zikretmek, tefsir literatürümüzün muhteva zenginliğini ve çok renkliliğini göstermesi yönünden mühimdir: Fıkhî tefsir, kelâmî tefsir, işârî tefsir, lugavî tefsir, felsefî tefsir, Şiî tefsir, ilmî tefsir, edebî tefsir, içtimaî tefsir vb. Bilinen ilk Türkçe Kur’an meali Sâmânoğulları önderi Mansûr b. Nuh’un zamanında yapılmıştır. Kur’an meali özellikle Selçuklu dönemlerinde bilim ve sanat dilinin Arapça ve Farsça olması sebebiyle fazla rağbet görmemiştir. Osmanlı tefsir geleneğinde ise müstakil sûre ve cüz tefsirlerinin yanı sıra Zemahşerî, Fahreddin er-Bâzî ve Beyzâvî gibi müfessirlerin tefsirlerine yapılan bir çok şerhle söz konusu eserler yeniden inşa edilmeye çalışılmıştır. Bugünkü anlamda yaygın olan Türkçe tefsir ve meal geleneğinin, Tanzimat zamanında (1839-1876) başladığı söylenebilir. Bu zamanda gerçekleştirilen ve nicelik yönünden sınırlı olan tefsirî meallerdeki çeviriler genelde Farsça’dan Türkçe’ye kazandırılmıştır.

Hayreddin Karaman & Mustafa Çağrıcı & İbrahim Kafi Dönmez, Sadrettin Gümüş – Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu