PDF

Jean Baudrillard – Simülakrlar ve Simülasyon PDF Oku indir

Jean Baudrillard – Simülakrlar ve Simülasyon PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Jean Baudrillard – Simülakrlar ve Simülasyon kitabını araştırdık. Ayrıca Jean Baudrillard tarafından kaleme alınan Jean Baudrillard – Simülakrlar ve Simülasyon kitap özetinin yanı sıra, Jean Baudrillard – Simülakrlar ve Simülasyon pdf oku, Jean Baudrillard – Simülakrlar ve Simülasyon yandex, Jean Baudrillard – Simülakrlar ve Simülasyon e-kitap pdf, Jean Baudrillard – Simülakrlar ve Simülasyon PDF Drive, Jean Baudrillard – Simülakrlar ve Simülasyon Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Jean Baudrillard – Simülakrlar ve Simülasyon PDF indir Oku

Hakikati gizleyen şey simülakr değildir. Çünkü hakikat, hakikat olmadığını söylemektedir. Simülakr hakikatin kendisidir. Ekleziyast İnsanın aklına gelebilecek en güzel simülasyon alegorisi olduğunu düşündüğümüz bu Borges masalında: İmparatorluğun hizmetindeki haritacıların çizdikleri harita sonunda imparatorluğun topraklarına birebir eşit boyutlara sahip bir belgeye dönüşmektedir. Lakin çökmeye başlayan imparatorlukla birlikte lime lime olmuş bu harita parçalarıyla çölde karşılaşan insanlar mevcuttur. Sonuçta bu harap olmuş soyut metafizik güzelliğin, imparatorluğun şanına yakışan bir görünüme sahip olduğu ve eskidikçe gerçeğiyle birbirine karıştırılan sahtesi gibi İmparatorluğun da bir leş gibi çürüdükçe özüne yani toprağa dönüş -tüğü görülmektedir. Bu güncelliğini yitirmiş masal ikinci basamak (ordre) simülakrların gizli çekiciliğine sahiptir. 1 Günümüzdeki soyutlama şekillerinin haritacılık, sûret çıkarma, aynadan yansıma veya kavramla bir ilişkisi kalmamış -tır. Simülasyon kavramının harita üzerindeki bir toprak parçası, bir töz veya referans sistemiyle hiçbir ilişkisi yoktur. Bir köken veya bir gerçeklikten yoksun gerçeğin modeller aracılığıyla türetilmesine hipergerçek yani simülasyon denilmektedir. Bir başka deyişle harita öncesinde veya ardından bir toprak parçası yoktur. Bundan böyle önce harita, sonra topraktan – gerçeğin yerini alan simülakrlardan- söz etmek gerekecektir. Borges’in masalını günümüze çevirecek olursak, artık harita üzerinde lime lime olmuş toprak parçalarıyla karşılaşıldığını söylemek gerekecektir. Bundan böyle sağda solda yüz yüze kalacağımız harabe ve yıkıntılar haritaya değil gerçeğe, çölde karşımıza çıkan kalıntılarsa İmparatorluğa değil bize, Çöle dönü§mü§ bir gerçeğe ait olacaklardır. Tersine çevirdiğinizde bile artık bu masaldan yararlanabilmek imkânsızdır.

Olsa olsa İmparatorluk alegorisinden faydalanabilirsiniz o kadar. Çünkü gerçekle gerçeğin simüle edilmiş modellerini art arda bindirmeye çabalayan çağdaş simülatörler de benzer bir dayatmacı yaklaşım sergilemektedirler. Lakin bu kez ortada ne harita mevcuttur ne de toprak çünkü soyutlamayı enteresan ve çekici kılan haritayla toprak içindeki o kesin ayrım artık yoktur. Oysa bu ayrım haritaya bir şiirsellik, toprağaysa bir çekicilik kazandırıyordu. Sihirli bir kavramla çekici bir gerçek işte bu ayrımın içine gizlenmişti. Haritayla toprak içindeki bu ideal birlikteliği önce göklere çıkartıp yücelten sonra da yerin dibine batıran haritacıların bu çılgın projesinde yeniden canlandırıcı bir detaya sahip olan (şimdilerde spekülatif ve söylevsel ayrıntı kısmını yitirerek nükleer ve genetik bir işleme dönüşmüş) düşgücü de simülasyonla birlikte artık tarihe karışmıştır. Burada ortadan kalkan şeyin adı metafiziktir. Bundan böyle bir varlıkla çeşitli görünümleri; gerçekle gerçek kavramına özgü bir ayna/yansıma (metafizik) olmayacaktır. Bundan böyle gerçekle gerçek kavramı içinde düşsel bir birliktelik de olmayacaktır. Çünkü genetik minyatürleştirme adı verilen şey, simülasyon evrenine özgü bir boyuttur. Günümüzde gerçek artık minyatürleştirilmiş hücreler, matrisler, bellekler ve komut modelleri tarafından üretimi sağlanmaktadır. Bunun yanında gerçeğin sonsuz sayıda yeniden üretimi olabilecek olmaktadır. Bundan böyle rasyonel bir gerçeğe ihtiyacımız olmayacaktır zira “gerçek” ideal veya negatif süreçlerle başa çıkabilecek (boy ölçüşebilecek) bir durumda değildir. Artık işlemsel bir gerçek mevcuttur. Aslını söylemek gerekirse gerçek bu değildir çünkü onu sarıp sarmalayan bir düşsellikten yoksundur.

Bu atmosferden yoksun bir hiperu-zamda kombinatuvar modellere andıran, sentetik bir biçimde üretilmiş gerçek, diğer adıyla hipergerçektir. Gerçek veya hakikate özgü perspektifle bir ilişkimizin kalmadığını gösteren bu değişik bir uzama geçiş olayıyla birlikte, tüm gönderen sistemlerinin tasfiye edildiği bir simülasyon çağına girilmiştir. Daha kötüsü gösterge sistemleri bu gönderen sistemlerini yapay solunumla yaşatarak, tüm kombinatuvar hesapları ve ikili zıtlıklarla tüm eşkıymetlik sistemlerinin işine yarayabilecek anlamdan daha da esnek (ductile) hâle gelmektedirler. Burada bir taklit, sûret veya parodiden değil aslı yerine göstergeleri konulmuş bir gerçek, bir başka deyişle her türlü gerçek süreç yerine işlemsel ikizini koyan bir caydırma olayından söz ediyoruz. Gerçeğin tüm göstergelerine sahip, gerçeğin tüm aşamalarına kısa devre yaptıran kusursuz, programlanabilen, göstergeleri kanserli hücreler gibi çoğaltarak dört bir yana savuran bir makineden. Gerçek bir daha asla geri dönmeyecektir. Bir ölüm daha doğrusu ölmenin imkânsızlaştığı bir “ölür ölmez dirilme” sistemine özgü model böyle bir hayatî işleve sahiptir. Bundan böyle her türlü düşsel ve gerçek ayrımından yoksun, yalnızca aynı yörünge etrafında dolanan modellere dayalı ve değişiklik simülasyonu üretiminden ibaret bir hiperger-çekten söz edebiliriz. Ku tsal Gönderenden Yoksun İmgeler Gizlemek (dissimuler), sahip olunan şeye sahip değilmiş gibi yapmak; simüle etmek ise sahip olunmayan şeye sahipmiş gibi yapmaktır. Birincisi bir varlığa (şu anda burada bulunmayan) diğeri ise bir yokluğa (şu anda burada bulunmamaya) göndermektedir. Lakin bu olay sanıldığından daha da karmaşık bir şeydir. Çünkü simüle etmek “-mış” gibi yapmak değildir. “Hastaymış gibi yapan kişi yatağa uzanıp bizi hasta olduğuna inandırmaya çalışır. Bir hastalığı simüle eden kişi ise kendinde bu hastalığa ait semptomlar görülen kişidir” (Littre). Öyleyse “mış” gibi yapmak (feindre) veya gizlemek (dissimuler) gerçeklik ilkesine bir zarar veremez, yani bunlarla gerçeklik içinde her zaman açık seçik, gizlenmeye çalışılan bir fark mevcuttur.

Oysa simülasyon bu “gerçekle” “sahte” ve “gerçekle” “düşsel” içindeki farkı yok etmeye çalışmaktadır. Simüle eden kişi gerçekten hasta mıdır, değil midir? Çünkü bu insan gerçek semptomlar üretmektedir. Simüle eden insana ne hastasın ne de değilsin denebilmektedir. Bu kişiyi nesnel bir biçimde hasta veya sağlam olarak değerlendirebilmek olabilecek değildir. Hakiki bir hastalık olup olmadığı anlaşılamayan bu şey, psikolojiyle tıbbın elini kolunu bağlamaktadır. Çünkü bütün “semptomlar” üretilebiliyorsa ve bir hastalığa ait “semptom” “doğal” bir olgu olma özelliğini yitirmişse o zaman her hastalığın simüle edilebileceğini hattâ edilmekte olduğunu düşünebiliriz. Ama o zaman da tıbbın bir anlamı kalmamaktadır çünkü tıp yalnızca nesnel nedenlerini belirleyebileceği “gerçek” hastalıklarla ilgilenmektedir. Psikosomatik hastalıklarsa, hastalık ilkesinin kıyısında köşesindeki kuytu alanlarda pek de inandırıcı olmayan gelişmeler sergilemektedir. Organik bir semptomu bilinçaltına havale eden psikanalizde ise semptom aslından daha “hakiki” görülmek durumundadır. Hem simülasyon neden bilinçaltının girişine takılıp kalsın ki? Bilinçaltı “faaliyeti” de klasik tıbbî semptomlar gibi “üretilemez mi”? Düşler birer semptom olarak kabul edilmiyor mu?

Jean Baudrillard – Simülakrlar ve Simülasyon PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu