PDF

Jean Chevalier – Sûfîlik (trc. Ahmet Kotil) PDF Oku indir

Jean Chevalier – Sûfîlik (trc. Ahmet Kotil) PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Jean Chevalier – Sûfîlik (trc. Ahmet Kotil) kitabını araştırdık. Ayrıca Jean Chevalier tarafından kaleme alınan Jean Chevalier – Sûfîlik (trc. Ahmet Kotil) kitap özetinin yanı sıra, Jean Chevalier – Sûfîlik (trc. Ahmet Kotil) pdf oku, Jean Chevalier – Sûfîlik (trc. Ahmet Kotil) yandex, Jean Chevalier – Sûfîlik (trc. Ahmet Kotil) e-kitap pdf, Jean Chevalier – Sûfîlik (trc. Ahmet Kotil) PDF Drive, Jean Chevalier – Sûfîlik (trc. Ahmet Kotil) Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Jean Chevalier – Sûfîlik (trc. Ahmet Kotil) PDF indir Oku

Tekrarlan önlemek için başlıca referanslar metinde kısaltılmış bir biçimde açıklanmıştır. Bu kitabın sonundaki bibliyografyada ise referansların tam listesi mevcuttur. İslam bilginleri içinde özel isimlerin yazımı hususunda tam bir anlaşma olmadığı için burada (Fransızca metinde, ç.n.), Henry Corbin’in lslam Felsefesi Tarihi’nde* (Histoire de la Philosophie Islamique, Paris, Pleiade, cilt 1 ve 3, 1974, 1979) veya o olmadığı takdirde, Louis Massignon’un Müslüman Mistiğinde Teknik Sözfükçesinin Kökenleri Üzerine Denemeleri’nde (�ssais Sur les Origines du Lexique Technique de la Mystique Musulmane, Paris, Vrin, 1968) kullanılan yazımı benimsiyoruz. Seçilen kronoloji en yaygın olanı, Gregoryen kronolojisidir. Okur Müslüman takviminin Peygamber’in kendisine düşman olan Mekke’den örgütlenmesini tamamlayacağı Medine’ye göçettiği tarih olan hicretin 1. senesinde, yani Hıristiyan takviminin 622. senesinde başladığını anımsayacaktır. Bu takvim ay yıllanna (354-355 gün) göre düzenlenmiştir. Hıristiyan takvimi ile Müslüman takvimi . ‘ içindeki sayısal aralıklar dönemlere göre değişir.

Bu terimi ilk kullananın bir Iraklı zahid olduğu sanılmaktadır. 9. yüzyılda Sufiyye terimi Küfe ve Bağdat’ta zühd ve takva He tanınan zahid ve sufi gruplarım; 821 senesinde İskenderiye’de iktidarın yozlaşmışlığına karşı ayaklanan bir grup katı ilkeciyi (püriteni) belirtmek için kullanılır. 980’de Kahire camiinde iki sufi öğretim kürsüsü kurulur; on bir yıl sonra Bağdat’ta bir başka kürsü kurulur. Bu sözcüklere atfedilen değişik kökler kesin bir filolojik türetmeden fazla, tasavvufun gelenekce kabul gören temel ayrıntı kısmını sergiler. Bu köklerin en olası olanı sözcüğün Arapça suf (yün) kökünden türetilmesidir. Sufi bir yün hırka giyer. Bu yün hırka yoksulluğun dış belirtisidir, veya en azından dünyad.,an kopma istencinin ifadesidir. Sufilerin hepsi yün giysiyi giymez veya her zaman yün giysi giymezler, ama hepsi bu yün giysinin temsil ettiği iç mesafeliliği, kopuşu için için geliştirir. Bazıları eskimiş ve parça parça abalar; diğerleri ise çevrelerinin adetlerine göre sıradan kıyafetler giyer. Bu giysilerde bir Doğu zerıifeti yok değildir: renkli ve kıymetli ceketler, dalgalı kollar, kabarık pantolonlar, üzeri işlenmiş asalar, vb. Ama şeyhler sefalet görünümü veren olsun, lükse kaçan olsun, her türlü teşhirciliğe karşı çıkacaklar ve aşırılar alaycı hicivlerle kınanacaktır. Zorunlu olmasa bile yünlü 8 abanın kutsal ve bir başlangıç niteliği mevcuttur. Tarikata giriş merasiminde hırka taşıma zorunluluğu mevcuttur.

Mürşid arada bir hırkasının eteğini müridin (tarikata girmek isteyen birinin) omuzuna, sonra başına koymakla yetinir. Bu yün kumaşın içine nüfuz etmiş tannsal buğuları ilettiği kabul edilir. Aynı biçimde sema sırasında mistik bir hayranlıkla kendinden geçmiş bir biçimde seyre dalarak hırkasını düşürürse, semaa katılanlar giysiyi toplamak ve parçalannı adeta doğaüstü güç taşıyan kutsal kalıntılarmış gibi parçalamak için koşuşurlar. Daha sonra bu parçalan satmak kutsal şeylere karşı saygısız bir davranış olarak kabul edilecektir. Bir başka köke göre, tasavvuf sözcüğü Arapça safa, safve (saflık) ile ilişkilidır. Ayrılmışlığını içselleştiren sfıfi, en gizli arzularını safiyete kavuşturur. Ruhsal yaşamının esası bütün bu eylemlerinin kaynağına, bilincinin niyetine kadar inerek berraklığa kavuşmaktir. Bağdat’taki katılığıyla tanınan mutasavvıf Cüneyd’in bir tilmizi olan Ebu Bekr Şibli (861-945) bir sfıfiden istenen safiyeti en uç noktasına kadar mevcutturarak şöyle der: “Sufiler adlarına üzerlerinde kalan bir kalıntı aracılığıyla layıktırlar, aksi takdirde kendilerine hiçbir ad verilemezdi.” Terimle bunun yanı sıra, kırmızı kükürtün simya yoluyla saflaştırılması işlemi (sufıye) yakınlaştırılır. Bir başka etimolojik girişim sözcüğü Yunanca sophos, sophia’dan (bilgelik) türetir . Buradan bir bilgelik okulu düşüncesi çıkar. Tasavvufün Müslüman inancıyla ilıpli olmakla birlikte, Hıristiyanlaşmış ve Helenleşmiş bölgelerde geliştiği doğrudur. Bu çevrelerin bazı çileci ve mistik filozofları gibi, tasavvuf da bilgiye yönelir. Ama herhangi bir bilgiye doğru değil! Her şeyin üzerinde olan Tek-Tanrı bilgisidir yönelinen; üstelik bu bilgi yalnızca entelektüel nitelikte bir bilgi değildir, dünya çapından kopma, kalp safiyeti, Tanrı aşkı yoluyla edinilir. Bu tadı güzel bilgi (sapida scientia =bilgelik) öyle bir aşkla doludur ki insan mahlfığunun kendi ışık saçan ve bağışlayıcı Yaratmsı’yla dönüşümlü birliğine götürür.

Tarihsel koşullar sfıfileri bir tür içrekçiliğe zorlayacaktır; tasavvufi kuramlar gnostizmin (Hıristiyanhkta bütün gnostik mezhepler öğrenme veya 9 deneysel gözlem yerine tanrısal vahiyle edinilen içrek bilginin kurtarıcı gücünü vurgular, ç.n.) İslami bir şekili, hatta bir panteizm (tümtanrıcılık: bu kurama göre, Tanrı her şeydir ve her şey Tanrı’da mevcuttur, ç.n.) olarak görülebilirler. Her halükarda bunlar, İslam içinde yeralan bilgelik okullarıdır. Tasavvuf sözcüğünün semantiğinin telkin ettiği üç temel özellik şunlar oluyor: Dünyadan yüz çevirme, saflaşma, bilgelik. Tarih bu özellikleri değişik şekillerde geliştirecektir. 2. Deney Yoluyla Bilgi- İbn Haldun’un ( 1332-1406) Mukaddime’sindeki bilimlerin İslami tasnifinde tasavvuf “geleneksel dinsel bilimler” arasına konulur. Tasavvuf “süfiliğini açıklamak” manasına gelmektedir. Burada sı1fun svf kökü bulunur. Bu sözcük tesennün’e (Sünni olmaya) ve teşeyyü’e (Şii olmaya) da koşuttur. Ama tasavvuf her iki terime de çevrilemez, çünkü tasavvufta hem Sünni hem de Şii sufıler mevcuttur. Tasavvufun .

ateşli yandaşları ve en kararlı hasımları içinde hem Sünniler hem de Şiiler mevcuttur. Bunun yanında Henry Corbin’e göre, İran’da uzun bir gevşeme ve bunalma dönemi meydana geldiği için, 18. yüzyılda tasavvuf teriminin yerini irfan (mistik teoloji) ve urefô, (irfan ekolüne mensup bireyler) terimleri almıştır. Tasavvufun İbn Haldun’un sımflamasındaki yeri çok manalıdır: Klasik ortodoks Müslüman ilahiyatı olan kelam (İslam’da inanç ilkelerini akıl yoluyla açıklamayı, temellendirmeyi ve savunmayı amacında olan bilim) ile ilm-i rüya (düşlerin yorumlanması, sözler, görüşler, imgeler, heyecanlar, şaşılacak şeyler . yani iletişimin ikinci anlamlarının getirdiği poblemlerin incelenmesi) içinde yeralır. Bu ara konum tasavvufun öte yandan ortodoks ilahiyatla, öte yandan batınilikle (metin ve simgelerin yorumlanması) olan, hazan birbirine çok yakın ve birbiriyle yardımlaşan, hazan zıt ve gergin ilişkilerinin öngörülmesini sağlar. Tasavvufun bu ince ve tehlikeli hazan iç ezici durumu, dinsel ruhun iki kutupsal (uç) çemberi içinde meydana gelir: Bir yanda İslam’ın geleneksel bilinç ve lafzı, diğer yanda mistik yaklaşımı evrensel bir derinliğe inecek ölçüde aydınlatabilecek arketiplerin bilinçaltına, kutsal me10 tinlerin ikinci anlamlanna, İslam’a yabancı kültürlere açılma. Sufiler “tasavvuf insanlan”dır, yani Louis Gardet’nin deyimiyle “bir ilahi derinlikleri deneyleme yolu, yaşanan bir mistik ilahiyat bilimi”dir. Böyle bir deney “söylemin ötesi”nin sessizliğinde yücelim noktasına ulaşacaktır:

Jean Chevalier – Sûfîlik (trc. Ahmet Kotil) PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu