PDF

Kemal Sayar – Yavaşla PDF Oku indir

Kemal Sayar – Yavaşla PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Kemal Sayar – Yavaşla kitabını araştırdık. Ayrıca Kemal Sayar tarafından kaleme alınan Kemal Sayar – Yavaşla kitap özetinin yanı sıra, Kemal Sayar – Yavaşla pdf oku, Kemal Sayar – Yavaşla yandex, Kemal Sayar – Yavaşla e-kitap pdf, Kemal Sayar – Yavaşla PDF Drive, Kemal Sayar – Yavaşla Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Kemal Sayar – Yavaşla PDF indir Oku

Çalıştığım devlet kurumuna gidip gelirken her gün seksen kilometre yol kat ediyorum. Arabanın içindeyken müzik dinliyor, hayal kuruyor ama gözlerimi yoldan ayırmıyorum. Çünkü bir otoyol üzerinde gidiyorum ve benim veya bir başkasının en ufak bir dikkatsizliği, büyük kazalara neden olabilir. Sabahları yağış varsa, trafiğin çok kötü bulunacağını biliyor ve dur kalk geçireceğim zamana hayıflanıyorum. Metropollerin trafik keşmekeşi hepimizi yaşamından bezdiriyor fakat yine de özel taşıtlarımızdan vazgeçemiyoruz. Sözgelimi, uzun süredir bir yürüyüş yapmadığımı, düşünce ve hayalin eşliğinde uzun saatler yürümediğimi fark ediyorum. Ufak gezinmeler insana ‘yürümenin erdemleri’ni vermiyor ve arabamızın içinde geçirdiğimiz saatler, bizi gerçek dünya çapından yalıtıyor. Bir düşünün, motorlu taşıtların dünyamıza yaptığı kötülükleri. Hava kirlenir, şehirler gürültüye boğulur, şehir otoyollarla delik deşik olur, insanlar ölür. Arabalar erkeklerin yeni şehvet nesneleridir, erkek araba sahipleri gerçekleşmemiş güç ve macera tutkularını makinelerine yansıtır, bu makineleri cinsel bir boşalım nesnesine dönüştürürler. Yollar, hayal kırıklığına uğramış egoların geçit resmi yaptığı mekânlar halini alır. Arabasına binen kişi, onun sahip olduğu bir dizi özelliği içine almış olur. Artık o çalışma kazanmış biri olma özelliğini taşır, ne zaman isterse o zaman, kendi seçtiği yoldan, daha bi hayli hızlı ve daha uzağa gidebilir. Uzak yerlere vasıl olur, uzak yerlerde oturan eşi dostuyla hasret giderebilir. Bunun yanı sıra, modern yurttaş araba kullanmakla, yalnız ve diğer insanlardan uzak olduğu, hatta ‘kendisinin bile ücrasında yaşadığı’ korkularını yatıştırır.

Araba sürmek, merkezî bir sosyal ritüele katılmaktır. Pek çok insan için artık kamusal alan, yollardır. Yollarda bir arada bulunma hali mevcuttur, toplumun nabzı burada atmaktadır, insanlar kendi aralarında ve trafik kaideleriyla çekişirler. Sürmek eylemdir. Pedallarla oynayan ve direksiyon çeviren kişi bir arınma yaşar; sürmek, gereksindiği yoğunlaşmayla bizi günlük yaşamın dertlerinden ve içe bakıştan uzaklaştırır. Hız yapmak, bugünün dünyasında en yaygın sivil itaatsizlik tarzı. Araba kullanmak yürümenin yerini almış yer alıyor. Yürüyerek basit bir şekilde gidebileceğimiz yerlere bile arabayla gitmeyi yeğliyoruz. Hız yapmak bize zaman kazandırmıyor. Şehir içi trafiğinde hız yapanlar daha fazla ışığa yakalanıyor. Hızla birlikte daha uzak mesafelere gidiyor ve zamanımızın çoğunu yine yollarda harcıyoruz. Hız mimariyi de değiştiriyor: Artık ‘revnaklı şehirler’e, durup temaşa edeceğimiz süslemeli, oymalı binalara ihtiyaç yok. Hızlanan sürücünün gözü tarafından daha kolay algılanacak beton ve cam karışımı binalar şehirlerin yeni tarzını oluşturuyor. Araba evin erdemlerini kamusal alana taşır. Rahat sunar, bunun yanı sıra bizi yalıtır da.

Bize bir sorumluluk ve kontrol duygusu verir. Yollarda herkes eşittir. Patronundan zılgıt yiyen adam da, patronu da arabalarına bindiklerinde eşitlenirler. Arabasının başındaki insan, anonim dünya çapında özlemini çektiği sorumluluk ve güç duygusuna kavuşur. Araba sürmek bireysel seçim ve risk almak demektir, toplu taşımanın ana şefkatine benzer güvenliğinin aksine, kişisel sorumluluk ve isyan hakkı mevcuttur araba kullanmakta. Motorlu taşıt, bize bir macera vaat eder. O yüzden reklâmlarda arabaları çok fazla kıvrımlı çöl yollarında izleriz. Sadece yollarda seyretmez ama bunun yanı sıra onları fethederler. Günümüzün araba reklâmlarında, bireylerin yokluğu dikkat çekici boyutlardadır. Arabalar adeta kendi kendilerini sürer. Bir araba erotik, dost canlısı ve güvenilir ise insana zaten ne ihtiyaç kalıyor ki? Hız yapmak bize zaman kazandırmıyor. Hızla birlikte daha uzak mesafelere gidiyor ve zamanımızın çoğunu yine yollarda harcıyoruz. Otoyollar, içinde yaşadığımız doğayla duygusal bağımızı kesintiye uğratıyor ve çarpık bir şehirleşmeyi bununla birlikte getiriyor. Bizi bir yerden diğerine, içinde yaşadığımız doğayı fark etmeksizin taşıyor. Hız ve hareketliliğin sınaî ilerlemenin merkezi kabul edildiği bir anlayışı göz önüne seriyor.

Bir metro yahut hava seyahati gibi, yer duygusunu yok ederek, zaman ve mekânı sıkıştırarak her şeyin aynı olduğu bir yaşantı doğuruyor. Küreselleşmenin dünyayı aynılaştırdığı ve düzleştirdiği söylenir, öyle ki nereye giderseniz gidin aslında yola koyulduğınız yerden hiç ayrılmış, hiçbir yeri geride bırakmış olmazsınız. McDünya’da her şey aynıdır. Otoyollar bizi yabancılaştırır, dost ve akrabaları uzağa düşürür, ama öte yandan da uzaktaki sevdiklerimize fakat hız yapmakla kavuşabileceğimizi telkin eder. Bizi ‘yalnız kalabalık’lar haline getirir. Kendimizi daha uzaklara vurdukça, yakınımızdaki insanlarla daha az zaman harcarız. Ne kadar çok insanla temas halinde olursak her birine vereceğimiz dikkat o ölçüde azalır. Aşırı hareketli dünya çapında bildik coğrafî toplumların yerini mekânsız toplumlar alır, yabancılar içinde daha çok zaman harcar hale geliriz. Hız ve git gide artan çalışma, toplumu daha fazla kutuplaştırır. Özel taşıtlarıyla seyahat edenler ile ulaşım için toplu taşıma araçlarına bel bağlayanlar içindeki uçurum büyür. Araba kullanamayacak kadar genç ve yaşlı olanlar yahut maddi imkansızlıklar yüzünden araba sahibi olamayanlar, giderek ikinci sınıf vatandaş oluverirler. İstanbul’da halen denizi görmemiş çok sayıda insan olduğunu bilinmekte. Hareket halindeki daha çok metal, dünyayı daha emniyetsiz bir yer haline getirir. Çocuklar, artık sokakları serbestçe soluyarak açık mekânlarda oynayamaz. Yürüme azaldıkça, insanlar şişmanlar.

Dünyanın değişiklikları törpülenir. Dünveyaha fazla anonim ve daha az şenlikli bir yer olur. Çok yakın mahallelerde olsalar da, hareketli zenginler ve hareketsiz yoksuller farklı dünyalarda yaşamaya başlar. Fukara, görünmez duvarlarla çevrilen zindanlara hapsolur. Zenginleri yanından yöresinden hızla geçerken görür. Zenginler otoyollardan arabalarıyla, gökyüzünden uçaklarla geçer; fukara televizyonda onların yaşadıkları göz kamaştırıcı hayatları izler. Oysa zenginler için fukara görünmezdir, seyrettikleri hız ve yükseklik, dünyayı daha düşük çözünürlükte görmelerine yol açar. Sosyal ve ekonomik etkinliklerimiz dağıldıkça, politik güç yerel yetkelerden merkezi yetkeye devrolunur. Geniş coğrafya ile başa çıkmak için otorite önce Ankara’ya havale edilir, sonra Brüksel ufukta görünür ve nihayet Dünya Bankası gibi hesap sorulamaz kurumlar yetkeyi devralır.

Kemal Sayar – Yavaşla PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu