PDF

Leyla Erbil – Gecede PDF Oku indir

Leyla Erbil – Gecede PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Leyla Erbil – Gecede kitabını araştırdık. Ayrıca Leyla Erbil tarafından kaleme alınan Leyla Erbil – Gecede kitap özetinin yanı sıra, Leyla Erbil – Gecede pdf oku, Leyla Erbil – Gecede yandex, Leyla Erbil – Gecede e-kitap pdf, Leyla Erbil – Gecede PDF Drive, Leyla Erbil – Gecede Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Leyla Erbil – Gecede PDF indir Oku

Benimle yatmalıydın, çoktan yatmalıydık, ilk tanıştığımızda o gece, Nil’de tanışmıştık hani/yatmak ne sağlardı, mutluluk mu? Rasim’e baktım orada oturuyor masanın başında, duymuyor konuştuklarımı. Dışarıya karışabilseydik, istiyor muyum gerçekten bunu? Yooo! Aralarına dönebilsem, yeniden başlayarak kendimizi değiştirmekten. Dün sabah baktım aynaya çırılçıplak, ilk katı vermiş göbeğim, geceleri bacaklarım şişiyor, gözkapaklarımda alkol memecikleri, başında ta başında, kafamıza vura vura bir eyleme soksalardı bizi, edindirselerdi öylesine değerler uğruna ölünesi. Rus – Amerika savaşı da başlamadı daha, başlayacağı da yok, Türk – Çin – Amerika savaşı veya Afrika – Amerika savaşları. Sırtımızı döve döve, “Hadi,” deseler, “hadi savaşa deyyuslar, korkak, kaçaklar, kancıklar.” Çöktük gene buralara içmesek öleceğiz adeta, mızmızımız, bırbırbır, pinekleye pinekleye senelerdır içmekten… Yangınlar, kıyımlar içinde yeryüzü… burada beş dil bilen prenses eskisi, ozana sokulmuş, yayvan, cilvesi pörsümüş, ozan hiç dil bilmez, karşısında kaskatı oturmuş bir elçi, dış ülkelere gidecek yakında zamanda Inǚ gilizce, Almancayı, Fransızcayı konuşan diliyle emiyor piposunu ve beğenmez dudaklarını toplayarak, yana şöyle şöyle “vıy vıy” diyor prenses eskisine arada, söz attıkça ona Prenses, usansın ozanın hep pazarlık yapan içini taşıyan yüzü döşemelere de sıkı sarılsın sönük koluna diye… seviştiği günlerden bir anı. Alışkanlık bir. Rasim’e baktım, orada. Bir öyküm vardı hani, bulanık yeşil gözlü, dolgun vücutlu bir kadın, o sendin işte/ne yapayım peki? / dümencinin birisin sen, hem ilerici bir kadın diye çıkıyorsun ortaya, hem de kocandan başkasıyla yatmıyorsun, Namık’la yatmışsın ama bir vakitler… Rasim’e baktım, dinlemiyor kimseyi ama orada, oturup içiyor. Ne açlık kadına, tek başıma mı doyuracaktım onları, çarpık bedenimi tek başıma mı adayacaktım bu topluma. Hep birlikte olur bu iş, açılarak bir yatına kampanyası tüm yurdu kapsayan doğada Rus sınırından başlayarak, batıda Guatemala ve Honduras, güneyde Adana ve Halep kebaplarıyla besili olarak Amerikan hava kuvvetlerine dek, cennet ülkemin bebekleri anadan doğma ve erginleri ve kahilleri, cinsel algınlıkların, kıyımların ve tüm geriliklerin ününü atmak üzere hep birlikte bir, iki, üç, yatağa! Otuz milyon nüfustan eder yüz yirmi milyon bacaklı bir canavar… Elçi bu, bunlar böyle hiç gelmemiş denli gülerler, herkeslerin bir yanını bulursun gecenin sonunda konuşacak, bunların bulamamam, gelmemişlerdir adeta hiç açık vermeden, şu sarışın kadın da biraz elçi mi, salt Zeynel’e yöneliyor bakışları, konuşmaları da eşim. Burnu güzel sarışının. Zeynel’in içi çeker mi onu? Ozan, kolunu sardı Prenses’e, çıplak, dökük etleri Prenses’in, sayrılı bir sarısı var. St, Antanta Kilisesi’nde diktiğim mumlarca Namık’la birlikteydik… Etlerim diridir benim, çok beden eğitimi yapmışımdır ben okulda, amma da koştururlardı bizi, adeta yağı olduklarımız kovalardı ardımızdan, bir koşardım ben de çarpık bacaklarımla, kimseler yetişemezdi bana heh! Caponlar kovalıyordu adeta ardımdan, kısa ve tıkız bacakları terli ince gözleriyle binlercesi birden ve ben parktaki o adamı düşünürüm birisi koşarsa, babasının gemici ve hiç gelmeyen geceleri olduğunu ve annesinin hem baba hem anne, oysa kim bizim yağı olduklarımız yok, “yurtta barış cihanda barış” olarak ve koşarak geldik kurulduk bu masanın başına ne savaş ne dövüş iç bakalım, bize karşıdan ve soğuk gözlerle bir bakan mı var? Rasim bakmıyor kimseye ama orada oturuyor, otursun Çok, ayığım gene, olmaz, ne konuşmalı, kimi dinlemeli, söz bulantı verir oldu, senelerdır, sözcükler, sözcükler, Türkiye’de burcuva sınıfı yok, Prenses’in babası prensti, elçinin babası da elçiymiş gene, Prenses Elizabeth Beatles’lara ünvan vermiş, ne ulusçuluk, temelli masa başlarında kaldık, betiklerden fırlamış, eğreti, şöyle yalın bir söz, Çehov denli, nasıl anlatmalı arap atı denli, anam: “Kızlar koşmaz, kızlar etmez,” der dururdu, “örselenilmiş” nazik yerleri kızların koşunca, onun için birinci olurdum koşularda ben de gider, göstereceğim ben daha ona “örselenmeyi”, Elizabeth sarayında “ye ye” yapar mı kim bilir? Sonunda anamın istediği şekil bir kız oldum heh! evli barklı — evlilikle sınıf değiştirmiş, eşine pek bağlı, başkalarınla, yatmayan — yatmayan değil yatamayan — ayrı ev açmış, sokaklarda mutlu bir çift olarak, cıvıl da cıvıl konuşaraktan, kol kola yürüyerek, bayramlarda divandan bir kilo sütsüz çukulata alıp büyüklerinin elini öpmeye, yani “örselenir” diye düşünenlerin, geçmişinden iğrenmiş, şimdisinden tiksinen, salihatı nisvandan, başı ezilecek bir burcuva. Çocuklarımız ne olacak kim bilir orospu çocuğu herhalde.

metreslerim var benim / iyi ya yatsana onlarla / ben seni istiyorum / ne şeref benim için, şu senin getirdiğin öğrenci neden öyle yerlere devrilmiş yatıyor / Mustafa mı? beni bekliyor, hep böyle, ardımdan hiç ayrılmaz, “Türkiye’nin en büyük öykücüsüsün sen,” diyor, ba şıma bir iş falan gelir diye içerken, eleştirmecidir o hem de boksör… Rasim’e baktım bir kahkaha attı ve baktı alıcı gözleriyle bir şahinin, ve sordu: “Saat kaç Semra?” “Yirmi dört,” dedim, “Daha var,” dedi. St. Antonio Kilisesi’ne götürürdüm Namık’ı, ışın tutamlarının üşüştüğü mermer karenin ortasında çiçek açmış cenazeler olurdu sıcak daha, yakarılar, buhurdanlık, is, mum, gözyaşları, ilenmeler içinde iki Türk. Biri yirmilerinde, öteki ellisinde suratsız, oyarak biribirlerinin gözlerini Isǚ a’ya dikmek için aldıkları mumlarla ve fısfısfıs ne bulurduk onca didişecek diye şimdi oysa. Hoş ben sevgililerimin çoğuyla orada buluşurdum. Mumların başındaki yatalak papaz tanır beni, beni her gördükçe ve günün birinde Katolik olacağımı sanan ipliğini gerer içinde, bense tanıdıklar göremez diye buralarda hep, sonra sonra çıkar olmuşumdur ortalara, çünkü Müslüman cemaatine her delikte rastlanır da, bir Kilisede! Hele kızının haϐiyeliğine arasıra çıkan bir annemken. Rasim her yerde olur, Rasim’e rastlamamış insan yoktur içinizde, kimi vakit o da gelirdi bizimle birlikte eh! koca Rasim. Iyǚ i ve kötü günlerimin tanığı oturuyor şimdi de kendine durmadan sorarak başkalarını. Birlikte okumuştum Namık’a öykümüilk kez, ilk kez görüyorca bakmıştı yüzüme gümüş suyunda ıslatılmış çatallı gözleriyle, “Biz kuralım artık kalemleri,” deyince de darmadağın olarak girişin mermerleri Kilisenin yanaklarına, gözlerimse bulanık yeşil hani Rasim’e doğru, sahi mi söylüyor? diye, çünkü bunu hiçbir vakit öğrenemeden ben, öldü Namık, ne işkence! Ola ki açıkça bildirmemekteki öngüllüğü, bu sözü duyar duymaz çekip gideceğime olan korkusu… Rasiln’se cebinden kocaman mavi çizgili mendilini çıkarıp içine sümkürünce çürümüş çiçek sapları suda, kuyrukları çelenklerin katmanlaşmış, ısınmış alaca kokusu ışın tutamlarının, sönmek üzere mumlar üçümüz çıktık içmeye. Zeynel Bach’ı bağırtmaya başladı, kendisi bağırırcana, ortalığa anıştırır varlığım, eşim, sarışınsa sokularak ona, Zeynel Bey Mahler var mı sizde, çok severim ben, siz de sever misiniz? / Sevmem, sevmez, kendisiyle ilgilenenleri de sevmez Zeynel, kendisine sırt çevirenleri, bel bağlamayanları, top atsan yıkılmazlarısever o. Kilisenin basamaklarına hep takılır ayaklarım, ya annem de ensemden geçirerek kılcal kollarını tam orada, çıkışa yakın yatırmışlardı Isǚ a’yı cam tabutuna Pamuk Prensesi veya dölcel, kanlar içinde bileklerine çakılmış da çıkarılmış çivilerin yerleri kanayarak süresiz, bir Fagin ne çok para yapardı o çivilerden, çiviler durmadan acıyorlardır çıkarılmış yerlerinden kanıyorlardır, öpen madamlardır ve mösyöler titrek, cinsel aşamaya ulaşmış acımalarıyla. Işǚ te bir burç simgesi. Daha da dişil bir ikinci Isǚ a, ötede ayağa kaldırılmış cam tabutunun içinde gene, pembe kuyruklu giysisinin eteğinden sağ ayağının yarısı görünüyor kirli değil ayak tırnakları, gelinlik denli kuşamı, Namık ona, “Gelinim ol Isǚ a, gelinim ol Isǚ a!” der miydi içinden ve bana duyurmadan — iki Isǚ a’nın içinde mumları yakmadan sunduğumuz kum tepsisi ve biz. Biz her geliş orada dururduk en kuytu içimizle ve Namık Isǚ a’ya bakıp bakıp ıslak ağzının soğuğunu bıçaklayarak kulağıma, “Hadi yürü, gidelim bize, yatalım sevgilim ne olur,” diye çekerek İsa’nın arkasına saçlarımdan öpmeye beni bense artık dayanamam bu küçültmeye… İlk görüşümde istemiştim seni, şimdi olur desen kaçarım ola ki / kaç yaşındasın sen / otuz / ben otuz dört… Şu karıntıya uymayan tek erkek sizsiniz burada Zeynel Bey, müziğinizle bambaşkasınız… dokuzuncu senfoni? Zeynel bana baktı duydum mu diye Sarışını, sonra uzaklaştı, kıskandırmak bir düşküdür onun için, istese de yapamam Ressam Arif masadan kaldırıp başını yarım gözleriyle sarışına çekip içini yürüyerek, ama Nermin de ardından, eşi, denizlerin merdiven altlarından çıkmış örümcek olarak bir. bende Beethoven var ince ve sarışın ve güzel bayan bende var gel, dans edelim önce / alsana dans Beethoven’le ha! al sana al, al, karın yanında dururken hem de / ah yapmayın durun durun ben zaten dans bilmem / bilirsin güzelim aldırma, sen korkma benim cadı karımdan / aaa! gözümün önünde, görüyorsunuz ya tanığım olun, Semra sen, Mustafa, Rasim, Prenses Hanım tanığımsınız / ürkek güvercinim benim korkma sen, çekil karşımdan iğrenç karı, yolumdan çekil, eğleneceğim ben / eğlenemezsin gözlerimin önünde, burası benim arkadaşımın evi, benim saydır Semra’yı ben tanıştırmıştım sana, onun için şimdi defol git, kov şunu Semra! burası benim sayılmaz mı? / domuz herif al sana / bana el kaldırdın ha, resmimin, boyalarımın güvesi, yaratıcılığımın sömürücüsü, kıskanç, kıskanç da değil sahici tek duygusu kalmamış karı, numara, numara… / bodur, beberuhi ben kadınım gene de boyum bir yetmiş, sen altmış beşsin, ayrılıcam, ayrılıcam yarın hemen, kocam değilsin artık, değilsin Semra kov diyorum şunu evinden / aman boş verin yahu oturun ikiniz de / ah benim yüzümden oldu ben gidiyorum Zeynel Bey, arada bir de yavrulan var değil mi olmasa hadi neyse, böyle olsun istemezdim Zeynel Bey… / güle güle, güle güle / hadi sen de git onunla, kov şunu Semra, kov şunu gitsin / kes sesini be ben eğlenmek coşmak için yaratılmışım, dans edeceğim, coşkunun resmini boyayacağım, dünya resmi önünde sizlerin ne öneminiz var, yüz erkek yaşamış şimdi de beni yaşamak istiyor, tüketemeyeceksin beni, zindancı karı anlıyor musun, senin numaraların sökmez bana, içmemi istemeyerek içmemi hazırlayan, çünkü biliyorsun içerek sana katlandığımı, pasaklı, hadi şimdi gidiyorum ama gelme ardımdan, intihar etmeye kalkma, ayaklanma kapanma, tanrı aşkına tutun şu zindancıyı biraz sonra gelip yakaracak bana biliyorum, tutun şunu da kurtarayım yakamı elinden ne olur, acımamı, acımamı sömürmesin… Rasim’e baktım.

Leyla Erbil – Gecede PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu