Mahmut Esat Bozkurt – Atatürk İhtilali PDF Oku indir
Mahmut Esat Bozkurt – Atatürk İhtilali PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Mahmut Esat Bozkurt – Atatürk İhtilali kitabını araştırdık. Ayrıca Mahmut Esat Bozkurt tarafından kaleme alınan Mahmut Esat Bozkurt – Atatürk İhtilali kitap özetinin yanı sıra, Mahmut Esat Bozkurt – Atatürk İhtilali pdf oku, Mahmut Esat Bozkurt – Atatürk İhtilali yandex, Mahmut Esat Bozkurt – Atatürk İhtilali e-kitap pdf, Mahmut Esat Bozkurt – Atatürk İhtilali PDF Drive, Mahmut Esat Bozkurt – Atatürk İhtilali Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.
Mahmut Esat Bozkurt – Atatürk İhtilali PDF indir Oku
Yerli ve yabancı kaynaklar Atatürk için bir çok şey yazdılar ve daha da yazılacaktır. O’nun kişiliği ve devrimleri bugün de, dış dünya çapında ayrı ayrı politik bloklarda çeşitli yorumlara neden olmaktadır. Batı emperyalist bloku için o, Tanzimat’tan beri devam eden batılaşma hareketinin bir önderidir. Onlara göre Atatürk’ün devrimleri batıya ve batı burjuva uygarlığına bağlı bir nitelik taşımaktadır. Kurtuluş Savaşı’nın niteliği ne olursa olsun, yapmış olduğu devrimler ve kurmak istediği rejim 1789 Fransız İhtilâli’nin serpintilerini ve esintilerini taşımaktadır. Bu görüş yönünden o, emperyalistlerin arayıp da bulamadığı bir rejimin temsilcisidir. Nitekim bundan birkaç yıl önce UNESCO’nun, ülkemizde, Millî Eğitim Bakanlığı aracılığı ile Atatürk Haftası düzenlemesi Türkiye’de, sosyalistlerin Atatürk’e dönme ile (sosyalizme dönmeyi) bir ve aynı anlamda kullanmanın uyandırdığı endişe olsa gerek. Bir kısım sosyalist yazarlar, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı saatleri civarında söylemiş olduğu kelimeleri sosyalizm için bir senet saymışlar onun halkçılık, devletçilik ilkelerini böyle bir amaca yönelmenin belirtileri olarak yorumlamışlardır. Konuyu gün ışığına çıkarmak için, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet rejiminin batı demokrasilerine mi, yoksa sosyalist demokrasiye mi imkân hazırladığını objektif olarak eleştirmek gerek. Atatürk’ü burjuva demokrasileri kendi safında görmek istediği gibi, Türkiye’deki sosyalist akım da onun devrimlerini sosyalizm için bir temel ve başlangıç saymaktadırlar. Bu ne dereceye kadar olabilecekdür Kemalizmden sosyalizme geçilebilir mi? Bunun da açıklanması gerekmektedir. Bu türden yorumların ileride uzun uzadıya üzerinde duracağız ve onları tartışacağız. Yalnız şu kadarını altını çizelim ki, sosyalist dünya, hiçbir zaman Atatürk’ü kendisinden saymamış ve ona, çeşitli ülkelerdeki sosyalist akımlar söz konusu edilirken, az yahut çok herhangi bir yer ayırmamıştır. Gerek ilerici ve gerek gerici, gerek sağcı ve gerekse solcu, gerek sosyalist yahut komünist ve gerekse sömürge demokrasilerinin savunucuları olsun, tümü, Atatürk’ü ele aldığı zaman, onun düşünce ve hareketlerinden kendi lehlerine bazı deliller bulmaya çalışmakta birleşmiş yer alıyorlar. Demek ki, kimse Atatürk’ün ve onun devrimlerinin gerçek yüzünü, niteliklerini objektif olarak incelemek istemiyor.
Çünkü kimsenin gerçeği araştırmaya niyeti yok. Herkes kendisine göre kurulu düzenli bir ”tabu” aramakta, herkes Ortaçağ yorumlarına uyarak, Atatürk’ün kelimeleri üzerinde tefsirler yapmak suretiyle gerçeği değil, kendi kanaatlerini savunmak çabasında… Daha başka bir deyimle, her sosyal ve politik eğilim onu kendi safında görmek ve göstermek endişesındadır. Şurasını da altını çizelim ki, Atatürk’e karşı duyulan bu sonsuz hayranlığın gerisinde birtakım çıkarlar çöreklenmiştir. Mahmut Esat Bozkurt gibi gerçekten Atatürk’e inanmış birkaç kişi bir yana itilecek olursa, kasidecilik, dalkavukluk bir yerde hayranlık maskesine bürünerek ortaya çıkmakta. Atatürk’ü sevimsiz gösterenler işte bunlardır. İnsanlar bir düşünce yumuşaklığından çıkarak bir inanç katılığına bürünürlerse hem faydasız ve hem de zararlı olurlar. Çünkü artık o kimse, yalnızca sürekli olarak bir sömürme konusu olur. Gün geçtikçe gerçek yanı ortadan kalkar. Atatürk’ü övenlerin ve yerenlerin, onu kendi çıkarları uğruna bir araç olarak kullananların varmış oldukları yargıları şöyle bir gözden geçirecek olsak, karşımıza birbirini tutmayan, birbirine aykırı renklerle örülmüş bulanık ve anlamsız bir insan portresi çıkar. Sanki bu insanlar, onun gerçek yönünü aydınlığa kavuşturmak için değil de, daha da bulanık hale getirmek için söz birliği yapmışa benziyorlar. Washington Irwing’in, Shakespeare ile ilgili bir sözü var; onu bir İtalyan azizine benzeterek: ”Tapınanları türbesine o kadar çok mum getirmişlerdir ki, dumandan tanınmaz hale gelmiş put…” der. Bu söz Atatürk için de söylenebilir. Hele onun adı bir milletin kaderine karışmış olursa… Çünkü bir azizin türbesine getirilen mumlar, azizle hayranları içinde özel ve içten bir bağlantı kurar. Halbuki Mustafa Kemal’in etrafında yaratılan tabu, katılaşmış, karanlık bir duvar gibi onunla Türk toplumunu birbirinden ayırmıştır. Hayranları onu sevdirmeye çalışmamışlar, adını korkulu bir hale getirmek suretiyle hem kendisine ve hem de halka büyük kötülük yapmışlardır.
Çünkü hepsinin hedef ve amacı bir yerde Mustafa Kemal’i kendi çıkarlarına kullanmaktır. Hüzün verici bir alın yazısı… Bunların tartışmasını burada yapacak değiliz. Atatürk’ün kişiliğini, bir bütüne kavuşturmak yahut onun üzerine çiçeği burnunda bir ışık tutmak, fakat yüzündeki bu sis tabakasını kaldırmakla olabilecekdür. Çünkü gün geçtikçe onun kişiliği ve toplumsal yanı, içinden çıkılmaz bir problem haline gelmektedir. Bunun yanı sıra, artık şimdilerde, onun yürekten hayranlarıyla, yürekten düşmanlarına içimizde aynı türden bir saygı duymaya başlıyoruz. Çünkü hiç olmazsa bu insanlar Atatürk’ü kendi çıkarları için kullanmayı ve kalkan yapmayı düşünmüyorlar. Atatürk bugün artık gerçek gücü düşünülecek olursa bir tabu olmaktan bile çıkmıştır. Onun adını bir öcü haline getiren ”devrim esnafı” dahi artık ona yürekten bağlı görünmüyor. Çünkü herkes Atatürkçü. Herkes Atatürk’ün kendi safında olduğunu iddia ediyor. Faşist ona dayanıyor, komünist ona sığınıyor, yobaz onu savunuyor; sağda o, solda o, ortada o, doğuda o, batıda o… Sömürgeci onu kendi safında görüyor. Nerdeyse nurcular da, şeriatçılar da, bu Atatürk furyasından kendilerine hisse çıkaracaklar. Bundan başka, Kemalizmi bir kurtuluş doktrini olarak görenler ve Türk toplumuna bunun dışında her türlü çıkış ve kurtuluş kapısını kapayanlar da var. Atatürk, kendi sağlığında böyle bir doktrin gereksinimini duymuş ve bunun için bir inkılâp enstitüsü kurdurmuştur. Bu enstitü Kemalizmin bir doktrin haline getirilmesiyle görevliydi.
İşte merhum Mahmut Esat Bozkurt bu Kemalizm doktrincilerinden biridir. “Atatürk İhtilâli” adlı bu eser, Atatürk’ün direktifi altında Mahmut Esat Bozkurt’un vermiş olduğu konferanslardan derlenmiştir. Kemalizmi ilk sistemleştirme çabasıdır. Mahmut Esat Bozkurt’un bu eseri, günümüz için, iki bakımdan mühimdir. Birincisi, kitaptaki fikir ve görüşlerin Atatürk’ün tasvibinden geçmiş olmasıdır. Yazarın, çeşitli politik doktrinler karşısında almış olduğu özgür ve namuslu davranış, Türk devrimlerine temel aranırken, yasak fikir bölgelerinin asla söz konusu olamayacağını açığa vurmaktadır. İnsan düşüncesi, gerilik dışındaki bütün fikirlere, özellikle komünizme ve onun tartışılmasına, Atatürk devrimleriyle rahatça kıyaslanmasına açık bulunmaktadır. Kitabı okurken her çeşit fikir özgürlüğünün, hiçbir endişe, hiçbir korku, hiçbir engel ile sınırlanmadığını göze çarpıyor. Tam tersine kitabın genel havası fikir özgürlüğünü teşvik ediyor. Bugün bizim için mühim olan Atatürk devrimlerinden fazla bu devrimlerin oturmuş olduğu özgürlük temelidir. Mahmut Esat Bozkurt, Atatürk’ün sevdiği ve güvendiği bir insandı. Onun bu sınırsız fikir özgürlüğünü kullanması arkasında, Atatürk’ün araştırıcı zekâsını, gelecek kuşaklara bu yolda bir özgürlük imkânı verildiği gerçeğini buluyoruz. Kitapta biz, Atatürk’ü ve onun devrimlerini sömüren inkılap esnafının katılaşmış, fanatik yüzünü bulmuyoruz. Eserin ikinci yanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve onun devrimlerinin objektif ve bilimsel her türlü eleştiriye açık olmasıdır. Kitabın bazı yerlerinde, aşırı bir övgü ve hayranlık insanı tedirgin ediyorsa da bu, akla hiçbir zaman ne inkılap ve ne de Atatürk yobazlığı getiriyor.
Çünkü yazar, Atatürk’ü ve inkılapları bir art düşünce ile savunmuyor. Onları şu yahut bu düşüncesin, şu yahut bu çıkarın br aracı olarak kullanmıyor. Belki dağınık, belki çelişik, bir çok fikiri ihmalkâr bir üslupla, başıboş çağrışımlara uyarak bir arada dile getiriyor. Yazara göre bütün doktrinlerin en güzel yanları alınarak Kemalizm Doktrini yaratılmış oluyor. Bu doktrinin ağırlık merkezi, Bozkurt’a göre Milli Sosyalizmdir. Bu milli sosyalizm sözü ile nasnoyel sosyalizmi bir arada kullanmasına rağmen, bundan arada bir faşizmi, arada bir milli bir komünizmi, yani ılımlı bir devlet sosyalizmini anladığını göze çarpıyor.