PDF

Marc Auge – Paganizmin Dehası PDF Oku indir

Marc Auge – Paganizmin Dehası PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Marc Auge – Paganizmin Dehası kitabını araştırdık. Ayrıca Marc Auge tarafından kaleme alınan Marc Auge – Paganizmin Dehası kitap özetinin yanı sıra, Marc Auge – Paganizmin Dehası pdf oku, Marc Auge – Paganizmin Dehası yandex, Marc Auge – Paganizmin Dehası e-kitap pdf, Marc Auge – Paganizmin Dehası PDF Drive, Marc Auge – Paganizmin Dehası Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Marc Auge – Paganizmin Dehası PDF indir Oku

Birey ve Din Bergson, Durkheim’in, bireysel akıl ile kolektif anlayış içinde, birinin tasarımlarının diğeri için sergilediği anlaşılmaz görünümü açıklamak için kurduğu, ona göre çok fazla radikal olan zıtlığı enteresan bulur. Bu zıtlıkta, bireyi soyut bir varlığa, toplumsal kitleyi tek gerçekliğe dönüştürmek gibi temelde sosyolojik olan bir hata görür. Bu, Bergson’un, bireyin toplumsal kişiliğine itiraz ettiği manasına gelmez: tam tersine, onun için, insan zihni ve toplumsal yaşam yaratıcı evrimin iki bitiş noktasından biridir ve “evrimin, sonu karşılıklı olarak zarkanatlılara ve insana varan iki büyük hattının ucunda toplumsal yaşamı kurmuş olan doğanın karınca yuvasındaki her karıncanın hareketinin ayrıntı kısmını önceden düzenleyip, insana, davranışını hemcinslerinin davranışına göre düzenlemesi için en azından genel direktifler vermeyi ihmal etmiş olmasını kabul etmeyi zor” (a.g.y., s. 110) bulur. Bergson gibi, böcekte önceden düzenlenmiş olanın eylemler, insan da ise yalnızca işlev olduğu kabul edilse bile, bundan zorunlu olarak çıkacak sonuç, bireysel bir zihniyete yabancı ve bundan daha da çok onun uyumunu bozmaya uygun bir toplumsal zihniyetin olamayacağıdır. Eğer “saçma batıl inançlar, akıllı varlıkların yaşamına yön vermiş ve hâlâ yön verebiliyor” ise neden, başka yerde aranmalıdır. Bergson, din çerçevesinde neden değil sonuç olduğunu varsaydığı (zira romancılar veya oyun yazarları her zaman var olmamış olsalardı, hiçbir toplum dinden asla vazgeçmemiş olurdu) “masal yaratma işlevi” kavramına bu noktada başvurur ve dini, tartışma götürmez ve talepkar bir erekçiliğin iki kriteriyle tanımlar: din, “doğanın zekânın yıkıcı gücüne karşı bir savunma tepkisi”dir (zekâ kendi kendine bırakılırsa egoizme itilecektir); din, “zekânın, ölümü kaçınılmaz olarak tasarlamasına karşı doğanın bir tepkisi”dir (hayvanın tersine, insan ölmek zorunda olduğunu bilir ve bu kesinlik, yaşamak için olan bir dünya çapında birdenbire meydana geldiği için doğanın amacına uygun değildir. İnsan (birey), ilk kez toplumun ona dayattığı sıkıntılarla meşgul olsun ve yaşamın devinimi insanda ölüm fikriyle yavaşlamasın diye bir yanda dinin ona yasaklar dayatması diğer yanda da tanrıların ona ölümden sonra bir yaşam vaat etmesi gerekiyordu. Şu durumda, din Bergson’a göre, toplumsal erekliliği ve bireye uygulanması ile tanımlanabilir. “Toplum” ve “birey” terimleri içindeki bu pratik bağdan çıkaracağımız sonuç, bu bağın, birbirini tamamlayan ama ayrık iki perspektif içinde olduğudır: bireyin dinde ve dinle tanımlanması; bireyin, din ve dinin ele aldığı konular karşısındaki konumu. Dinsel olguyu tanımlamaya çalışmak için bireyden yola çıkmak, ilk bakışta, yerleşik farklı dinlere özgü verileri toplayarak onlardan genel toplumsal bir anlam çıkarmaya çalışan etnolojik deneyime sırtını dönmektir. Daha doğrusu, (çünkü etnologun bu işte yine bir fayda görmesi olabilecek değildir) sırf sosyolojik olan verinin göz önünde bulundurulmasından geçmeyen bir dizi güzergâh açmaktır.

Birçoğu sayılabilir: Her dinde, birey ile alakalı bir düşünce veya, olabileceken olumsuz olan bir tanım mevcuttur; bireyin, evren, dünya ve toplum tasarımları bütünlüğündeki bu durumu, bazı düşünce sistemlerinde, açık bir biçimde diğerleri tarafından kapsanmış olarak betimlenir. Bu durumu görülmektedirmak, onun sınırlarını belirlemek, bunun yanı sıra, genelde doğal olarak öncedenden toplumsallaşmış olan bir bireyin, hem ondan hem de başkalarından bahsederek ona doğumundan ölümüne kadar varoluşunun başlıca hadiselerinın yorumlanmasıyla alakalı modeller dayatan dinsel bir yorum sistemi içinde nasıl tutulmuş olduğunu anlamaya çalışmaktır. Din anlayışının yayılması sorununu bunun yanı sıra yeniden görülmektediran bu bireysellik anlayışı üzerinden, değişik din felsefeleri, özellikle de Hıristiyanlık ve paganizm1 içindeki değişikliklar değerlendirilebilir. Burada birey düşüncesi, dinsel olgunun hem analiz nesnesi hem de hareket noktası olarak alınıyor. Bunun yanında biz her zaman toplum-ların tasarımlarıyla uğraşıyoruz. Bazı fikir kahramanları, kendi bireysel tecrübelerini, incelemelerinın aracı haline getirmeye, kendi düşüncelerinden ve kendi kişisel kanılarından yola çıkarak olguları, literatürü ve başkalarını sorgulamaya kalkışmışlardır. Onların militan literatürleri, hem büyük dinlere bir tanıklık ve kendine özgü bir bakış hem de dinsel pratiğin yerleşik farklı anıtları karşısında bir inanç hareketi ve yalnız bir girişimdir. Onlar içinde üçünün en azından ortak bir yöntemi mevcuttur: soybilim (genealogie) (bununla birlikte bu yöntemi hepsi bu biçimde adlandırmaz). Nietzsche’ye, acı çeken insanlığın karşısına çileci din adamı figürünü çıkardıktan sonra, bu figürün karşısına, “bilgiyi araştıranların” neşeli bilimini koymasına; Freud’un bireyoluş ve toplumoluş içindeki koşutluğu yinelemek pahasına, dinsel yanılsamanın nevrotik olduğunu ileri sürmesine; Bataille’ın şeylerin düzeni karşısına koyduğu içten düzene “egemen” (souverain) olarak kavuşmasına olanak sağlayan soybilimdir. Bunlar eşi görülmemiş tanıklıklardır; bunun birden fazla nedeni mevcuttur; din tarihinin eleştirel ve kişisel bir yeniden okunmasından doğmuşlardır, dinsel isteğin ve bu isteğe yanıt vermenin reddinin bireysel boyutunu dile getirirler, son kez da hepsi kendi tarzında modern çağın bir sorgulamasını yaparlar. Birey, Dinsel İnşa İnsan tanrıların huzuruna boş ellerle ve gözleri açık asla çıkmaz. İnsanın dinle ilişkilerinden bahsetmenin, bu ilişkilerin fakat kültürlerle birlikte değiştiği, daha doğrusu bu kültürlerin her birinde her insan, dinle bilinçli olarak en ufak bir ilişkisi olmadan önce din tarafından şekillendirildiği için kültürlerle birlikte değiştiği belirtilseydi somut olarak —psikolojik ve sosyolojik olarak— hiçbir anlamı olmazdı. İnsanın, toplumun, kozmosun ve tanrıların vizyonlarının, doğum ritüelleri, eğitim sistemleri ve erginlemelerle sıkıcı ve zincirleme olarak adeta birleştiği toplumlarda açık bir biçimde gördüğümüz bu durum, laik olduğu söylenen toplumlarımızın her birinde de “dinsel bir eğitim” almış olanlar için tam anlamıyla böyledir, de Yahudilere uygun görülmüştür). Biz bu terimi, ilk Hıristiyanlarınkine çok yakın bir anlamda, sırf çok tanrılı dinler için kullanacağız. o kadar ki, bu bireylerin arada bir, özellikle, geriye dönüp düşündüklerinde dinsel inançlarının kaybolmasının yerini doldurmuş olan ne olduğu belirsiz bir şey olarak gördükleri politik “işleri” sona erince, anlama isteğinin ve anlamların verdiği zevkin, inanma isteğinin ve çocukluk anılarının birbirine karıştığı bir baş dönmesinin insanın aklını başından alan cazibesine coşkuyla -yaşın ve düş kırıklıklarının da yardımıyla— kapıldıkları olur.

Bu durumda nostalji, yetişkini veya yaşlıyı, fakat onun önceden toplumsallaşmış anılarına (images), Tanrıdan veya tanrılardan neyi bekleyebileceğini yahut umulabileceğini, inanmanın gerekli olduğuna her şey olup bittikten sonra karar verdiği mitik anda değil önceden öğrenmiş olan bir varlığa götürür, inanan insanın içinde ölüm korkusu doğabilir ama inanmaya başlamasından önceki gibi olmaz: çocuk, inandığını yahut inanması gerektiğini, ölmek zorunda olduğunu gerçekten bilmeden önce bilir ve ardından bunu, olabileceken hiçbir Tann düşüncesine artık sahip olmasa da, belirli bir insani düşünce olarak muhafaza ettiği çok fazla olur. Bireysel kültlerden veya bireyin kültlerinden bahsedilirken aslında çoğu zaman, pagan kültürlerdeki, tanınmadığı ve adlandırılmadığı sürece tam anlamıyla ne birey ne de insan olan bir varlığın doğumundan normal olarak sonra gelen kişiliğin ve kimliğin aydınlatılması ve ilk kez verilmesi ritüellerinin sonuçlarına başvurulur. Şu halde dinden söz etmek gerekiyorsa -tabi ki yine de bu işte söz konusu olan hiçbir biçimde tanrılar değil daha çok ölülerin, yaşayan kuşağın arasına geri dönmesi veya hatta doğumun günü yahut doğumların (bunların hepsi, örneğin Afrika’daki Akan tipi uygarlıklarda isim vermede rol oynayan ölçütlerdir) düzenidir-yalnızca arada bir kişiliğin kimi unsurlarına yöneltilen kültün dışsal işaretleri (sunaklar, ibadetler) yüzünden değil bunun yanı sıra ve daha da çok önce yeni yetme sonra yetişkin olan bireyin diğer insanlarla, tanrılarla, ölümle sürdüreceği ilişkinin koşulları, birey bunun bilincine varmadan önce, baştan yaratılmış olduğu içindir. Bu iki boyutun şifresi, Afrika ve Amerika yerlilerinin ritüel pratiklerinde ve simgesel yapılarında basit bir şekilde çözülebilir. Etnoloji literatürü, bize, birinin bileşenlerini birbirlerine göre düzenleyen sistemlerle alakalı bir yığın aynntılı tasvir sunar. “Ruhlar” (etnologların ve misyonerlerin yanlış kullandığı -zira böylesi bir kullanım, insanla alakalı paganizme tümüyle yabancı olan düalist [beden ve ruh] bir anlayışa gönderme yapar- bir terim olarak ruhlar) eğer şu biçimde söylemek olabilecekse pagan ruhlar bir bireyin kişiliğiyle bütünleşir, onu terk eder veya ölümüne kadar takip eder, kendi aralannda birleşir, yok olur veya yeniden doğarlar: Bütün bunlar, hiçbiri rastlantısal veya keyfi olmayan şüphesiz sonsuz sayıda değişke çerçevesinde gerçekleşir. Kişisel bir kült düşüncesi ilk bakışta enteresan görünebilir ama tüm anlamını şüphesiz insan kişiliğinin karmaşık kişiliğinden alır. Eğer her bireysellik, kökenleri değişik olan farklı ilkelerin geçici olarak bir araya gelmesinden başka bir şey değilse, insanın, bu unsurlar bileşiminden (doğumundan) önce gelen ve kesin çözülmeden (ölümünden) sonra da varlığını sürdüren her şeyi kendinde kutsaması enteresan değildir. Şu halde, Ashantilerdeki kra gerçek bir kültün nesnesidir; düzenli olarak dualar -ve bu “ruh”un sahibi, diğer “ruhunun” (sunsum) onu rahatsız ettiği hissine kapıldığı zaman özürleralması gerekir. Bu tür psişik “katmanlar” ya baba yanlı yahut ana yanh soy bağına (aynı “ruhların” düzenli olarak her seferinde yeniden dünyaya geldiğu soy bağı) veya doğum gününe ilişkin olan ve işaretleriyle doğanların kişiliğine yön verdikleri düşünülen ruhlara gönderme yapar. Bizzat İcranın kendisi arada bir Tanrı Nyame karşısında yeryüzündeki kaderini seçmiş olarak gösterilir. Yeni doğan çocuğun öz-niteliklerini (attributs) tespit eden görüşmelerin (consultation) ardından, bireyselliği özgül olarak oluşturan yazgı parçası, çok fazla, çok daha net biçimde çağnştırılır; bu parça çoğu zaman, kil topaklarıyla dolu bir tabakla tasvir edildiği Alladianlardaki nafi durumunda olduğu gibi somutlaştırılır veya Ewe, Guin yahut Fon halklarındaki iki yüz elli altı temel imgeden birisi olan Kpoli durumunda olduğu gibi resmedilir. Roberto Pazzi (1976), bir çömezin, Kâhinin yönlendirmesiyle Fa mucizesini nasıl öğrendiğini ve bu vesileyle “işaretinin” doğasını nasıl açımladığını çok iyi tasvir etmiştir: kahin “kutsal vadideki bu yere onun kpoli’sini tasvir eden hiyeroglifi yazar. Böylelikle, kahinler ona, bu kpoli’nin büyülü mesajını söyler ve onunla alakalı efsaneler anlatırlar, zira bu, bireyin kendi yaşamında çizgilerini yansıtmak zorunda bulunacağı tipik ideal imgedir” (s. 297).

Her birey, ceninin rahim içindeki yaşamı boyunca plasentaya bağlı olduğu gibi, yaşamı boyunca kendi Kpoli’sine bağlıdır: “…öyleyse Kpoli’si tüm yaşamına yön verir. Kpoli’ye, onu tanımaya yardım etmiş olan kutsal cevizler yıkanıp kana bulaştırılarak sunulur…” (a.g.y.). Aynı biçem, çocuğun doğumundan bu yana ebeveynlerin, çocuğun yazgısına hükmeden ifanın işaretlerinin babalou/a, gizin baş rahibi (Fon veya Guin halklarında bokcmö’ya karşılık gelir) tarafından aranmasını sağladığı Yoruba halkında da görülür. Pierre Verger (1973), bu merasimi belirli bir sayıda yasağın peş peşe açıklanmasının ve adeta çocuğun “derin kimliğinin” gözler önüne serilmesinin takip edeceğini ekler (s. 65). Verger’in bu hususta alıntı yaptığı (a.g.y., s. 65) Bernard Maupoil (1943) şöyle yazar: “Bir ifa veya Fa işaretine sahip olma, ölümlü bir müttefike kişisel olarak bağlanmış bir tanrı ile bir ittifak olarak görülür ve insanın güvenlik, emniyet gereksinimini tatmin eder. Ona sahip olan varlığın bir ata olarak içsel tanığı haline dönüşür.”

Marc Auge – Paganizmin Dehası PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu