PDF

Mine G. Kırıkkanat – Bir Hıristiyan Masalı – Tarihin En Büyük Sahtekârlığı PDF Oku indir

Mine G. Kırıkkanat – Bir Hıristiyan Masalı – Tarihin En Büyük Sahtekârlığı PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Mine G. Kırıkkanat – Bir Hıristiyan Masalı – Tarihin En Büyük Sahtekârlığı kitabını araştırdık. Ayrıca Mine G. Kırıkkanat tarafından kaleme alınan Mine G. Kırıkkanat – Bir Hıristiyan Masalı – Tarihin En Büyük Sahtekârlığı kitap özetinin yanı sıra, Mine G. Kırıkkanat – Bir Hıristiyan Masalı – Tarihin En Büyük Sahtekârlığı pdf oku, Mine G. Kırıkkanat – Bir Hıristiyan Masalı – Tarihin En Büyük Sahtekârlığı yandex, Mine G. Kırıkkanat – Bir Hıristiyan Masalı – Tarihin En Büyük Sahtekârlığı e-kitap pdf, Mine G. Kırıkkanat – Bir Hıristiyan Masalı – Tarihin En Büyük Sahtekârlığı PDF Drive, Mine G. Kırıkkanat – Bir Hıristiyan Masalı – Tarihin En Büyük Sahtekârlığı Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Mine G. Kırıkkanat – Bir Hıristiyan Masalı – Tarihin En Büyük Sahtekârlığı PDF indir Oku

Gerek din, gerekse etnik kökene dayalı ayrımcılığın kesin sınırlarla cepheleştirdiği Türkiye’de, “ötekileştirmek” çok yaygın, pek revaçta bir suç. Her cephe, berikini “kendi cephesini ötekileştirmek”le suçluyor. Ama bakıyorsunuz, ne itham eden, ne de edilen, “ötekileştirmemek” için yapması gereken tek şey, “öteki”ni tanımaya, çözmeye ve varlığını kabullenmeye çalışıyor. Çünkü “ötekileştirmek” düşmanlığın birinci adımı. Farklı olana düşman kesilmek, tanımadığını düşman bellemek, iftiralar atmak, atılan iftiralara inanıp kin beslemek daha kolay. Çatışmak için “ötekileştirmek”, şart… İnsanlar, uygarlık tarihinin başından beri tanrı adına ve şeytana karşı, birbirleriyle dövüşür, dururlar. Şeytan var olmadığı için de gerçek hasımları kâh “kâfir”, kâh “zındık”, arada bir de “dinsiz” olarak şeytanın yeryüzündeki temsilcisi saydıkları “ötekiler”dir. Ne enteresantır ki güya iyi ile kötü veya doğru ile yanlış içindeki bu savaşta, tanrı safında dövüşenlerin şeytan dedikleri düşman da kendisini tanrı safında dövüşen ve ötekini kâfir, zındık, dinsiz sayandır! Tarihte her dönemin öne çıkan bir cemaatleşme şekili ve her cemaatin zamana özgü çatışmacı kimliği mevcuttur. Çünkü her cemaatleşme, “öteki”nden ayrışmayı, ayrışma da eninde sonunda çatışmayı içerir. 20. yüzyılın çatışmacı cemaat kimliği ulusalcıydı. Demok-ratik düşüncenin az çok geliştiği toplumlar, ulusalcılık akımından yurtsever birey kimliğini damıttılar. Ama diğerleri, ulusal birliği, ırkçı bir cemaatleşme çerçevesinde sağladılar. Irka dayalı bu kimliğin hasımlarıyla çatışması, iki dünya savaşına yol açtı. Ne var ki bu savaşlardan sonra, ulus kimliği ile ulusalcı yapılanmanın irtifa kaybı ve hatta ekonominin küreselleşmesi bile, 21.

yüzyılı bu kez ulusal değil de dinsel cemaat kimlikleri içinde büyük bir çatışmadan korbekliyor. Din, 20. yüzyılın ulus kimlikli toplumlarına gelinceye kadar siyasal bir ayrıştırma aracı gibi kullanılmıştır. Başta din adamları, iktidar odaklarınca çoğu kez politikaya eklemlenmiş, hatta arada bir politikanın ta kendisi olabilmiştir. Ulusalcılık akımının kimi yerde sönüp kimi yerde zayıfladığı 21. yüzyılda, dine dayalı cemaatleşmenin yeniden dirilişiyle, dönemsel çatışma politikalarının yeniden dine odaklanması, hatta düpedüz dinle özdeşleşmesi, kaçınılmaz. Salt üç tek tanrılı din içindeki iki bin yıllık mücadeleye bakıldığında Katolikler, önce Ortodokslar, sonra Bogomil/Katharlar ve Protestanlarla, ardından hepsi kendi aralarında, derken birleşip Müslümanlara karşı dövüştüler. Müslümanlar da Sünni, Şii, Alevi vb. diye birbirlerini katlettiler ve Hıristiyan Batı’yla savaştılar. Din ayrışmalı bu çatışmalara yakında zamandan bakıldığında, tüm savaşların gerçek nedeni jeopolitik veya ekonomikti. Ne var ki milyonlarca insan, semavi sandıkları dogmaları ve bu dogmaları hem uydurup hem de temsil eden egemenleri savunmak uğruna öldü bu savaşlarda; arada bir uygarlıklar battı, topyekûn… 21. yüzyılın birinci çeyrek ufkunda şekillenen husumet gerekçesi, artık besbelli. Doğu ile Batı içindeki jeopolitik itişme kadim nifak odağından, dinsel ayrışımdan besleniyor. Siyasal ve ekonomik egemenlik kavgası, yine dinler arası çatışma, daha doğrusu çatıştırma üzerinden veriliyor. “Ümmet”ten “millet”e geçişi yüz yılı bile bulmayan toplumların, bi hayli hızlı bir geri dönüşle tekrar “ümmet” çatısına yöneldiği bir zaman yaşıyoruz.

Kimi yerde zorla, kimi yerde halkoyuyla gerçekleşen ümmetçiliğin başlıca aracı, dün olduğu gibi bugün de din ve iman! Demek ki zaman, iki bin senedir insanlığı birbirine kırdıran dinler adına söylenen tümüyle siyasal yalanları, yoktan var edilen ve kutsal süsü verilen tümüyle uyduruk dogmaları, insanlığa ihbar vaktidir. Bu kitap, dinsel dogmaların inananların güvenini hak etmediklerini, çünkü bu dogmaların iktidar araç ve gereçlerinden ibaret olup inançsız muktedirler tarafından uydurulduklarını; tarihteki en büyük, en yıkıcı örneğiyle sergilemeye yönelik bir araştırma. Amacı, tarih sırasıyla birbirine öykünen tektanrılı dinlerde; arada bir birbirinin devamı veya uyarlamasından ibaret dogmaların uğrunda savaşılacak, ölünecek ve öldürülecek hiçbir kutsal gerçeklik içermediğinin temel bir ispatını, olabilecek olduğunca geniş kitlelere ulaştırmak. Ereği ise İslamiyetten düşman yaratmak uğruna radikal İslamcılığı körükleyip militanlarını beslerken, Yahudi/Hıristiyan kültürünü savunur gibi yapan Batılılara; inançlarına dayanak olan sahtekârlığı, eğer bilip de gizliyorlarsa anımsatmak, bilmiyorlarsa da açıklamak! Okuyacağınız tarih gerçeği, insanlığı kana bulamış en büyük yalan, Hıristiyan dinini bölmeye yarayan uyduruk bir vasiyet, Katolik mezhebinin dogmatik varlık nedeni olup Papalığın temelini atmaya hizmet etmiştir. Dünyadaki her 100 kişiden 32’sinin Hıristiyan olduğu düşünülünce, en kalabalık mümin nüfusunun inandığı bu dogmatik yalan, salt dinler tarihinin değil, düpedüz insanlık tarihinin son iki bin yıldaki “temel sahtekârlığı” olma özelliğini taşır. Türk okurların, İstanbul’un kaderini değiştiren ve belki de bizim olmasını sağlayan, en kapsamlı ve temel sahtekârlığın tarihçesini alakayla okuyacağını bekliyorum. Ama dünya tarihini değiştiren bu sahtekârlığın, en başta Türkiye’yi yönetenler ve geleceğine yön verenler yönünden iyi bilinmesinde yarar var. Çünkü yaşadığımız topraklar, cehaletle elde tutulamayacak kadar stratejik, geçmişi bilmeyenin geleceğine egemen olamayacağı kadar mühim bir coğrafya. Çünkü aynı coğrafyanın bizden önceki sahibi, Ortodoks Roma’ya karşı kurulan bu komplo, halen “final” aşamasında değil… Yarın, tersine çevrilmiş bir denklemde “Müslüman” Türkiye’nin karşısına çıkabilir.

Mine G. Kırıkkanat – Bir Hıristiyan Masalı – Tarihin En Büyük Sahtekârlığı PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu