Nazım Tektaş – Tanrının Askerleri 2 – Göktürkler – Uygurlar – Kırgızlar – Türgişler PDF Oku indir
Nazım Tektaş – Tanrının Askerleri 2 – Göktürkler – Uygurlar – Kırgızlar – Türgişler PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Nazım Tektaş – Tanrının Askerleri 2 – Göktürkler – Uygurlar – Kırgızlar – Türgişler kitabını araştırdık. Ayrıca Nazım Tektaş tarafından kaleme alınan Nazım Tektaş – Tanrının Askerleri 2 – Göktürkler – Uygurlar – Kırgızlar – Türgişler kitap özetinin yanı sıra, Nazım Tektaş – Tanrının Askerleri 2 – Göktürkler – Uygurlar – Kırgızlar – Türgişler pdf oku, Nazım Tektaş – Tanrının Askerleri 2 – Göktürkler – Uygurlar – Kırgızlar – Türgişler yandex, Nazım Tektaş – Tanrının Askerleri 2 – Göktürkler – Uygurlar – Kırgızlar – Türgişler e-kitap pdf, Nazım Tektaş – Tanrının Askerleri 2 – Göktürkler – Uygurlar – Kırgızlar – Türgişler PDF Drive, Nazım Tektaş – Tanrının Askerleri 2 – Göktürkler – Uygurlar – Kırgızlar – Türgişler Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.
Nazım Tektaş – Tanrının Askerleri 2 – Göktürkler – Uygurlar – Kırgızlar – Türgişler PDF indir Oku
Türk adı, efsanede, Nuh Aleyhisselâm’ın oğlu Yafes’e kadar gider; ama tarih, şimdi anlatılanlarla başlatır. Her halükârda eski tarihin bir çok safhası tam anlamıyla arınamaz efsaneden. Bunları tamamen gerçek yerine ikâmeye çalışmak imkânsız, aynı biçimde reddetmek de manasızdır. Biz, zuhurlarından bu yana Gök-Türkleri anlatmaya başlayıp, imha oluşlarına kadar gideceğiz. Gerekli görüldüğü hallerde bir süs eşyası gibi, efsaneyi de kullanabileceğiz. “Türk Tarihi” denince akla gelen meselelerden biri kurulan devletlerin çokluğudur. Dolayısıyla çok Türk devletinin yıkıldığı da hatırlanır. İki hususta da mahir olan bir soyumuz var. Bu bütün dünyanın malûmudur. Tarihin hiçbir dönemi Türklerin devletsiz yaşadığına tanıklık edemez. Her zaman için bir yahut birkaç Türk devleti var olmuştur. Başka bazı kavimlerde hâkimiyet altına alınmış, hatta bu kavimlerin topraklarında kurulan Türk hükümdarlıkları daha fazladır. Yıkılan her Türk devletinin sırtında bir başka Türk’ün tekme izi mevcuttur. Gök-Türklerin ortaya çıkışlarına neden olan da, bir Türk devleti tarafından bir başka Türk devletinin yıkılması hâdisesidir. Sayısız Boylar Türklerin hızlı devlet kurabilmeleri teşkilatçılıktaki maharetlerine bağlanır; bölünmelere ise bir isim bulunamamış, belki de aranmamıştır.
Herhalde, diğer kavimlere bakarak, bu hususta bir şeyler söylenebilir. Çin ’in Şimal Komşuları kitabının yazarına göre 5-9’uncu asırda Türklere bağlı boyların sayısı 85’tir. Tabgaçları ayrı bölümde değerlendirmiş, ama biz onların Türk olduğunu bilinmekte, öyleyse onları da ilave edelim. Tam 119 boy. İkisinin toplamı 204. 1 Bunlar Çin’in kuzeyindeki boyları kapsamaktadır. Ve biz karamsarlığa düşmeyelim, çünkü diğerleri de bundan farklı değil. Japonlar, Koreliler , Moğollar vs. Onlar da paramparça demek ki o devrin icabı bu imiş. 1 Çin’in Şimal Komşuları, 152-160.s Bizim tespitlerimiz öncekilerin kitaplarından çıkarılanlardır. Parçalar hâlinde yaşayan boylardan bazılarının başka milletlerin arasını boyladığı vakidir, ama ekseriyet zaman içinde birleşerek büyük Türk devletlerini kurmuşlar. Mevzuumuz Gök-Türklerde bir boy iken devlet olanlardandır. Eskiden devletlerin doğuşuna efsane bulaştırmamak noksanlık sayılıyor olacak ki, Gök-Türklerin tarih sahnesinde arz-ı endam edişleri de böyle acayipliklerin içinde anlatılagelmiştir. Lakin biz önce, ciddi sözlere kulak vereceğiz.
Kimlerdir, nasıl yaşandılar? Genel kanaate göre “Gök-Türkler Hunların bir kolu, Hunların bakiyesidir.” 2 Bu türden söylenenler çoktur ve doğrusu budur. Siyenpilerden oldukları ileri sürülürken de gerçekte aynı şey anlatılmaktadır, zira kök Hunlara dayanıyor. 2 Türk Kavimleri Tarihi, 133,s Baş tarafta Türkler birbirinin devletini yıkıyor, demiştik; hep öyle oluyor ve daha da olacak, biz de acı çekerek seyredeceğiz. Türk Tabgaçlar Kuzey Çin’de kurdukları devletlerini koca bir imparatorluk yapmışlar, ama Türklükleri küçülmüş, hatta bitmiş, tamamen –devlet olarak– Çinlileşmiş idiler. Hunlardan bir grubun kurduğu Kuzey Liang Devleti kuvvetli rüzgârlara dayanacak kadar kök salamamıştı; zayıftı, narindi; Tabgaçlar kasırga gibi esip, onların kökünü söktü. Hosi’deki bu ufak Hun devleti –Kuzey Liang– 439’da ortadan kaldırıldı.3 3 İslâm Ans., 12/2.c Sonradan aldıkları şekillere bakmadan, asıllarını göz önüne alarak anlattığımız için Tabgaçları Türklerden bir kavim diye devletleriyle birlikte kitabımıza aldık. Çinlileştiler, fakat onlar Türk idi. Gök-Türklerin menşeine gitmek için buralarda dolaşıyoruz. Açina ve Beş yüz Ailesi Açina kelimesi kurt anlamındadır. Türkçede kurt için, bâri, buri yahut kaşgir/kasgir sözcükleri kullanılır. (…) A ön-takısı Çincede saygı ifadesi için kullanılır.
Bu noktadan hareketle Açina kelimesi asil kurt demektir. (…) Lakin kurt kelimesinin Türklerde çok şey açıkladıği kesin. Çinli yazarlar olabileceken Türk hanlarının bizzat görünüşlerini nazar-ı itibara alarak, onları tavsif ederken “Türk Hakanı” ile “kurt” kelimesini eş-manalı olarak kullanmışlardır. Nitekim Siyenpi asıllı prensesin, kocası Sha-po-lio (Şapolyo) Handan bahsederken “tam bir kurt karakterli insan” ibaresini kullandığı; Çinlilerin Türklere saldıracakları zaman “yapılması gereken şey, göçmenleri kovmak ve kurtlara saldırmaktır” dedikleri bilinmektedir. Bundan başka altın kurt başı Türk tuğlarını süslemiş ve nihayet Türklerin doğuşuyla alakalı iki efsanede dişi primajenitar (iki ata) kurt en fazla yeri işgal etmiştir.”4 4 Eski Türkler, 36-37.s Şimdi bir efsaneye uzanacağız: “Gök-Türkler eski Hunların soylarından gelirler ve onların bir koludurlar. Kendileri ise Açina adlı bir aileden türemişlerdir. (Sonradan çoğalarak) ayrı oymaklar halinde yaşamaya başladılar.” Daha sonra Lin adını taşıyan bir memleket (halkı) tarafından mağlup edildiler; soyca öldürüldüler. (Tamamen katledilen Gök-Türkler içinde), yalnızca on yaşında bir çocuk kalmıştı. Askerler, çocuğun çok ufak olduğunu görünce, onu öldürmemişlerdi. Sadece çocuğun ayaklarını kesmişler ve bir bataklık içindeki otlar arasına bırakarak gitmişlerdi. Bu arada, çocuğun yanında bir dişi kurt peyda oldu ve et vererek onu besledi. Böylelikle büyüyen çocuk kurtla karı koca yaşamı yaşamaya başladı.
Kurt bu yolla çocuktan gebe kaldı. Lin memleketinin kralı, bu çocuğun hâlâ yaşamakta olduğunu duydu ve öldürülmesi için askerlerini gönderdi. Askerler, kurdu çocuğun yanında gördüler ve kurdu öldürmek istediler. Lakin kurt hemen kaçtı ve Turfan memleketinin kuzeyindeki dağa gitti. Bu dağda derin bir mağara vardı. Mağaranın içinde de büyük bir ova yer alıyordu. Ova baştanbaşa ot ve çayırlarla kaplı idi. Çevresi birkaç yüz milden fazla değildi. Dört yanı çok dik dağlarla çevrili idi. Kurt, kaçarak bu mağaranın içine girdi ve orada on çocuk doğurdu. Zamanla bu çocuklar büyüdüler ve dışarıdan kızlar getirerek evlendiler. Kızlar gebe kaldı ve bunların her birinden de bir soy türedi. (İşte Gök-Türk devletinin kurucularının geldikleri) Açina ailesi de (bu on-boy’dan) biridir. Onların oğulları ve torunları çoğaldılar ve ağır ağır yüz aile halini aldıler. Birkaç nesil geçtikten sonra, hep birlikte mağaradan çıktılar.
Ju-julara (yani Juan-juan devletine) tâbi oldular. Altay (Chin-shan) eteklerinde yerleştiler. Bundan sonra da Juan-juan devletinin demircileri oldular…” � Aynı efsanenin çok az farkla, başka varyantları da var. Her millette değişik şekilleri bulunan efsaneleri olduğu gibi kabullenip, hiç olmazsa, bunların meydana getirildiği zamanlardaki bireylerin kültür ve inanç yapılarını öğrenmiş oluyoruz. Türkler ve Moğollarda bu hususta, benzerlikten öte aynîlik oluşu, aynı efsaneyi iki tarafın da kendine mal edişi düşündürücüdür. Biz ünlü olan bir çok destanı, Ergenekon v.s. burada şuan için anmıyoruz. Gerçeğe dönmek için 439 senesine doğru yol alacağız. “Kuzey Çin’in fethi sırasında To-pa (Tabgaç )lar tarafından mağlup edilen kabileler içinde Açina’nın beş yüz ailesi de vardı. Bu beş yüz aile V. yüzyılda Hunlar ve Sipenpiler tarafından Çinlilerden fethedilen Shen-si’nin batı taraflarında yaşayan değişik boyların karışımından ortaya çıkmıştı. Açina, Ho-hsi’yi hâkimiyet altında tutan Hun Prensi Mu-kan’ın emrine girmişti. 439’da Tabgaçlar Hunları yenip Ho-hsi’yi Wei İmparatorluğu sınırlarına ilhak edince, Prens Açina beş yüz çadırlık tebaasıyla Altay Dağları’nın güney eteklerine kadar saçılmış olan Juan-juanlara sığınmış ve onlara demir döküp vermeğe başlamıştı.”5 5 Eski Türkler, 35.
s Nadas Dönemi “Kaynaklarda, Gök-Türklerin kesinlikle zuhur etmeleri 542 senesindedır.” 6 Önceki zamanları tam 103 senedir, bu senelerda neler yaptılar? Tam değilse de kısmî bilgiler temin edilebilmektedir. Ordos ’tan Tabgaç bozgunu ile 439’da Altay Dağları eteklerine mecburi göç ettilerdi. Nasıl olduğunu anlayamasak ta, bu beş yüz aile “442 senesinde Turfan bölgesinde hâkimiyet tesis etmişler, fakat 460’da Juan-juanların himayesine girmekten kurtulamamışlardır.”7 6 Gök Türkler, 1.c. 15.s 7 Gök Türk Tarihi, 9.s. Mümkün olduğunca, karmaşık mevzulardan kaçınıyor; berrak kafaları bulandırıp, öğrenmeyi zorlaştırmamak istiyoruz. Lâkin zaruretler dikilince karşımıza tepeleyip de geçmek olmuyor. Şimdi, Açina ailesinin himayelerine sığındıkları Juan-juanlara Cücenler adı da verilir ve bunların Moğol soylu oldukları kabul edilir. Moğol-Türk benzerliği, bir çok hususta o kadar ileri ki, adeta bir elma ikiye bölünmüş, iki ayrı ad almış gibi! Tabii mevzuumuz bu değil, yalnızca Juan-juanların Moğollardan bir boy olduğunu hatırlatmış oluyoruz. Bir de, niçin bir yere bağlandılar, kendi göbeklerini kendileri kesemiyor mu? Demeye lüzum yok. Güçlünün yanında zayıf, emirsiz göbek de tırnak da kesemez.
Orman kanununun yürürlükte olduğu bir zamanda, bu tür durumların vicdanlara ağır geldiği de söylenemez. Moğollarla Türkler içinde göze çarpan benzerlikler fazladır da, medenileşme çizgileri birbirini pek tutmuyor. Vahşet, Moğollara yakışıyor dense yalan olmaz, Türkler medeniyete daha yatkın. Ve Juan juanlar kalabalıktılar, isimlerinin manası da hoş değil. Galiba Çinliler bunları aşağılamak kastıyla, böyle anıyorlarmış. Biz de arada birbu ismi bırakıp, Cüceni kullanacağız. Şimdi, kısaca Cücenleri tanıyalım. “Cücenler Mançurya sınırından Turfan’a ve hatta Balkaş’ın en doğu ucuna kadar ve Orhun’dan Büyük Çin Seddi’ne kadar Moğolistan’a hâkimdiler. Ak-Hunlar , şimdiki Semireçye, Rus Türkistan’ı Soğdiyan, Doğu İran ve Kâbil, Yukarı Yulduz’dan (Karaşahrın kuzeyi), Merv’e, Balkaş ve Aral’dan Afganistan’ın kalbi ve Pencab’a kadar imparatorluklarını yaymışlardı.” (Bu sınırlar 540 yılına doğru). Türk adı Gök-Türklerde kullanılmış ve yayılmıştır. İlk devirlere ait imkânlarla karıştırmadan, ardından, en azından Gök-Türklerin kuvvetlendiği zamanlara denk düşen Türk’ün ne demek olduğuna bakıyoruz: “Tu-Kiyu” Çinlilerin Gök-Türklere verdiği ad. “Pelliot” Çince Tu-Kiyu denen isim, tam anlamı ile kuvvetli demek olan “Türk” kelimesinin Moğolca çoğul eki ilâve edilerek elde edilen “Türküt”ten gelmedir” demektedir.” � Açina’nın beş yüz hanesi deniyor olsa da, bu kadar nüfus hiçbir yerde bir devlet’e kafa tutamaz; kafa tutacak düzeyye gelmesi de asırlar alır. Geldikleri yer, tamamen insandan hâli değildi, yanlarında-yörelerinde perakende yaşayan gruplar vardı ve onları da içlerine aldılar, sanıyoruz.
Maharetleri demircilik üzerineydi. Kılıç yapıp, savaşçı Juan-juanlara satıyorlar, bunun yanı sıra Çin ile kurulan ticarî münasebeti sürdüriyorlar. Gelecek olan ne varsa, gelecek günlerde gizliydi. Şu bilinmektedu ki, kader çok değişken; hızlı bir şekilde, atlının yaya, yaya’nın atlı olabildiği sık görülmekteydi. Şimdilik Açinaları ilgilendiren kavimler, devletler Tabgaçlar , Hunlar, Siyenpiler, Tibetliler ve tabiî esas olarak ta Cücenler idi. Hunlar çeşitli adlar altında birbirini yiyorlar. Diğerleri de kuvvetli rüzgârla yerlere kadar eğilen, sonra doğrulan dallar gibi bir aşağı bir yukarıda görünüyorlar. İstikrar, bölgenin yabancısıydı. Yeni dünyaya gelecek olan devletin tohumları patlayacak zamanı yaklaştırıyor. Tam kestiremediğimiz, ama devamlı arttığını bildiğimiz nüfuslarıyla yol alıyorlar geleceğe. Çin ile ticaret yürüyor, Juan-juanlarla demiri kılıç yapma, para kazanma faaliyeti sürüyor. Onların himayesinden bahsedilse de, bağımlılık söz konusu değil, ilişkileri “daha ziyade federatif mahiyette idi.” � Yukarıda dile getirdiğimiz gibi, Açina ailesinin geldiği yerler hoş değildi. “Göçmenlerin yerli halkla kaynaşmaları, diyor Gumilev, öyle müthiş olmuştur ki, bir yüzyıl sonra, 546’da kendilerini tereddütsüz eski Türkler yahut Türküt diye tesmiye ettiğimiz millet olarak takdim edebilmişlerdir.
Nazım Tektaş – Tanrının Askerleri 2 – Göktürkler – Uygurlar – Kırgızlar – Türgişler PDF indir Tıklayın