Necmettin Şahiner – Şahitlerin Dilinden 1-4 PDF Oku indir
Necmettin Şahiner – Şahitlerin Dilinden 1-4 PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Necmettin Şahiner – Şahitlerin Dilinden 1-4 kitabını araştırdık. Ayrıca Necmettin Şahiner tarafından kaleme alınan Necmettin Şahiner – Şahitlerin Dilinden 1-4 kitap özetinin yanı sıra, Necmettin Şahiner – Şahitlerin Dilinden 1-4 pdf oku, Necmettin Şahiner – Şahitlerin Dilinden 1-4 yandex, Necmettin Şahiner – Şahitlerin Dilinden 1-4 e-kitap pdf, Necmettin Şahiner – Şahitlerin Dilinden 1-4 PDF Drive, Necmettin Şahiner – Şahitlerin Dilinden 1-4 Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.
Necmettin Şahiner – Şahitlerin Dilinden 1-4 PDF indir Oku
Kendisini tedavi etmek isteyen doktorlara: Ben Risale-i Nur’larla bireylerin ve İslâmların imanını kurtarmaları için gece-gündüz çalışma diye bir kara sevda hastalığına tutulmuştum. Sizin tıbbiyenizde, doktorluğunuzda ‘kara sevda’ hastalığının ilacı ve nasıl tedavi edileceği var mıdır?” diye sorular yöneltiyordu. Uzun, ince, tığ gibi ve gerilmiş yay gibi bir vücut. Her zaman, ayakta ve yatakta üzerindeki elbiseleri, her an sefere hazır akıncı fedâilerin ruh halinde bir fedâi. Daima düşünen, nurların tefekkür dünyasında yaşayan bir bahadır. Düşman karşısında, İslâm askerlerinin önünde kılıç sallayan, Osmanlı paşaları gibi, cevvaliyet ve hareket dolu. Bahtsız bireylerin, Kur’an talebelerini adeta birer adi suçlu gibi çamurlu ayaklarıyla, evlerindeki tertemiz halıların üzerlerinde dolaşarak alıp gittikleri günlerde, Selimler’in, Sinanlar’ın edası içinde, İstanbul’daki Fatih-Yavuz Selim durakları içinde, kaldırımlarda bir yürüyüşü vardı ki… bazı görülen, yaşanan ve tadılan durumlarını, ne anlatmak ne de yazmak olabilecek değildir! Üstadın hizmet Hazret! Vaziyetin ve haletin ermişlere benziyor.” diye latif bir şaka yapınca, anında Zübeyir Gündüzalp, Albay Hulusî Beye şu latifeyle yanıt veriyordu: “Efendim, ermiş konuşuyor…” Gerçek büyüklerin şaka ve latifeleri bile büyük ve latif olmaktadır. Çünkü ermişlerin bahçesi Kur’ân kokusu ve Medine sürmesiyle sürmelenmiştir. “Yanmayan, yakamaz!” Konuştuğu zamanlarda gür ve tok sesiyle, kesin ve keskin cümleler kullanırdı. Sözler ağzından vecizeler halinde dökülürdü. Muhatabını ikna eden, ona yön veren, hedef gösteren cümle ve fikirler serdederdi. İstanbul-Süleymaniye’nin aydınlık dershanesinde, Kirazlı Mescid’in saadet dünyasına, dünyanın çeşitli belde ve ülkelerinden bir çok alim insanlar gelirdi. Bunlara tesadüf ettiğim üç insan tercümanlık yaparlardı.
Bazı zaman merhum Gündüzalp Ağabey öyle ateşli ve âhenkli bir biçimde anlatırdı ki; gelen yabancılar, Türkçe bilmedikleri halde, tercümanlar da, daha tercüme etmedikleri halde, gülerek, Zübeyir Gündüzalp, anlatmak istediği o ateşîn cümle ve mânâları anladıklarını söylerlerdi. Artık tercümeye lüzum olmadığını ifade ederlerdi. En ümitsiz günlerde ve zamanlarda kendisiyle görüşen İslâm alimleri yanından sevinçlerle, ümit ve şevkle ayrılırlardı. Hazret-i Mevlânâ’nın veciz bir ifadesini duymuştum. Büyük Celaleddin Rumi Hazretleri, çok büyük bir gerçeği veciz şeklinde ifade buyurmuş. İşte, Kafkasları’ın bu alperen insanı, Kafkas insanın Mücahid ruhunu alan bu insan inandığı kesin hakikatın Kur’ân gerçeğini öyle ifade ederdi ki; içindeki iman ateşini karşısındaki de duyardı. Kalbindeki iman ateşiyle konuştuğu kimseleri hemen yakardı. Hayatı İslâmın dert ve çilesi ile geçmiş, davası yolunda bir çok meşakkatler çekmişti. Meşakkatler karşısında yılmayan bir kimseydi. Kur’ân davasına bağlılığın müşahhas bir timsâli, sıddıkıyetin mümtaz bir ferdiydi. Anam, babam ve nefsim sana feda olsun Ya Resulallah!” diyen Sahabilerin bu asırda fedakâr bir varisi, onlar gibi herşeyini Resulullahın nuruna ve bu nurun yayılmasına hizmet için fedâ eden, bir zatı, alperendi. Mezkur gerçekleri kendisine adeta bir kartvizit yapmıştı, isim ve soy isim yapmıştı. Gündüzlerin, aydınlıkların ve Nur dünyalarının Gündüz Alp’iydi bu yiğit adam. Genç yaşında ölmüştü. Henüz elli yaşını bile bulamamıştı. Yayınlanan mahkeme müdafaaları ve notlarından derlenen kitap ve kitapçıklar onun muhteşem şahiseyetini gösteren aynalardır.
Kendisine zulmeden zalimler bile, onun ‘Vur! Vur! diye haykırışından korkarak, vurmalarını bırakırlardı. Öyle bir rehber şahsiyetti ki, iman ve Kur’ân yolunda hizmet etmek isteyenlere herşeyiyle yardımcı olmaktadır ve yol gösterirdi. Zübeyir Gündüzalp’in kısaca yaşamı Zübeyir Gündüzalp 1920 senesinde Konya’nın Ermenek kazasında dünyaya gözlerini açtı. Babasının adı Mehmed, annesi ise Seyyide Hanım. Anne ve baba tarafından her iki dedesi de, 93 Harbin’den sonra Kafkasya’dan Anadolu’ya hicret etmişler. Bu hicretten sonra Ermenek’e yerleşmişler. Baba tarafından dedesinin lâkabı Zeyvergil, ana tarafından dedesinin lâkabı ise Hurşit Çavuşlar. Hurşit Çavuşlar yedi kardeşmişler, Rus istilâ ve belâsından sonra, bu kardeşler bir daha birbirlerini görmeden ebediyete göçmüşler. Zübeyir Gündüzalp’in ailesi Ermenek’te Zeyvergil diye tanınmaktadır. Zübeyir Gündüzalp, İstiklâl Harbi’nin en buhranlı günlerinde, Ermenek’in Zaviye Mahallesinede – yeni ismi Taşbaşı- hayata gözlerini açmıştı. Ezan sesiyle kulağına ismini Zeyver diye koymuşlar. Sonradan Üstadı bu ismi Zübeyir diye değiştirmiş. Mehmed Efendi ile Seyyide Hanım’ın dört evlâdı mevcuttur. Bunlardan ikisi erkek, ikisi kız. Babaları 1968’de, anneleri ise 1975’de vefat etmiştir.
Merhum Zübeyir Gündüzalp, ilkokul tahsilini Ermenek’te tamamlar. Küçükken hızlı öfkelenir, kardeşlerini ve komşu çocukları dövermiş. Annesi ufaklüğünde yaramaz olduğunu, ele avuca sığmadığı ve çok cesur olduğunu anlatmıştı. Ermenek Postahanesi’nde birkaç sene memur olarak çalışır. Bu arada teftişe gelen bir müfettiş, çok genç olan Zübeyir Gündüzalp’in mors alfabesiyle telgraf alışını çok beğenmiş. Kendisine biraz daha tahsil yapmasını, ileride tahsili olmayanların meslekte yükselemeyeceklerini hatırlatmıştır. Bunun üzerine , Ermenek’te ortaokul bulunmadığı için Silifke’ye gider. 1939 senesinde ortaokulu Silifke’de bitirerek memleketine döner. Daha sonra Konya’da açılan bir imtihana girer ve imtihanı kazanarak Ermenek’te postahane memurluğuna tekrar başlar. Bir müddet burada çalıştıktan sonra askere gider. Balıkesir’in Susurluk kazasında askerlik vazifesini bitirdiktan sonra Konya Postahanesi’nde telgraf muhabere memuru olarak çalışır.
Necmettin Şahiner – Şahitlerin Dilinden 1-4 PDF indir Tıklayın