PDF

Nikolay Vasilyeviç Gogol – Dikanka Yakınlarında Bir Çiftlikte Akşam Toplantıları PDF Oku indir

Nikolay Vasilyeviç Gogol – Dikanka Yakınlarında Bir Çiftlikte Akşam Toplantıları PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Nikolay Vasilyeviç Gogol – Dikanka Yakınlarında Bir Çiftlikte Akşam Toplantıları kitabını araştırdık. Ayrıca Nikolay Vasilyeviç Gogol tarafından kaleme alınan Nikolay Vasilyeviç Gogol – Dikanka Yakınlarında Bir Çiftlikte Akşam Toplantıları kitap özetinin yanı sıra, Nikolay Vasilyeviç Gogol – Dikanka Yakınlarında Bir Çiftlikte Akşam Toplantıları pdf oku, Nikolay Vasilyeviç Gogol – Dikanka Yakınlarında Bir Çiftlikte Akşam Toplantıları yandex, Nikolay Vasilyeviç Gogol – Dikanka Yakınlarında Bir Çiftlikte Akşam Toplantıları e-kitap pdf, Nikolay Vasilyeviç Gogol – Dikanka Yakınlarında Bir Çiftlikte Akşam Toplantıları PDF Drive, Nikolay Vasilyeviç Gogol – Dikanka Yakınlarında Bir Çiftlikte Akşam Toplantıları Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Nikolay Vasilyeviç Gogol – Dikanka Yakınlarında Bir Çiftlikte Akşam Toplantıları PDF indir Oku

Amma da enteresan ad koydum kitabıma: Dikanka Yakınlarında Bir Çiftlikte Akşam Toplantıları… Ne toplantılarıymış bunlar böyle? Üstelik arıcının teki attı bu ismi ortaya. Tanrı’ya şükürler, neyse ki kalem için kaz yolmadılar halen, [1] kâğıt için de pek öyle bir öteberi tüketmediler! Günümüzde (soyluydu, sıradandı) her çeşidinden, az insan mürekkep yalamış durumda. Bizim arıcı da onlara benzeme hevesine kaptırdı kendini işte! Aslını sorarsanız, öylesine de çok kâğıt tüketti ki, bunca kâğıt ne sarmakla biter diye şaşırır kalır insan ilk anda. Bu garip, geçen ay öğrendi bütün bu cafcaflı kelimeleri. Daha doğrusu, şunu söylemek istiyorum, bizim mujik, ininden burnunu dünyaya bir çıkardı ki sormayın gitsin… Aman Tanrım! Büyük beyin uşak odasına girdiğinizde de aynı şey olur kimi zaman: Uşaklar çevrenizi alırlar hemen, dalga geçmeye koyulurlar sizinle. Hem bunlar öyle yüksek tabakadan uşaklar olsa hadi neyse… Baldırı çıplak (baksan, arka avluda pisliklerde eşelenen bir diğeridersin), o bile geri kalmaz ötekilerden… Ayaklarını yere vura vura bağırıp çağırmaya başlarlar. “Niye geldin? Ne işin var burada? Hadi işine mujik…” Size bir şey söyleyeyim mi?. Söylenecek ne var canım! O yüksek sosyetede boy göstermektense, beş senedir ne bölge mahkeme başkanının, ne de saygıdeğer papazının karşısına çıktığım Mirgorod’a yılda iki kez gitmeye razıyım. O uşakların arasına düştün mü, ağlayıp sızlamaya ekranlara geleceksın, acındıracaksın kendine… Beceremezsen, yanıt vereceksin her sorduklarına. Sevgili okurlarım (basit bir arıcı sizinle bir arkadaşıyla veya dostuyla konuşuyormuş gibi senlibenli konuşuyor diye sinirlenmiyorsunuz ya… İnanın kötü bir niyetim yoktu böyle derken…), evet sevgili okurlarım, eski bir gelenek mevcuttur bizim köyde: Tarlalarda iş bitti mi, mujikler, bütün kış keyif çatmak için Rus sobasının üzerinde alırlar soluğu. Biz arıcılar da kovanlarımızı karanlık bodrumlara indiririz. Turnalar çekip gittikten, armut ağacında armut tükendikten sonra, akşamları ortalık kararınca, sokağın sonunda bir evde ışıklar yanmıştır… Kahkahalar, şarkılar duyulur uzaktan, balalayka tıngırdar, ardında keman başlar, bağırtılar, gürültü, patırtı… “Akşam toplantıları” derler bizde buna. Anladığınız gibi, sizin balolarınıza benzer bizim bu akşam toplantılarımız. Ama bütünüyle aynı oldukları da söylenemez hani.

Sizler baloya ayaklarınızın üzerinde dönüp durmak, veya elinizle ağzınızı kapayıp bol bol esnemek için gidersiniz. Oysa bizde hiç de öyle değildir. Genç kızlar iğlerini, yün taraklarını alıp bir evde toplanırlar. Eğlenceye gidiyoruz diye çıkmazlar evden şüphesiz. Başlangıçta iş yapıyor gibi bir görünüşleri bile mevcuttur doğrusu: İğler vızıldar, kızlar kendi kendilerine şarkılar mırıldanırlar. Birinden biri başını kaldırıp sağına soluna bakmaz. Ama ne zaman ki köyün delikanlıları kemancıyla birlikte dalarlar içeri… bir bağrışmadır kopar. Deyip söylerler, şakalaşırlar… Dans ederler… Öyle şeyler yaparlar ki, anlatacak söz bulamaz insan. Ama en tatlı anlar, herkesin bir yere kümelenip birbirine bilmeceler sormaya olmazsa, aralarında düpedüz konuşmaya koyuldukları zaman başlar. Hey Tanrım! Neler neler anlatmazlar ki! Korkunç ne çok şey bulup söylerler!. Ne var ki, Arıcı Sarı Panko’nun [2] evindeki akşam toplantılarında anlatılanlar kadar enteresan, duyulmadık şeyler hiçbir toplantıda anlatılmamıştır sanırım. Hemşerilerimin bana Sarı Panko adını neden taktıklarını inanın ben de bilmiyorum. İşin kötüsü, saçlarım sarı falan da değil artık. Çoktan ak bir ad takıldı mı, o kimse ömür boyu aynı adla çağrılır artık. Kimi bayram akşamları arıcının evceğizinde toplanırlar köylüler. Konuklar masaya otururlar… İşte o zaman dinleyin siz… Şunu da unutmamanızı dilerim, bu konuklar hiç de sıradan kimseler değillerdir.

Başka bir deyişle, arıcıdan yüksek kimseler de ziyaretleriyle onurlandırırlar bu ufak evi. Dikanka kilisesinin zangocu Foma Grigoryeviç’i tanır mısınız sözgelişi? Çok balakalı bir zangoçtur kendileri!. Ne hoş şeyler anlatır!. Anlattığı masallardan ikisini bu kitapçıkta bulacaksınız. Onun köy zangoçlarının çoğunun üzerinde gördüğünüz kaba kumaştan gömlek giydiğini gören olmamıştır. Pazardan gayrı günlerde bile odasına girecek olsanız, arşınına belki altı ruble verip Poltava’dan aldığı, donmuş nişasta tatlısı renginde ince pamuklu kumaştan bir cüppeyle kabul eder sizi. Çizmelerinin bir günden bir güne katran koktuğunu söyleyebilecek çıkmaz köyümüzden. Onları en iyisinden bir yağla temizlediğini bilmeyenimiz yoktur. Onun, çizmelerini temizlediği bu yağı, öyle sanırım, herhangi bir köylü seve seve koyar pilavına. Gene, onun durumunda çoğu insanın yaptığı gibi, burnunu cüppesinin eteğine sildiğini de gören olmamıştır. Dört bir kenarı kırmızı dantelle çevrili, özenle katlanmış, beyaz bir mendil çıkarır iç cebinden, gerekeni yaptıktan sonra âdeti üzere, on iki kat olacak biçimde katlar onu gene, iç cebine yerleştirir. Konuklardan biri ise… Bu öylesine bir beyefendidir ki… giydir, yargıç yardımcısı veya bölge yargıcı diye oturt baş köşeye! Kimi zaman parmağını havaya kaldırır, ucuna bakarak konuşmaya başlar. Kitaptaki gibi anlaşılmaz, tumturaklıdır konuşması! Bazan dinlersin, dinlersin… Aklın karışır sonunda. Öldür Allah, kelime anlamazsın. Nereden örenmiştir bunca şeyi, bilmem!.

Bir gün onunla alay olsun diye çok nefis bir hikâye anlatmıştı Foma Grigoryeviç. Bir papazın yanında Latince okuma yazma öğrenimi bir çocuk baba evine döndükten sonra hep Latince konuşur olmuş. Ana dilini unutmuş adeta çocuk. Konuşurken kelimeleri ağzının içinde geveleyip duruyormuş. Küreğe… kürekus, kadına… kadınus diyormuş. Günün birinde babasıyla tarlaya gitmiş. Tırmığı görünce babasına sormuş bizim Latince budalası: “Sizin dilde buna ne diyorlar babacığım?” Tam o anda da, ağzı açık, havaya bakarken tırmığın ağzına basıvermiş. Babası yanıt vermeye hazırlanıyormuş ki, tırmığın sapı hızla kalkmış… çocuğun alnının ortasına inivermiş. “Pis tırmık!” diye bağırmış bizimki. Elini alnına götürürken bir arşın da geri fırlamış.”Ne fena acıttı alnımı Allah’ın belası şey!”

Nikolay Vasilyeviç Gogol – Dikanka Yakınlarında Bir Çiftlikte Akşam Toplantıları PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu