Ömer Seyfettin – Hikayeler PDF Oku indir
Ömer Seyfettin – Hikayeler PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Ömer Seyfettin – Hikayeler kitabını araştırdık. Ayrıca Ömer Seyfettin tarafından kaleme alınan Ömer Seyfettin – Hikayeler kitap özetinin yanı sıra, Ömer Seyfettin – Hikayeler pdf oku, Ömer Seyfettin – Hikayeler yandex, Ömer Seyfettin – Hikayeler e-kitap pdf, Ömer Seyfettin – Hikayeler PDF Drive, Ömer Seyfettin – Hikayeler Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.
Ömer Seyfettin – Hikayeler PDF indir Oku
Pireler
Aşk Dalgası
Külah
Kütük
Kaşağı
Ant
Diyet
Forsa
Ferman
İlk Cinayet
Yeni Bir Hediye
Pembe İncili Kaftan
28 Şubat 1884 tarihinde Gönen’de dünyaya geldi. Öğrenimine Gönen’de başlayan Ömer Seyfettin, Ayancık’ta ve annesiyle birlikte geldiği İstanbul’da Aksaray’daki Mekteb-i Osmaniye’ye sürdü. Eyüp’teki Baytar Rüşdiyesi’ni bitirip asker çocuğu olduğu için Kuleli Askeri İdadi’sine yazıldı (1893). Bir müddet sonra da Edirne Askeri İdadisi’ne naklolarak öğrenimini burada bitirdi. Daha sonra İstanbul’da Mekteb-i Harbiye’ye gelen Ömer Seyfettin, piyade mülâzımı sânisi rütbesiyle buradan mezun oldu. İzmir’de Teğmen (1903-1910), ardından da üsteğmen olarak Rumeli’de görev yaptı (1908-1910). Askerlik’ten ayrılıp Selanik’e gelerek, Genç Kalemler Dergisi’nde yazmaya başladı. Balkan Savaşı’nda tekrar subay olarak orduya döndü. Yunanlılar’ın elinde bir yıl kadar esir kaldı. Esareti sırasında da öykü yazamaya devam ederek bunları Halka Doğru, Türk Yurdu ve Zakâ dergilerinde yayımladı. İstanbul’a dönünce ordudan ikinci kez ayrılıp, ölümüne kadar Kabataş Lisesi edebiyat öğretmenliği yapan Ömer Seyfettin, 6 Mart 1920 tarihinde İstanbul’da öldü. AŞK filan değil… Hani şu “rastlantı” dediğimiz, tarihi yapan, mutlulukları yaratan, yuvaları kuran belirsiz el yok mu? İşte o, beni Rose Mayer’le birleştirmişti. Yirmi yaşında ya vardım, ya yoktum. Küçücük köpeğim Koton’la İzmir’in ikinci sınıf otellerinden birinde oturuyordum. Bir gün karşımdaki odaya, iri mavi gözlü, sarı saçlı bir Fransız kızı geldi.
Kederli olduğu yüzünden belli idi. Otelciye kim olduğunu sordum. – Paris’ten bir Ermeni doktorunun peşine takılmış, doktorun ailesi kabul etmemiş, kovmuşlar. Zavallı şimdi memleketine dönmek için vapur bekliyor, dedi. İnsanın yirmi yaşındayken kalbi ne faaldir! Ben, bu basit macerası hayalimde büyüttüm. Ağlamaktan kızarmış iri mavi gözlü kızcağızın acılarını, üzüntülerini yaşamaya başladım. Galiba vapurdan daha çok, para bekliyordu. Çünkü gizlice takip ettiğim için görüyordum ki, her gün Fransız postanesine gidiyor, mektup soruyor. Merdivenlerde, koridorlarda yüz yüze geldikçe birbirimize dikkatli bakmaya… Sonra “bonjur, bonsuvar” demeye başladık. Nihayet bir hafta içinde dost olduk. Bana başına gelenleri ağlayarak anlattı. Teselli verdim. Hayatın felsefesini yaptım. Hiç de toy bir kız değildi. Her şeyi biliyordu.
Realistti. Lakin namusuna pek büyük kıymet veriyor, mülayim bir ev kadını olmasını her hayali mutluluğa tercih ediyordu. Güya ben de onun gibi sessizliği seviyordum. Bir ay geçmeden anlaşmaya vardık. Paris’teki ailesinden para geldiği halde gitmedi. Benimle birleşti. İkinci Kordon’un arkasında ufak bir apartman kiraladık. Ah bu serbest evlilikler! O kadar mutlu olmuştum ki… İçimde kapalı kalmış çılgın bir sevinç kumrusunun dem çekerek çırpındığını duyuyordum. Rose, gerçekten hiç sokağı, gezmeyi sevmiyordu. Sabahtan akşama kadar evin işleriyle uğraşıyor, durmak, dinlenmek bilmez bir hırsla her tarafı, her şeyi yıkıyordu. Temizlik merakını adeta delilik derecesine getirmişti. O, ben, köpeğim, üçümüz de günde üç defa banyo ediyorduk. Geceleri Paris Kahvesi’ne yahut sinemaya giderdik. Dönüşte, Rose, yorgun argın ayakkabılarımızın altını çamaşır sulu suyla siler, Koton’un ayaklarını yıkamakla kalmaz, bazı geceler zavallı hayvancağızı tepeden tırnağa kadar gıcır gıcır sabunlardı. Lakin mutluluklar rüyadan başka bir şey midir? Bizim mutluluğumuz da çok sürmedi.
Acı bir kederle uyandık. Koton fena halde hastalandı. Yemiyor, içmiyor, oynamıyor, daima yatıyor, zayıflıyor, eriyordu. Rose da benim kadar ümitsizdi. – Zavallı verem oldu! diyordu. Ne kadar veteriner varsa hepsine gösterdik. Kınakına verdiler. İçiremedik. Müshiller, şunlar bunlar hiçbir fayda vermedi. O vakitler Rahmi isminde bir arkadaşım vardı. Rose’u yalnız onunla tanıştırmıştım. Pazar günleri evimize gelirdi. Felaketimizi, Koton için ne kadar üzüldüğünü gördü. – Hiç veterinere gösterdiniz mi? dedi. – Gösterdik.
– Hangi veterinere? İzmir’in bütün veterinerlerini saydım. Hele bir tanesinin iktidarını, ilmini de övmeye kalktım. Bu veteriner İslam olduğu halde santur mu, keman mı, mandolin mi ne idi, şimdi unuttuğumuz bir çalgı ismi taşıyordu. Rahmi. – Azizim, köpeğini kaybetmek istemezsen, Avrupalı bir veteriner bul, göster, dedi. – Veterinerin Avrupalısı ile Asyalısı içinde ne fark olur? dedim.
Ömer Seyfettin – Hikayeler PDF indir Tıklayın