PDF

Orçun Türkay – Zavallı PDF Oku indir

Orçun Türkay – Zavallı PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Orçun Türkay – Zavallı kitabını araştırdık. Ayrıca Orçun Türkay tarafından kaleme alınan Orçun Türkay – Zavallı kitap özetinin yanı sıra, Orçun Türkay – Zavallı pdf oku, Orçun Türkay – Zavallı yandex, Orçun Türkay – Zavallı e-kitap pdf, Orçun Türkay – Zavallı PDF Drive, Orçun Türkay – Zavallı Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Orçun Türkay – Zavallı PDF indir Oku

Bu orospu evladı Z.’nin yanından geçerken niye tükürdü şimdi? Durduk yere. Tam dibine, soluna. Belki de ayağına nişan almıştı. Neden öyle bir şey yapsın ki? Hayır canım, o kadar uzun boylu değildir, değildir herhalde. Koca kentin, giderek tüm memleketin en kalabalık caddesinde, varoluşu boyunca hep gözde olmuş bu kevaşe caddede, caddenin hıncahınç insanla dolu olduğu bir saatte, bu insanlık müsveddesi, anlaşılır şey değil, onlarca kişiyi es geçsin de dibine tükürmek için Z.’yi seçsin. Z. onu kışkırtmış olamaz. Hiçbir şey yapmadı. Ne var ki, bir on adım önce görmüştü onu, karşıdan geliyor, Z.’ye bakıyordu. Z. başını eğdi, kaldırdı, hâlâ, yine eğdi. Sanki Z.

’yi bellemiş, hedefe kilitlenmiş geliyordu, bir şey olacak, bir şey olacak, olmasın… Z.’nin sol bacağı, sol bacağı çekiliyordu. Yabancı biri, herhangi biri tarafından izlendiğini fark ettiğinde, gerekçe ne olursa olsun, öyle deme anlıyor da insan, nereye varacağını kestiremese de hangi bakışın ne olduğunu biliyor, bir sonuca bağlansın bağlanmasın üzerinde gözler hissedince, kem veya değil, doğru dürüst yürüyemiyor Z. Spotlar altında yere çömelesi geliyor. Bir gün gelecek dayanamayıp bunu yapacak. Diz çökmek değil, dizleri kıvırıp çömelmek, sonra dertop olmak, o araba reklamındaki gibi – küçülünce güvende. Kalabalığın ortasında veya karşı ağzından bir başkasını kusan ıssız bir ara sokakta. Geçene dek. Artık ö getiren bir fotoğraf: Meydanda renkleri boz pardösülerle uyumlu güvercinler havalandı. Bacağı çekiliyor, adımı savruluyordu. Herif onun solundan geçti, ayağının tam dibine tükürdü. Sen omuz tokuşturmaya pike yapan apaçilerin heveslerini kursaklarında bırakmak için kıçını yırt, beş saniyecik bir zaman diliminde baştan aşağı süzüp seslerini duyabileceğin kadar yakına geldiklerinde ucu açık bir küfrü salıverenlere kulak asma, sana değildir, neden olsun, tehdit kol geziyor, pürdikkat olmalı, hep yol ver; düz bir çizgi seyretmektense dingillerinde bir sorun varmış gibi, hep üstüne üstüne, çaprazlamasına yürüyenleri atlat, sonra da orospu evladının teki yanından geçerken lök diye tükürsün. Ne yapacaksın? Ne yapmalıydı? Z. ne yaptı? Hiç. Geçti artık Bor’un pazarı.

Yürümeye sürdü. Herhalde öteki de. Çoktan uzaklaşmıştır. Hiç değilse durup bakmalıydı. Evet, evet, durup bakmalıydı. “Ne?” dese, “Ne ne? Ebeninki” demeliydi, kısaca, pabucunun kenarını göstererek, duraksamadan. Kafasını çevirmeksizin geçip gitmek yerine “ebeninki” demeliydi, tabii ya, herif pişkin pişkin, “Ne?” diyebiliyorsa… “Ananınki” değil, “ebeninki”, çünkü özellikle bunlar, katil adayları, gizil hırsızlar, “delikanlılar” anaya küfür hususunda aşırı hassaslık gösteriyorlar, Z.’nin başına açacağı iş haddini aşabilirdi. Kimse ille de anasına küfredilsin istemez tabi ki ama küfür, bunlar için, analarının gerçekten düdüklendiği anlamını taşıyor. Her gün, aynada bunun ispatını görüyorlar. Bilinmez, Z. gibilerinde de onların bu bitimsiz sıkıntılarına karşı bir anlayış uyanıyordur belki. Diplerine tükürüldüğünde bu yüzden gık çıkarmıyorlar; anası düdüklendi, doğal, bir de ben üstüne gitmeyeyim diyorlardır. Şakası bir yana… Dünyanın en iyi adamı ifadesini takınarak boynuna sımsıkı sarılmış ufak kızını göğsünde taşıyan bir adam. Yanında: Her zaman elinde çiçek taşımadığını göstermek istermişçesine kasımpatısını parmaklarının ucunda bir fazlalık gibi tutan, dudaklarına da bir gülücük germiş, bitli bir gezmen, kafasındaki mevsim dışı şapkayla hâlâ Joplin’i seviyor.

Çocuk anayla babayı görünüşte birbirine benzetiyor, orası kesin. Geçmiyor. Ne yapmalı? Peşinden mi koşmalı? E hadi diyelim koştu, hatta yakaladı, ne diyecek? “Affedersiniz, siz az önce…” Boş versene, artık kınayı fakat kıçına sürebilir. Herif Z.’nin dilsizliğinden iyice cesaret alıp yönünü değiştirmiş, arkasından geliyor olmasın sakın, bulaşacak belki, haplanmıştır, saat daha erken ama ne belli? Birdenbire koluna giriverip… Sabaha karşı, sabaha karşı olur mu düpedüz sabahın bir körüydü, gün ışımış, Z. uyudu uyuyacak, sokaktan yatağa koşturuyor, biri koluna girivermişti, Z. kurtulmak için ellerini ceplerden çıkarınca, soğuktu, uykusuzluk da var, o saatte nereden dönüyor, bunun önemi yok, dirseğine yapışmıştı adam. Z.’yi tanıdığını dile getiriyor, Z. kurtulmak istiyor, bırak, bırakmıyor, hatırlamadım, üsteliyor, ben seni hatırladım… “ Gitmem gerek, annem hasta”, demişti Z.; “benimki de öyle” diye karşılık vermişti öteki. Z. kaçmıştı. Dirseğini kurtardı, arkasına bakmadı, duymadı. Galiba bende suç, diye düşünüyor.

Mıknatıs gibi. Oysa öyle hali tavrı, üstü başıyla belayı davet edenlerden değildir. Öylesinden olmamaya uzun zaman önceden beri özen gösteriyor. Peki ya ne öyleyse? Ne ardından koşanı ne de üstüne eğileni görülen bir madeni para çiling’i. Belki de onu azaltan, boş verdi. İzliyor mudur gerçekten? Hayır canım, o kadar da değil. Ola ki Z. yanılıyordur, o eciş bücüş, börekçi çırağı dudaklarıyla bir daha yüz yüze gelirse, bu kez ondan önce davranıp, sırıtır mı, gerçekten bir şey yapmak gerekir, örneğin omuz üzerinden arkaya, orospu evladının yoluna tükürmek gibilerinden bir şey… Uzlaştıklarını göstermek için. “İlk seferde hazırlıksız yakayı ele verdim, özür dilerim, oysa ben de meğer…” İkinci kez bir şey yapmamayı kendine yediremez. Dönüp bakacak mı? İzliyor mudur? Hayır. Onun yitirecek şeyleri var. Hayır, peşinden gelmiyordur, abartmayalım. Dönüp baksaydı ve hadi diyelim ötekini arkasında görseydi, her saatin gölgesinden daha yakın, cadde, tüm bu cadde yalnızca onların, ikisinin olurdu. Bir süreliğine yalnızca ikisinin. Yitirecek şeyleri olduğunu düşünmeseydi ve fırsatı değerlendirip o orospu evladına açık bir karşılık verseydi, sonunda da bütün kaportası değişesiye dayak yeseydi bile, hemen oracıkta ve temelli başka biri olurdu.

Yazık. Ya da… Bunca çelimsiz olmasına karşın, her şeye karşın, onu, varsın bir an için olsun, altına alamayacağını kimse kesinlikle öngöremez; Z.’nin sinirleri her zaman epey bozuktu, hiç olmazsa bu hususta işe yaramalı, üstelik bilendi, bileniyor, dişleri gıcırdıyor, gıcırdatıyor gece yatarken; herif parmak ucuyla Z.’nin göğsüne vuruyor, itekliyor, tahrik, itekledikçe Z. anında hazırola geri dönse de bir geri adım atmaktan kendini alamıyor, bir, iki, yapma, yapma… Okkalı bir küfür, uzatmadan, üçüncüye izin vermeden. Biri horozlanma sırasında Z.’nin bir arkadaşına “götü boklu” demişti, bu gülünç küfrün karşılığında arkadaşı “Senin ananı, avradını …” deyivermiş, kavga öyle başlamıştı. Altında. Nasıl düştüğünü görmedi, anlamadı ama Z. altına aldı orospu evladını. Önemli olan da bu ve ona vuruyor. Tamam işte, öncesi nasılı yok, elinin üzerindeki deriler açıldı, patladı, çingene pembesi capcanlı dokular, doku yitimi, bu zevke değer, aşırı canlı deri, denge için nasır gerek insana, kupkuruluk, Z.’nin nasırını şimdiye dek iş değil korku ördü, neyse şimdi koruyor ya onu… Orospu evladı karşılık veremiyor, bunu düşlemek zor değil, çırpınıyor, çırpındıkça daha çok zevk veriyor, kurban bacaklarını savuruyor ama boşuna, derken Z. birilerinin kollarını tuttuğunu hissediyor, hayır, sağıyla suratına geçirdikçe geçiriyor, geçirebildiğince, arkadan çekiyorlar, çekiş güçleniyor, yeniden küfre başlıyor, ayıracaklar, ayırıyorlar onları, elinin acısından düşmanınınkini az buçuk kestiriyor ve leziz bir haz alıyor bundan, haliyle, bunun filmini bile yaptılar, öyle değil mi?. Z.

’yi kaldırdılar, kalktı, öteki de aynen, tutuyorlar, orospu evladı aranmakta, silah gerek kahpeye, tuğla, şişe, taş, sopa, bıçağı var, Z.’nin bir arkadaşı bıçaktan çok tırsar, kâbuslarında bıçaklar görürdü… Hırlıyor, kudurdu, Z.’yi tutan ahtapot daha sıkı sarılıyor gövdesine, küfre devam ama aslında sırtını verdiği yerden ayrılmaya niyeti artık yok, öteki sıyrılıyor… Yapacak. Z. de boş durmamalı, aranmalı. Lakin zar zor kavrayabileceği genişlikte bir beton parçası: Tehdit unsuru değil, zaman içermiyor dense yeri, eline aldıktan, avuçladıktan sonra çok kısa bir süren var, kaldırdın mı, kaldırabildin mi indireceksin, burnuna doğrultup bak vururum diyecek kadar zaman tanımıyor adama, elde taşınabilecek gibi değil, caydırıcı değil, erteleyici veya engelleyici değil, kaçmayı ve kaçırmayı içermeyen ne varsa, onda. Nasıl büyüdü iş? Herkes Z.’nin önünü kapıyor. Ötekinin cebinde bir şey… Neden olmasın? Söylesene… Neden o orospu evladı bunu yapmasın? Neden yapmasınlar? Ya o? Z…. Bir sigara yakmalı, silahtır. Köpekler salgılanan kokuyu almıştır. Gelmiyordur, tamam, gelmiyor, geçti… Z.’nin yürüdüğü yönde kuşku tırmanıyor, gitgide daha kapsamlı bir alana yayılmayı sürdürüyor. Kendini güvende hissetmesi olanaksız artık. Polisler.

İçlerinden bir kadın güzel. Tuhaf. Z. yaşamı boyunca böylesinden olsun olmasın bir sürü herifi dövdüğünü düşledi. Kavga davetiyesi çıktıktan hep ardından. Demek ki, düşlerini gerçekleştirebilecek bile olsa, fırsat kaçmışken. Hiç kavga başlatmadığı gibi çıkan davetiyelere de yanıt vermedi. Düşüncesinde yüz kavgadan alnının akıyla çıktı da gerçekte bir itişmecik yaşamadı. Ne fiske yedi, ne attı. Burnunu yanağına yapıştırdığı birinin kalkıp gırtlağını kestiğini, yüzünü imzaladığını düşünmekten alamadı kendini. Düşleri hep iki uçlu oldu. Kavganın kapısında ona her zaman bir dehşet hançer salladı. Boğulma endişesi bu. Bilmediği bir deniz, bilmediği bir yüzme, kalakaldığı yerde ayaklarını donduruyor. Yıllar geçtikçe o dilek daha da uzaklaşıyor, tıpkı bir kötürümün koşmayla içindeki mesafesin gitgide açılmasında olduğu gibi.

Kavgayı hâlâ, ne yazık, bilmiyor. Kavga hususunda milli olamamış bir otuzbirci o. İş öyle bir hal almış ki, artık birinin kaçınılmaz tecavüzüne gereksinimi var. Kafası böyle işlerken bu da zor görünüyor. Önlemler, önlemler, herhalde doğrudan suratına tükürülmesi gerekiyor. Bazıları için anlatması bile ne kolay: “– Ne oldu? – Orospu çocuğunun teki yanımdan geçerken tam ayağımın dibine tükürdü, ister istemez ‘ebenin…’ dedim, döndü, döndüm ve gerisi…” Yitirecek şeylerinin olduğunu düşünmek, sanmak, kaçışın en emin yollarından. Saygın, sorumluca bir davranış dersin. Ya… Kazın ayağı öyle değil. İnsan kalabalığı bir hava durumu gibi. Başını kaldırmana izin vermeyen bir yağış. Bir kezinde yürürken, önü sıra iki sporcu ızbandudun kavgadan konuştuklarını anımsıyor: Dinlemiş, bakmıştı. İki ızbandut, bedenlerini değiştirmek adına, herhangi bir yüce ülkü uğruna ter dökenler, ter dökmeseler de emek harcayanlar ve bununla şişinenler kadar, okuyup edenlerin perhizinden fazla daha sıkı bir perhizle, oruçla, disiplinle çalışmışlardı ve doğal olarak amaçlardan, sonuçlardan söz ediyorlardı aralarında, başarılardan, başarısızlıkların özürlerinden. Hepi topu aynı. Acaba kimse gördü mü? Z.’nin ardından gelenlerden biri, birkaçı görmüş olabilir mi ayağına, tamam ıska geçerek tükürüldüğünü ve onun suspus kaldığını? Gören varsa, en iyi olasılıkla, orospu evladını eleştirmiş, derken önlerinde Z.

’yi tın tın görünce, sözü döndürüp dolaştırıp onu yermeye başlamışlardır: Herif de ağzını açmadı, ne yapsın o da, ama bunlara artık… Bunlara artık ne? Z. suçlu çıktı, değil mi? Gelmiş arkasından konuşuyorlar, atıp tutuyorlar, ardından da… neyse… vitrinde bir şeye takıldılar. Orospu evladının gittiği öteki yöndeyse, varsa görenler, öteki herife yüklenenler, izledikleri kaldırım dizisini değiştirip olayı Z.’nin yönündekilerden daha hızlı atlatmışlardır. Onlar için, aslında hiçbiri için bir şey değil tabii, kimseye giren çıkan bir şey yok. El kol hareketleriyle anlaşmaya vardıkları sırada iki dilsizin içinden geçti: Bir söyleşim fakat bu kadar net bölünebilir. Kafasını orospu evladından alamıyor. Neden böyle bir şey oldu ki şimdi? Keşke yanında beklemediği bir şemsiye açılmış da şaşırmış, ürkmüş gibi bakıverseydi… Şaşırmış gibi… Yapmadı çünkü onun farkındaydı, şaşırmak, şaşırmış rolü oynamak için bi hayli fazla farkındaydı. Olaydan önce, aşağı yukarı bir on adımdır… Değer miydi? Ya buna değer mi? Keşke tüm olası tanıkları yollarından çevirip anlatabilse… “Değmezdi çünkü… Sizce hatalı mı davrandım?” Neden onlara soruyorsa… Böylelikle davranmanın doğru olduğunu biliyor. Pişmanlık nesi öyleyse? Kavga etseydi daha mı iyiydi? Geçmiyor. Düşündükçe daha bi hayli hızlı soluyor, daha bi hayli hızlı yürüyor. Düşündükçe içinde salyalarını akıtan bir meclis toplanıyor: alaycılar, önlemliler, küskünler, sivriakıllılar, saflar, ödlekler, dostlar, ezikler… Her biri kendince rendeliyor Z.’yi. Orospu evladı da orada, meclise karışmış, söz alıyor, sesi hep aynı tonda: Gür ve küçümseyici. Diğer tüm sesleri her seferinde bastırıyor olmaktan dört köşe, alay ediyor.

Soru soruyorlar ve onlarla alay ediyor: “Dibine tükürdüm çünkü tipine gıcık oldum…”; Z. göz ucuyla bir camekânı kesiyor, nesi var ki? “İlgisi yok, geberiyorum hastalıktan”; bak, gördün mü, bir de adama durduk yere küfredecektin, diyor içeriden bir karı kılıklı. Z.’nin işe yaramaz kızgınlığı başkalaşmakta besbelli.

Orçun Türkay – Zavallı PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu