PDF

Osho – Yoğun Tempolu İnsanlar İçin Meditasyon PDF Oku indir

Osho – Yoğun Tempolu İnsanlar İçin Meditasyon PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Osho – Yoğun Tempolu İnsanlar İçin Meditasyon kitabını araştırdık. Ayrıca KolektifOsho tarafından kaleme alınan Osho – Yoğun Tempolu İnsanlar İçin Meditasyon kitap özetinin yanı sıra, Osho – Yoğun Tempolu İnsanlar İçin Meditasyon pdf oku, Osho – Yoğun Tempolu İnsanlar İçin Meditasyon yandex, Osho – Yoğun Tempolu İnsanlar İçin Meditasyon e-kitap pdf, Osho – Yoğun Tempolu İnsanlar İçin Meditasyon PDF Drive, Osho – Yoğun Tempolu İnsanlar İçin Meditasyon Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Osho – Yoğun Tempolu İnsanlar İçin Meditasyon PDF indir Oku

Birinci bölüm -Stresin kaynağını anlamak Gerilimin nedeni senin dışındaki bir şey değil, gerilim senin içinde olanlarla alakalı. Hiçbir neden yokken gergin olmak çok aptalca göründüğü için, her zaman gerginliğini açıklamanı sağlayacak dışsal bir neden bulacaksın. Oysa gerilim senin dışında değil; şekilsiz yaşam tarzında. Sürekli geçmişi veya geleceği düşünüyorsun ve tek gerçeklik olan şimdiki zamanı kaçırıyorsun. Bu gerilim yaratır. maneviyatı aydınlatmak Bilgelik, olgular, sayılar ve bilgiden bir araya gelen bir birikim değil, senin kendi manevi yanının dönüşümüdür. Biz kendi dışımızda yaşıyoruz, bundan dolayı manevi dünyamız karanlıkta kalıyor. İçimize dönersek, dikkatimiz içe odaklanmaya başlarsa, işte o zaman ışık açığa çıkar. Işığı görülmektedirmak için gereken herşeye sahibiz; yalnız bir yeniden yapılanma gerekli. Sanki biri odanı dağıtmış, mobilyalar baş aşağı olmuş, avize yerde. Herşey orda ama yerinde değil. Böyle bir odada yaşamak zor. Eşyaları nizami bir biçimde ait oldukları yere koymak zorundasın. İnsanoğlu böyledir: gereken herşeye sahibiz, varoluş herşeyi sağladı. Yaşamlarımızı en üst düzeyde yaşamak için tümüyle hazır geliriz ama yalnızca eşyaları yerli yerine koymadığımız için minimumda yaşarız.

Misal verilecek olursa, dikkatimiz dışarı yönlenmiştir, bundan dolayı kendimiz dışında herkesi görebiliriz, oysaki görülecek en mühim şey budur. Başkalarını görmek çok iyi ama önce kendini görmek zorundasın, önce kendin olmak zorundasın. Bu öncelikli noktadan, bu dengeli konumdan bir başkasına bakabilirsin, bu sana tamamen değişik bir nitelik kazandıracak. Demek ki dikkat içe doğru yönlendirilmeli. Kendini keşfetmek budur, dikkatimizin, farkındalığımızın yüz seksen derecelik dönüşüdür. Farkındalığımızı nereye odaklarsak, o alan aydınlanır. Dış dünyaya karşı değilim ama önce iç dünyanın dikkate alınması gerekiyor, dış dünya ikinci sırada geliyor. İç dünyasına özen gösteren bir insan, aynı özeni rahatlıkla dış dünyaya göstermeye de açıktır. Bilgelik, insanın kendini bilmesidir. Kendini bilmek diğer bütün bilgilerin başlangıcıdır. Işık çemberin fakat bundan sonra yayılmaya başlayıp, giderek genişleyebilir. Bilgeliğinin herşeyi kavradığı bir an gelir, herşeyi içine alır. Bir insan hiçbir kayıp olmadığını, hiçbir eksik olmadığını hissettiğinde, o insan yuvasına kavuşmuştur. Büyük bir gevşeme, huzur, doyum, derin bir tatmin mevcuttur; bir sessizlik hakimdir ama o sessizlik bunun yanı sıra şarkılarla doludur. hırsın patolojisi Bütün kültürler ve bütün dinler seni kendinle alakalı olumsuzluk hissetmeye koşullandırır.

Hiç kimse olduğu gibi sevilmez veya takdir edilmez. Bir değerin olup olmadığını ispatlaman beklenir: spor alanında altın madalyalar getirerek, başarı, para, güç, prestij ve saygınlık elde ederek. Kanıtla kendini! Değerin gerçek değil; bu sana öğretilmiş olan bir şey. Değerin ispatlanmak zorunda. Bu nedenle insanın içinde kendine karşı büyük bir düşmanlık, büyük bir ‘tersi ispatlanmadıkça, olduğum gibi değersizim’ duygusu baş gösterir. Bu rekabetçi dünya çapında çok az insan başarılı olabilir. Milyonlarca ve milyonlarca insan yarışıyor, kaç tanesi başarıya ulaşabilir? Kaç kişi başkan veya başbakan olabilir? Milyonlarca insanın yaşadığı bir ülkede yalnızca bir tek kişi başkan olacak ama derinlerde herkes o işi yapmaya can atıyor. Milyonlarca kişi değersiz olduğunu hissedecek. Kaç kişi büyük bir ressam olabilir? Oysa herkesin yaratacağı bir şey var. Kaç kişi Shakespeare, Milton veya Shelley gibi büyük bir şair olabilir? Oysa herkesin en içteki varlığında şiirsel bir şey var; herkesin dünyaya vereceği bir şiir var. Lakin olay hırsa dönüşürse, hırsın kendisi zaten şiiri öldüren bir şey. Başarı düşüncesi sana işkence ediyor. İnsanlığın başına gelmiş en büyük felaket: başarı düşüncesi, ‘başarılı’ olma zorunluluğu. Başarı rekabet etmek zorunda olduğun, savaşmak zorunda olduğun manasına gelmektedir, dürüst veya kirli metotlarla, nasıl olduğu mühim değil. Başarılı oldun mu, herşey tamam demektir.

Önemli olan başarıdır; haince yollardan başarıya ulaşmış olsan bile, bir kez başarılı oldun mu yaptığın herşey makbuldür. Başarı bütün eylemlerinin niteliğini değiştirir. Başarı kötü araçları iyiye dönüştürür. O zaman tek sorun nasıl başarılı olunacağı, zirveye nasıl ulaşılacağıdır? Doğal olarak çok az insan zirveye ulaşabilir. Herkes Everest’e tırmanmaya çalışıyorsa, kaç kişi orda durabilir? Zirvede fazla yer yok; orda yalnızca bir kişi rahat durabilir. Çabalayan diğer milyonlarca insan kendini yetersiz hissedecek ve ruhunda büyük bir umutsuzluk yer edecek. Bu insanlar olumsuzluk hissetmeye ekranlara gelecek. Bu eğitim şekili yanlış. Sana verilen, adına eğitim adı verilen bu şey tamamen zehirli. Okulların ve kolejlerin, üniversitelerin seni zehirliyor. Bunlar sende mutsuzluk yaratıyor; bunlar cehennemlerin üretildiği yerler ama bunu öyle güzel yapıyorlar ki, neler olup bittiğini asla fark etmiyorsun. Yanlış eğitim sebebiyle tüm dünya bir cehenneme dönüştü. Hırs düşüncesi üzerine kurulu her eğitim yeryüzünde cehennemi yaratacak ve bu oldu da. Herkes acı çekiyor ve kendini değersiz hissediyor. Bu gerçekten garip bir durum.

Kimse değersiz değil ve kimse üstün değil, çünkü her birey benzersizdir, karşı karşıya geldirma yapmak olabilecek değil. Sen sensin, sen yalnızca sensin, sen başka biri olamazsın. Buna gerek de yok. Ünlü olman gerekmiyor, dünyanın gözünde başarılı biri olman gerekmiyor. Bunların hepsi aptalca fikirler. Tek ihtiyacın olan şey yaratıcı olmak, sevgi dolu, farkında ve düşünceli olmak… içinden bir şiir yükseldiğini hissedersen, bu şiiri kendin için, kocan için, çocukların için, dostların için yaz ve şiirle alakalı herşeyi unut. Kendi şarkını söyle, dinleyecek kimse yoksa tek başına söyle ve keyfini çıkar! Ağaçlara git, onlar şarkını alkışlayıp, takdir edecek. Kuşlarla, hayvanlarla konuş, onlar asırlardır yaşama ilişkin yanlış kavramlarla zehirlenmiş insanlardan çok daha iyi anlayacak. Hırslı insan hastalıklıdır. Kendinle alakalı olumsuzluk hissedersin, çünkü böyle hissetmeni sağladılar. Bunu sana yapan annen baban, bu senin genetik mirasın. Bunu sana yapan öğretmenlerin, dini önderlerin de aynı şeyi yaptı. Bunu sana politikacılar yaptı. Bunu o kadar çok insan yapıyor ki, doğal olarak sen de önemsiz olduğun, hiçbir gerçek anlamın veya değerin olmadığı, kendine özgü bir anlamın olmadığı düşüncesini kabul ettin. Her anne baba her çocuğa, “bir değerin olduğunu ispatla!” diyor.

Var olmak, yalnızca var olmak yeterli değil, bir şeyler yapmak lazım. Benim yaklaşımım tamamen, gerçekte varoluşun kıymetli olduğu yönünde. Sen olduğun gibi, varoluşun öylesine mühim bir armağanısın ki, daha fazla ne isteyebilirsin? Bu güzel varoluşta yalnızca nefes almak, varoluşun seni sevdiğinin, sana ihtiyacı olduğunun yeterli bir ispatı; yoksa burda olmazdın. Burdasın! Varoluş seni doğurdu. Demek ki çok büyük bir ihtiyaç oluştu ve sen bir boşluğu doldurdun. Sensiz varoluş eksik kalacaktı. Ben bunu dile getirdiğimde, yalnızca sana söylemiyorum: bunu ağaçlara, kuşlara, hayvanlara, sahildeki çakıl taşlarına da dile getiriyorum. Koskoca sahilde tek bir çakıl taşı eksik olduğunda, sahil aynı olmayacak. Tek bir çiçek eksik olduğunda, evren onun yokluğunu hissedecek. Her nasılsan öyle kıymetli olduğunu öğrenmek zorundasın. Ben sana benlikçi olmayı öğretmiyorum, tam tersi. Nasılsan öyle kıymetli olduğunu hissettiğinde, başkalarının da nasılsa öyle kıymetli olduğunu hissedeceksin. İnsanları olduğu gibi kabul et; ‘meli’, ‘malı’ları kaldır, bunlar düşman. İnsanlar o kadar çok ‘meli’ taşıyor ki: ‘bunu yap, şunu yapma!’ O kadar çok yaplar ve yapmalar taşıyorsun ki, dans edemiyorsun; yükün çok ağır. Sana o kadar çok ideal ve hedef, müthişlik idealleri verildi ki, hep yetersiz kalıyorsun.

İdeallere kavuşmak tamamen imkansızdır. İdeallari yerine getiremezsin; onları gerçekleştirmenin yolu yoktur. Yani hep yetersiz kalacaksın.

Osho – Yoğun Tempolu İnsanlar İçin Meditasyon PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu