PDF

Pablo Neruda – Yaşadığımı İtiraf Ediyorum PDF Oku indir

Pablo Neruda – Yaşadığımı İtiraf Ediyorum PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Pablo Neruda – Yaşadığımı İtiraf Ediyorum kitabını araştırdık. Ayrıca Pablo Neruda tarafından kaleme alınan Pablo Neruda – Yaşadığımı İtiraf Ediyorum kitap özetinin yanı sıra, Pablo Neruda – Yaşadığımı İtiraf Ediyorum pdf oku, Pablo Neruda – Yaşadığımı İtiraf Ediyorum yandex, Pablo Neruda – Yaşadığımı İtiraf Ediyorum e-kitap pdf, Pablo Neruda – Yaşadığımı İtiraf Ediyorum PDF Drive, Pablo Neruda – Yaşadığımı İtiraf Ediyorum Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Pablo Neruda – Yaşadığımı İtiraf Ediyorum PDF indir Oku

Volkanların altında, karlı dağların önünde, büyük göllerin içinde, güzel kokulu, sessiz ve vahşi Şili ormanı… İnsan ayağı, ölü yaprakları eziyor, çürümüş bir dal kırılıyor, dev ağaçlar eğri büğrü bedenlerini kımıldatıyor, balta girmemiş ormanların bir kuşu, uçarak geliyor, kanatlarını çırpıyor, dalların gölgesine konuyor. Defne ağacının kokusu burnuma çarpıyor, ta ruhuma yayılmayı sürdürüyor… Selvi ağacı yolumu kesiyor… Burası dikine bir dünya; kuşlardan bir toplum, yapraklardan bir kitle… Ayağım bir taşa takılıyor, eğilip taşı kenara itiyorum. Koskoca, kırmızı tüylü bir örümceğin buz gibi bakışlarıyla karşılaşıyorum, bir yengeç kadar büyük… Böceğin biri zehrini fışkırtıp, hızlı bir şekilde gözden kayboluyor… Ayağa kalkıp yürüyorum, benim boyumu aşan eğreltiotlarının oluşturduğu bir ormanda… Yeşil donuk gözlerinden yaşlar damlıyor ve ben geçip gittikten sonra bile hâlâ titriyorlar… çürümüş bir ağaç gövdesi; ne büyük bir hazine!. Siyah ve mavi mantarlar ona kulak takmış, kırmızı asalak bitkiler onu yakutlarla süslemiş, başkaları da ona sakal vermiş. Ve çürümüş dalları içinden fırlayarak, hayalet gibi gözden kayboluveren bir yılanı görüyorum… Sanki ruh, ölü gövdeyi terk ediyor… Ötede daha bir sürü ağaç… Balta girmemiş bu sessiz ormanın oluşturduğu halıdan artıyorlar… Hepsi de dimdik, dallarla dolu, bir mızrak gibi artıyor, kendine özgü bir biçimde… Sanki bir makas onlara değişik şekiller vermiş… Bir yamaç. Aşağıda bir su, granitler içinden kendine yol açmış… Duru, tertemiz… ışık ile su içinde bir kuş, dans ederek uçuyor… Yanlarında durduğum bir sürü sarı bitki başlarını sallayarak beni selamlıyor… Arkamda kırmızı sarmaşıklar, balta girmemiş bu ormanın can damarları gibi yukarılara doğru, artıyor… Kırmızı sarmaşık (lapageria rosea) kan bitkisi, beyaz sarmaşık ise kar bitkisi… Yapraklar hışırdadı ve bir tilki, sessizliği bozdu. Oysa sessizlik, bu bitkiler ülkesinin yasasıdır… Rahatı bozulmuş bir hayvanın uzaktan gelen haykırışı… Gizlenmiş bir kuşun ötüşü bazı zamanlarda… Bitkiler ülkesi sessizdir, arada bir mırıltılar duyulur, bir fırtına gelip de her şeyi bozana kadar. Şili ormanını tanımayan, bu dünyayı da tanımıyor demektir. İşte bu dünya çapından, bu sessizlikten çıktım yola ben… Dünya için şarkılar söylemeye. Çocukluk Günleri ve Şiir Çocukluk günlerim boyunca unutamadığım tek şey, yağmur olmuştur. Güney Kutbu’ndan, ta Horn Burnu’ndan gelen bu yağmurların düştüğü topraklarda, anavatanımın uzak güneyinde hayata hazırlandım ben: Dünya için, şiir için ve yağmurlar için. Çok gezip, çok yer gördüm. Anavatanımda korkunç bir güç olan yağmura başka ülkelerde rastlamadım. Aylarca, hatta senelerca yağmur yağardı.

Uzun cam iğneler gibi yere inerdi yağmur. Bu cam iğneler damlarda kırılır veya saydam dalgalar gibi pencerelere çarpardı. Bu ürkütücü yağmurda her ev, fırtınalı denizde güçbela limana sığınmaya çalışan bir gemiye benzerdi. Güney Amerika’nın kırbaç vuruşu gibi yağmurları, hızlı bir şekilde gelip geçen ve ardında masmavi bir gökyüzü bırakan sıcak ülkelerin yağmuruna benzemez. Burada yağmurlar soğuktur, inatçıdır, gri gökyüzünden aralıksız inerler toprağa. Evimin önündeki yol, kısa bir sürede çamur deryasına dönüyor. Penceredeki yağmur damlaları içinden bu çamurun ortasında bir öküz arabasının kaldığını görüyorum. Sırtına siyah bir keçe atmış köylü, yağmurda ve çamurda ilerlemekte kuvvetlik çeken hayvanlarına kırbacı şaklatıyor. Kaldırımlarda taştan taşa sıçrayarak, soğukta ve yağmurda okula giderdik. Sert rüzgârda şemsiye taşımaya imkan yoktu. Yağmurluk pahalıydı, eldiven giymekten de hoşlanmazdım, çizmeler su alırdı. Sobanın yanında kuruttuğumuz ıslak pantolonumu ve çizmelerimi duman basardı; ufak lokomotifler gibi. Nehrin kenarında yoksulların oturduğu evler bu suların altında kalırdı hep. Bazı zaman yer de sarsılırdı. Llaima volkanından kırmızı alevler çıktığını da görmüştüm. Temuco, öncülerin yerleştiği bir kenttir.

Geçmişi olmayan kentlerden biri. Bir sürü demir eşya satan dükkân mevcuttur. Burada yaşayanlar genelde okuma yazma bilmedikleri için dükkânlardaki tabelalarda çeşitli işaretler görülür. Misal verilecek olursa, bir testere veya koskoca bir asma kilit, veya bir kepçe. Ayakkabı satan dükkânların da adı yoktur; bir ayakkabı veya çizme resmini kapıya asmak yeter. Temuco’nun bugünkü durumunu uzun ve kanlı bir tarih içinde izlemek olabilecekdür. İspanyolların baskısı altında Arokanlar üç yüz yıllık mücadelelerinden sonra yine bu soğuk bölgelere yerleşmek zorunda kalmıştır. Buna rağmen Şilililer “Araucania’nın Kurtuluşu” adı altında savaşı sürdürmüşler ve buraların sahiplerini topraklarından çıkarmak için ateş ve kılıç kullanmaktan kaçınmamışlardır. Yerlilere karşı her şey kullanılmıştır. Ateş açılmış, evleri yakılmış ve özel yasalar uygulanmıştır. Avukatlar topraklarını ele geçirmede uzmanlaşmış, yargıçlar onları haksız çıkarmıştır. En sonunda da alkol, bir zamanlar şair Don Alonso de Ercilla’nın “La Araucania” adlı şiirinde cesaret ve güzelliklerini kelimelerine eklediği bu gururlu ırkın sonu olmuştur. Annem ve babam Parrallıdır. Benim dünyaya geldiğum yerdir burası. Üzüm bağları mevcuttur Parral’da; şarap akar buralarda.

Annem, daha onu hatırlamadan, gözlerimle ona baktığımı bilmeden ölmüş. Adı Dona Rosa Basoalto’ydu. Beni 12 Temmuz 1904’te dünyaya getirmiş. Bir ay sonra da kötü bir hastalık onun yaşamını noktalamış ve ben annesiz kalmışım. Şili’nin orta bölgesi sayılan Parral’da ufak bir köylü için hayat zordur. Büyükbabam Don Jose Angel Reyes’in azıcık toprağı ve çok çocuğu varmış. Amcalarımın adları bana, batmış ülkelerin krallarını hatırlatırdı. Amos, Oseas, Joel, Abadias… Babamın adı da Jose del Carmen’di. Çok genç yaşta baba evini terk ederek, Talcahuano limanındaki doklarda işçiliğe başlamış. Aradan geçen senelerda da katar şefliğine yükselmeyi başarmıştı.

Pablo Neruda – Yaşadığımı İtiraf Ediyorum PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu