PDF

Paul Lafargue – Tembellik Hakkı PDF Oku indir

Paul Lafargue – Tembellik Hakkı PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Paul Lafargue – Tembellik Hakkı kitabını araştırdık. Ayrıca Paul Lafargue tarafından kaleme alınan Paul Lafargue – Tembellik Hakkı kitap özetinin yanı sıra, Paul Lafargue – Tembellik Hakkı pdf oku, Paul Lafargue – Tembellik Hakkı yandex, Paul Lafargue – Tembellik Hakkı e-kitap pdf, Paul Lafargue – Tembellik Hakkı PDF Drive, Paul Lafargue – Tembellik Hakkı Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Paul Lafargue – Tembellik Hakkı PDF indir Oku

Tembellik Hakkı, kapitalist düzenin kıyasıya eleştirisi, devrimci yazının başyapıtı, sosyalizmin klasiği niteliğiyle, Komünist Manifesto’dan sonra, tüm Avrupa dillerine en fazla çevrilmiş olma onurunu taşıyor. Kimilerine göre, bu yapıt, yalnızca sosyalizmin değil, Fransız yazınının da klasiğidir. 1880’de Egalıté dergisinde bölüm bölüm yayınmlanan, sonra da 1883’te kitaplaşan bu “saldırı yapıtı”, 1905-1907 içinde, Çarlık Rusyası’nda 17 baskı yapmış ve Lenin’e bakılırsa, 1917 Ekim Devrimi’nin kotarılmasında büyük etkisi olmuştur. Yapıtı ele almadan önce, Fransa’da sosyalist düşünce ve eylemin önderlerinden birisi olan, özellikle de Marx’ın damadı olarak bilinen yazarın yaşamı ve kimliği üzerinde duralım. Fransız sosyalizm tarihinde, Marksizmi ülkeye ilk getiren düşünür ve eylem adamı Paul Lafargue, 1842’de Küba’nın Santiago kentinde dünyaya gelmiştir. Soyu sopu, ülkeler arası bir nitelik taşımaktadır. Dedesi Bordeauxlu Fransız, babaannesi zenci-beyaz melezi, annesinin babası Fransız Yahudisi, anneannesi de Karaibli bir kızılderiliydi. Paul Lafargue, dokuz yaşındayken ailesiyle birlikte Fransa’ya göçer. Buna, göçten fazla, dede yurduna kavuşma demek gerekiyor. Lafargue, Bordeaux ve Toulouse’da ortaöğrenimini yaptıktan sonra, Paris’te Tıp Akademisi’ne yazılır ve aynı sıralarda kralcı hükümete karşı yoğunlaşan gençlik eylemlerine katılır. O günlerin -ve tüm günlerin- Paul Lafargue’i cumhuriyetçi, sosyalist, materyalist ve ateisttir. Fransa’da sosyalist düşüncenin halk içinde yayılması için vargücüyle çalışmış, eylemlerini daha çok İşçi Partisi safında yoğunlaştırmıştır. Paul Lafargue, Marx’la tanışmadan önce Proudhoncudur. Ahlaki ve ekonomi bilimini her türlü Tanrısal öğeden arındırma girişiminin temsilcisi Proudhoncu. Lafargue, gençlik eylemlerine katıldığı bu sürede, kültürünü artırma yolunda yoğun bir okuma tutkusuna kaptırır kendini.

Kant’tan başlayarak okuduğu ve etkilendiği düşünürler içinde Hegel, Feuerbach, Littré, Taine, Claude Bernard, Fourier, Saint Simon, Darwin, Auguste Comte ve özellikle Proudhon’u sayabiliriz. Önceleri bağlandığı cumhuriyetçi ve demokratlardan kopup, “gençlik düşlerinden ‘vazgeçerek’, hükümetin değil, toplumun değişmesini isteyen” işçilere katılır. Artık yolunu bulmuş, sosyalizmi seçmiştir, daha çok Proudhoncu olarak. Gençlik deviniminin militanı Lafargue, kongrelerdeki tartışmalarda sesini yükselterek dinle bilimin uzlaşamayacağını ileri sürüyor: “Bilim Tanrıyı yok saymıyor, daha iyisini yapıyor, onu gereksiz kılıyor.” Düşüncesini, bir yazısında “ilerlemenin tek yolu, Tanrı’ya savaş açmaktır” diyerek özetliyor. Lafargue, bir ara Blanquicilere yanaşıyor, sonra da Enternasyonal’e üye oluyor. 1865’te, Londra’da Genel Konsey’e, Fransız işçi devinimi üzerine bir rapor sunuyor ve bu olay bundan dolayı da Marx’la tanışıyor. Marx, Lafargue’in coşkusuna, politik gücüne hayran oluyor. Engels’e yazdığı bir mektupta, ondan “yakışıklı, zeki, enerjik ve sportif” olarak söz ediyor. Hem, öyle olmasa, en sevdiği kızını, Laura’yı ona verir miydi? Paris’te hükümete karşı direnişe geçen gençleri kışkırttığı gerekçesiyle akademiden uzaklaştırılan Lafargue, tıp öğrenimini Londra’da sürdürüyor. Laura’ya olan tutkusu, iki yıllık bir bekleyişten sonra, evliliğe dönüşüyor. Marx, kızıyla evlenecek bu gencin yaşamıyla yakında zamandan ilgilenmektedir. Engels’e yazdığı bir mektupta, endişelarını şöyle dile getiriyor: “Anladığıma göre… Lafargue evlenmeden önce doktorasını Londra ve Paris’te yapacak. Buraya kadar bir sorun yok. Lakin, dün melezimize (Lafargue’i böyle tanımlıyor) yine dile getirdim, eğer İngilizlerin o soğukkanlılığını benimsemezse, Laura ona kısa bir sürede güle güle der.

Bunu başına koymak zorunda. Yoksa yapacak hiçbir şey yok.” Sonunda Lafargue Londra’da öğrenimini tamamlıyor ve Laura ile evleniyor. Yıl 1867. Karı koca Paris’e yerleşiyorlar. 1868’de bir oğulları, iki yıl sonra bir kızları, bundan bir yıl sonra da bir oğulları dünyaya geliyor. Ne var ki, hiçbiri yaşayamıyor. Ve Lafargue tiptan soğuyor, kendini tümüyle sosyalist düşünce ve eyleme adıyor. Laura ile omuz omuza. 1870’te Fransız-Alman savaşı patlak verince, Paris’ten ayrılıp Bordeaux’ya taşınıyorlar. Altı ay süren savaşı Fransa yitirmiş, imparatorluk yıkılmış, yerini III. Cumhuriyet adıyla kentsoylu bir yönetim almıştır. Lafargue, bu durum karşısında Ulusal Savunma adlı bir gazete çıkararak işçi devinimini canlandırmaya çalışıyor. Bu zamanda Fransa, büyük bir ekonomik bunalım içindedir. Thiers hükümeti, dolaylı dolaysız vergileri yükseltmiş ve çalışan yığınları dayanılmaz yükler altına sokmuştur.

İşte, adına Komün denen ayaklanma, 18 Mart 1871’de bu koşullarda patlak verir. Bu, işçinin sınıfının uyanışıdır. Kentsoylu hükümet, bu ayaklanmayı kanla bastırır. Lafargue, tutuklanacağını anlayınca İspanya’ya geçer. Burada kaldığı bir yıl içinde, “Kapital”in İspanyolca’ya çevrilmesine yardımcı olmaktadır. Yıl 1873. Fransa, hâlâ büyük bir ekonomik bunalım yaşıyor, amansızca sömürülen işçi sınıfının bilinçlenmesine de yol açarak. Lafargue, ileri gelen bir sosyalistle, Guesde ile tanışıyor bu dönem ve Fransa işçi sınıfını örgütlemek üzere kolları sıvıyor. 1877’de Egalıté gazetesinde bu yönde yazılar yazıyor 1880’de, Londra’da Engels’in evinde Marx ve Guesde ile birlikte örgütün programını hazırlıyor. O günlerde, “Tembellik Hakkı” da Egalıté’de tefrika olarak yayımlanıyor… Lafargue’in yaşam öyküsünü tüm ayrıntı kısmıyla anlatmaya sayfalar yetmez. Sadece, 1891’de milletvekili seçilerek Bourbon Sarayı’na girdiğini belirtmek gerek. Bu seçim, gerici başında büyük tepkilere yol açıyor. Lafargue, “yabancı” sayılıyor ve “Marx’ın damadı”nın Almanya’ya gönderilmesi öneriliyor. Bütün suçlamalara karşın, Lafargue, Fransız Sosyalist Partisi’nin kurucuları içinde yer almıştır. Ne yazık ki, sosyalizmin zaferini göremeyecektir.

26 Kasım 1911’de, onu eşi Laura ile bir koltukta kucak kucağa son soluğunu vermiş olarak bulurlar. Kendilerini öldürmelerinin nedenini, bıraktığı mektupta şöyle açıklamaktadır Lafargue: “Bedence ve ruhça sapasağlamken, yasama zevk ve sevinçlerini birer birer elimden alan, beden ve kafa güçlerimi koparıp götüren acımasız yaşlılık, enerjimi felce uğratıp istemimi söndürmeden ve beni gerek kendime, gerek bir başkasına yük olacak duruma düşürmeden, canıma kıyıyorum. Yıllardır, yetmiş yaşımı aşmamaya söz verdim kendime. Yaşamdan ayrılmanın yılı olarak bu dönemi seçtim ve kararımı uygulama yolunu tasarladım: deri altına siyanür enjekte etmek. 45 yıldan beri kendimi adadığım davanın, yakın bir gelecekte başarıya ulaşacağından emin olmanın büyük sevinciyle oluyorum.” Tembellik hakkı deyince, şöyle yan gelip yatmak, ekmek elden şu golden bir yaşam gelir insanın aklına önce, “armut pis, ağzıma düş” deyimine uygun bir yaşam… Oysa, emek vermeden insanca bir yaşam elde edilemez. Aslına bakarsanız, tembellik insanın doğasında var. “Çalışma” sözcüğünün Fransızcası Travail “zahmetli iş”, “acı veren iş”, bir tür “işkence” anlamını içeriyor. Eskıçağ Atinası’nda, çalışma, kölelere özgü, aşağılık bir uğraş sayılıyordu. Gelgelelim, çalışma insan doğasına ters düşse de, ter dökmeden yaşamanın olanağı yok artık. Bu gerçeklik ışığında, yüzseneler boyu tembellik yerilmiş, çalışma kutsanmış. Tembelliğe karşı savaş, her toplumda atakelimelerine yansıyan bir yer edinmiş. “Çalışmaya usanan, aç kalır”, “Bağa bak üzüm olsun, yemeye yüzün olsun”, “Çalışan el, tok karın üzerindedir”, “Çalışan kul yoksun kalmaz.” İnsan doğasına inat, çalışmayı yücelten tutum, daha çok din çevrelerinde yankı bulmuş. “Allah çalışmayan kulunu sevmez” diyen Müslümanlık da, “Çalışmayana ekmek yok” senedirısını savuran Hıristiyanlık da, çalışmayı bir dinsel görev durumuna sokarak tembelliğe savaş açmışlar.

Peki, Paul Lafargue, neden tembelliği savunma gereği duymuş? Bunu en iyi o anlatacak. Biz şöyle bir değinelim. Lafargue’in yetiştiği dönem ve çevre, genelde, işçi kitleleri için insanlık dışı bir ortamdi. Aydınlar içinde, öldürücü çalışmaya karşı bir tepki filizlenmekteydi. 1848’de, çalışma saati Paris için günde 10, taşra için 11 saatti. Yasama Meclisi, 9 Eylül 1848’de fabrika ve yapımevlerinde toplu çalışma saatini 12 olarak saptıyor. Sonraları bu 17 saate kadar çıkacaktı. İşte Lafargue, sosyalistlerin bile çalışma zorunluluğunu insanlık dışı noktalara mevcutturdığı bir zamanda, tembellik hakkını savunmak gereğini duydu. Aslını söylemek gerekirse, bir düşünürün dediği gibi, buradaki “tembellik” sözünün yerine “boş zaman” sözünü koyarak Lafargue’i aklamak gerekir. Babeuf’ten, Robert Owen’dan Marx’a kadar tüm sosyalist düşünürler, zorunlu çalışmayı öğütlemişlerdir. Lafargue bunları biliyordu. Ve yine biliyordu ki, Cabet,, ıcarei adlı ideal ülkesinde tembelliğe çok az yer veriyor, yazın 7, kışın 6 saatlik sevilesi bir çalışma uğraşına çağırıyordu insanları. Oysa Lafargue, günde üç saatlik bir çalışmayı yeterli buluyordu. Bütün bu saydığımız sosyalist düşünürlerden fazla önce, tembellik, yani boş zaman hakkını Rousseau dile getirmiştir. 1758 tarihli d’Alembert’e Mektup adlı yazısında: “Halkın, ekmeğini kazanmak için harcadığı zamandan başka zamanı yoksa, yazık.

Ekmeğini sevinçle yiyebilmesi için de zamanı olması gerek. Yoksa, uzun süre kazanamaz olur ekmeğini. Halkın çalışmasını isteyen şu adaletli ve iyiliksever Tanrı, onun dinlenmesini de ister. Doğa da halkın bunun yanı sıra çalışmasını ve dinlenmesini; didinmesini, bunun yanı sıra da haz duymasını ister. Çalışmaya karşı duyulan tiksinti, yoksul insanları çalışıp didinmekten daha çok bunaltır.” Lafargue, çalışmaya değil, insanı insanlıktan çıkaran aşırı çalışmaya karşı savaşıyordu. Ona göre, 19. yüzyıldan beri işçi sınıfının başına bela olan şey “aşırı çalışma”ydı. Bu tempo, işçileri her türlü düşünsel yozlaşmaya, organik hastalıklara götürüyordu. Bu yalnızca bir kötülük değil, bunun yanı sıra delilikti. İşte Lafargue, işçileri, bellerini büken bu delilikten kurtarmaya çalışıyordu. Boş zaman, T.S. Eliot’a göre “kültürün temelini” oluşturur. Lafargue’in Tembellik Hakkı’nı okurken, Eliot’in bu sözünü düşüncenizden uzak tutmamanızı dilerim.

Paul Lafargue – Tembellik Hakkı PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu