PDF

Pierre Joseph Proudhon – Mülkiyet Nedir PDF Oku indir

Pierre Joseph Proudhon – Mülkiyet Nedir PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Pierre Joseph Proudhon – Mülkiyet Nedir kitabını araştırdık. Ayrıca Pierre Joseph Proudhon tarafından kaleme alınan Pierre Joseph Proudhon – Mülkiyet Nedir kitap özetinin yanı sıra, Pierre Joseph Proudhon – Mülkiyet Nedir pdf oku, Pierre Joseph Proudhon – Mülkiyet Nedir yandex, Pierre Joseph Proudhon – Mülkiyet Nedir e-kitap pdf, Pierre Joseph Proudhon – Mülkiyet Nedir PDF Drive, Pierre Joseph Proudhon – Mülkiyet Nedir Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Pierre Joseph Proudhon – Mülkiyet Nedir PDF indir Oku

Aşağıdaki mektup, bu incelemenin ilk baskısı için önsöz yerine geçiyordu. Besançon Akademisi Üyelerine. Paris 30 Haziran 1940 BAYLAR, Madam Suard’ın vakfettiği üç yıllık ödenekle alakalı 9 Mayıs 1833 tarihli müzakerenizde şu dileğinizi beyan etmiştiniz: “Akademi, unvan sahibini, her sene Temmuz ayının ilk yarısı içinde, geçen sene boyunca yürüttüğü muhtelif araştırmayla alakalı özlü ve savlı bir rapor sunmaveyavet etmektedir.” Şimdi baylar, bu görevi ifa edeceğim. Oylarınızı isterken, çalışmalarımı en kalabalık ve yoksul sınıfın maddi, manevi ve düşünsel durumunu iyileştirmek yönünde sürdürmek niyetimi açık seçik ifade etmiştim. Talibi olduğum şey düşünüldüğünde belki enteresan gözükmüş olsa da, bu düşüncesimi olumlu karşıladınız ve lütfederek beni onurlandırdığınız bu kıymetli bunun yanı sıralıkla, resmi bir taahhüdü benim için bozulmaz, kutsal bir mükellefiyete çevirdiniz. Ne kadar kıymetli, muhterem bir toplulukla muhatap olduğumu daha o zaman anlamıştım: Ondan aldığım ışığa hürmetim, yardımlarına duyduğum minnettarlık, artması için gösterdiğim gayret sınırsız oldu. Sistemlerin ve inanışların aşınmış yollarından çıkmak için, insan ve toplumla alakalı çalışmamda bilimsel usullere ve kesin bir yönteme başvurmak gerektiğine daha en başından kani idim. Bundan dolayı bir senemi filoloji ve gramere ayırdım; bütün bilimler içinde zihin yapıma en fazla hitap eden dilbilim, veya kelamın doğal tarihi, girişmek istediğim araştırmalarla en yakında zamandan alakalı bilim gibi gözüküyordu. Bu zamanda, karşı karşıya geldirmalı gramerin en enteresan konularından biri üzerine yazdığım inceleme yazısı [1] , şaşılacak bir başarı kazanmadıysa da hiç değilse sağlam bir yolda yürüdüğümü gösterdi. O zamandan beri tek uğraşım metafizik ve ahlak oldu. Konuları halen net belirlenmemiş ve sınırlandırılmamış olsa da bu bilimlerin tıpkı doğal bilimler gibi ispat ve kesinliğe uygun olduğu anlayışına ulaşmam, daha şimdiden emeğimi karşıladı bile. Lakin beyler, izlediğim bütün öğretmenler bir yana, en fazla size borçluyum. Gizli arzularımla ve beslediğim umutlarla uyum içindeki katkılarınız, projeleriniz ve ihtarlarınız beni aydınlatmaktan, bana yol göstermekten geri kalmadı; mülkiyetle alakalı bu inceleme sizin düşüncelerinizin semeresidir. 1838’de Besançon Akademisi şu soruyu sormuştu: Sayıları sürekli olarak git gide artan intiharları hangi nedenlere bağlamak gerekir ve bu manevi salgının tesirini sınırlandırmak için hangi hususi çarelere başvurmalıdır? Bu da aslın Lakin epey maharetle yapılan bu dökümden ne olumlu bir bilgi edinildi, ne de hastalığın temel sebebine ve çaresine ulaşıldı.

1839’da, akademik izahat yönünden yine özgün ve zengin olan projeniz, bu kez daha sarihti. 1838’deki soruşturma, toplumsal rahatsızlığın nedenleri yahut daha doğrusu semptomları olarak dini ve ahlaki ilkelerin unutuluşunu, servet hırsını, sefa düşkünlüğünü ve politik çalkantıları gösterdi. Bütün bu veriler sizin tarafınızdan tek bir başlık halinde bir araya getirildi: Aile ve kent ilişkileri, ahlak ve sağlık koruma yönünden Pazar ayinlerinin yararı üzerine. Hıristiyan lisanıyla sorduğunuz şey, doğru toplumsal sistemin hangisi olduğuydu. Bir yarışmacı [2] , haftada bir günlük tatil müessesesinin, koşullarda eşitliğin temel oluşturduğu bir siyasal sisteme ayrılmaz biçimde bağlı olduğunu savunmaya cüret etmekle kalmadı, bunu ispatladığını da zannetti. Bu zata göre eşitlik olmaksızın bu kurum bir anomaliydi, olanaksızdı: Sadece eşitlik bu kadim ve gizemli yedinci gün uygulamasını yeniden canlandırabilirdi. Bu görüş onayınızı almadı, çünkü sizler, yarışmacının işaret ettiği bağlantıyı yadsımamakla birlikte, koşullarda eşitlik ilkesi bizatihi ispatlanmadığı için, haklı olarak bu zatın fikirlerinin hipotezden öteye gitmediğine hükmettiniz. En sonunda baylar, bu temel eşitlik ilkesini yarışmada şu biçimde takdim ettiniz: Mülkün çocuklar içinde eşit paylaşımına ilişkin yasanın günümüze değin Fransa’da yarattığı ve gelecekte de yaratacağı anlaşılan manevi ve ekonomik sonuçları. Kapsamdan ve kavrayıştan yoksun harcıâlem görüşler içine kısılıp kalmadan, bence sorduğunuz soru şu biçimde genişletilebilir: Yasa, miras hakkını aynı babadan olma bütün çocuklara tanıdığına göre bu babanın torunları ve torunlarının torunları için de miras ile ilgili eşitliği sağlayamaz mı? Yasa, aile bireylerinin yaşını artık kaale almadığına göre, miras hukuku yoluyla ırk, kabile ve ulus düzeyinde de aynı şeyi yapamaz mı? Miras hukuku yoluyla, kuzenler ve kardeşler içinde olduğu gibi bütün vatandaşlar içinde da eşitlik gözetilemez mi? Kısa olaraksı, miras ilkesi bir eşitlik ilkesine dönüşebilir mi? Bütün bu fikirleri genel bir ifadede özetleyecek olursak: Veraset ilkesi nedir? Eşitsizliğin temelleri nedir? Mülkiyet nedir? İşte baylar, bugün size sunacağım incelemenin konusu bu. Şayet düşüncenizdeki maksadı doğru kavradıysam; aslında tartışmasız olan, fakat açıkladığımı iddia etmeye kalkışacağım nedenler yüzünden daima yanlış anlaşılmış bir hakikati görülmektedirmışsam; koşulların eşitliği dogmasının doğruluğunu şaşmaz bir araştırma yöntemiyle ortaya koymuşsam; medeni hukukun ilkesini, adaletin özünü ve ideal toplum şekilini tespit etmişsem; mülkiyeti sonsuza dek ortadan kaldırabilmişsem, bunun bütün şerefi size aittir, nitekim hepsini sizin verdiğiniz desteğe ve ilhama borçluyum. Bu çalışmadaki gaye, yöntemin felsefenin poblemlerina uygulanmasıdır; diğer bütün niyetlere yabancı, hatta kem gözlerle bakıyorum. Hukuk ilmi ile ilgili fütursuzca konuştum ve buna hakkım var; fakat bu sözde bilim ile onunla iştigal edenler içinde ayrım yapmazsam haksız davranmış bulunacağım. Zahmetli ve zorlu bir eğitime kendilerini adayan, bilgi ve belagat yönünden vatandaşların her türlü övgüsüne layık olan hukukçularımız yalnızca tek bir sitemi hak ediyorlar; o da keyfi kanunlara gösterdikleri aşırı hürmettir. İktisatçılara karşı eleştirilerimde acımasız oldum: Genel olarak iktisatçılardan hazzetmediğimi itiraf ediyorum. Yazılarındaki kibir ve beyhudelik, densiz kendini beğenmişlikleri ve mazur görülmez hataları beni isyan ettirmiştir.

İktisatçıları, fakat tanıyıp da hoş görebilenler okumalıdır. Pek balakalı Hıristiyan Kilisesi’ni ağır biçimde suçladım; bunu da yapmam gerekiyordu. Bu suçlama ortaya koyacağım bazı olgulardan kaynaklanıyor: Kilise ne diye anlamadığı konularda hüküm vermiştir? Kilise dogma ve ahlak alanında yanılgıya düştü ve bu yüzden de matematik ve fizik kesinlikler Kilise’yi tahtından indirdi. Belki üzerime vazife değil, ama bunun böyle olması Hıristiyanlık yönünden kesinlikle bir talihsizliktir. Dini ihya etmek için baylar, Kilise’yi mahkûm etmek şarttır. Belki de beyler, bütün dikkatimi yöntem ve kesinliğe yönelttiğim için şekil ve üslubu fazlaca ihmal etmiş olmamı esefle karşılayacaksınız; daha iyisi için uğraşmam beyhude olacaktı. Edebiyattan yana ne bir inancım ne de beklentim var. On dokuzuncu yüzyıl bana göre yeni doğumlara sahne olan bir çağdır; yeni ilkelerin şekillendiği, fakat yazılan hiçbir şeyin kalıcı olmayacağı bir çağ. Günümüz Fransa’sında kabiliyetli bunca insan olmasına karşın bir tek büyük yazar sayamayışımızın sebebi de bence budur. Bizimki gibi bir toplumda edebi başarı peşinde koşmak bana anakronizm gibi geliyor. Gözlerimizin önünde bir ilham perisi doğmaktayken kocamış bir kâhini konuşturmak neye yarar? Sona yaklaşmış bir trajedinin zavallı oyuncuları olarak yapabileceğimiz en iyi şey, ulaşan felaketi hızlandırmaktır. İçimizden en iyileri, bu rolü en güzel biçimde oynayanlardır; hepsi bu. Ama ben, böylesi hazin bir başarının peşinde değilim artık. Baylar, neden dosdoğru söylemeyeyim ki? Oylarınız için can attım ve var olan her şeye duyduğum nefretle, yıkım tasarıları içinde bursiyer payesinin peşinden koştum; bu incelemeyi mütevekkil ve soğukkanlı bir felsefenin idraki içinde tamamlayacağım. Hakikatin bilgisiyle kazandığım soğukkanlılık, tahakkümün yol açtığı öfkeden büyük oldu ve bu incelemeden devşirebileceğim en kıymetli ürün, kötülüğü ve onun nedenini açıkça algılamaktan doğan, tutkudan ve coşkudan çok daha kuvvetli olan bu ruh sükûnunu okurlarıma da aşılamak olacaktır.

İmtiyazlara ve bireylerin otoritesine duyduğum nefret ölçüsüzdü; belki kimi zaman infial içinde bireyleri ve hadiseleri birbirine karıştırma yanlışına düşmüşümdür. Şu anda ise yalnızca hor görüyor ve şikâyet ediyorum; nefret etmekten vazgeçmek için ihtiyacım olan şey öğrenmekmiş. Bundan sonrası, görevi ve amacı hakikati açıklamak olan siz beyefendilere kalmış; halkı eğitmek, halka neyi umut etmesi, neden çekinmesi gerektiğini öğretmek artık size düşüyor. Neyin kendisi için iyi olduğuna dair sağlam bir hükme varmaktan halen aciz olan halk, pohpohlandığı zaman ayrım gözetmeden kendisine en zıt fikirleri bile alkışlamaktan çekinmez: Ona göre düşüncenin yasaları, olanaklı olan her şeydir. Eskiden halk hekimle büyücüyü birbirinden ayıramazdı, bugün de bilgin ile safsatacıyı ayırmayı beceremiyor. “Her haberi düşünmeden benimseyenler, derleyip toplayanlar, her söylentiyi hak belleyenler, bir yenilik rüzgârı veya çanıyla, havuzun sesine üşüşen sinekler gibi bir araya toparlanıverirler. [3] Dilerim ki siz de baylar, eşitliği benim arzu ettiğim kadar arzu edin; vatanımızın ebedi mutluluğu için eşitliğin elçisi ve müjdecisi olun ve ben de sizlerin son bursiyeri olayım! Tasarlayabileceğim bütün dilekler içinde baylar, sizin için en hayırlısı, benim içinse en onurlusu budur. En derin saygılarım ve en içten şükranlarımla Bursiyeriniz,

Pierre Joseph Proudhon – Mülkiyet Nedir PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu