PDF

Sadreddin Konevi – Vahdet-i Vücud ve Esasları PDF Oku indir

Sadreddin Konevi – Vahdet-i Vücud ve Esasları PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Sadreddin Konevi – Vahdet-i Vücud ve Esasları kitabını araştırdık. Ayrıca Sadreddin Konevî tarafından kaleme alınan Sadreddin Konevi – Vahdet-i Vücud ve Esasları kitap özetinin yanı sıra, Sadreddin Konevi – Vahdet-i Vücud ve Esasları pdf oku, Sadreddin Konevi – Vahdet-i Vücud ve Esasları yandex, Sadreddin Konevi – Vahdet-i Vücud ve Esasları e-kitap pdf, Sadreddin Konevi – Vahdet-i Vücud ve Esasları PDF Drive, Sadreddin Konevi – Vahdet-i Vücud ve Esasları Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Sadreddin Konevi – Vahdet-i Vücud ve Esasları PDF indir Oku

Rahmân ve Rahîm Allah’ın adı ile Hamd, Allah’a mahsûstur. O Allah ki, himmetlerin nihâî mertebeleri vâsıtasıyla ilme’l-yakîn, ayne’l-yakîn ve hakka’l-yakîn mertebelerini ve derecelerini açıklamış; nefislerinin nihâî mertebelere ulaşması esnasında taliplerin arzularının sükûne kavuşmasıyla da Hakkı bilme, o’na yakınlık ve menzillerindeki değişikliklarını ortaya koymuştur. Yaratıkları içinden bir gurup seçkini ise, ayırt etmiştir. Hak, söz konusu seçkinleri bütün âlemlerinden, isim ve sıfâtlarının mertebelerinden kendileri için zât’ından başka bir gaye yapmamasıyla temyîz etmiştir; onların himmetlerinin nihâî mertebesini kendi zâtî ilminin en şerefli konuları ve irâde ettiği en ulvî şeyler yapmıştır. Böylelikle onların muratlarının nihâyeti ve arzularının zirvesi, Hakkın kendi zâtı ile kendi zâtı için dilediği şeyler olmuştur. Bu dilek, Hakkın ilk-aslî şe’nleri ve taayyünlerinin en üstünü cihetinden gayesine yönelmiştir. Binaenaleyh Hak, zâtına mahsûs ilminin bütün mertebelerinde o seçkinlerin ilme’l-yakînlerinin, ayne’l-yakînlerinin ve hakka’l-yakînlerinin aynısıdır; bu ilim, başta kendi zâtına, sonra da malûmlarına ilişir. Bunun yanında söz konusu malûmlar, kendileri cihetinden Hakkın zâtında silinmişler ve hükümleri bâkîdir. Ayrıca Hak, bütün mevcutlara ve onların mertebelerine sirâyet etmiştir. *** Sâlât ve selâm en kâmil şuhûd, en tam, şerefli ve şâmil ilim cihetinden kendisiyle tahakkuk eden kimsenin üzerine olsun; o zât, bununla birlikte, bütün mevtınlerinde, hallerinde, makâmlarında, mertebelerinde ve neş’etlerinde Hak ile birliktedir. O zât, Efendimiz Hz. Muhamsmed’dir. Ayrıca sâlât ve selâm Hz. Peygamber’in âilesi ve ümmet ve kardeşleri içinden seçkinlerin üzerine olsun! O seçkinler, Hz. Peygamberin en kapsamlı ve yetkin mîrâsına nâil olmuşlardır; bu mîrâs, Hz.

Peygamber’in ilim, hal ve makâmlarını içerir. Bunun yanında onlar, ihtisâsî-hazların neticeleriyle de tahakkuk etmişlerdir; bu hazlar, kendilerini Hz. Peygamber’den ayırt eder ve bu neticeler ile, vâsıtaların özellikleri ve tâbilik ürünleri, sınır hükümleri ve bağları farklılaşır ve ayrışır. Bu sâlât, hükmü sürekli olarak, daimî ve zaman yönünden sürekli olarakdir; bu sürekli olaraklik zamanın küllî hakikati ve tafsilî hükümlerinin sûretleri cihetindendir; söz konusu tafsilî hükümler seneler, aylar, günler ve saatler diye ifâde edilmişlerdir. Birinci Nas Hakkın Mutlaklığı Bilinmelidir ki: Zâtına özgü mutlaklığı yönünden Hakka dair her hangi bir hüküm vermek yahut bir nitelik ile O’nu bilmek; yahut birlik, varlığının vâcipliği yahut (: varlık için) mebde’ olması; yahut yaratmayı gerektirme yahut kendisinden her hangi bir eserin sâdır olması; yahut ilminin kendisine yahut başkasına ilişmesi gibi her hangi bir nispetin O’na izâfe edilmesi, sahih ve geçerli değildir. Çünkü, bütün bunlar, belirlenme ve sınırlanma hükmü verirler. Kuşkusuz her hangi bir taayyünün düşünülmesi, Hak için lâ-taayyünün (taayyünsüzlük) ortadan kalkması demektir. Bütün bu zikrettiklerimiz de Hakkın mutlaklığıyla çelişir. Hatta Hakkın mutlaklığını tasavvurda bile şart şudur: Bu mutlaklık, selbî bir nitelik manasına gelen mutlaklıktır; yoksa o zıddı sınırlanma olan bir mutlaklık değildir. Bu mutlaklık, bilinen birlik ve çokluktan yahut mutlaklık ve sınırlanmada hasr edilmekten yahut bütün bunları (: vahdet, kesret ve her ikisini birleştirmek) birleştirmekten yahut bunlardan münezzehlikten mutlak olmaktan ibârettir. Hak bütün bunlardan münezzeh iken, hepsi O’nun ile ilgili sahih ve geçerlidir. Şu halde söz konusu durumların hepsinin yahut başka bir takım şeylerin Hakka nispet edilmesi yahut bütün bunların O’ndan selb edilmesi eşittir; bu iki durumdan (: nispet yahut selb) birisi diğerinden öncedenlikli değildir. Bu durum açıklığa kavuştuğunda bilinmiş olur ki: Birlik, (: varlığın kaynağı manasına gelen) mebdeiyet, (: eşyaya) tesir, yaratma, fiil vb. gibi şeylerin Hakka nispeti, yalnızca taayyün saygınlığıyla sahih ve geçerlidir. *** Bilinen (taakkul edilen) taayyünlerin ilki zâtî nispettir; fakat bu söz konusu nispetin zât’tan farklılaşması saygınlığıyladır.

Bu farklılaşma gerçek değil, göreceli bir değişikliktır. Zât’a ait ilmî nispet vâsıtası ile, Hakkın birliği, varlığının ve mebde oluşunun zorunluluğu bilinir. Bu da, özellikle kendisini kendisinde bilmesi yönündendır. Hakkın nefsini bilmesinin her şeyi bilmesinin sebebi olduğu da böylece bilinir. Eşyanın, kendilerinin küllî ve tafsilî taakkulllerinin taayyünlerinden ibâret olduğu da buradan bilinir. Mâhiyetlerin bu akledişlerden ibâret olduğu; bu akledişlerin, bazısının bazısından dünyaya geldiğu da böylece bilinir. Bunun anlamı bunlar Hakkın düşüncesinde meydana gelirler demek değildir. Allah kendisine layık olmayan şeylerden münezzehtir. Bunun anlamı bunların bir kısmının taakkulunun, mertebe yönünden diğerlerinden ardından olmasıdır. Bunların hepsi, ilâhî ilimde bir zamanda taakkul edilen ebedî ve ezelî taakkullerdir. İlâhî ilim, hakîkatlerinin gerektirdiği biçimde, bunlara ilişir/taalluk Bu mâhiyetlerin hakîkatleri de, iki tarzı iktizâ ederler: Birincisi, eşyanın çokluklarının/kesret Hakkın birliğinde silinmiş/müstehlek olması saygınlığıyla gerçekleşir. Bu, tafsilî olan şeyin/mufassal mücmelde taakkul edilmesidir. Bu birinci tarza misal olarak, akıl sahibi alimin ilim gözü ile bir çekirdekte bil kuvve halinde bulunan dalları, yaprakları, ağacın her bir dalında oluşacak meyveleri ilk çekirdekteki gibi taakkul etmesini verebiliriz. Eşyanın hakîkatlerinin gerektirdiği diğer tarz ise, birlik hükümlerinin peş peşe akledilmesidir. Böylelikle her kısım, tek varlığın git gide artan ve çoğalan taakkullerinin sûretleri olan mâhiyetleri akleder.

Bu ise, önceden işâret edilen ilk silinmenin zıddıdır; çünkü birincisi, çokluğun birlikte silinmesinden ibârettir, bu ise, birliğin çoklukta silinmesidir. Bu böyle bilinmelidir.

Sadreddin Konevi – Vahdet-i Vücud ve Esasları PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu