PDF

Sait Faik Abasıyanık – Öyle Bir Hikaye – Tüm Hikayeleri PDF Oku indir

Sait Faik Abasıyanık – Öyle Bir Hikaye – Tüm Hikayeleri PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Sait Faik Abasıyanık – Öyle Bir Hikaye – Tüm Hikayeleri kitabını araştırdık. Ayrıca Sait Faik Abasıyanık tarafından kaleme alınan Sait Faik Abasıyanık – Öyle Bir Hikaye – Tüm Hikayeleri kitap özetinin yanı sıra, Sait Faik Abasıyanık – Öyle Bir Hikaye – Tüm Hikayeleri pdf oku, Sait Faik Abasıyanık – Öyle Bir Hikaye – Tüm Hikayeleri yandex, Sait Faik Abasıyanık – Öyle Bir Hikaye – Tüm Hikayeleri e-kitap pdf, Sait Faik Abasıyanık – Öyle Bir Hikaye – Tüm Hikayeleri PDF Drive, Sait Faik Abasıyanık – Öyle Bir Hikaye – Tüm Hikayeleri Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Sait Faik Abasıyanık – Öyle Bir Hikaye – Tüm Hikayeleri PDF indir Oku

Sabah ezam okundu. Kalk yavrum, işe geç kalacaksın. Ali nihayet iş bulmuştu. Bir haftadır fabrikaya gidiyordu. Anası tatmindu. Namazını kılmış, duasını yapmışh. içindeki Cenabı Hak’la birlikte oğlunun odasına girince uzun boyu, geniş vücudu ve çok genç çehresi ile rüyasında makineler, elektrik pilleri, ampuller gören, makine yağlan sürünen ve bir dizel motoru homurtusu işiten oğlunu evvela uyandırmaya kıyamadı. Ali işten çıkmış gibi terli ve pembe idi. Halıcıoğlu’ndaki fabrikanın bacası kafasını kaldırmış, bir horoz vekanyla sabaha, Kâğıthane sırtlarında beliren fecri-kâzibe bakıyordu. Neredeyse ötecekti. Ali nihayet uyandı. Anasını kucakladı. Her sabah yaptığı gibi yorganı başına büsbütün çekti. Anası yorgandan dışarıda kalan ayaklarını gıdıkladı. Yataktan bir hamlede fırlayan oğluyla birlikte tekrar yatağa düştükleri zaman bir genç kız kahkahasıyla gülen kadın mesut sayılabilirdi.

Mesutlan çok az bir mahallenin çocukları değil miydiler? Anasının çocuğundan, çocuğun anasından başka gelirleri var mıydı? Yemek odasına kucak kucağa geçtiler. Odanın içini kızarmış bir ekmek kokusu doldurmuştu. Semaver, ne güzel kaynardı. Ali semaveri, içinde ne ıshrap, ne grev, ne de kaza olan bir fabrikaya benzetirdi. Ondan yalnız koku, buhar ve sabahın saadeti istihsal edilirdi. Sabahleyin Ali’nin bir semaver, bir de fabrikanın önünde bekleyen salep güğümü hoşuna giderdi. Sonra sesler. Halıcıoğlu’ndaki askeri mektebin borazanı, fabrikanın uzun ve bütün Haliç’i çınlatan düdüğü, onda arzular uyandırır; arzular söndürürdü. Demek ki, Alimiz biraz şairce idi. Büyük değirmende bir elektrik amelesi için hassasiyet, Haliç’e büyük transatlantikler sokmaya benzerse de, biz, Ali, Mehmet, Hasan biraz böyleyizdir. Hepimizin gönlünde bir aslan yatar. Ali annesinin elini öptü. Sonra şekerli bir şey yemiş gibi dudaklarını yaladı. Annesi gülüyordu. O annesini her öpüşte, böyle bir defa yalanmayı adet etmişti.

Evin ufak bahçesindeki saksıların içinde fesleğenler vardı. Ali birkaç fesleğen yaprağını parmaklarıyla ezerek avuçlarını koklaya koklaya uzaklaştı. Sabah serin, Haliç sisli idi. Arkadaşlarını sandal iskelesinde buldu; hepsi de dinç delikanlılardı. Beş kişi Halıcıoğlu’na geçtiler. Ali bütün gün zevkle, hırsla, iştiyakla çalışacak. Lakin arkadaşla rından üstün görünmek istemeden. Onun için dürüst, gösterişsiz işli-yecek. Yoksa işinin fiyakasını da öğrenmiştir. Onun ustası İstanbul’ da bir tek elektrikçi idi. Bir Alman’dı. Ali’yi çok severdi, Işinin dalaveresini, numarasını da öğretmişti. Kendi kadar usta ve becerikli olanlardan daha üstün görünmenin esran çeviklikte, acelede, aşağı yukarı sporda, yani gençlikte idi. Akşama, arkadaşlanna yeni bir dost, yeni bir kafadar, ustalanna sağlam bir işçi kazandırdığına emin ve tatmin evine döndü. Anasını kucakladıktan sonra karşı kahveye, arkadaşlanmn yanına koştu.

Bir pastra oynadılar. Bir heyecanlı tavla partisi seyretti. Sonra evinin yolunu tuttu. Anası yatsı namazını kılıyordu. Her zaman yaptığı gibi anacığının önüne çömeldi. Seccadenin üzerinde taklalar attı. Dilini çıkardı. Nihayet kadını güldürmeye muvaffak olduğu zaman, kadıncağız selam vermek üzere idi. Anası: — Ali be, günah be yavrum, dedi. Günah yavrucuğum, yapma! Ali: — Allah affeder ana, dedi. Sonra saf, masum sordu: — Allah hiç gülmez mi? Yemekten sonra Ali, bir Natpinkerton romanı okumaveyaldL Anası ona bir kazak örüyordu. Sonra yükün içinden lavanta çiçeği kokan şilteler serip yattılar. Anası sabah namazı okunurken Ali’yi uyandırdı. Kızarmış ekmek kokan odada semaver ne güzel kaynardı. Ali semaveri, içinde ne ıstırap, ne grev, ne de patron olan bir fabrikaya benzetirdi.

Onda yalnız koku, buhar ve sabahın saadeti istihsal edilirdi. Ali’nin annesine ölüm, bir misafir, bir başörtülü, namazında niyazında bir komşu hanım gelir gibi geldi. Sabahları oğlunun çayını, akşamları iki kap yemeğini hazırlaya hazırlaya akşamı ediyordu. Lakin yüreğinin kenarında bir sızı hissediyor; buruşuk ve tülbent kokan vücudunda akşamüstleri merdivenleri bi hayli hızlı bi hayli hızlı çıktığı zaman bir kesiklik, bir ter, bir yumuşaklık duyuyordu. Bir sabah, daha Ali uyanmadan, semaverin başında üzerine bir fenalık gelmiş; yakın sandalyeye çöküvermişti. Çöküş, o çöküş. Ali annesinin kendisini bu sabah niçin uyandırmadığına hayret etmekle birlikte uzun zaman vaktin geciktiğini anlayamamıştı. Fabrikanın düdüğü, camlann içinden tizliğini, can koparıcılığını terk etmiş ve bir sünger içinden geçmiş gibi yumuşak, kulaklarına geldi. Fırladı. Yemek • odasının kapısında durdu. Masaya elleri dayalı uyuklar gibi vaziyetteki ölüyü seyretti. Onu uyuyor sanıyordu. Ağır ağır yürüdü. Omuzlanndan tuttu. Dudaklarını soğumaya başlamış yanaklara sürdüği zaman ürperdı.

Ölümün karşısında, ne yapsak, muvaffak olmuş bir aktörden farkımız olmayacak. O kadar, muvaffak olmuş bir aktör. Sarıldı. Onu kendi yatağına götürdü. Yorganı üstlerine çekti; soğumaya başlayan vücudu ısıtmaya çalıştı. Vücudunu, hayatiyetini bu soğuk insana aşılamaya uğraştı. Sonra, aciz, onu köşe minderinin üzerine attı. Bütün arzusuna rağmen o gün ağlayamadı. Gözleri yandı, yandı, bir damla yaş çıkarmadı. Aynaya baktı. En büyük kederin karşısında, bir gece uykusuz kalmış insan çehresinden başka bir çehre almak kabil olmayacak mıydı? Ali birdenbire zayıflamak, birdenbire saçlarını ağarmış görmek, birdenbire belinde müthiş bir ağrı ile iki kat oluvermek, hemen yüz yaşına girmiş kadar yaşlılamak istiyordu. Sonra ölüye bir daha bak-h. Hiç de korkunç değildi.

Sait Faik Abasıyanık – Öyle Bir Hikaye – Tüm Hikayeleri PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu