PDF

Sam Shepard – Aç sınıfın laneti PDF Oku indir

Sam Shepard – Aç sınıfın laneti PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Sam Shepard – Aç sınıfın laneti kitabını araştırdık. Ayrıca Sam Shepard tarafından kaleme alınan Sam Shepard – Aç sınıfın laneti kitap özetinin yanı sıra, Sam Shepard – Aç sınıfın laneti pdf oku, Sam Shepard – Aç sınıfın laneti yandex, Sam Shepard – Aç sınıfın laneti e-kitap pdf, Sam Shepard – Aç sınıfın laneti PDF Drive, Sam Shepard – Aç sınıfın laneti Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Sam Shepard – Aç sınıfın laneti PDF indir Oku

Sahnenin gerisine doğru, ortada, üstü kırmızı muşamba ile örtülü kolay bir şekilde bir yemek masası. Masanın dört yanında, birbirine benzemeyen dört metal sandalye. Sahnenin sağ ve sol yanında, havaya asılmış, kırmızı kareli, kırmalı, biraz solmuş mutfak perdeleri. Önde, sol köşede, çalışır durumda bir buzdolabı ve hemen yanında ufak bir havagazı fırını; sağ köşede ise bir yığın kırık tahta parçası, yırtılmış pencere teli vs. Bunlar kırılmış bir kapının artıklarıdır. Işıklar yandığında WESLEY, sırtında svetşört, blucin, ayağında kovboy çizmeleri, yerden döküntüleri kaldırıp eski bir bahçıvan arabasına doldurmaktadır. Bu bir süre devam eder. Derken WESLEY’in annesi ELLA ağır ağır soldan girer. Sırtında eski püskü bir sabahlık, ayaklarında pembe tüylü terlikler, saçları bigudili, ufak tefek bir kadındır. Yeni uyanmaktadır. Elindeki çalar saati kurarken, uykulu gözlerle oğlunu seyreder. WESLEY döküntüleri temizlemeyi sürdürirken ona aldırmaz. ELLA — (Bir süre sonra) O işi senin yapman gerekmez. WESLEY — Yapıyorum işte. ELLA — Ne diye sen uğraşacakmışsın ki? Bırak kendi yapsın.

Kapıyı kıran o. WESLEY — Kendisi burada değil. ELLA — Daha dönmedi mi? WESLEY— Hayır. ELLA — İyi ya, bırak, o dönünceye kadar öylece dursun. WESLEY — Bunun yanı sıra, evin içinde yaşayacak olan biziz. ELLA — Nasıl olsa gelecek. O zaman temizler. (WESLEY kırık dökükleri toplayıp bahçıvan arabasına doldurmayı sürdürür. ELLA saati kurduktan sonra fırının üstüne koyar.) ELLA — (Saate bakarak) Ta sabahın beşine kadar gözüme uyku girmedi. WESLEY — Polisleri sen mi çağırdın? ELLA— Dün gece? WESLEY— Evet. ELLA — Elbette ben çağırdım. Dalga mı geçiyorsun? Hayatım tehlikedeydi. Beni tehdit ediyordu. WESLEY — Seni tehdit ettiği falan yoktu.

ELLA — Alay mı ediyorsun? Nah, işte, kapıyı kırmadı mı? WESLEY — İçeri girebilmek için. ELLA — Eve öyle mi girilir? Eve girmenin bir sürü yolu var. Pencereden tırmanıverseydi. WESLEY— Sarhoştu. ELLA — Bana ne? WESLEY — Kapıyı kilitleyen de sensin. ELLA — Tabii kitlerim. Kapıyı kitleyeceğimi söylemiştim. Dedim ki, bir daha böyle bir şey yapacak olursan, kapıyı kitlerim, sen de otelde yatarsın. WESLEY — Yani, şimdi otelde mi? ELLA — Ne bileyim nerde? WESLEY — Packard’a binip gitti herhalde. ELLA — Baktın mı? Arabalardan hangisi yoksa, onu almıştır. WESLEY — Ne diye polis çağırdın adeta? ELLA — Korktum da ondan. WESLEY— Seni öldüreceğini mi sandın? ELLA — Sandım ki… Kendi kendime dedim ki: ‘Bu adam kimin nesi bilmiyorum. Kapıyı yıkmaya çalışan biri var, ama kim olduğunu nerden bileyim? Herhangi bir kimse olabilir.’ WESLEY — Avaz kıyamet birbirinize bağırıyordunuz. ELLA— Doğru.

WESLEY — Öyleyse, kim olduğunu pekâlâ biliyordun. ELLA — Emin değildim, diyorum. İşin en kötüsü oydu. Kokusunu kapının bu yanından duyabiliyordum. WESLEY — O kadar çok mu içmişti? ELLA — İçki kokusu değil. Teninin kokusu. WESLEY — Haaa. ELLA — (Birden neşeli} Kahvaltı ister misin? WESLEY— İstemem. ELLA — (Buzdolabına gider) Ben birşeyler yiyeceğim. WESLEY — (Ortalığı toparlamayı sürdürür) İnsanın kendi evine aynasızların gelmesi pis bişey. Utanç verici. Sanki başka birileriymişiz gibi. ELLA — (Buzdolabının içine bakarak) Yumurta yok. Sucukla ekmek var. WESLEY — Çok kötü oldum.

kendimi yapayalnız hissettim. Sanki başımız beladaymış gibi. ELLA — (Hâlâ buzdolabının başında) Başımız belada değil. Onun başı belada, bizim değil. WESLEY — Polis çağırman şart mıydı? ELLA — (Buzdolabının kapısını çarpar, elinde sucuk ve ekmek mevcuttur) Beni az daha öldürecekti diyorum! (Bir an karşılıklı bakışırlar. Önce ELLA kaçırır bakışlarını, sucukla ekmeği fırının üstüne koyar. WESLEY, döküntüleri toplamaya yeniden başlar. ELLA, fırının alt gözlerini karıştırıp, tava çıkarırken, sucuğu kızartırken, WESLEY konuşmayı sürdürür.) WESLEY — (Tahta parçalarını bahçe arabasına atarken) Sırtüstü uzanmış yatıyordum. Avokado çiçeklerinin kokusu odaya dolmuştu. Çakalların sesini duyuyordum. Kulağıma, caddede vınlayan davar kamyonlarının gürültüsü geliyordu. Yatağımda, odamda, bu evde, bu kasabada, bu eyalette, bu ülkede var olduğumu hissediyordum. Sanki kanımın, iliğimin bir parçasıymışcasına yakın hissediyordum ülkeyi. Dışardaki bireylerin varlığını da hissediyordum gecenin içinde, karanlıkta.

Uyuyan insanları bile duyabiliyordum, hatta uyuyan hayvanları. Köpekler. Tavus kuşları. Boğalar. Nemli toprağın üstüne çökmüş, güneşin doğmasını bekleyen traktörler hatta. Yattığım yerde gözlerimi tavana dikmiştim. İncecik tellerle tavandan astığım model uçaklarımın hepsi hafif hafif sallanıyorlardı, biri üflemiş gibi. Salınıyorlardı adeta havada. Onlarla birlikte örümcek ağları da kımıldanıyordu. Uçakların kanatları toz içinde. Kanatların üzerindeki çıkartmalar soyulmaya başlamış. P-39 um. Messerschimitim. Japon Zerom. Altlarına serilmişim.

Sanki ben okyanustaymışım, onlar da keşif uçuşuna çıkmış, üstümden uçuyorlar. Beni gözlüyorlar, salınıyorlar. Düşmanın fotoğraflarıni çekiyorlar yukardan. Düşman da ben. Çevremdeki boşluğu içimde duyuyordum, kocaman, kapkara bir dünya gibi. Hayvanmışım gibi dinledim çevreyi. Korku içinde. Ses korkusu. Gerilmiştim. Sanki her an bir şey istila edecek beni. Bir yabancı. Tarifi imkânsız bir şey. Derken, Packard’ın tepeyi tırmanmaya başladığını işittim. Bir mil öteden anladım bizim Packard olduğunu, sübapların tıngırtısından. Amortisörün takırtısı da başka hiçbir şeye benzemez.

Derken, babamı direksiyon başında gözümün önüne getirdim. Farkına varmadan vites değiştirişini… Tepenin son bölümünü almak için ikinci vitese geçiyor. Farların yaklaştığını hissediyorum. Korunun içinden geçiyor. Işık meyve ağaçlarını bir bir aydınlatıyor, sonra yeniden karanlığa gömüyor. Kalbim güm güm atmaya başladı, sırf babam eve dönüyor diye. Derken el frenini çektiğini işittim. Işıklar söndü. Kontak anahtarı kapandı. Sonra uzun bir sessizlik. Orada arabanın içinde oturuyor. Başka hiçbir şey yapmıyor. Sadece oturuyor. Onun, orada hiçbir şey yapmadan oturuşunu gözlerimin önüne getirebiliyordum. N’apıyor? Öylece oturuyor.

Arabadan inmeden önce bekliyor. Ne bekliyor, neden bekliyor? Körkütük sarhoş, yerinden kıpırdayamıyor. Körkütük sarhoş, kıpırdamak istemiyor. Uyuyakalıp bütün gece orada yatacak. Yapmadığı iş değil. Daha önceleri de çiy yağarken uyandığı olmuştur. Buz kesmiş, baş ağrısı tutmuş, dişlerinin içinde fıstık kırıntıları. Derken, Packard’ın kapısının açıldığını işitiyorum. Yolun dibinde köpekler havlıyor. Kapı çarpılıyor. Ayak sesleri. Koltuğunun altına sıkıştırdığı kesekâğıdının çıkardığı ses. Kesekâğıdının içinde Vahşi Gül viskisi. Kapıya ulaşan ayak sesleri. Ayak seslerinin durması.

Kalbimin güm güm atması. Kapının açılmama sesi. Kapıyı tekmeleyen ayak. Bir erkek sesi. Babamın sesi. Babam anneme sesleniyor. Cevap yok. Ayak tekmeliyor. Ayak daha daha sertçe tekmeliyor. Tahta yarılıyor. Erkek sesi. Gecenin karanlığında. Ayak, kapıyı kırarcasına tekmeliyor. Ayağın biri kapıyı delip geçiyor. Şişe düşüp parçalanıyor.

Cam kırıkları. Yumruk da kapıyı delip geçiyor. Adam küfrediyor. Adam çıldırıyor. Kafa güm güm çarpılıyor. Adam avaz avaz bağırıyor. Parçalayan bir omuz vuruşu. Paldır küldür yuvarlanan bir insan gövdesi. Bir kadın çığlığı. Annemin çığlığı. Çığlık çığlığa polis çağıran annem. Tahta parçalarını oraya buraya fırlatan bir adam. Kusan bir adam. Annem polis çağırıyor. Babam paldır küldür uzaklaşıyor.

Doğru arabaya. Araba kapısı çarpılıyor. Kontak anahtarı cırlıyor. Tekerlekler avaz avaz. Birinci vites cartlıyor. Tekerlekler çığlıklar atarak yol alıyor tepeden aşağı. Packard yok oluyor. Sesler yok oluyor. Ses yok. Görüntü yok. Uçaklar hâlâ salınıyor. Yürek hâlâ güm güm atıyor. Ses yok. Annem usul usul ağlıyor. Usulcacık ağlama.

Derken sessizlik. Derken usul usul ağlıyor. Derken evin içinde dolanıyor. Derken dolanmıyor. Derken usul usul ağlıyor. Derken susuyor. Duruyor. Derken uzaktan sesler geliyor. Otoyolun uğultusu…. (WESLEY, el arabasını bir ucundan tutup sağdan çıkmak üzere sürerken, otomobil sesleri çıkarır. ELLA ocağın başında yalnız, sucuğun pişmesini beklerken kendi kendine konuşur.) ELLA — Şimdi, biliyorum, aklına ilk gelen şey… Yoksa bir yerimi mi incittim diye korkacaksın. Gayet normal. Sanki içinde, derinlerde bir yerde bi yara oluşmuş da ondan kanıyorsun sanacaksın. Bundan daha normal bir tepki olamaz.

Ama ben, senin gerçeği bilmeni istiyorum. Gidip bir sürü yalan dolanla kulağını doldurmana katiyen izin verecek değilim. Her bir şeyin doğrusunu anlatacağım sana. Şimdi, en mühimsi, bu iş başına geldi mi, yüzmek yok. Yasak. Yoksa kan kaybından ölürsün. Suya girdiğin anda, o su kanı bööööyle çeker içinden. Akar da akar. Durdurmanın imkânı yok! (WESLEY’in kızkardeşi EMMA sağdan girer. Yaşı daha ufaktür ve sırtında yeşilli beyazlı bir 4-H forması mevcuttur. Elinde, üstüne krokiler çizilmiş birkaç tabaka karton mevcuttur. EMMA masanın üstüne koyduğu kartonları bir sıraya sokmaya çalışırken, ELLA onunla adeta normal bir konuşmayı sürdürürmüş gibi konuşur.) EMMA — Ya biri davet ederse ne olacak? Thompson’ların yeni yüzme havuzunu görsen bayılırsın. Sıcak sulu! Her tarafa mavi mavi ışıklar asmışlar, geceleri yakıyorlar. Şahane! Aynı turistik otellerdeki gibi! ELLA — (Sucuğu kızartmakla uğraşırken) Suya girmek yasak dedim, o kadar! Bu iş şakaya gelmez.

Bütün yaşamın değişiyor. Ömür boyu cahil yaşamak istemezsin herhalde. EMMA — İstemem. ELLA — İyi. O zaman kulak ver. İkinci en mühim şey, sıhhi bağlar. Her önüne gelen yerden almak yok. Hele o içine para atılan makinelerden, sakın haaa. Paketin üzerinde “sıhhi” yazar ama, gerçekten sağlık koşullarına uygun olup olmadığına bin şahit ister. Aslını söylemek gerekirse kimbilir ne pistir. Aylardır o aletin içinde duruyor. O makinelere ne şekil insanlar para atar, bilemezsin. O bozuk paralar var ya, dünyanın mikrobunu taşır. Masum görünüşlü gümüş çeyrekler. Bir yüzünde milli kurtarıcımız Washington’un yiğit profili… Gözler ileri, başlar yukarı! Bunun yanı sıra, o bağların üstüne saçtığı mikroplar! Evlerden ırak! EMMA — (Kartonları sıraya koyarken) Neden bağ diyorlar? ELLA— (Bir an durur) Ne? EMMA — Adını nerden bağ koymuşlar? ELLA — (Sucuk pişirmeyi sürdürür) Ne bileyim ben? Adını ben koymadım ya.

Biri vaktiyle bağ demiş, öyle kalmış. EMMA— Sıhhi bağ… ELLA— Öyle. EMMA — Bi enteresan, değil mi? İnsanın aklına hastane geliyor. ELLA — Doğrusu da o. Ama ne yazık ki gerçekte öyle değil. Yani, aslında hastanedeki kadar temiz olmalı ama, nerdeeee? Oysa, orana soktuğun herhangi bir şeyin tertemiz olması gerekir. EMMA — Nereme soktuğum? (ELLA, daha geride duran EMMA’ya döner, bir an durur, konuyu değiştirir.) ELLA— Elindekiler ne? EMMA — Uygulamalı konferansım için yaptığım çizimler. ELLA — Ne konferansı? EMMA — Kızartılacak tavuk nasıl parçalanır. ELLA — (Sucuğa döner) Haaa. EMMA — Gençlik kulübünde. Biliyorsun. Panayırda uygulamalı konferans vereceğim. Ta ne zaman dile getirdim ya sana. Benim tavuğun başına bir iş gelmemiştir umarım.

(EMMA buzdolabını açıp içerde tavuk arar.) ELLA — Unutmuşum gitmiş. Birkaç ay sonrasına hazırlamıyor muydun o konuşmayı? EMMA — Bu ay bulunacağını söylemiştim. Panayır, hep bu ay kurulur. Her yıl, bu ay. ELLA — Unutmuşum. EMMA — Tavuğum nerde? ELLA — (Masumane) Ne tavuğu? EMMA — Kızartılmak üzere hazırlanmış bir tavuk koymuştum buraya. Kendim kestim, kendim temizledim. Her bir şeyi tamamdı. ELLA — Orada öyle bir şey yok. Sucukla ekmekten başka bir şey yok. EMMA — Daha dün koymuştum. Anne! Yoksa sen mi aldın? ELLA — Ne diye alacakmışım? EMMA — Çorba filan yapmak için. ELLA — Kızartma tavuğundan çorba mı yapılırmış? Saçmalama. EMMA — (Buzdolabının kapısını çarparak kapar) Peki, nereye gitti? ELLA — Evin içinde bağırma! Bağıracaksan git dışarda bağır! (EMMA sinir içinde sağdan çıkar.

ELLA sucuğu ateşten alır. Kısa bir sessizlik. Derken EMMA’nın dışardan bağırdığı duyulur. ELLA tavaya iki dilim ekmek koyup yağda kızartır.)

Sam Shepard – Aç sınıfın laneti PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu