Savaş Çoban – Azınlıklar ve Dil Küreselleşme, Ulus – Devlet PDF Oku indir
Savaş Çoban – Azınlıklar ve Dil Küreselleşme, Ulus – Devlet PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Savaş Çoban – Azınlıklar ve Dil Küreselleşme, Ulus – Devlet kitabını araştırdık. Ayrıca Savaş Çoban tarafından kaleme alınan Savaş Çoban – Azınlıklar ve Dil Küreselleşme, Ulus – Devlet kitap özetinin yanı sıra, Savaş Çoban – Azınlıklar ve Dil Küreselleşme, Ulus – Devlet pdf oku, Savaş Çoban – Azınlıklar ve Dil Küreselleşme, Ulus – Devlet yandex, Savaş Çoban – Azınlıklar ve Dil Küreselleşme, Ulus – Devlet e-kitap pdf, Savaş Çoban – Azınlıklar ve Dil Küreselleşme, Ulus – Devlet PDF Drive, Savaş Çoban – Azınlıklar ve Dil Küreselleşme, Ulus – Devlet Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.
Savaş Çoban – Azınlıklar ve Dil Küreselleşme, Ulus – Devlet PDF indir Oku
Dil ve kültür tüm toplumların yaşayışının en mühim parçasıdır. Bugün dünya çapındaki bir çok dil ve kültür yokolma tehlikesiyle yüz yüzedır. Küreselleşme ve ulus-devlet anlayışları bir çok halkı ve onların dilleriyle kültürlerini tehdit etmektedir. Küreselleşme ulus-devletlerinin dil ve kültürünü tehdit ederken ulus-devlet anlayışları da kendi içindeki azınlık-ların dil ve kültürlerini tehdit etmektedir. Bu anlamda iç içe geçmiş tehditler ve olumsuzluklar birbirini izlemektedir. Yaşanan ve yaşanmakta olan tüm olumsuzlukları yenmek için tek çıkar yol, çokdilli ve çokkültürlü yapılanmaya gitmek, dil ve kültürler üzerindeki tüm baskıları ortadan kaldırmaktır. Wilhelm von Humboldt’a göre “bir toplumun dili ile, o toplumda yaşayanların düşünsel yönelimleri içinde o derece yakın bağlar mevcuttur ki, bunlardan birisine ilişkin bilgiler edinirseniz, ötekisine ilişkin sağlıklı yorumlar uygulayabilirsiniz. Çünkü dil ve düşünsel etkinlik birlikte meydana gelir, birlikte yapılanır. Toplumu dilinde görür, dilinde anlarız. Bir toplumun dili o toplumun ruhu, ruhu ise dilidir. Bu derece özdeş olan başka iki şey düşünmek gerçekten zordur diyor. Toplumların dillerini incelediğimizde onların yaşam tarzları, düşünceleri, kuvvetli ve zayıf yönleri, sanat ve müzikteki kabiliyetleri yani her şeyleri görülebilir. Dil toplumun ve onun kültürel birikiminin aynasıdır. Bu aynanın kırılması uğursuzluk getirir demek yerinde olacaktır sanırım.” [1] Her ulusun kültürü ve kültüre bağlı olan tüm nitelikleri ve yaşayış şekli onun dilini etkiler ve ona şekil verir.
Uluslar dillerine bağlı olarak varlıklarını sürdürürler. Bağımsızlık ve özgürlükleri dillerine de yansır. Özgürlüğün yitmesi dili tehli-keye sokar ve uzun süreli bir özgürlük yitimi dil ölümlerini de bununla birlikte getirir. Dil ölümü, o dili konuşan toplumun bir çok neden yüzünden (baskılar en mühim etkendir) nedenlerle artık o dili konuş(a)mama durumudur. Dil ölürken onunla birlikte onbinlerce yılın bilgi, kültür birikimini, o dile has düşünce tarzı da ölür. Dille birlikte o toplumun kültürel özellikleri de tarih sahnesinden bir daha ortaya çıkmamak üzere silinir. Küreselleşme bu noktada ciddiye alınması gerekiyor, dünyanın tüm ulusal ayrıntı kısmını ve bölgesel dengelerini değiştiren bu yeni durum bir çok toplumu derinden etkilemiştir ve etkilemeye sürecektir. Dil, yalnızca bir bildirişim sağlama aracı değildir. Dil bunun yanı sıra kendi içinde kültürel öğeler de taşır. Her dil bir zenginliktir. Bir dilin kaybolması dilbilimciler tarafından bir bitkinin kaybolmasına benzetilir. Nasıl ki bir çiçeğin kaybol-ması, onunla birlikte bir hastalığa çare olacak bir ilacın kaybolması manasına geliyorsa, bir dil kaybolduğunda o dilin bununla birlikte getirdiği kültür ve haberleşmede içerdiği sayısız farklı çözümlerde kaybolur. Her açıdan merkezileşmenin sağ-landığı şimdilerde bir dilin kaybolma tehlikesi bir bitki türünün kaybolmasından daha fazladır. Egemen dillerde yapılan eğitimin yaygınlaşmasının bununla birlikte getirdiği bu tehlikenin önüne geçilmezse, önümüzde ki yüzyıl içinde dillerin büyük çoğunluğu kaybolacaktır.[2] Bu bağlamda dünya çapındaki tüm dillerin bir zenginlik olduğu göz önüne alınarak farklı diller konuşan bütün azınlıklar, hiçbir engelle karşılaşmaksızın kendi dillerini öğretme ve yayma hakkına sahip olmalıdır.
Günümüzde tüm ulusal diller ve kültürler tehdit altındadır ve bu tehdidin adı küreselleşmedir. Dil, kültür ve iletişim kavramlarının küreselleşme karşısındaki durumları; kültürel emperyalizmin bu kavramlar üzerindeki etkileri bi hayli oldukça önemli sorundur. Ve bu sorun çözülmedikçe tüm dil ve kültürler yozlaşma tehlikesi ile yüz yüze olacaktır. Küreselleşme ve emperyalizm iki ayrı kavram değildir, “küreselleşme” emperyalizmi zararsız hatta tatlı göstermek için ona takılan yeni bir isimdir. Sermayenin dünyayı bütün-leştirme ve ulusal sınırları aşma eğiliminin bir ifadesi olarak yaşanan emperyalizm, diyalektik yasalar ikaznca düz değil sıçramalı bir gelişim seyri izlemektedir. Emperyalizmin bugün ulaştığı düzey, 1900’lerin başlarındaki düzeyle kıyaslanama-yacak boyutlarda gelişmiştir. İşbölümünün ülkeler arasılaşma düzeyi; üretici güçlerdeki muazzam gelişme; sermayenin akış hızındaki sıçramalı artış; tekelleşmenin ulaştığı düzey; ulus-ötesi şirketlerin bütçelerinin birden fazla orta düzeyli ülkeyle kıyaslanacak büyüklüklere ulaşması, dünya ticaret ve yatırım-larında tuttukları pay, sayılarında ve hacimlerindeki artış: bütün bunlar emperyalizmin bugün ulaştığı düzeyin göstergeleridir. Kapitalist üretim, giremediği sınırları birer birer yıkarak keli-menin tam anlamıyla bir dünya sistemi haline gelmiştir ve bu bağlamda “küreselleşme” bir gerçekliğe işaret etmektedir. Bunun yanında “küreselleşme” eğilimi kapitalist kesimin iddia ettiği gibi çiçeği burnunda bir olgu olmayıp, esas olarak kapitalizmin emperyalist aşamaya sıçramasıyla ortaya çıkmıştır ve emperya-lizmden bağımsız, onu geride bırakan değişik bir aşama değildir. Yeni değildir, çünkü bu gelişmeler birden ortaya çıkmamış, 20. yüzyılın başlarından beri gelişerek bugünkü durumuna ulaş-mıştır. Küreselleşme adı verilen yeni emperyalizmin yalnızca eko-nomilere değil bir çok alana saldırmakta ve zaferini perçin-lemeye çalışmaktadır. Bin senelerdır bilindiği gibi bunun en iyi yolu ulusların dil ve kültürlerini yok etmek veya etkisiz hale getirmektir. Bunun için kullanılan silah kitle iletişim araçlarıdır. Kültür kavramının özellikle üniter bir toplum kavra-mından türetilmesinden kaynaklanan sınırlamaların haricin-de kültürü küresel düzeyde ele alırken karşılaşılan diğer başlıca sorun, çoğunluk küresel karşılıklı bağımlılık olarak adlandırılan şeyin egemen imgesinin küresel ekonomide temellendirilmesinden doğar- televizyon yorumcuları tara-fından çok tutulmasına, sürekli olarak gündeme getirilmesine rağmen, “dünya gezegeni” gibi kendine hizmet eden “küresel köy” düşüncesi de açılımsız, dahası yanıltıcı bir karşı koyma olarak önümüzde duruyor.
[3] Schiller’e göre kültürel emperyalizm; bir toplumun modern dünya sistemi içine çekilmesi maksadıyla onun hakim toplumsal katmanının, dünya sisteminin tahakküm merkezinde geçerli değer ve yapılara uygun hale getirilmek, hatta bunlara güç katmak üzere kendi toplumsal kurumlarını şekilllendirmesi için cezbedildiği, baskı altına alındığı, zorlandığı, arada bir rüşvetle görülmektedirıldıği bir zamanler toplamıdır.[4] Kültür ithaline olan bireysel tepkiler ne kadar değişiklik gösterirse göstersin, tahakküm, bir kültürün ‘özerkliği’ –kabaca ifade edilecek olursa, bir kültürün kendi ışığında gelişme hakkı- dış güçler tarafından tehdit altında tutulduğu zaman gerçekleşiyor demektir. Yerli kültürlerin yabancı bir kültür tarafında ‘boğulduğu’ iddiasıyla kültürel emperyalizmi eleştir-enlerin görüşlerinde gizli olan, kültürün bu ‘bütünsel’ anla-mıdır. [5] Çoğu ulus devlet (ve tabi ki azınlık gruplarının çoğu) gü-nümüzde kendilerine özgü kültürlerini nesneleştirmeye çalışı-yor; kültürün ne olduğuna ilişkin (antropolojiye ait olanları da dahil olmak üzere) Batılı (ABD ve Avrupa Kıtası ülkelerinden sözediliyor) tanımlar ithal ediyorlar, nesneleştirilmiş kültürlerini yönetmek için Batılı teknik rutinleri ithal ediyorlar; ekonomik açıdan mühim olan turizm ticaretini ele geçirmek için ‘kültürel öz-imleri’ni uluslar arası düzeyde tanıtıyorlar; kısacası herkes (kendi) kültürünü (kendi) müzesine koymak istiyor Bütün bunlar modernliğin yalnızca dünyayı istila etmekle yetinmeyip, nesneleştirilmiş kültür, sözde olaylar ve gösterilerden bir araya gelen ‘postmodern’ bir küresel toplumun öncülüğünü de yaptığını göstermektedir.[6] Günümüzde küresel kültür akımlarının yoğunluğu ve hızı, dünyayı aynı anda kültürel bütünleşme ve çözülme süreçlerinin meydana geldiği tek bir alana dönüşmektedir. Çünkü küreselleşme; ekonomik sosyal, kültürel oluşumların ve bunların sonuçlarının ulusal sınırları aşarak dünya geneline yayılmasıdır. Küreselleş-menin enerjikleri, böylece, kültürlerarası iletişimin koşulları olmakta, bu kültürlere ait bireylerde değişik ilgi, bilgi, yönelim, tutum ve davranış değişikleri yaratmakta, yerel-geleneksel ve ulusal kültürleri uluslar arası etkileşime açık hale getirmek-tedir.[7] Yukarıda tatlı ve iyi niyetli bir şeymiş gibi anlaşılma yanılgısına düşülebilecek biçimde verilen küreselleşmenin amacı tüm toplumları birbirlerine yakınlaştırmak değil aynılaştırmak ve “üstün” Anglo-Amerikan kültürüne bağımlı hale getirmektir. Bu çaba iletişim araçlarının tümünde kendini göstermekte ve giderek sinsice yaygınlaşarak tüm kültürleri ve dilleri tehdit etmektedir. Kitle iletişim araçları, kültürel emperyalizmi gerçekleş-tirme Anglo-Amerikan kültürünün hizmetindedir ve onu hakim kılmak için dünyanın her yanında propagandasını sürdürme-sindeki en mühim aygıttır. İnsanlık macerası uzun zaman arada bir birbirinden hemen hemen tümüyle habersiz olan ayrı dünyalarda sürdü. Bu durum, göreli olarak yakın bir tarihte, insanlar kendilerini, iletişim, iletim, yayım ve yeniden yayımlama araçlarındaki muhteşem gelişme aracılığıyla sıkı sıkıya yaklaşmış bulana dek sürdü.[8] Kitle iletişim araçlarıyla toplum içinde karşılıklı etki-leşim mevcuttur. Kitle iletişim araçları, haberleriyle, yorumlarıyla toplumu yönlendirme gücüne sahiptir. Kitle iletişim araçlarının işlevleri, diğer bir ifadeyle, topluma yönelik etkileri başlıca üç grupta toplanabilir.
Bunlarda birincisi topluma bilgi/haber ilet-mektir. İkincisi toplumdaki birtakım çatışmalarda taraf olmak-tır. Üçüncüsü toplumdaki çatışmalar karşısında, uzlaştırıcı, yatıştırıcı yönde tavır almaktır. Kitle iletişim araçlarının bu işlevleri, bireylerin bilişsel, duygusal gelişimlerine katkıda bulunabileceği gibi, kamuoyunda birtakım yeni tutumların oluşmasına veya mevcut tutumların değişmesine de mühim katkıda bulunabilir.[9] Batıdan program ithali uluslar arası bir sorun halini aldığinde UNESCO, TV haberleri ve eğlencesinin yalnızca gelişmiş ülkelerden az gelişmiş ülkelere doğru aktarıldığını ortaya koyan komisyon raporunu hazırladı. Bu tek yönlü dengesiz haber akışının yerel kültürleri zayıflattığını iddia eden bazı medya eleştirmenleri buna medya ve kültür emperyalizmi veya kültür hegemonyası adını vermişlerdir. UNESCO uluslar arası habe akışı ile ilgili en az beş değişik rapor hazırlamıştır. McQuail ve Mavlana bu hususta iki çalışma yapmıştı. Mattelart, Schiller ve Wells ise Amerikan televizyonunun çok kuvvetli olduğunu, hem bireyleri hem kültürleri değiştirebileceğini söylemişlerdir.[10]
Savaş Çoban – Azınlıklar ve Dil Küreselleşme, Ulus – Devlet PDF indir Tıklayın