PDF

Sevan Nişanyan – Yanlış Cumhuriyet PDF Oku indir

Sevan Nişanyan – Yanlış Cumhuriyet PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Sevan Nişanyan – Yanlış Cumhuriyet kitabını araştırdık. Ayrıca Sevan Nişanyan tarafından kaleme alınan Sevan Nişanyan – Yanlış Cumhuriyet kitap özetinin yanı sıra, Sevan Nişanyan – Yanlış Cumhuriyet pdf oku, Sevan Nişanyan – Yanlış Cumhuriyet yandex, Sevan Nişanyan – Yanlış Cumhuriyet e-kitap pdf, Sevan Nişanyan – Yanlış Cumhuriyet PDF Drive, Sevan Nişanyan – Yanlış Cumhuriyet Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Sevan Nişanyan – Yanlış Cumhuriyet PDF indir Oku

2008’den Bakış Bu kitabı 1993-94’te yazmış, fakat bazı düşüncelerle yayımlamaktan vazgeçmiştim. Aradan geçen senelerın kitaba güncelliğinden fazla şey kaybettirmediğini düşünüyorum. Bazı değinmeler, bazı vurgular bugün için biraz eskimiş olabilir. Lakin Türkiye’nin düşünce ufkunu kısıtlayan büyük tabu, en ufak değişikliğe uğramadan bugün de hayatiyetini sürdürmektedir. Bu tabu sorgulanmadan her türlü siyasi çıkış çabasının beyhude olduğunu, 15 yıl önce olduğu gibi bugün de düşünmeye sürdürmekteum. 2008’den geriye baktığımda Türk siyasi yaşamını etkileyen iki mühim değişim dikkatimi çekiyor. Bunların birincisi, Kemalist düşüncenin “sol” ve “ilerici” kisvelerini tamamen terkederek, toplumsal değişimlerden kuşku duyan, milliyetçi, otoriter, askerci, Batı düşmanı bir tepki ideolojisine dönüşmesidir. Cumhuriyetin kurucu ideolojisinin bu niteliklerini, “ulusalcılığın”, kızılelma koalisyonlarının halen gündemde olmadığı bir zamanda yeterli netlikte teşhis ve ifade etmiş olduğumu düşünüyorum. Ama o senelerda nisbeten yeni olan bu teşhisleri anlatmak için harcamış olduğum çaba bugün için kitaba “eski” bir tad veriyor. Bugün olsa, artık harcıalem olan bazı gözlemleri daha kısa, daha net belirtip geçerdim. İkinci değişim, Türkiye’de uygar yaşama yönelik potansiyel tehdidin yönü hususundadır. Küresel dünyanın ve özgürlükçü demokrasinin – seçeneklere oranla – başlıca temsilcisi olarak İslami kökenli bir siyasi hareketin ortaya çıkması, Türkiye’de 2000’li senelerın büyük sürprizi olmuştur. Bu gelişmeyi 1990’larda öngöremezdim; öngörmemişim. Kitapta mesela 18. soruya veya Sonsöz’ün son paragraflarına egemen olan karamsar hava, kısmen bu öngörüsüzlüğün yansımasıdır.

Bugün yazsaydım, mutlaka daha değişik bir biçimde ifade ederdim. Kitabın en fazla eskiyen yönü şüphesiz kaynakçadır. Son senelerda Türkiye’de cumhuriyetin kuruluş senelerına ilişkin son derece enteresan araştırma ve değerlendirmeler yayımlandı. İnternetin gelişi, bilgi kaynaklarına ulaşımda 15 yıl önce hayal bile edilemeyecek rahatlıklar sağladı. Bunların eksikliği kaynakçada kendini açıkça belli etmektedir. Kitabı yayıma hazırlamak için yeniden ele aldığımda, önce dipnotlarını ve kaynakçayı revize etmekle işe başladım. Lakin çalışma ilerledikçe farkettim ki revizyon, tahmin ettiğimden fazla daha kapsamlı olmak zorundadır. Kaynakların esaslı bir biçimde yenilenmesi ise, ister istemez ana metnin yeni malzemeyle zenginleştirilmesini, bundan dolayı bazı vurguların değişmesini, yer yer argüman zincirlerinin yeniden kurulmasını gerektirecektir. İki-üç ay kadar boğuştuktan sonra bu çabadan vazgeçtim. Kitabı, ufak tefek düzeltmeler dışında, 1994’te bıraktığım şekiliyle yayımlamaya karar verdim. Kaynakçaya, o günden sonra yayımlanmış olan hiçbir şey eklemedim. Hatta etimoloji çalışmalarımın bir tür başlangıç noktasını oluşturan ve bugün geldiğim noktada bana artık pek naiv gelen 22. soruya bile dokunmadım. Hatası ve eksiğiyle ürün budur; bu şekiliyle de sanırım ki bir katkısı olabilir. Kitabı yayımlamaktan bazı düşüncelerle vazgeçtiğime değinmiştim.

1994’ü izleyen senelerda, doğrudan siyasi nitelikte olan konulardan uzak durmaya çalıştım. Ulusal ideolojinin temelindeki problemlere yönelik eleştirel ilgimi hiç kaybetmedim. Ama bunu, turizm ve etimoloji gibi, siyasi konularla doğrudan alakası gösterilemeyecek alanlara yöneltmeyi tercih ettim. Hrant Dink’in katli benim için dönüm noktasıydı. Türkiye’in toplumsal yaşamını kargit gide artan büyük gölge ile yüzleşmenin, bir kişisel tercih veya temayül meselesi değil, can alıcı bir yurttaşlık görevi olduğunu 19 Ocak 2007’den sonra daha iyi idrak etme imkânını buldum. Metni fotokopi olarak okuma lütfunu gösteren aklı selim sahibi bir çok insan da beni bu hususta teşvik ettiler. 2007-08 kışında Genç Siviller grubunda ve İstanbul Bilgi Üniversitesinde konuya ilişkin verdiğim dizi konferanslar, kitabımı kamuya sunma zamanının geldiğine beni ikna etti. Yakın tarihimiz ve siyasi yaşamımız hususunda okurun zihninde ufak da olsa birkaç soru uyandırabilirsem kendimi başarılı sayacağım. Sevan Nişanyan Şirince, Nisan 2008 Önsöz Bu kitapta, yetmiş yılı aşkın bir süreden beri Türkiye’de pek popüler olmayan bazı görüşleri savunmaya çalıştım. Geriye baktığımda, beni bu çalışmaya sevk eden başlıca üç hareket noktası buluyorum. Hepimiz, Osmanlı imparatorluğunun son yüz yılını bir gerileme ve çöküş dönemi olarak tanımlayan bir düşünce ikliminde yetiştik. Yıllar içinde Anadolu’yu gezmek ve tanımak fırsatını buldukça, bu modelin yetersizliğiyle sıra sıra yüzleşmek zorunda kaldım. Cumhuriyetten önceki yüz yıl, gerçekte Türkiye’nin taşrasına, hiç yabana atılmayacak bir kalkınma ve ilerleme çağı olarak yansımıştı. Dönemin mimarisinden, günlük yaşama ait nesnelerinden, kurumlardan ve anılardan bugüne kalanlar, belirgin bir yükselme ve iyimserlik dönemine işaret etmekteydiler. Cumhuriyetin ilk yirmi-otuz yılı ise, taşraya ekonomik ve kültürel bir duraklamadan, hatta çöküş ve çözülüşten başka bir şey getirmemişti.

Önce belirsiz bir kuşku olarak filizlenen bu gözlem, zamanla zihnimde kesinlik kazandı. Türkiye’nin 1950’den bu yana yaşadığı fırtınalı gelişmede aksak ve yanlış olan bazı yönlerin kaynağını, ne 1950 ardından, ne 1914 öncesinde, fakat ikisi içindeki karanlık zamanda aramak gerektiğini düşünmeye başladım. Araştırmamı yönlendiren ikinci unsur, son senelerda git gide artan İslamî radikalizme karşı, kendini laik düşüncenin temsilcisi sayan kesimin sergilediği olağanüstü sığlık ve saldırganlık oldu. “Atatürkçü düşüncenin” çağdaş sözcülerini izledikçe, bende, bu zihniyetin ardındaki düşünsel temelin pek sağlam olamayacağı kuşkusu pekişti. topluma ne derece fayda sağladığına ilişkin ciddi kuşkularım var; ve bu kuşkuları bu sayfalarda ifade etmekten çekinmedim. Çalışmama yön veren temel düşünsel çerçeveyi 17. soruda özetlemeye çalıştım. 17. sorunun cevabı bir bakıma bu kitapta anlatılmaya çalışılan bakış açısının hülasası olarak okunabilir. * Kitap, Kemalist düşüncenin ana dayanak noktaları içinde bulunduklarına inandığım 50 kadar tez etrafında kuruludur. Yıllardır tekrarlana tekrarlana, sorgulanamayacak birer gerçek görünümüne bürünen bu önermelerin her biri üzerinde objektif bir gözle biraz durup düşünmeyi denedim. Kemalist cumhuriyet olgusu ile ilgili eksiksiz bir değerlendirme yapmış olma iddiasında değilim. Kitabın kapsamı son derece basit ve basit olduğu kadar mütevazıdır: Cumhuriyetin kuruluşu ve kurucusu lehine ileri sürülen bir dizi önermeyi eleştirel bir analize tabi tutmak! Dolayısıyla, her soru başlığı altında, yalnızca o sorunun konusu olan önermeyi ilgilendiren mantıksal ve olgusal delillere yer vermeye özen gösterdim. Misal verilecek olursa “Kemalist rejim demokrasi miydi?” sorusuna yanıt ararken, a. Demokrasi ne demektir? b.

Kemalist rejimin olguları nelerdir? c. Biri birine uyar mı? sorularından başka bir konuya değinmeye gerek duymadım. “İrticaa prim mi versindi?” yahut “Demokrasi uğruna vatanı feda mı etsindi?” gibi itirazlar, muhakkak ki çok enteresan olmakla birlikte, burada sözü edilen konu ile herhangi bir mantıksal ilişkiye sahip olmadıkları için, ilgi alanımın dışında kaldılar. Çok defa sorulara kesin bir yanıt aramaktan çok, muhalif tezi mantıkî bir tutarlık çerçevesinde ifade etmekle yetindim. Acaba Dünya Harbi sonunda Batılı devletlerin amacı gerçekten Türkiye’yi işgal etmek miydi? Acaba Cumhuriyetin kurucuları son devir Osmanlı elitine oranla daha Batılı bir zihniyetin temsilcileri miydiler? Acaba harf devrimi Türkiye’de okuryazarlığın gelişmesine bir katkıda bulunmuş mudur? Bu sorulara verdiğim yanıtlar, kategorik bir “hayır” değildir. Sadece “hayır” tezini destekleyici nitelikte ciddi ve inanılır birtakım deliller olduğu ve Kemalist literatürde bu kuşkuları giderici yeterli bir ispata rastlanamadığı ifade edilmiştir. Tek tip düşüncenin egemen olduğu bir ortamda, bunun da yararlı bir çaba bulunacağını düşünüyorum. Yerleşik yargıların ne derece zayıf, ispatsız, afaki, üzerinde cidden düşünülmemiş şeyler olduklarını göstermek, “acaba gerçekten doğru mu?” kuşkusunu uyandırmak da, daha kapsamlı bir çalışmanın ön adımları olarak, büsbütün faydasız olmayabilirler. Araştırmam esnasında karşı karşıya geldiğım ve yanıt verme zorunluluğunu hissettiğim soruların her birini etraflıca ve eksiksiz bir biçimde incelemek, gerek vakit gerek imkân olarak beni çok aşacaktı. Türkiye’de tarih konularını araştırmak kolay değildir; hele asıl mesleği akademik tarihçilik olmayan ve bu işe ayırabileceği olanaklar kısıtlı olan biri için hemen hemen imkânsızdır. Kitabın doğal akışı içinde “keşki araştırabilseydim” dediğim konular, birkaç düzine doktora tezi konusu oluşturabilecek niteliktedir. Eğer bu kitabın vereceği ilhamla – yahut doğuracağı infialle – bu konulardan bir-ikisini etraflıca araştırmaya girişenler olursa kendimi mutlu sayacağım. Ağustos 1918’de Mustafa Kemal’in Suriye cephesine atanmasıyla Suriye yenilgisi içinde siyasi bir bağlantı var mıdır? 1918 sonu ile 1919 Mayısı içinde İngilizlerin Türkiye’ye karşı izledikleri yumuşak politikanın gerekçeleri nedir? İslamcı-muhafazakâr kesim Milli Mücadeleyi ne ölçüde desteklemiş ve hangi etapta TBMM rejimi aleyhine dönmüştür? Türk toplumsal elitinin “Batı” ile iletişim olanakları 1923’ten sonra artmış yahut azalmış mıdır? Gazi’nin heykel tutkusu Bolşevik rejim modelinden ne ölçüde ve nasıl etkilenmiştir? Mussolini rejiminin hukuki ve siyasi evrimi CHP yönetimine ne biçimde yansımıştır? 1930’larda Recep Peker’in yükseliş ve düşüşünün gerçek nedenleri nelerdir? 1933’ten sonra İngiltere ile askeri-ekonomik yakınlaşmanın Türk iç ve dış siyasetine etkileri nelerdir? Türkçü-Turancı kesimin rejim içindeki ağırlığı 1930’dan sonra gerçekten artmış mıdır? Atatürk’ün 1929-30 zamanındaki uzun suskunluğu neye atfedilebilir? Türkiye’den bir çok alanda daha geri oldukları bir devirde komşu Balkan devletleri meşruti-liberal bir siyasi düzeni nasıl yürütebilmişlerdir? Bu kitapta yalnızca yüzeysel ve kısmen spekülatif bir biçimde değinebildiğim bu ve benzeri konuların her biri, oldukça önemli akademik araştırmanın hareket noktasını oluşturabilir. Kemalist Cumhuriyetin, şüphesiz, bu kitapta ele alınanlardan başka bir çok olumlu hizmeti ve bir çok haklı gerekçeleri olabilir: hiçbir büyük tarih olayının büsbütün olumlu veya olumsuz sayılamayacağının bilincindeyim. Lakin Kemalizm lehine ileri sürülebilecek tezleri aramak ve ön plana çıkarmak endişesı, bu mütevazı kitabın kendine seçtiği hedefler içinde yer almadı.

Piyasada, bu görevi üstlenen sayısız araştırma mevcuttur. Kemalist devrimin burada değinilmemiş olan başka hizmet ve gerekçelerini tespit etmek isteyenler, bu kıymetli eserlere başvurabilirler. Sevan Nişanyan Şirince, Haziran 1994

Sevan Nişanyan – Yanlış Cumhuriyet PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu