PDF

Sigmund Freud – Dinin Kökenleri PDF Oku indir

Sigmund Freud – Dinin Kökenleri PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Sigmund Freud – Dinin Kökenleri kitabını araştırdık. Ayrıca Sigmund Freud tarafından kaleme alınan Sigmund Freud – Dinin Kökenleri kitap özetinin yanı sıra, Sigmund Freud – Dinin Kökenleri pdf oku, Sigmund Freud – Dinin Kökenleri yandex, Sigmund Freud – Dinin Kökenleri e-kitap pdf, Sigmund Freud – Dinin Kökenleri PDF Drive, Sigmund Freud – Dinin Kökenleri Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Sigmund Freud – Dinin Kökenleri PDF indir Oku

Freud, önsözünde bu makaleleri yazma hususundaki ilk özendirici unsurun Wundt ve Jung’un çalışmalan olduğunu dile getiriyor. Aslını söylemek gerekirse sosyal antropolojiye duyduğu ilginin çok daha ileri düzeyde olduğuna kuşku yok. Fliess yazışmasında (1950a) arkeoloji ve tarih öncesi incelemelerine yönelik uzun süreli ilgisinin yani sıra, antropolojik konulara ve psikanalizin bu noktalara tuttuğu ışığa ilişkin bir dizi özel gönderme söz konusudur. Misal verilecek olursa N Taslağında (31 Mayıs 1897) “ensest korkusunu” tartışırken, uygarlığın gelişimiyle içgüdülerin baskı altına alınması içindeki ilişkiye’ değinir; bu, “‘Uygar’ Cinsel Ahlak” (1908d) başlıklı makalesinde (ÖFD., 12) ve çok ardından Uygarlık ve Hoşnutsuzlukları’nda. (1930a, ÖFD., 12) tekrar ve daha ayrıntılı ele aldığı bir konudur. Yine 78 nolu mektubunda (12 Aralık 1897) şöyle yazıyor: “iç-ruhsal [endophysic] mitlerin’ neler olduğunu düşünebiliyor musun? Ruhsal çabalarımın en son ürünü. Kişinin kendi ruhsal aygıtını belli belirsiz algılaması, doğal olarak dışarıya ve tipik olarak da geleceğe ve bunun da ötesindeki dünyaya yansıtılan düşünce yanılsamalarını kamçılıyor. Ölümsüzlük, intikam, ölümden sonraki yaşam: bütün bunlar, kendi ruhumuzun yansımaları… psiko-mitoloji.” Ve 144 nolu mektupta (4 Temmuz 1901): “İngilizlerin, Girit’teki (Knossos) eski bir saray kazısında gerçek Minos labirenti olduğunu dile getirdikleri bir şey ortaya koyduklarını okudun mu? Öyle gözüküyor ki Zeus ilk etapta bir boğaymış. Perslilerin yüceltmesinden önce bizim Tannmıza da bir boğa olarak tapılmış gibi gözüküyor. Bu da halen yazıya dökülemeyecek olan her türden düşünceyi besliyor.” En son, Rüyaların Yorumu’mm (1900a, ÖFD., 4-5) ilk basımındaki bir dipnotta monarşinin, aile babasının toplumsal konumundan ortaya çıktığını ima ettiğini belirtmekte yarar var.

Ama Freud’un sosyal antropolojiye katkısındaki temel öğeler ilk kez bu çalışmada, özellikle de dördüncü denemede ortaya çıkmakta; bu deneme, ilkel kabile ve ilk babayı öldürme hipotezini içermekte ve sonraki toplumsal ve kültürel kurumlann hemen tamamının kökenini bunlara bağlayan teorisinin ayrıntı kısmını vermektedir. Freud’un kendisi de hem içeriği hem de şekili yönünden bu son denemeye çok büyük bir değer veriyordu. Çevirmenine, olabileceken 1921’de, bunu yazılı en iyi eseri olarak değerlendirdiğini söylemiştir. Gerçekten de kitap yaşamında onun için gözde eseri olarak kalmış ve sürekli olarak hatırlamıştır. 1929’da şunları yazan Thomas Mann da Freud’un bu görüşüne katılmaktadır: “Sigmund Freud’un cesur ve devrimci katkılarından beni en fazla hangisinin etkilediği ve adi anıldığında hangi edebi çalışmasının aklıma geldiği sorulacak olursa, cevabım tereddütsüz Totem ve Tabu olacaktır … Bunun, Freud’un en yetkin sanatçı kabiliyetine sahip ürünlerinden birisi olduğuna kuşku yok; hem tasarımı hem de edebi tarzı yönünden en güzel edebi deneme emsallariyle kıyaslanabilir edebi bir şaheserdir.” Bu denemelerin yazılış süreci hususunda epeyce bilgi sahibiyiz; bunun ayrıntı kısmı Jones’un Freud biyografisinin (1955) ikinci cildinde bulunabilir. Freud, çalışmanın çalışmalarına, özellikle de konuya ilişkin çok sayıda kaynağı okumaya ta 1910’larda başlıyor. Denemeler bir ciltte toplanıncaya kadar kullanmasa da, “Totem ve Tabu” başlığını ta Ağustos 1911’ de düşündüğü açıktır. İlk deneme 1912 Ocak ortalarında bitmiş, izleyen Mart ayında Imago’da yayımlanmış ve kısmen özetlenerek, kısa bir süre sonra Viyana’daki haftalık dergi Pan’An (11 ve 18 Nisan 1912) ve Neues Wiener Journal adlı günlük bir ga-zetede (18 Nisan) yayımlanmıştır. İkinci deneme 15 Mayıs 1912 tarihinde Viyana Psikanaliz Demeği toplantısında üç saat süren bir konuşmada sunulmuştur. Üçüncü ve dördüncü denemelerse aynı demeğin sırasıyla 15 Ocak ve 4 Haziran 1913 tarihlerindeki toplantılarında sunulmuştur. ÖNSÖZ AşağidakI dört deneme ilk önce benim yönetimim altında yayına giren Imago dergisinin ilk iki sayısında (elinizdeki kitabın başlığıyla) yayımlanmıştır. Bu denemeler, psikanalitik bakış a-çısmı ve eldeki verilerin ı sosyal psikolojinin bazı çözülmemiş poblemlerina uygulamaya yönelik ilk girişimlerime karşılık gelir. Bunlar, öte yandan analitik olmayan psikolojinin hipotezlerini ve çalışma metotlarıni aynı amaçla kullanan Wilhelm Wundt’un kapsamlı çalışmasına, öte yandan da tersine bireysel psikolojinin poblemlerinı sosyal psikolojiden elde edilen malzemenin yardımıyla çözmeye çalışan Zürih psikanaliz ekolünün yazılarına yöntembilimsel [metodolojik] bir zıtlık oluşturur. (Bkz.

Jung, 1912 ve 1913.) Kendi denemelerimi yazma hususunda ilk teşvik unsurunu bu iki kaynaktan aldığımı rahatlıkla itiraf edebilirim. Bu çalışmaların noksanlıklerinin tam anlamıyla bilincindeyim. Öncü çalışmanın tipik özelliği olan noksanlıkleri belirtmeme gerek yok; fakat diğerleri bir açıklamaya ihtiyaç duyuyor. Elinizdeki dört deneme, bi hayli geniş bir eğitimli okur kitlesinin ilgisini kamçılamayı planlıyor, ama aslında psikanalizin temel yapısına yabancı olmayan birkaç kişi dışında anlaşılıp takdir edilmesi çok zordur. Bu denemeler, öte yandan sosyal antropoloji, filoloji ve folklor gibi konularda inceleme yapan insanlarla, öte yandan psikanalistler içindeki boşluğa köprü olmayı amaçlamaktadır. Ama her bir tarafa, eksik olduğu şeyi (birinin yeni psikolojik teknik hususunda yeterli bilgiler almasını, veya diğerinin ele alınmayı bekleyen malzemeyi yeterince kavramasını) sağlayamaz. Bu nedenle her iki tarafın da ilgisini çekmekle ve tarafları, aralarındaki işbirliğinin araştırma yönünden mutlaka yararlı bulunacağına inandırmakla yetinmek gerekiyor. Kitabın başlığını oluşturan iki ana temanın —Totem ve Tabuların — aynı biçimde ele alınmadığı görülecektir. Tabuların analizi, sorunun çözümüne yönelik kesin ve kapsamlı bir girişim olarak ortaya konmuştur. Totemizm incelemesi ise “burada psikanalizin totem sorununun açıklanmasına şuan için yapabileceği katkılara” değinmekten öte geçemez. Bu fark, tabuların aramızda hâlâ yaşıyor olması gerçeğiyle alakalıdir. Negatif şekiliyle ifade edilmelerine ve başka bir konuya yönelik olmalarına karşın bunlar, ruhsal yapılarıyla Kant’ın zorlanımh tarzda işleyen ve bilinçli her türlü güdüyü reddeden “kategorik zo-runluluklar”ından farklı değildir. Tersine totemizm, çağdaş duygularımıza yabancı bir şeydir, uzun zaman önce terk edilen ve yerine yenileri konan dini-toplumsal bir kurumdur. Totemizmden geriye, bugünün uygar halklarının dinlerindeki, gelenek ve göreneklerindeki çok ufak izler kalmıştır ve bugün bile egemen olduğu ırklar içinde bile kapsamlı değişmelere tabidir.

insanlık tarihindeki toplumsal ve teknolojik gelişmeler totemi tabulardan çok daha yüksek etkilemiştir. Bu ciltte, çocukluktaki kalıntılarına —çocukların gelişim seyrinde yaşanan ipuçlarına— dayanarak totemizmin özgün [ilk] anlamını çıkarmaya çalışacağız. Totemlerle tabular içindeki yakın ilişki, bu sayfalarda sunulan hipotez ışığında ileri bir adım daha atmamızı sağlar; sonuçta bu hipotez çok imkansız bir görünüm kazanacak olursa bu, yeniden kurulması [tasarlanması] o kadar zor olan gerçekliğe şu yahut bu ölçüde yaklaşmadığı manasına gelmez. ROMA, Eylül 1913 İBRANİCE ÇEVİRİSİNE ÖNSÖZ Bu kItabi [İbrani’ce çevirisini] okuyan hiçbir okur kendini, kutsal yazı dilini bilmeyen, atalarının dinine —ve diğer bütün dinlere— yabancılaşan ve milliyetçi idealleri paylaşamayan, ama öte yandan da kendi halkını asla inkar etmeyen, temel doğasında bir Yahudi olduğunu hisseden ve bu doğayı değiştirmek gibi bir arzusu bulunmayan yazarın duygusal konumuna koyamaz. “Halkının bütün bu ortak ayrıntı kısmını terk ettiğin için, sende Yahudilikten geriye kalan ne?” diye sorulacak olursa, şöyle yanıt veririm: “Çok şey, belki de özü.” Bu özü açıkça dile getiremem; ama bilimsel kafanın bir gün bu öze de ulaşacağına kuşku yok. Dolayısıyla kitaplarımdan birisinin —dahası, dinin kökenlerini inceleyen, ama Yahudi bakış açısını benimsemeyen ve Yahudiliğe istisna tanımayan bir kitabımın— İbrani’ce diline çevrilmesi ve bu tarihsel dilin yaşayan dil olduğu okurlara ulaştırılması benim için bi hayli özel bir deneyimdir. Bunun yanı sıra önyargısız bilimin yeni Yahudilik ruhuna yabancı kalamayacağı inancına okurların da katılacağını ümit ediyorum. VİYANA, Aralık 1930

Sigmund Freud – Dinin Kökenleri PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu