PDF

Stendhal – İtalya Hikayeleri (‘Öyküleri’) PDF Oku indir

Stendhal – İtalya Hikayeleri (‘Öyküleri’) PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Stendhal – İtalya Hikayeleri (‘Öyküleri’) kitabını araştırdık. Ayrıca Stendhal tarafından kaleme alınan Stendhal – İtalya Hikayeleri (‘Öyküleri’) kitap özetinin yanı sıra, Stendhal – İtalya Hikayeleri (‘Öyküleri’) pdf oku, Stendhal – İtalya Hikayeleri (‘Öyküleri’) yandex, Stendhal – İtalya Hikayeleri (‘Öyküleri’) e-kitap pdf, Stendhal – İtalya Hikayeleri (‘Öyküleri’) PDF Drive, Stendhal – İtalya Hikayeleri (‘Öyküleri’) Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Stendhal – İtalya Hikayeleri (‘Öyküleri’) PDF indir Oku

Bu öykü, 1 Mart 1837’de, Revue des Deux Mondes’da yayımlanmıştır. Stendhal’in, XVI. yüzyıl İtalyasıüzerine yazdığı öykülerden ilki budur. Yazarın, o sanat, aşk ve güç çağına karşı, özel bir ilgi duyduğu bilinmektedir. O çağla bütünleşmek için hiçbir şeyi ihmal etmez; tarihselolaylara meraklı, kendi deyişiyle bilgiçlik taslayan bir adam olarak boş zamanlarını, Paul Louis Courier gibi, yarımadanın sahaf dükkânlarında ve kitaplıklarda dolaşmakla geçirirdi. Bu yolla, Civitavecchia’ya konsolos olarak gider gitmez, kendisine pek pahalıya mal olan, fakat hiç beklemediği bir nimet ele geçirmişti. Bu, XVI. ve XVII. yüzyıldan kalma, sararmış, toz, toprak içinde pek çoğu Roma ve Napolihalkdiliyle yazılmış,bir deste elyazmasıdır. Romano Colombo tarafından Millet Kitaplığı’na konulan bu elyazmaları altı yıldan beri orada bulunmaktadır. Stendhal, bir çok mektubunda, özellikle kitapçı Levasseur’e yazdığı 11 Kasım 1832, M. di Fiore’ye yazdığı 21 Mart 1834 ve Sainte Beuve’e yazdığı 21 Aralık 1834 tarihli mektuplarda, bu elyazmalarından kıvançla söz eder.O, bu tür öyküleri Rönesans İtalyasının tarihine yararlı nitelikte görüyordu. Diderot’nun, genel bir düşüncesini belirli bir çağa -belki de bilmeden- uyguladığı ve “Sanat Felsefesi” adını verdiği eserinde, Taine’e yol hazırlayarak XVI. yüzyıl İtalyasının sert geleneklerini, Rafaello’nun ve Michel Ange’ın başyapıtlarına etkili görmekte ve “bu başyapıtların akademilerle veokullarla yeniden var edilebileceğine budalalar gibi inanılıyor” demektedir.

Stendhal, yeniden “dördüncü katta yaşayan bir çaresiz” durumuna geldiği zaman, bu elyazmalarını “hiç değiştirmeden çevirmeye”karar veriyor. Sadece, eserine vereceği adda da kararsızdır. Çok sevdiği, Tallemonte des Reaux’yu anmak için bu kitaba, Roma Kıssalarıadını vermeyi düşünüyorsa da kıssa sözcüğünün bu kadar acıklı yazılara yakışmayacağı gerçeğini de kabul ediyor. Sonunda İtalya Öyküleri adı ağır basıyor. Serüveni Stendhal’i ilgilendiren Vittoria (yahut Virginia) Accoramboni, gerçekten üstün nitelikli bir kadındı. Şairdi, şiirlerini Virginia N. imzasıyla derlemişti ki bunlar içinde, kocasının katillerine karşı yazdığı bir Lamenta da (yakınma) mevcuttur. Stendhal’in anlattığı bu öykülerde, şüphesiz bilinçli bir yavanlık görülüyor. Stendhal, George Sand’ın anlatımına zıt bir anlatım tercih ederek yalnızca hadiseleri anlatmak istemiştir. Sadece, bu sert olguculuğun, çağların en renklisi ve en canlısı olan bir çağın renklerini ve yaşamını betimlemekten bir araya gelen kimliğiyle bir çelişki oluşturup oluşturmadığı sorusu yerinde olur. Stendhal’in, bu öyküleri çevirir veya düzenlerken nasıl bir düşünce içinde olduğunu gösteren dikkate değer bir nokta Napoléon’la Sisto Quinto içinde var olduğunu dile getirdiği “Göze çarpan ilişkiler” ile ilgiliki notudur. Taine, bu tür ispatların kapsamını genişletmiştir. Onun Napoléonu Devrim Fransasına getirilmiş İtalyan Rönesans çağından kalma, Stendhalvari bir kişiliktir. Gerek kendi adıma, gerek okuyucu adına üzülerek dile getiriyorum ki bu bir roman değil, 1585 senesinin aralığında Padova’da yazılmış,gerçek bir öykünün tam çevirisidir. Bundan birkaç yıl önce Mantova’da olduğum sırada,keseme uygun eboşlar ve ufak tablolar arıyor; ama 1600 senesinden önceki ressamların yapıtlarınıistiyordum; Floransa’nın, 1530 senesinde alınması üzerine büyük birtehlikeyedüşmüş olan İtalyan özgünlüğü, o sıralarda tümüyle sönmüştü.

Çok zengin ve çok cimri, yaşlı bir soylu, tablo yerine bana, zamanla sararmış birtakım eski elyazmalarını, çok pahalıya satmak istedi; bunları gözden geçirmek için izin istedim; kabul etti ve yazıları satın almazsam okuyacağım meraklı öyküleri belleğimde saklamamak yönünden dürüstlüğüme güvendiğini ekledi. Bundan iki üç yüzyıl önce, içine çok acıklı serüvenler, düellolara davet ve meydan okuma mektupları, soylu komşular içinde alıp verilmiş barışma mektupları, çeşit çeşit konular üzerine muhtıralar, bunlara benzer yazılar doldurulmuş üç dört yüz cildi, hoşuma giden bu koşul altında, gözlerimin bozulması pahasına okudum. Yaşlı mal sahibi, bu elyazmalarına, çok büyük bir bedel istiyordu. Birtakım görüşmelerden sonra,beğendiğim ve İtalya’nın, 1500 senelerındaki gelenek ve göreneklerini gösteren bazı öyküleri kopya ettirmek hakkını, çok pahalıya satın aldım. Bunlardan elimde, büyük boyda yirmi iki cilt yer alıyor; okuyucu da, eğer sabırlıysa, okuyacağı, olduğu gibi çevrilmiş olan o öykülerden biridir. İtalya’nın XVI. yüzyıl tarihini bilirim, sanırım aşağıdaki öykü tamamen doğrudur. Gerçek, dolambaçsız, son derece karanlık ve Sisto Quinto’nun papalığı zamanında (1585) dünyayı uğraştıran olaylara ve düşüncelere anıştırmalarla dolu o eski İtalyan üslubunun çevirisinde, güzel çağdaş edebiyattan ve her türlü sınırlamadan kurtulmuş yüzyılımızın düşüncelerinden eser bulunmaması için uğraştım. Elyazmasının bilinmeyen yazarı , sağgörülü bir adammış; hiçbir olay ile ilgili yargıda yer almıyor, hiçbir olayı hazırlamıyor. Biricik işi, doğru olarak aktarmaktır. Bazı zaman bilmeyerek pitoresk oluşunun nedeni şudur: 1585 dhadiselerinda gurur, bireylerin her davranışını bir yapmacık aylasıyla kuşatmıyordu. Komşusu üzerinde etkili olmak için, meramını olabildiğince açık anlatmak gerektiğine inanılmıyordu. 1585 yılına doğru, saraylarda bulundurulan soytarılar, bir de ozanlar dışındahiç kimse söz aracılığıyla tatlı görünmeyi aklına getirmezdi. Kaçmak için kira atı getirirken, “Haşmetmeabımızın ayakları dibinde öleyim” demek halen adet değildi; adet olmayan biricik aldatma şekili belki buydu. Az konuşulurdu, hem de herkes kendisine söylenen sözü çok dikkatli dinlerdi.

Onun için, ey iyiliksever okuyucu! Burada, bir hayli etkili, akıcı, moda duygulara uygun taptaze anıştırmalarla pırıl pırıl bir üslup arama, özellikle George Sand’ın romanlarındaki sürükleyici heyecanları bekleme! O büyük yazar, Vittoria Accoramboni’nin yaşamından ve yıkımlarından bir başyapıt yaratabilirdi. Size sunduğum gerçek öykünün fakat, daha alçakgönüllü olan tarihi bir üstünlüğü bulunabilir. Gün kavuşurken, rastlantı sonucu, yalnız başınıza posta arabasıyla yolculuk ettiğiniz sırada, büyük bir sanat olan insan kalbini tanımak ustalığını düşünecek olursanız, yargılarınıza temel olarak aşağıdaki öykünün evrelerini alabilirsiniz. Yazar her şeyi söylemiş, her şeyi açıklamış, okuyucunun düşgücüne hiçbir iş bırakmamıştır. Bu öyküyü, kahramanın ölümünden on iki gün sonra yazmıştır. Vittoria Accoramboni, Urbino dükalığına bağlı, Agubio denen ufak bir kentin çok soylu bir ailesinden dünyaya gelmişti. Daha çocukluğunda, az bulunur, müthiş güzelliğiyle, herkesin dikkatini çekti; fakat güzelliğinden daha başka çekiciyönleri vardı; soylu bir ailenin çocuğu olan genç kız, herkes tarafından bi hayli beğeni alan her şeye sahipti. Lakin, onun bunca üstün özellikleri içinde, en fazla dikkati çeken ve adeta müthiş denebilecek olan yönü, her görenin kalbini ve iradesini, ilk bakışta çeken fazla tatlı, zarif tavrıydı. Başkaları üzerinde etkili sadeliğinde, bir damla yapmacık yoktu. Bu kadar harikulade güzelliğe sahip bir kadın, ilk anda güvenveriyordu. Onu görmekle kalınacak olursa, kendini zorlamak koşuluyla bu büyüye karşı koyma olanağı vardı. Lakin, konuştuğunu işitince, hele kendisiyle bir az görüşünce, bu derece üstün albeniden kurtulma olanağı hiç yoktu. Babası, Roma’da RusticucilerAlanında San Pietro dhadiselerinda bir köşkte otururdu. Romadaki bir çok genç onunla evlenmek istedi. Birçok kıskançlık ve yarış oldu, amma sonunda, Vittoria’nın anası ve babası, sonradan Papa Sisto Quinto olan Kardinal Montalto’nun yeğeni Felice Peretti’yi yeğlediler.

Kardinalin kızkardeşi Camilla Peretti’nin oğlu olan Felice, önce Francesco Mignucci adını taşıyordu; dayısı tarafından resmen evlatlığa kabul edilince, Felice Peretti adını aldı. Vittoria, Peretti ailesinin içine girince, her yerde kendisini izleyen o uğursuz diyebileceğimiz üstünlüğü de, farkında olmadan oraya götürmüştü. Bu üstünlük o derecedeydi ki ona tapmamak için, kendisini hiç görmemiş olmak gerekirdi (1). Kocasının, ona olan aşkı, tam bir delilik derecesine varıyordu. Kaynanası Camilla ve bizzat Kardinal Montalto, yeryüzünde, Vittoria’nın isteklerini keşfetmekten ve bunların hemen yerine getirilmesi için çare aramaktan başka işleri yokmuş gibi görünmektelardı. Gerek servetinin azlığı, gerek her türlü lüksten nefretiyle tanınan bu kardinalin, Vittoria’nın bütün arzularını, daha o söylemeden yerine getirmekten nasıl sürekli olarak bir zevk duyduğunu, bütün Roma şaşkınlıkla gördü. Genç, güzelliğiyle parıltı saçan, herkes tarafından çok bi hayli beğeni alan Vittoria’nın arada bir, pek pahalıya mal olan heveslere kapıldığı oluyordu. Vittoria, yeni ana ve babasından, çok pahalı elmaslar, inciler, kısacası o tarihte pek çeşitli mal satan Roma kuyumcularında çok seyrek görülen şeylerden armağanlar alıyordu.

Stendhal – İtalya Hikayeleri (‘Öyküleri’) PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu