PDF

Talat Aydemir – Hatıratım PDF Oku indir

Talat Aydemir – Hatıratım PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Talat Aydemir – Hatıratım kitabını araştırdık. Ayrıca Talat Aydemir tarafından kaleme alınan Talat Aydemir – Hatıratım kitap özetinin yanı sıra, Talat Aydemir – Hatıratım pdf oku, Talat Aydemir – Hatıratım yandex, Talat Aydemir – Hatıratım e-kitap pdf, Talat Aydemir – Hatıratım PDF Drive, Talat Aydemir – Hatıratım Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Talat Aydemir – Hatıratım PDF indir Oku

Elinizdeki Talât Aydemir ’in anılarının tümü Aydemir ’in sağlığında kendi el yazısı ile 21 Mayıs öncesi ve ardından da Mamak Askeri Cezaevi ’nde kaleme alınmıştır. Her sayfası tarafından imzalanmıştır. Hatırat ’a hiçbir ilave ve düzeltme yapılmamıştır. Sadece aileyi ilgilendiren fazla özel bölümler ve vasiyetnamesi çıkarılmıştır. 21 Mayıs 1963 sonrası Mamak Askeri Cezaevi ’nde yazılan bölümler peyderpey rahmetli Sv. Binbaşı Fethi Gürcan ’ın ufak kızının koynuna saklanarak dışarıya çıkarılmıştır. (Ziyaretlerde yalnızca Fethi Binbaşı ’nın kızının içeriye girmesine izin veriliyordu.) Son günlerini cezaevinde dostları Erol Dinçer, Osman Deniz, Fethi Gürcan ile birlikte geçiren Aydemir anılarının Mamak Cezaevi ’nde yazılan son yapraklarını Erol Dinçer ’e teslim etmiştir. Akşehir Cezaevi ’ne nakledilen Süvari Üsteğmen Erol Dinçer burada ihbar sonucu aranmış, bulunan notlar hiçbir zabıt tutulmadan gasbedilmiştir. Aydemir ’in son günlerini geçirdiği Ankara Merkez Cezaevi ’nde yazdığı anıların 30 sayfalık kısmı ise infaz gecesi cezaevine gelen sıkıyönetim alakalıleri tarafından alınmıştır. Bu sayfaların nerede olduğu halen bilinmemektedir. Yakın tarihimizin çok mühim bir bölümünü kapsayan bu anılar tarihçiler, yeni yetişen genç nesiller ve ilgi duyanlar için mühim bir kaynak teşkil edecektir. Tarihe ışık tutacak bu anıların yayımlanması ile babama ve tarihe karşı olan görevimi yerine getirdiğime inanıyorum. Bu anıların yayına hazırlanmasında başta can kardeşim Ergin Konuksever, gazeteci dostum Uğur Saner ve yakın dostum Prof. Dr.

Nihat Falay ile birlikte çaba sarfettik. Talât Aydemir 21 Mayıs 1963 hadiselerinı takip eden yargılamalar neticesinde en yakın dava arkadaşı Süvari Binbaşı Fethi Gürcan ile birlikte ölüm cezasını çarptırılmış, Fethi Gürcan için verilen hüküm 26/27 Haziran 1964 gecesi, Talât Aydemir’inki ise 4/5 Temmuz 1964 gecesi uygulanmıştır. Talât Aydemir bir yurtsever ve ülkücü olarak yaşamış, yaşamını sakınmadan inandığı gerçekler uğruna Türk Ulusu’na armağan etmiştir. Tarih kendi ölçüleri içinde bu hadiselerin değerlendirmesini yapacaktır. Aydemir’in mahkemedeki son kelimelerinde dile getirdiği gibi bu tür mahkemelerden çıkan sonuç ve kararlardan çok, tarih önünde yargılanmak mühimdir. Metin AYDEMİR

Hatıratım ’ı Neden Yazdım Kore, 1 Haziran 1960 Şimdiye kadar anıt yazmadım. Çünkü babam hayatta iken bana “Hiçbir surette bu gibi şeylere heves etme!” demişti. İlk kez onun bana söylemiş olduğu bu sözlerden ayrılıyorum. Beni zorlayan bu amilin ne olduğunu bilmiyor ve bu satırları yazmaya koyuluyorum. Çünkü anılar o kadar tazeliğini muhafaza ediyor ki, tesiri altından kurtulamadım. Mazi hemen gözümün önünde canlandı. Hatırladığım kadarını hiçbir tesir altında kalmaksızın tamamıyla hakikatlere dayanarak kaleme almayı faydalı buldum. Belki bir gün gelir, lazım olur… Her hadisenin bir evveliyatı olduğu gibi, bugün memlekette esen havanın ve kurtuluş günlerinin de geride bıraktığı izleri bildiğim kadar dile getirip bu kâğıda nakş edeceğim. Bir asker olmam bundan dolayı hiçbir zaman siyasetle uğraşmayı ve sonunda siyasî hayata atılmayı düşünmedim. Yalnız bir kurmay subay olarak memleketin iç ve dış politikasını da daima yakında zamandan takip ettim.

Memlekette arzu edilen demokrasi idaresinin yerleşmesini canı gönülden arzu ediyordum, bunun için ekseri düşüncelerimi bu istikamete tevcih ediyorum. Kuleli Askeri Lisesi ’nde Tarih hocamız Ali Rıza Bey, diğer lakabıyla “Barbon”un tesiri altında kalmıştım. Rahmetli babam daha ufak yaştan beri beni devamlı surette bu fikirlerle aşılıyordu. Harbiye yaşamım hep böyle geçti. Subay çıkıp hayata atıldığım zaman bu inanışlarım ve görüşlerim daha ziyade kuvvetlenmeye başladı. Nihayet tek partili hayattan kurtulup çok partili sisteme geçince bende memleketin istikbali ile ilgili büyük ümitler belirdi. Muhalefetin icra tarzı fikirlerime uygun geldiği için, daima her zaman her yerde fikren destekliyordum. 950 senesine kadar bu ümitlerle avundum. 950 senesi memlekete hayırlı istikamet kazandırmıştı. Neticelerini ağır ağır bekliyordum. Lakin iki sene sonra ümitlerim kırılmaya başladı. Başlangıç çok iyi olmasına rağmen seneler geçtikçe istikamet değişmeye başladı. Bu sıralarda Harp Akademisi tahsilimi bitirmiş, Erkânı Harbiye Umumiye Riyasetine tayin edilmiştim. Eylül 954… Ordunun Üst Kademesi Hakkında İlk İzlenimler O zamana kadar büyük karargâhlarda çalışmadığım için, ordunun ve icabında memleketin istikbalini tayin edecek bu en büyük karargâhının çalışma tarzını gözümde büyütüyordum. Orduya çok bağlı idim.

Bir ordunun artması için ne lazımsa yapmaya hazırdım. Çünkü bir memleketin ordusu şerefini muhafaza edip ayakta durmadıkça o memlekette iç ve dış huzur olamaz. O devlet hiçbir sahada yükselemez. Memleket içerisinde yapılan bütün inkılaplar orduveyayanarak yapılabilir. Yurt savunmasını ordu yapar. Hariç devletlerde söz hakkımızı orduveyayanarak kullanabiliriz. Buna tamamıyla inanmış vaziyetteydim. Lakin vazifem icabı bu karargâhta bu ruhu anlayan çok az insana tesadüf ettim. Bir aralık vekâletler arası çalışmalara katıldım. Burada da en seçkin insanlarla temas ettim. Hiçbirisi memleket gayesi ile çalışmıyorlardı. Herkes günlük işlerini mecburiyet tahtında bitirip kendi yaşamını istikbalde nasıl tanzim edeceğini planlamakla meşguldü. Kendi kendime karar verdim. Bu memleketin gidişatı gidişat değildir. Bir münevver olarak, bir kurmay subay olarak, ilk önce ordu içerisinde düşüncelerime yakın düşünen arkadaşlarla işbirliği yaparak iktidarda bulunan partinin Türk Ordusunu ihmal ederek düşürdüğü bu kötü durumdan kurtarma çarelerinin neler olabileceğini ve ne biçimde hareket edilirse bu vaziyete bir son verilebileceğini planlamaya başladım.

Bütün düşüncelerimi bu istikamete yöneltip Erkânı Harbiye Umumiye Riyasetinde zemin yoklayarak arkadaş aramaya başladım. Fikirlerime yatan hemen hiç kimse bulamadığım için ümitsizlenmeye başladım. Sene 1954… Bu karargâhtaki kurmay subayların hepsi Akademi tahsillerini eski sistemde ikmal etmişlerdi. Harp Akademilerinin vermiş olduğu baskı altından kurtulamamışlardı. Çünkü o mektep öyle bir yerdir ki, inandığın fikirlerini savunmana hiç imkân vermez. O baskı altında yetişen subaylar hayatta inisiyatiflerini kaybederler. Daima “evet efendim”ci olurlar. Hakikatleri haykırmak istedikleri halde yapamazlar. Daima boyun eğerler. İçlerinden bu haletiruhiyeden sıyrılıp çıkan çok azlarını kahraman olarak gösterirler. Ben hamdolsun, askerlik yaşamımda bu ruha bürünmedim. Bunun için de mekteplerde çok kaybettim. Lakin fazla ileri gitmemek şartıyla bana Harp Akademilerinde tevcih edilmek istediğimiz hücumları pasif olarak mukavemet ederek geçiştirdim. İlk Harp Akademisi tahsilini, yani birinci sınıfını 949-950 senesinde eski Harp Akademisi sistemine göre baskı altında okuyarak bitirdim. Kurmay Subay yardımcısı olarak mezun oldum.

İkinci defa yine Harp Akademisi’nin ikinci sınıfına imtihanla girdim. 953-954 ders senesinde Akademide okurken artık o senelerdeki baskı izlerinin ağır ağır silinmekte olduğunu gördüm. O zaman şuna inandım, artık bundan sonra yetişecek kurmay subaylara daha çok inanabilirdim ve onlarla işbirliği yapabildiğimiz takdirde Ordunun kalkınmasını sağlayabilirdik. İşte Erkânı Harbiye Umumiye Riyasetinde vazife gördüğüm 954 senesinde yeni sisteme göre Harp Akademilerinden mezun olmuş çalışan, benden başka hiçbir kurmay subayı yoktu. İki denizci kurmay subay müstesna.

Talat Aydemir – Hatıratım PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu