PDF

Tanıl Bora – Kârhanede Romantizm PDF Oku indir

Tanıl Bora – Kârhanede Romantizm PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Tanıl Bora – Kârhanede Romantizm kitabını araştırdık. Ayrıca Tanıl Bora tarafından kaleme alınan Tanıl Bora – Kârhanede Romantizm kitap özetinin yanı sıra, Tanıl Bora – Kârhanede Romantizm pdf oku, Tanıl Bora – Kârhanede Romantizm yandex, Tanıl Bora – Kârhanede Romantizm e-kitap pdf, Tanıl Bora – Kârhanede Romantizm PDF Drive, Tanıl Bora – Kârhanede Romantizm Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Tanıl Bora – Kârhanede Romantizm PDF indir Oku

10 yaşımdan beri düzenli maça giden biriyim. Televizyonu, futbol maçı izlemek için kullanır, zaten esas saygınlığıyla bu maksat için yapılmış bir icat olarak değerlendiririm. Hayat ritmimde fikstürün belirli bir ağırlığı mevcuttur. Daha ne diyeyim: Futbolu, çok severim! Bu futbolseverlik mesaisi, uzun seneler boyunca, yazı yaşamımın dışında cereyan etti. 1983’ten beri düzenli yazıyorum. 1990’ların sonlarına gelene kadar paylaştığım onca haftalık dergi yazısı, uzun makale, kitap içinde, futbolla alakalı olanlar, derleyip çevirdiğim bir kitap (Futbol ve Kültürü) ve bir iki ufak gazete-dergi yazısından ibaretti. Futbol, “özel alanımdaydı” kısacası, “kamusal”a çıkmıyordu. Derken, 1997’de, Radikal gazetesinin haftalık Pazar eki Radikal İki’ye, arada birfutbol yazıları yazmaya başladım. Sık değil, iki üç ayda bir. İlk teşekkürü, Tuğrul Eryılmaz’a, Nazan’a ve Nilgün’e, onların şefkatli horgörülerine borçluyum bunun için! Sonradan “ayaktopu yazarı” diye hakaret ettiler, kendilerine ihanetle suçladılar; ama o yazılarımı yayımlayarak, ilk onlar vesile olmuşlardır bu yola düşmeme. Asıl büyük teşekkürü, Yiğiter Uluğ’a borçluyum. Beni geri dönülmez biçimde bu yola azaltan, eksik olmasın, odur. 2000 senesinin Ağustos ayı başında beni arayıp, gazetelerin spor sayfalarında Salı günleri yayımlanan klasik lig haftası değerlendirmelerini yazmamı teklif etti. Her topa seğirten bütün oğlan çocuklarının yapacağı gibi, hemen kabul ettim. O vakitten beri, düzenli Salı yazıları yazıyorum.

İlk yıl Radikalin spor sayfasında, sonra iki seneye yakın devam eden Radikal Futbol Ekinde, ardından yine gazetenin spor sayfasında. Bu mesai sırasındaki arkadaşlıkları için, Yiğiter Uluğ’dan sonra, Barış Tut’a, Uğur Vardan’a, Bağış Erten’e, Eray Özer’e teşekkür etmeliyim. Tabii, Radikal Futbol cemaatindeki herkese de; mektup ve telefon arkadaşlığından ötürü özellikle Kıvanç Koçak, Bener Onar, Banu K. Yelkovan, Mehmet Demirkol, İbrahim Altınsay’a… Okur cenahından iki elektronik mektup arkadaşını eklemeliyim: Beşiktaşlı Esin Gedik’le iki yıla yakın süre, şimdilerde Malatyaspor’un makus talihine kahrolmakta olan Volkan’la ise hemen hemen üç yıl yazışarak sohbet ettik. www.chivi.com editörlüğünü yapan Murat Toklucu’nun, TRT’den Levent Özçelik’in ilgisini de teşekkürle kaydetmeliyim. İmran Ayata’ya, hem “e-yârenliğinden” ötürü, hem bayıldığım futbol dergisi 11 Freunde’nin [11 Arkadaş] tedarikçisi olarak, minnet doluyum. Bu yola birlikte düştüklerimiz… Semih Gümüş, “ciddi” yazı dünyası ile futbol içindeki ilişkiye öncülük edenlerdendir. Ama biz başka tertibiz: Bu yola sosyoloji profesörü arkadaşım Ahmet Çiğdem’le birlikte düştük. Kader ortaklığımız onunla-dır. www.medyakronik.com ve www.haysiyet.

com sitelerinde girdiği toplarla Ümit Kıvanç’ı da saymalıyım bu kadroda. Vakur duruşuyla hepimize hiza veren, hemşehrisi olmaktan gurur duyduğumuz Erkan Goloğlu’nun yeri zaten ayrı. Bazı büyüklerin moral desteklerinin beni gerçekten gönendirdiğini saklayamam. Atilla Gökçe, “destursuz bağa girilmez” edasının bütün huşûnetiyle hüküm sürdüği futbol yazıcılığı ve gazeteciliği ortamında, cömert, yüreklendirici tutumuyla bir “şık abi” idi. Bir de, Zeki Çol. Bir de, Ahmet Çakır. Annemle teyzemlerin mahalle arkadaşı Sevin Okyay, güzel sözlerle mutluluk bahşeden bir “şık abla”… Ama riya yok; benim için en mühimsi, Mekteb-i Mülkiye’de hocam, gerçekten en ‘Hocam’ olan hocam Ümit Hassan’ın mahcup edici iltifatları idi. *** Onu belki kızdıracak bir teşekkürü, Can Kozanoğlu’na borçluyum. Onun 1990’da çıkan Bu Maçı Alıcaz kitabı, Türkiye’de futbola başka türlü bakmanın imkânlarını görmemizi sağlayan, çığır açıcı bir eserdir. Bu kitap, futbola hem sevgiyle ve burası çok mühim: neşeyle bakan, hem de futbol âleminin çok yönlü sosyalliğini analiz eden bir yaklaşımın imkânlarını gösterdi. Futbol endüstrisinin içinden olmayanların futbol üzerine düşünüp yazmasından doğabilecek verimleri ilham etti. Futbolseverler içinde “okuyanların” da olduğunu ve onların “teknik” yazılardan öte bir gıdaya aç olduğunu gösterdi. Can Kozanoğlu’nun kitabından hemen hemen on yıl sonra, işte 1990’ların sonlarında, -benim de bu yola düştüğüm zamanda-, bu ilginin olgunlaştığını ve “patlama” yaptığını gördük. Bu olgunlaşmanın ardında, başka bir sürecin ‘olgunlaşması’ vardı: Politikanın “bastırılması”, buna mukabil politika-dışı sayılan alanlara dönük ilginin kışkırtılması. Ki futbol, bu memlekette onsenelerca politika-dışılığın bayrağı sayılmıştı.

Ayrıca 80’ler zaten futbolun endüstrileşme sürecinin dünya çapında hızlandığı ve ilginin “patladığı” bir dönemdi… Bu değişimle birlikte, yazar-çizer-okur takımı içinde, futbolla ilgileniyor olmaktan mahcubiyet duyma devri geçti. şimdi tersine, futbol tutkunu olmak revaç buldu. Futbolla ilgilenmek, sıkı taraftar olmak, hem “popülerlikle” bağlantının hem de hayattan “keyif alma yetisinin bir alâmeti gibi görülüyor. Hatta futbola yahut takımına olan düşkünlüğünü gösterme arzusu farklı zamanlarda teşhirci bir hal alıyor! Can’ın teşekküre belki kızacağını düşündüğüm nokta da tam burası. Hem yakın zamana kadar futbolla alâkası olmayan tiplerin maç hastası kesilmesinden, hem de -kendisinin de bu bakımdan kesinlikle ‘normal’ bir insan sayılamayacak olmasına rağmen- futbolun hayatta anormal yer kaplar hale gelmesinden hastalık duyuyor Can; bu gıcıklıkla, asla futbol yazmıyor ve konuşmuyor. Gerçekten de, futbolseverleri bile ikrah ettirebilen bir aşırı ilgi var futbolun üzerinde. Futbol, yaşamın başka alanlarında açığa çıkabilecek potansiyel enerjiyi emiyor. Apolitikleştirmenin yahut depolitize etmenin ötesinde, yer yer, adeta politikayı ikame ediyor! Taraftar kimliği, politik bir kimlik kadar bütünlüklü sayılabiliyor, bir dünya görüşünü ifade edercesine kapsamlı ‘yaşanabiliyor’; veya bir politik kimliğin bilumum şiarlarını, misyonunu onu sırtına yüklemeye kalkılabiliyor! Peki, bu ahval karşısında, “entelektüel” sıfatıyla anılan insanlar futbolla nasıl alâkalanıyorlar – ve alâkalanacaklarsa, nasıl alâkalanmalılar? Kimileri, “gündüz insan gece hırt” üslubuyla ‘takılıyorlar’ futbola. Bir karnavalesk ferahlama, eğlenme, boşalma ânı olarak görüyorlar. Yerleşik futbol kültürüne (endüstrisinin, medyasının, ‘ortamının’) hâkim şekiline lanet edip bu tutkusunu kendine saklamayı seçenlerin de yönelimi bu. Kimileri ise, bundan öte, – karnavalesk yanından ayrı olarak yahut onunla birlikte-, futbola bakışa, futbol sosyalliğinin formatına, futbol sohbetinin diline bir müdahalede bulunma derdindeler. “Entelektüel düzeyi yükseltmek” maksadıyla değil, popüler-kültürel yenidenüretimi yine popüler dilin içinden, kendi içinde dönüştürecek bir müdahaleye yeltenerek… Bu alâkalanma tarzı, bir başka entelektüel alakayla birlikte düşünülmeli: Sosyolojik veya kültürel meraklar, anlama-açıklama endişesı, kapsamlı ve etkili bir toplumsal olguyla ilgilenme “sorumluluğu”, belki bunun yanı sıra bu ilgi üzerinden kamuya bir şey söyleme isteği… Futbola meraklı okur-yazarların kimilerinde futbol tutkusu, genel anlama-açıklama tutkusuyla birleşiyor. Buna futbol dünyasındaki egemen sevme şekilleriyle alakalı hastalıkları eklendiğinde, başka türlü bir söz kurma, başka türlü bakmayı ‘gösterme’ çabasına yöneliyorlar. Bu çabanın, politikayı bastıran “zamanın ruhu”na karşı hamle olarak, politika-dışı alanları politikaya (hayata müdahale eden eleştirel bir tutuma) “geri kazandırmak” gerektiği fikriyle de birleşmeye müsait bir yanı var. Neyi konuştuğunuz kadar, nasıl konuştuğunuz da mühim olduğuna göre… Ne üzerine konuştuğunuz kadar nasıl konuştuğunuzun da mühim oluşu, yalnızca politik bir hikmet değil.

Futbol oyununun dinamizminden, jargonundan, mitolojisinden, ritüellerinden vs. deneme (yahut estetik söz söyleme) malzemesi olarak yararlanma ayartısını da ihmal etmemeli. Doğrusu, kendi adıma, bu ayartının, -gerçi şüphesiz onunla iç içe geçiyor ama-, farklı bir ‘söz kurma’ endişesından baskın olduğunu söyleyebilirim. Futbol üzerine yazmadan önce de beğenerek okuduğum beynelmilel futbol literatürü, futbol âlemini toplumsal, politik, ideolojik ilişkileri çözümleneceği bir hücre olarak ele almak yanında, bu dünyayı edebî zevkle ve mizahlı bir romantizmle tasvir eden “güzel” metinlerle dolu. Futbol üzerine yazmak, adı üzerinde, bunun yanı sıra bir ‘yazma’ işi. Futbol yazıları, futbol üzerine olmaları yanında, ‘yazı’ niteliğini taşıyabiliyorlar. Futbolu, başka veçheleri bir yana, yazı dünyası için bereketli bir kaynak olarak da çok seviyorum kendi hesabıma. *** Zaten bilgi sahamın, futbol değil futbolu sevmek olduğunu dile getiriyorum hep! Teknik analizci değilim. Yaklaşık 34 yıllık bir seyirci olarak, gözümün önünde cereyan etmiş maçta teknik ve taktik yönden neler olup bittiğini hâlâ fakat Mehmet Demirkol’u, İbrahim Altınsay’ı okuyunca veya Ahmet Çiğdem’in homurdanmalarını dinleyince tam manasıyla idrak edebiliyorum. Sevmesini ise iyi bildiğimi zannediyorum! Bu kitaptaki yazılar da, ağırlıkla, romantik yazılardır. Biraz gönül gözü, biraz mizah. Gönül gözü deyince, bir tutam “taraftar yazısı” da ekledim! Kitabın en hacimli bölümü, futbolun folkorüne dair: kılıklar, jestler, edalar, ritüeller… tribüne çıkan merdivenlerin ardında yeşil çimin ucunu gördüğüm ilk andan beri merakımdır. (Haydar Tanışan’a, bu folklora can katan ‘gözü’ için çok teşekkürler!) “Etik” meselelere eğildiğim bölümün başlığında “Fıkıh” teşbihini kullandım. Fıkıh’ın bir anlamı “bir şeyi gerektiği gibi anlayıp bilme”; diğeriyse “şeriat bilgisi”… Eh, futbolseverliğin dindarlığa andıran bir yanı olduğu kesin. Dindarâne yahut değil, biraz da meczupluk, tabi ki; kitabın son bölümünün başlığında kayıt edildiği üzere… Kendiyle dalga geçmeyi bilen bir meczupluk, rind bir dindarlık olursa, ne âlâ! Bu yazıların, futbol âleminde, alaycı anlamıyla da ‘romantik’ kaçtığını bilmez değilim.

Tam bu Sunuş’u yazmaya koyulduğumda, Feridun Düzağaç, Radikal’de futbol sevdalısı Beşiktaş taraftan gözüyle yazdığı romantik yazılardan ötürü aldığı hakaret mesajlarına dayanamayıp, sezon sonunda yazmayı bırakacağını açıklamıştı. “Buralardan gitme/ Buralar gitsin…” diyecek gücümüz var mı ona? Hakan Kulaçoğlu, gerek kendi “sağduyulu” yazılarının gerekse Radikal Futbol’da yazılanların, futbol ortamının kirliliği ve çirkinliği içindeki marjinalliğine yanarak, yaptığımız, kârhanede romantizm!” demişti. Kitabın adı, sağolsun, onun armağansidir. Kitapta bulunan yazıların çoğu Radikal Futbol ekinde veya Radikal’in spor sayfasında yayımlanmıştır. Başka yerlerde yayımlanan yazıların listesi aşağıdadır. Birçok yazının ilk yayımlanmış şekilleri üzerinde ufak değişiklikler yapılmıştır:

Tanıl Bora – Kârhanede Romantizm PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu