PDF

Türk Mimarlığı – Üstün Alsaç PDF Oku indir

Türk Mimarlığı – Üstün Alsaç PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Türk Mimarlığı – Üstün Alsaç kitabını araştırdık. Ayrıca Üstün Alsac tarafından kaleme alınan Türk Mimarlığı – Üstün Alsaç kitap özetinin yanı sıra, Türk Mimarlığı – Üstün Alsaç pdf oku, Türk Mimarlığı – Üstün Alsaç yandex, Türk Mimarlığı – Üstün Alsaç e-kitap pdf, Türk Mimarlığı – Üstün Alsaç PDF Drive, Türk Mimarlığı – Üstün Alsaç Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Türk Mimarlığı – Üstün Alsaç PDF indir Oku

Türk mimarlığı denince tarih boyunca Türkler tarafından gerçekleştirilen ve bugün de süren yapı üretme çalışmaları anlaşılır. Mimarlık Türkler’in en eski çağlardan beri uyguladığı sanatlardan biri olmuştur. Türkler çok geniş bir alan üzerinde yaşadıkları için ürettikleri yapıtlar da değişiklik gösterir. Bunlar z F ■ tanmsal değil endüstrileşmiş üretim şekillerinin ve göçebe veya kırsa! değil kentsel yaşama şekillerinin etkisi altındadır. Türk devletleri kararlı yönetimler kurabildikleri zaman mimarlıkları da gelişmiş, özgün biçem özellikleri taşıyan ileri bir sanat düzeyine ulaşmıştır. Buna karşılık kararsızlık dönemlerinde bu sanata verilen önem azalmış, geçmişe veya başka mimarlıklara öykünmeler ağırlık elde etmiştir. Türkler’in ilk yazılı belgeleri Göktürkler zamanından kalmadır. Orhun Yazıtlan’nı onların ilk sanat yapıtı olarak da değerlendirmek olanağı mevcuttur. Buna karşılık ilk mimarlık yapıtları Karahanlılar zamanından kalmıştır. Bundan önceki zamanlardan kalan yapılar kazıbilim çalışmalarının konusu içine girerler. Eski zamanlardaki Türk mimarlık yapıtlarının günümüze kalamayışının çeşitli nedenleri mevcuttur. Bunların başında ahşap, deri, keçe gibi kolay bozulan yapı gereçlerinden yapılmış olmaları gelir. Çadır gibi rahatlıkla sökülüp takılabilen^ bir yerden bir yere taşınması amaçlanan yapılar da uzun yaşamlı olmamıştır. İşlevlerini bitirip kullanılmaz olan yapılar bir süre sonra bozulmuştur. Yapıların ilk amaçları dışında kullanılması, yabancıların eline geçmesi gibi etkenler de onların değişmesine neden olmaktadır.

Günümüze kalabilen yapılar önemsenen, bakılıp korunan yapılardır. Cami gibi işlevi değişmeyen dinsel yapılar bunların başında gelmektedir. Türbe gibi kimi eski gelenekleri ‘-ürdüren yapılar da onarılıp yaşatılanlar içindedır. Çok sayıda yapılmış olmak da belli bir yapı türüne ilişkin emsallarin daha ileriki dönemlere kalmasına neden olan bir etkendir. Ribat veya kervansaray gibi yapılar bu kümeye girerler. İşte bundan dolayırle en eski Türk mimarhk emsallari, Karahanlılar zamanında yapılan cami, türbe, ribat gibi yapılardır. Türkler’in Orta ve İç Asya’da uzun süre göçebe ile yerleşik yaşam şekillerini birlikte sürdürdükleri anlaşılmaktadır. Bu zamandan surlarla kuşatılmış kentler kalmıştır. Bunların içinde Maniheist, Budist hatta Hıristiyan tapınaklarının kalıntılarına raslanır. Yalın planlı, çoğunluk kerpiç ve bitişik düzende yapılmış konutları, sarayları olduğu anlaşılmaktadır. Göktürkler (552-745) zamanında Doğu Türkleri daha çok göçebe yaşam şekilini seçmişlerdir. Kentler kuran Batı Türkleri içinde ise Uygurlar (744-840) mevcuttur. Onlardan kalan yerleşmelerde tapınaklar, kuleler, kubbe örtülü gömütler bulunmuştur. Karahanlılar (840-1077) Karluklann süreği olan Karahanlılar İslamlığı benimseyen ilk Türk devletini kurmuşlardır. Mimarlıkta onların zamanında ortaya konan kimi ilkeler daha ileriki zamanlarda de örnek alındıkları için önem taşırlar.

Karahanlılar cami, medrese gibi yapılar yapmış, Türkler’e özgü bir gelenek olan gömüt yapımım yaşatarak bu yapı türünün kümbet ve türbe şekillerinde sürmesini sağlamışlardır. Asya’ya özgü bir yapı türü olan, daha çok savunma ve iletişim amaçlı olarak gerçekleştirilen kule, Karahanlılar’m elinde minareye dönüşmüştür. Karahanlılar döneminin en mühim mimarlık işlevlerinden biri ribattır. İslamlıkla birlikte yaşanan bu yapı, sınırlarda kurulan bir tür ufak kaledir. Sınır ilerledikçe bu yapıların savunma ve cihat amaçlı saldırı işlevleri gerilemiş, onlar da daha çok konaklama işlevleri üstlenmiştir. Daha ileride 8 hanakah, zaviye, kervansaray, han gibi adlarla süren bu yapı türü, 9.-11. yüzseneler içinde Türkler tarafından geliştirilerek çok yaygın bir biçimde kullanılmıştır. 10.-13. yüzsenelerda yaşayan Arap tarihçileri, yerbilimcileri yalnız Maveraünnehir bölgesinde onbin ribat olduğunu anlatırlar. Düzenleme yönünden saray, medrese, hastane gibi yapılan da etkilediği bilinen ribatlar, birer hayır kurumu olarak kurulduklarından, Türkler’de İslamlık’tan önce de varolan toplumsal amaçlı yapılar yapma geleneğinin sürmesini sağlamışlardır. Kimi yazarlara göre çok ayaklı Arap camilerinden eyvanlı İran camilerine geçiş, bu yapılar aracılığıyla olmuştur. Konaklama işlevli ribatlann yapımı Gazneliler ile Selçuklular zamanında da sürmüştür. Gazneliler (967-1187) Başka mimarlıklarda olduğu gibi, Türk mimarlığında da konuta özgü şekiller öteki yapı türlerini etkilemiştir.

Kimi yorumlara göre göçebe çadırı olan yurtların kubbe şekilindeki örtüsü daha ileriki taş yapılarda yinelenmiştir. Bir başka çadır şekiline, kümbetlerin sivri külahında raslanır. Üstü düz çatı veya beşik tonoz ile örtülü dikdörtgen bir niş olan esrvan, bir yüzünün açık oluşuyla Türkistan konutlarında kullanılmış yarı kapalı bir mekandır. Konuta özgü bu tür yapı öğeleri ile plan özellikleri geliştirilerek öteki yapılarda yinelenmiştir. Bu en açık şekiliyle saraylarda görülür. Gazneliler’in ürettiği yapılar günümüze çok bozulmuş olarak kaldıkları için, onlara ilişkin bilgiler de sınırlıdır. Ama buluntular içinde sarayların olması, bunların o zamanda önemsenen bir yapı türü olduğunu göstermektedir. İç avlu, eyvan gibi konuta öz10 gü şekil öğeleriyle düzenleme ilkeleri, bu yapılarda anıtsal ölçülere çıkarılarak kullanılmıştır. Gazneli mimarlığından günümüze kalan ürünlerin bir diğeride önceleri zafer anıtı gibi bir amaçla yapıldığı sanılan kulelerdir. Daha sonra bunların, yıkılmış camilerin minareleri olduğu anlaşılmıştır. Büyük Selçuklular (1040-1194) Karahanlılar ve Gazneliler tarafından temeli atılan mimarlık ilkeleri, onları izleyen Büyük Selçuklular zamanında geliştirilmiş, ileri götürülmüştür. Bu zamanda yapı sanatının çok ileri gitmiş olması, İslamlığı benimsemiş ülkelerin mimarlık ve sanatını inceleyen kimi araştırmacıların bir “. ikinci klasik zamandan.” söz etmelerine bile yolaçmıştır. (Birinci klasik dönem olarak Abbasilerin erken dönemi ile 8.

ve 9. yüzsenelerdaki Suriye ve İspanya’- daki mimarlık anılmaktadır.) İran’da yaygın olan eyvanh cami bu sürede son şekilini almıştır. Bunlar dikdörtgen planlı bir avluyu çevreleyen revakh duvarlardan meydana gelirlar. Avlunun dört yanında içe bakan yüksek eyvanlar bulunur. Kıble yönündeki, daha büyük tutularak veya kubbe ile örtülerek vurgulanır, buna maksure kubbesi adı da verilir. Caminin girişleri büyük kapılan anımsatan bu eyvanların içindedir. Büyük Selçuklular zamanında kervansarayların yapımı da sürmüştür, (jömüt yapısı olarak yüksek ve koni şekilinde külahlarla örtülmüş kümbetler yapılmıştır. Bunların yanı sıra kubbe örtülü daha basık türbeler de mevcuttur. Ama bu sürede Türkler tarafından geliştirilen en mühim yapı medrese olmuştur. Daha önce genelde camilerde yapıldığı anlaşılan eğitimin giderek kendine özgü yapılalı ra taşınması Büyük Selçuklular zamanında olmuştur. Bu kurumda hem din hem devlet işlerine ilişkin bilgilerin verildiği anlaşılmaktadır. Ünlü başvezir Nizamülmülk’ün önayak olmasıyla kurulmasına başlanan medreseler, onun adıyla, yani Nizamiye medreseleri olarak anılırlar. Böyle bir yapı kare veya dikdörtgen bir avlu çevresine dizilmiş odalardan meydana gelir, yüksek ej^anlar da gene bu avluya bakarlar. Bu yapıların bir ribat gibi kalın dış duvarları mevcuttur.

Selçuklular yetkin bir tuğla işçiliği geliştirmişler ve onu etkili bir süsleme aracı olarak kullanmışlardır. Türkler konut, saray, cami, çarşı, medrese, türbe gibi yapıların yanı sıra surlar, hisar ve kaleler, yol ve köprüler, bentler, su toplamaya yarayan havuz ve sarnıçlar, depo, hamam gibi işlevleri karşılayacak yapılar da yapmışlardır. Nereye giderlerse gitsinler, temeli buraya kadar anlatılan dönemlere inen bu yapı geleneklerini de birlikte götürmüşler, yerel etkilerle yeni bireşimler yaratmışlardır. Babürlüler (1525-1862) Bunlardan biri Hindistan’da gerçekleştirilen mimarlıktır. Türkler eski çağlardan beri bu ülkeye giderek orada devletler kurmuşlardır. Bu zamanlardan kalan yapılar da mevcuttur ama onlarin içinde en tanınmışları Babürlüler zamanında yapılanlardır. Minareleri yivler, hatta dilimli çıkıntılarla vurgulanmış camiler, büyük ve süslü saraylar ortaya koyan Babürlü mimarlığının doruğu bir gömüt yapısıdır. Şah Cihan’m eşi Mümtaz Mahal için yaptırdığı Tac Mahal (1647) adlı türbe, beyaz mermerin tespit ettiği dış görünüşü, soğanbaşı şekilli kubbesi, bakışık yerleşimi, köşeleri vurgulayan minareleri, 12 havuzlu bahçesi, ince işçiliği ve süslemeleriyle gerçek bir başyapıttır. Daha önceki örneklerden bu yapının uzun zamandır geliştirilmekte olan bir türbe biçeminin uç örneği olduğu anlaşılmaktadır.

Türk Mimarlığı – Üstün Alsaç PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu