PDF

Ursula K. Le Guin – İçdeniz Balıkçısı PDF Oku indir

Ursula K. Le Guin – İçdeniz Balıkçısı PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Ursula K. Le Guin – İçdeniz Balıkçısı kitabını araştırdık. Ayrıca Ursula K. Le Guin tarafından kaleme alınan Ursula K. Le Guin – İçdeniz Balıkçısı kitap özetinin yanı sıra, Ursula K. Le Guin – İçdeniz Balıkçısı pdf oku, Ursula K. Le Guin – İçdeniz Balıkçısı yandex, Ursula K. Le Guin – İçdeniz Balıkçısı e-kitap pdf, Ursula K. Le Guin – İçdeniz Balıkçısı PDF Drive, Ursula K. Le Guin – İçdeniz Balıkçısı Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Ursula K. Le Guin – İçdeniz Balıkçısı PDF indir Oku

Masalda, yaşadığı ada ile anakara içindeki sakin denizde her gün tek başına balığa çıkan Uraşima adındaki yoksul bir balıkçı anlatılır. Ura şima uzun siyah saçları olan genç ve yakışıklı bir adammış. Bir gün denizler kralının kızı yukarı bakıp da geniş gökyüzü dairesinden yüzerek geçen bir karaltıyı seyrederken, kayığının kenarından eğilen Uraşima’yı görmüş. Dalgaların içinden çıkarak, kendisiyle birlikte denizin altındaki sarayına gelmesi için Uraşima’ya yalvarmış. Uraşima önce, “Çocuklarım evde beni bekler,” diyerek kabul etmemiş. Ama denizler kralının kızı nasıl reddedilir? “Sadece bir geceliğine,” demiş Uraşima. Le Guin’in sekiz öyküden bir araya gelen ve Dünyanın Doğum Günü kitabından on yıl kadar önce yazdığı İçdeniz Balıkçısı’nda, “Bilimkurgu Okumamak Üzerine” başlıklı bir giriş yazısı da yer alıyor. Her iki kitab ında da ortak olan bazı olay, araç ve kavramları nasıl icat ettiğini anlatıyor yazar. “Çörtme teorisini” veya “n ıh uçuşu”nu merak edenlere tavsiye edilir.

Ursula Kroeber Le Guin, 1929’da Kaliforniya’da dünyaya geldi. Babası ünlü antropolog Alfred Kroeber, annesi yazar Theodo ra Kroeber’dir. Radcliff ve Columbia üniversitelerinde edebiyat eğitimi gördü. 1950’li senelerda fantastik öyküler ve romanlar yazmaya başladı. 1962’de ilk bilimkurgu öyküsü yayımlandı. 1974 tarihli Mülksüzler’e kadar altı bilimkurgu romanı yazdı.

Bu tarihten sonra farklı zamanlarda bilimkurgu öyküleri yazmakla birlikte romanlarında daha ziyade yarı gerçekçi/yarı fantastik temalar işledi. Kısa hikâye, deneme, şiir, çocuk kitapları ve roman türlerinde eserler veren Le Guin’in aldığı çok sayıda edebiyat ödülü içinde Ulusal Kitap Ödülü, beş kez Hugo ve beş kez Nebula Ödülü, Kafka Ödülü ve PEN/Malumud Ödülü yer alıyor. Halen Portland, Oregon’da yaşamaktadır. Türkçede Mülksüzler ile başladığımız LeGuin edebiyatı, okurdan gördüğü alakayla birlikte geniş bir koleksiyon oluşturdu. “Yerdeniz” dizisi, yazarın ilk dört kitaptan on yıl sonra yazdığı Öteki Rüzgâr’la bir beşleme halini aldı. Kısa hikâyelerden bir araya gelen Yerdeniz Öyküleri de beşlemeyle aynı coğrafyada geçmektedir. LeGuin’in düzyazılarını merak eden okurlarımıza, edebiyat konulu makale ve denemelerini bir araya getirdiğimiz Kadınlar Rüyalar Ejderhalar başlıklı seçkiyi öneriyoruz.

Bilimkurgu okumayan insanlar ve hatta bilimkurgu yazanların bir kısmı, bilimkurguda kullanılan fikirlerin hepsinin uzay mekaniği ve kuantum teorisi ile sıkı bir bağdan ortaya çıktığını ve yalnızca NASA’da çalışan ve video kayıt cihazını programlamayı bilen okurlar için yazıldığını varsayarlar yahut öyleymiş gibi yaparlar. Böyle bir fantazi, yazarların kendilerini üstün hissetmelerini sağlarken, okumayanlara da okumamak için bir gerekçe vermiş olur. Bunu anlamıyorum; teknoloji fobisinin derin, rahat, oksijensiz mağaralarına sığınarak zırlıyorlar. Bilimkurgu yazarlarının da çok azının “bunu” anladığını anlatmaya çalışmanın bir faydası yok bu insanlara. Biz de, videoya “Başyapıtlar Kuşağı”nı kaydetmeye niyetlendiğimiz halde, genelde “I Love Lucy” dizisinin yirmi dakikası ile bir güreş müsabakasının yarısını kaydetmiş olduğumuzu fark ederiz. Bilimkurgu kitaplarındaki bilimsel fikirlerin çoğu ilkokulu bitirmiş herkesin eksiksiz anlayabileceği ve gerçekten bilindik şeylerdir; öte yandan zaten kitabın sonunda kimse sizi bu bilgilerden sınava tabi tutmayacak. Kaldı ki bu yazılanlar fark ettirmeden verilen bir mühendislik dersi falan da değildir. Matematik Şeytanının icadı olan “öykü şeklinde problemler” de değil.

Öykü bunlar. Kendiliğinden enteresan, güzel, insanlık durumuna uygun olan bazı konularla oynayan kurgular yalnızca. Kaba ve kusurlu “bilimkurgu” adında dahi, “bilim”, “kurgu”nun hizmetindedir, “kurgu”nun anlamını tamamlayıcı bir işlevi mevcuttur. Mesela Karanlığın Sol Eli adlı kitabımdaki ana “fikir” bilimsel bir şey değildir ve teknoloji ile hiç alakası yoktur. Burada biraz fizyolojik hayal gücü mevcuttur – bedensel bir değişim. Çünkü uyduruk dünya Gethen’deki bireylerin belli bir cinsiyeti yoktur. Zaman ın çoğunda cinsiyetsizdirler, ayda bir kez k ızışırlar, arada bir kad ın, arada bir erkek olarak. Bir Gethenli hem bir bebek doğurabilir, hem de bir bebe ğin babası olabilir. Şimdi, böyle bir şey uydurmak size ister enteresan, ister uygunsuz, ister heyecan verici gel sin, bunu kavramak yahut roman içinde ima ettiği şeyleri anlamak çok da bilimsel bir zekâ gerektirmez. Aynı kitapta başka bir unsur da bir buzul çağının ortalarında olan gezegenin iklimiydi. Basit bir fikir: Soğuk; çok soğuk; hep çok soğuk. Dallanıp budaklanmalar, karma şıklıklar ve akisler, hayal gücünün ayrıntılara inmesiyle görülmektedir. Karanlığın Sol Eli’nin gerçekçi bir romandan tek farkı, okurdan o an için anlatı gerçekliğinde belirli ve sınırlı bazı değişiklikleri kabul etmesinin istenmesidir. Yani iki buzul çağı içindeki ılıman bir iklimde, iki cinsiyetli insanlar içinde Dünya’da (diyelim ki Gurur ve Önyargı’da yahut istediğiniz başka bir gerçekçi romanda) değil de, bir buzul çağında, erdişiler içinde Gethen’de bulunmuş oluyoruz. Bunun yanı sıra her iki dünyanın da hayal ürünü olduğunu hatırlamakta yarar var.

Öğelerdeki bilimkurgusal değişiklikler ne kadar keyifli ve şık olsalar da esasen kitabın doğası ve yapısının gerektirdiği şeylerdir. İster romanda asıl peşine düşülen veya keşfedilen şeyler olsunlar, ister bir metafor yahut sembol görevi görsünler, bu ö ğelerdeki değişiklikler toplum ve karakter psikolojisi çerçevesinde, kurgu tarzında betimlemeler, olaylar dizisi, duygular, imalar ve imgeler yoluyla çözümlenir ve somutla ştırılırlar. Bilimkurgulardaki betimlemeler, varsay ılan ortak deneyimlere hitap eden gerçekçi kurgudakilere nazaran, Clifford Geertz’in deyimiyle bir bakıma daha “yoğun”dur. Ama bunları anlamanın zorluğu, herhangi bir karmaşık kurguyu takip etmenin zorluğundan daha fazla değildir. Gethen dünyası daha az bildik bir yerdir, ama aslında Jane Austen’ın araştırdığı ve son derece canlı bir biçimde somutlaştırdığı iki yüz yıl öncesinin İngiliz sosyal yaşamına nazaran son derece basittir. Her ikisi de sözcükler dışında, yani bunlar ile ilgili okumak dışında şahsen deneyim edinebileceğimiz yerler olmadığından, her iki dünyayı da anlamak için biraz çabaya ihtiyaç var. Bütün kurgu eserler bize başka türlü erişemeyeceğimiz bir dünya sunarlar; bu dünyanın ulaşılmazliği ister geçmişte kalmış olmasından, ister uzak veya hayali yerlerde geçmesinden, ister bizim başımızdan geçmemiş deneyimler ile ilgili olmasından, isterse bizi kendimizden farklı zihinlere götürmesinden kaynaklansın. Bazı insanlara göre dünyalardaki bu değişiklikler, bu tanışık olmama durumu, üstesinden gelinemez bir engeldir; bazılarına göre de bir macera ve zevktir. Sürekli bilimkurgu okumasalar da en azından bir kere hakkıyla bilimkurgu okumaya çalışmış insanlar genelde onu gayri insani, elitist ve kaçışçı bulduklarını söylerler. Bilimkurguların bütün karakterlerinin hem geleneklere uygun olmalarından, hem de olağandışı birer dâhi, uzay kahramanı, süper-hacker, erdişi uzaylı olmalarından dolayı bu kurguların gerçek bireylerin hayatta uğraşmak zorunda oldukları şeylere değinmekten kaçtığını ve böylece kurgunun temel işlevlerinden birini yerine getiremediğini söylerler. Jane Austen’ın İngilteresi bize ne kadar uzak olursa olsun, kitabın içindeki insanlar akla yatkın ve bir şeyleri açıklayıcı gelir – onlar ile ilgili okurken, kendimiz ile ilgili bir şeyler öğreniriz. Bilimkurgunun kendimizden kaçmaktan başka bize sunduğu bir şey yok mu? Naylon karakter sendromu ilk bilimkurgularda gerçekten vardı, fakat yazarlar onlarca senedir karakterleri ve insan ilişkilerini araştırmak için bu edebi türü kullanıyor. Ben bunlardan biriyim. Tamamen hayal ürünü olan bir ortam, belirli bazı özellikler ve fırsatların yaratılması için en uygun ortamdır. Ama çağdaş romanların büyük bir bölümünün karakter romanı olmadığı da bir gerçek.

Yüzyılın bu ucu, Elizabeth yahut Victoria devirlerindeki gibi bir bireysellik çağı değil. Bizim gerçekçi yahut başka türlü öykülerimizde güvenilmez anlatıcılar, dağılmış görüş açıları, çoklu algılayış ve perspektifler bulunur; karakter derinliği ana değer olarak kabul edilmez. Olağanüstü metafor imkânlarıyla bilimkurgu bir çok yazarı bireysellik sınırlarının ötesindeki bu araştırmanın en ön saflarına taşımıştır: Postmodernin yamaçlarındaki Şerpalar gibi. Elitizme gelince, bu sorun bilimperestlikle alakalı olabilir: Teknolojik avantaj, ahlaki bir üstünlük zannediliyor. Yüksek teknokrasi emperyalizmi, kibri yönünden eski ırkçı emperyalizme denktir; teknoloji düşkünleri bilginin/ağın içinde olmayanları, insan eliyle yapılmış doğru gereçlere sahip olmayanları yok sayarlar. Onlar proleterlerdir, yığınlardır, suratları olmayan hiçlerdir. Gerek kurgu, gerekse tarih kitabında hikâye onlarla alakalı değildir. Hikâye, gerçekten etkileyici, gerçektfiyatı yüksek oyuncakları olan çocukların hikâyesidir. Böylelikle zamanla “insan” adı verilen şey, son derece gelişkin ve bi hayli hızlı büyüyen endüstriyel teknolojiye ulaşabilenler diye tarif edilmeye başlanıyor fiilen. “Teknoloji “nin kendisi de bu tür şeylerle sınırlanıyor. Ben, Keşiften önce Amerika Yerlilerinin hiçbir teknolojiye sahip olmadıklarını büyük bir içtenyetle söyleyen bir adamı kendi kulaklarımla duymuştum. Öyleyse fırınlanmış testiler hudayinabittir, sepetler yaz aylarında olgunlaşırlar. Machu Picchu da olduğu yerde bitivermiştir. İnsanlığı, karmaşık bir endüstriyel gelişim teknolojisinin üretici-tüketicileriyle sınırlandırmak gerçekten acayip bir fikir, tıpkı insanlığı Yunanlılarla, Çinlilerle yahut İngilizlerin orta sınıfının üst kesimiyle sınırlandırmak gibi. Biraz fazla sayıda insan dışarıda kalıyor.

Ursula K. Le Guin – İçdeniz Balıkçısı PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu