Stefan Zweig – Kurşun Mühürlü Tren PDF Oku indir
Stefan Zweig – Kurşun Mühürlü Tren PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Stefan Zweig – Kurşun Mühürlü Tren kitabını araştırdık. Ayrıca Stefan Zweig tarafından kaleme alınan Stefan Zweig – Kurşun Mühürlü Tren kitap özetinin yanı sıra, Stefan Zweig – Kurşun Mühürlü Tren pdf oku, Stefan Zweig – Kurşun Mühürlü Tren yandex, Stefan Zweig – Kurşun Mühürlü Tren e-kitap pdf, Stefan Zweig – Kurşun Mühürlü Tren PDF Drive, Stefan Zweig – Kurşun Mühürlü Tren Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.
Stefan Zweig – Kurşun Mühürlü Tren PDF indir Oku
Eskicinin evindeki adam İsviçre, ufacık bir barış adası… Birinci Dünya Savaşının azgın dalgaları, habire kıyılarını dövüyor. 1916, 1916, 1917 ve 1918 senelerı boyunca bu adacıkta hayat, heyecan dolu bir polis romanını andırır. İki ayrı kampa mensup diplomatlar, otellerin süslü salonlarında, birbirlerini tanımaz oluvermişlerdi. Daha düne kadar, ahbapça briç oynayan, karşılıklı eğlentiler düzenleyen, kendileri değildi adeta. Bu adamların yanına, ne idüğü belirsiz bir alay insanın telâşla girip çıktığı görülüyordu: Milletvekilleri, sekreterler, ataşeler, tüccar takımı, peçeli veya peçesiz kadınlar… Hepsinin gizli ödevleri vardı. Hele otellerin önünde kimlere, nelere rastlanmazdı ki… Otomobillerle gidip gelen fabrikatörler, ünlü çalgıcılar, gazeteciler; maksatlarını gizlemeye çalıştıkları belliydi. Gezintiye çıkan veya bir tur atıp dönen insanlara benzemek çabasındaydılar. Çeşitli memleketlerin flamalarını taşıyan gösterişli arabalar da otellerin etrafında pinekler dururdu. Haber toplamak, ondan bundan bir şeyler kapmak… Cümlesinin ortak görevi buydu. Kendi halinde görünen adamlar, dünyayı ihtilâle itecek kadar kuvvetli olabilirler. Bundan dolayı, ayakkabı tamircisinin evinde oturan ufak tefek adam ile ilgili bilgi edinme ve bunu satma gereğini duymadılar. Toplumcu çevreler bile mühim bir bilgi edinmiş değildi. Bildikleri şu kadardı fakat: Bu adam, Londra’ya sığınan Rusların çıkardığı basit, radikal bir gazetenin yazarları içindeydı, Ayrıca, Petersburg ’da adı bile anılmayan silik bir partinin yöneticisiydi. Tuttukları yolun yanlış olduğunu söyleyen ve sert konuşma alışkanlığında olan bu adamla anlaşmak olabilecek değildi. Bu imkânsızlığı, kendi tutumuyla bizzat ispat etmiş durumdaydı.
Şu halde, onunla ilgilenmeye değer miydi? Arada bir, akşamları, daracık bir kahvede, bir takım işçilerle buluşuyor, görüşüyordu. Lakin, bu toplantılara olsa olsa on beş-yirmi kişi katılmaktaydı. Onların da çoğu toy delikanlılar… Habire çay içen, durmadan çekişen bu insanlarla, aynı davranışı huy edinmiş olan öbür Rus sığıntıları içinde ne fark olabilir ki? Eskicinin evinde oturan tıknaz adama aldırış eden yoktu. Vladimir İliç Ulyanov adını taşıyan bu kişiyi ismen tanıyanlar bile öyle azdı ki, koca Zürich’te, hepsini toplasanız fakat otuz-kırk kişi eder. Diyelim ki, elçilikler içinde mekik dokuyan lüks arabalardan biri rastgele onu ezip öldürmüş olsaydı, bütün dünya çapında Ulyanov veya Lenin adına kimse öğrenmemiş bulunacaktı. Gerçekleştirme. 1917 Martının on beşinde, Zürich’teki kütüphane görevlisi şaşırıp kaldı. Çünkü saat dokuza gelmiş, kitaplığın en devamlı okuyucusu hâlâ görünmemişti. Her gün, büyük bir intizamla oturduğu yer boştu işte… Saat dokuz buçuk oldu, onu çaldı, nafile. Adam ortalıkta yok. Tükenmez bir okuma hırsıyla dolu olan bu adam, bir daha kütüphaneye ayak basmayacaktı. Hâlbuki adam, o sabah da, her gün olduğu gibi, kitap okumak üzere yola düşmüştü ama bir Rus önüne çıkmış, Rusya’da ihtilâl olduğunu ona heyecanla bildirmişti. İnanmalı mıydı buna? Lenin, tereddüt içindeydi. Aldığı haberin dehşeti, onu sersemletmişti. Çok geçmeden kendisini toparladı.
Kısa adımlarla, fakat sert bir yürüyüşle göl kenarına doğru ilerlemeye başladı. Gazete satıcısının ve matbaanın önünde bıkıp usanmadan beklemeye koyuldu. Saatler ve günler geçiyordu. Haber doğruymuş meğer. Hemen her gün yeni gelişmeler de olmakta. İnanılır gibi değil. Hükümet değişikliği ile alakalı söylentiler, Çarın tahttan alaşağı edilmesi, karma bir kabinenin işbaşına geçmesi, Duma Meclisi, bağımsız ve özgür bir Rusya, siyasî hükümlüler için genel af haberleri… Bütün bunlar, birbirini kovalayıp duruyordu. Yıllar yılıdır hayalini kurduğu şeyler. Bu uğurda neler gelmemişti başına. Yirmi yıldan beri zindanlar, Sibirya fasılları, sürgünler… Beslediği fikirler gerçekleşmekteydi işte. Adam düşünüyor; savaşta telef olan milyonlarca kişi, boşuna can vermemiş meğer. Harcanan gayretler, sonuçsuz kalmadığına göre… Ölenler, yok yere telef olmamışlar. Yeni bir özgürlük ve adalet ülkesi doğuyor işte. Bu uğurda ölmüş olanlar, kutsal şehitlerdir. Adam, belki ilk defa serinkanlılığını, kaybetmiş durumda.
Kendinde değil adeta. Hâlbuki o, kendine daima hâkim olmasını bilmiştir. Her şeyi, kılı kırka yararcasına hesaplamak huyudur. Sarhoşa dönen yalnız o mu? Cenevre’de, Lozan’da ve Bern’de sığıntı olarak bir takım odalarda bulunan yüzlerce Rus, aynı duygularla, sevinç içinde. Rusya’ya dönebilecekler artık. Sahte evraka, takma adlara da ihtiyaç yok. Çarın hükmettiği bir memleket değil artık Rusya. Dönüşte, ölüm tehlikesiyle burun buruna gelmek yok. O, eskidendi. Şimdi özgür bir vatandaş olarak, özgür bir yurda dönecekler. Hazırlık başladı bile. Hepsi, birkaç süflî parçadan ibaret eşyasını toplamakla meşgul. Gazetelerde, Gorki’nin hani şu ünlü mesajı: «Memleketinize dönün!» Mektuplar, telgraflar gırla gidiyor. Yurdunuza, yurdunuza! Toplanarak, birleşerek… Uğrunda her şeylerini verdikleri, verecekleri bir eser var ortada: Kendi eserleri olan ihtilâl. İşe yeniden koyulmak gerekiyor.
Hayatlarını adayarak. … Ve hayâl kırıklığı Lakin, aradan birkaç gün geçtikten sonra hepsini şaşkına çeviren, dehşetli bir haber yayılmayı sürdürüyor: Rusya’daki ihtilâl, meğer sandıkları gibi bir ihtilâl değilmiş. Halkın ayaklanmasıyla ilgisi yok. Taşıdığı nitelik başka: Saray içinde, yalnızca Çara karşı yapılmış bir darbe! Maksat, Çarı bertaraf etmek ve Almanya ile barış yapılmasını önlemek. Bu uğurda, İngiliz ve Fransız siyasetçileri tarafından düzenlenmiş bir plân. Bu, kendilerini adadıkları, uğrunda ölmeyi seve seve göze aldıkları ihtilâl değil, tam aksine bir hareket; kendi plânlarını yürütmek isteyen savaş fanatiklerinın, emperyalistlerin ve generallerin ortak dalaveresi. Lenin ve ötekiler, nihayet anlıyorlar: Gerçek ve köklü bir ihtilâl yok ortada. Yapılan hareket, Karl Marx ihtilâlinden yana olanların tasarladıkları cinsten değil. Hatta öğreniyorlar ki, Milyukov ve öbür liberaller, gerçek ihtilâlcilerin yurda dönmesini engellemekle görevlendirilmişlerdir. Emirlere uymasını bilenler, bu arada Plehanov, Londra’dan merasimle yolcu edilmekte ve bir savaş gemisine başağı indirilerek yurduna dönebilmektedir. Bunlar, savaşın uzamasını temin hususunda faydalı olabilecek sosyalistlerdir. Derhâl Petersburg’a gönderiliyorlar. Lakin Troçki, İngiltere’nin Halifax’ında alıkonuyor. Öbür radikaller de sınırlarda… İtilâfçı devletlerin giriş-çıkış kapılarında, Üçüncü Enternasyonal’e katılanların tomar tomar listeleri var. Lenin’in ümitleri zayıflamıştır.
Petersburg’a telgraf üstüne telgraf çekiyor. Lakin telgrafların yerine vardığı çok şüpheli. Tapunun da icabına bakılıyor. Zürich’te kimsenin haberi yok, Avrupa’da da olsa olsa birkaç kişi biliyor. Vladimir İliç diye anılan Lenin kuvvetli, enerjik, hedefe bağlı bir kişidir ve büyük bir tehlike kaynağıdır. Bunu, bir de Rusya biliyor. Oldukları yerde çakılıp kalan bu topluluklar, uçsuz bucaksız bir ümitsizliğe kapılmıştır. Londra, Paris ve Viyana’da uzun senelerdır kongreler yaptılar, ihtilâlin plânlarını düzenlediler. Bütün teferruat görüşüldü, uzun boylu tartışıldı. Gazeteler paylaştılar. Böyle bir davranışın zorluklarını, risklerini ve sonuçlarını hem teorik, hem de pratik yönden ortaya koymaya çalıştılar. Hele bu adamın yaşamı, hep bunlarla geçti. Bir belirli fikir üzerinde kafa patlattı. Tasarladığı şeyi kesinlikle şekillendirmeye çalıştı. Şimdi de İsviçre’den çıkmasına izin vermiyorlar.
Bundan dolayı onun çok değer ve önem verdiği ihtilâl, bu kutsal fikir, bir takım kimseler tarafından perişan bir hale getirilebilecek; yabancıların yararına kullanılacak ve amaç kaybolacak. Lenin’in içinde olduğu şu durumla, Hindenburg’un -bir önceki savaş başında- kaderi birbirine benzer. Hem de garip bir biçimde sen kırk yıl, Rusya seferiyle alakalı manevralar yap, tecrübeler edin; sonra, harekete geçilince, sırtında sivil elbise, evinde otur, bu görevi üzerlerine alan generallerin hata ve sevaplarını, ufacık bayraklarla, haritalardan izlemek zorunda kal. Her zaman katı bir gerçekçi ve sapsağlam bir görüş sahibi olan Lenin ümitsiz günler yaşamaktadır. Bazı zaman kendini delice düşüncelere kaptırdığı oluyor. Almanya ve Avusturya üzerinden geçip gitmek üzere acaba bir uçak kiralayamaz mı? Bunu tasarlıyor. Lakin, kendisine kim yardım eli uzatır? Biri uzatmıştı ama sonradan casus çıktı o da. Kaçıp gitmek için, göze almayacağı şey yoktur artık. Oturuyor, bir mektup yazıyor; İsveç’teki tanıdıklarından, kendisine bir İsveç pasaportu temin edilmesini istemektedir. Sorgu sualden kurtulmak için de dilsiz taklidi yapmayı başına koymuştur. Lakin gece kurduğu şeyler, sabahleyin, gün ışığında, uygulama imkânından mahrum plânlar haline geliyor. Bunun yanında, bildiği yalın bir gerçek var: Olumlu bir ihtilâlin başarılması için Rusya’ya dönmesi şart. Siyasî dolaplarda iş yok. Üstelik derhâl dönmesi lâzım Rusya’ya… Ne pahasına olursa olsun…