PDF

Sigmund Freud – Totem ve Tabu – 2 PDF Oku indir

Sigmund Freud – Totem ve Tabu – 2 PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Sigmund Freud – Totem ve Tabu – 2 kitabını araştırdık. Ayrıca Sigmund Freud tarafından kaleme alınan Sigmund Freud – Totem ve Tabu – 2 kitap özetinin yanı sıra, Sigmund Freud – Totem ve Tabu – 2 pdf oku, Sigmund Freud – Totem ve Tabu – 2 yandex, Sigmund Freud – Totem ve Tabu – 2 e-kitap pdf, Sigmund Freud – Totem ve Tabu – 2 PDF Drive, Sigmund Freud – Totem ve Tabu – 2 Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Sigmund Freud – Totem ve Tabu – 2 PDF indir Oku

Psikanaliz görüşünü manevi bilimlere uygulamaya çalışan incelemelerin her iki alana da eşit davranamaması kaçınılmaz bir noksanlıktir. Onun için bu incelemeler uzman kişilerı yüreklendirme, incelemelerinı yaparken kendilerine yararlanacakları düşünceler esinleme görevine özgü kalmaktadır. Bu noksanlık, animizm denen koca alanı incelemeye çalışan böyle bir denemede özellikle kendini şiddetle duyumsatır. Animizm, dar anlamında, ruhla alakalı kavramlar kuramı, geniş anlamındaysa, genelde tinsel varlıklar kuramıdır. Animatizm, yani dışarıdan cansız görünen doğanın ruhlandırılması (canlandırılması), içine animalizmi ve manizmi de alan daha kapsamlı bir bölümdür. Önceleri belirli bir felsefe sistemi için kullanılan animizm terimine bugünkü anlamını veren E. B. Tylor olmuştur. Gerek geçmişte, gerekse zamanımızda yaşayan ilkellerin doğa ve dünya üzerine çok dikkate değer görüşleri kavranmaya çalışılırken bu terimler kullanılmaya başlanmıştır. Bu ilkel insanlara göre dünya insanlara iyilik veya kötülük yapan bir çok ruhsal varlıkla doludur. İlkeller doğa hadiselerinın nedenlerini bu cinlere veya şeytanlara yüklemektedir. Bundan başka yalnızca hayvanların ve bitkilerin değil, cansız şeylerin de bu ruhlarla canlandırıldığına inanmaktadırlar. Bu ilkel “doğa felsefesi”nin üçüncü ve belki de en mühim bir bölümü bize o kadar garip gözükmez; çünkü bugün biz ruhların varlığının sınırlarını çok daraltmış olduğumuz halde ve doğa hadiselerinı kişisel olmayan maddi güçlerle açıkladığımız halde bile, bu felsefeden tümüyle kurtulmuş sayılamayız. O da şudur: İlkeller, insanlar için de diğer şeylerde gördükleri “ruhluluğa” inanıyorlar. Onlara göre, insanlarda da bulundukları yerden ayrılarak başka varlıklara geçebilen ruhlar mevcuttur; bu ruhlar birtakım görünmez etkinliklerde bulunurlar ve bir dereceye kadar bulundukları “bedenler”den bağımsızdırlar.

Başlangıçta ruhlar tıpkı bireyler gibi düşünülürdü; fakat uzun bir evrimle maddi karakterlerini yitirdiler ve daha yüksek bir anlamda ruhlandırma görüşü oluştu. Birçok yazar, bu ruh görüşünün animizm sisteminin ilk çekirdeği, cinlerinse fakat bedenden kurtulmuş ruhlar olduğunu, insan ruhuna benzetme yoluyla hayvanlarda, bitkilerde ve eşyada da ruh olduğu düşüncesinin dünyaya geldiğunu sanmaktadır. Acaba ilkel insanlar, bu animizm sisteminin dayandığı ruh ve beden ikiliği görüşüne nasıl varmıştı? Sanıldığına göre bu görüş, uyku (düş) ve uykuya andıran ölüm hadiselerina bakarak insanları bu kadar yakında zamandan etkileyen bu durumları açıklama çabasının sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Herhalde ölüm bu görüşün ortaya çıkışının başlangıç noktası olsa gerektir. İlkel insan için yaşamın sürekli olarakliği yani ölmezlik apaçık bir şeydi. Ölüm kavramı ardından yaşanan ve fakat ister istemez kabul gören bir kavramdı; çünkü ölüm düşüncesi bizim için bile içi boş ve gerçekliği anlaşılamaz bir kavramdır. Animizm kavramlarının ortaya çıkmasında düşlerde görülen imgeler, gölge, yansıma gibi gözlem ve tecrübelerin oynadığı sanılan rol üzerinde de tartışmalar olmuş, fakat bunlar hiçbir sonuca varmamıştır. Kendisini düşündüren olaylar karşısında ilkel insanın kafasında bu ruh kavramının doğmasında ve sonra bu kavramı dış dünya çapındaki eşyaya kaydırmasında doğal olmayan gizemli bir sır görmemeliy f a k a t b u nla rın a nimiz mle ola n ilgisinin a y rın tısı b a zı t e m el n o k t ala r d a h e n ü z a y dınla tılmış d e ğildir. 2 Bizim psikanaliz incelemelerimiz işe başka bir noktadan ekranlara gelecektır. İnsanlığın, en eski dünya görüşünü sırf “spekülatif” bir bilgi hırsıyla yarattığını sanmamalıyız. Doğaya egemen olmak gibi uygulamayla alakalı gereksinimlerin herhalde bu işte bir payı olmuştur. Onun için animizm sistemiyle birlikte başka bir şeyin daha yürüdüğünü, yani insanlar, hayvanlar, eşya ve bunun yanı sıra cinler üzerinde egemen olma metotlarınin de ilerlediğini görürsek bunda şaşılacak bir şey yoktur. S. Reinach “büyüyle sihir” adını verdiğimiz bu yöntemlere animizmin stratejisi adını vermek istemektedir; fakat ben Mauss ve Hubert ile birlikte, bunları tekniğe benzeteceğim. Acaba büyü ve sihir kavramları birbirinden ayrılabilir mi? Lakin kendi yetkimize dayanarak, dil alışkanlıklarımızın keyfiliklerinden kendimizi kurtarmayı göze alırsak bunu yapabiliriz.

O zaman büyünün temel olarak, belirli koşullar altında insanlara nasıl davranılıyorsa, ruhlara da öyle davranma yoluyla, yani onları hoşnut etme, uzlaştırma, bizi kayırmalarını sağlama, gözlerini senedirma, güçlerini ellerinden alma, kendi istenci altına sokma yoluyla etkileme sanatı olduğunu görürüz. Bütün bunlar yaşayan bireylerin üzerinde etkisi olduğu görülen metotların aynı olan metotlarla yapılmaktadır. Oysa sihir başka bir şeydir; o temel olarak ruhlarla uğraşmaz, bildiğimiz psikolojik metotları kullanmaz, özel araçlar kullanır. Sihrin daha eski ve daha mühim bir animizm tekniği olduğunu rahatlıkla kestirebiliriz; çünkü cinlere karşı davranış şekilleri içinde sihir türünden olanlar da görülmüştür. Bundan başka sihrin doğanın canlılaştırılmadığı yerlerde kullanıldığı görülmektedir. Sihir çok çeşitli amaçlara yarar. Doğa hadiselerinı insanın istencine bağımlı kılar, insanı düşmanlardan ve tehlikelerden korur, insanlara düşmanlarına zarar verme gücü kazandırır. Lakin sihir etkinliğinin dayandığı ilkeler o kadar ortadadır ki bütün yazarlar aynı şeyi görmüştür. Misal verilecek olursa E. B. Tylor’un düşüncesine göre sihri en kısa bir biçimde onun şu kelimeleriyle anlatabiliriz: “Zihinde kurulan bir ilişkiyi gerçekte olan bir ilişki sanmak.” Bu özelliği iki tür sihri ele alarak açıklayalım. Düşmana zarar vermek için kullanılan en yaygın sihir yöntemi bir düşmanın herhangi bir maddeden bir figürünü yapmaktan ibarettir. Tıpkı benzemek şart değildir, hatta herhangi bir şey onun figürü sayılabilir. Bundan sonra bu imgeye ne yapılırsa, nefret edilen aslının başına geleceğine inanılır.

Misal verilecek olursa figür herhangi bir yerinden incitilirse, düşmanın vücudunda ona karşılık olan yer hastalanacaktır. Aynı sihir tekniği, kötülük yapmak için kullanıldığı gibi iyi amaçlar için de kullanılabilir; örneğin kötü şeytanlara karşı tanrılara yardım etmek için de kullanılabilir. Frazer şöyle der: “Eski Mısır’da Güneş-Tanrı Ra her gece karanlık batıdaki yerine battığı zaman, baş şeytan Apepi’nin önderliği altında bütün şeytanlar ona saldırır. Ra, bütün gece onlarla dövüşür ve hatta arada bir karanlığın güçleri mavi Mısır göklerinde onun ışığını karartmak ve zayıflatmak için bulutlar gönderir. Güneş Tanrı’ya bu her günkü savaşında yardım etmek için Thebes’deki tapınağında her gün âyin yapılır. Düşmanı Apepi, mumdan yapılmış korkunç çehreli bir timsah suretinde veya kangallı bir yılan şekiliyle simgelenir ve üzerine şeytanın adı yeşil mürekkeple yazılır. Üzerine yeşil mürekkeple Apepi’nin diğer bir resmi çizilen bir papirüs bir koruyucuya sarılarak resim siyah saçla bağlanır, üzerine tükürülür, taş bir bıçakla üzerine vurularak yaralanır ve yere atılır. O zaman rahip onun üzerine sol ayağıyla yeniden basar ve sonunda onu belirli bir ağaçtan veya ottan yapılmış bir ateşte yakar. Apepi’nin kendisi böylece kesinlikle yok edildikten sonra başlıca şeytanlarının, onların babalarının, annelerinin ve çocuklarının mumdan figürleri yapılır ve aynı biçimde yakılır. Bu ayine belirli efsunların okunması da katılır ve bu ayin yalnızca sabahleyin, öğleyin ve akşam üzeri değil, fırtına koptuğu ve şiddetli yağmur yağdığı veya siyah bulutlar güneşin göz alıcı ışıklarını kapatmak üzere göğü kapladığı zamanlarda da yapılır. Karanlık bulut ve yağmurun şeytanları, figürlerine karşı yapılan kötülükleri kendilerine karşı yapılmış gibi duyumsarlar; hiç olmazsa bir zaman için geçip giderler ve iyilikçi Güneş-Tanrı yengi kazanarak yeniden parlar”. Buna benzer amaçlarla yapılan daha bir sürü sihir işlemi mevcuttur; fakat ilkel budunlar içinde hep büyük bir rol oynayan ve evrimin daha yüksek evrelerinde görülen efsanelerde ve kültlerde kısmen kalan iki sihir şekili üzerinde duracağım, bunlar sihirle yağmur yağdırma ve meyve verdirme sanatıdır. Yağmur sihrinde, yağmura öykünerek ve hatta yağmuru yağdıran bulutlara ve fırtınalara öykünerek yağmur yağdırılır. Bu âdet, “yağmur oyunu oynamak” gibi bir şeydir. Misal verilecek olursa Japonya’nın Ainoları, büyük bir kalburdan su dökerek yağmur yağdırırlar, başka yerlerde büyük bir kaba tıpkı bir gemi gibi yelken ve kürek takarlar, ondan sonra bu kabı köyün ve bahçelerin etrafında sürüklerler.

Toprağın verimliliği için yapılan sihir ise, toprağın üzerinde insanlar içinde cinsel ilişkide bulunmaktan ibarettir. Birçok örnekten bir tanesini analım: Java’nın bazı yerlerinde, pirinçlerin çiçeklenme zamanında, pirinçlerin iyi ürün vermesi için örnek olsun diye köylüler geceleyin tarlalara çıkarak çiftleşirlerdi. Aynı zamanda yasak olan “ensest”in yapılmasının, toprağı zararlı otlarla dolduracağından ve ürün verdiremeyeceğinden de korkulur. Bazı olumsuz kurallar, yani sihirle alakalı sakınma önlemleri mevcuttur ve bunlar da, bir tür sihir şekiline sokulabilir. Misal verilecek olursa Dayak köylerinde köylülerin bazıları yabandomuzu avına çıktıkları zaman, köyde kalanların av boyunca elleriyle yağa veya suya dokunmaları yasaktır, dokunurlarsa bu hareketleri avcıların parmaklarının yumuşamasına ve avın ellerinin içinden sıyrılıp kaçmasına neden olmaktadır. Gilyaklı bir avcı ormanda av peşinde koşarken, çocuklarının ağaç veya kum üzerine resim çizmesi yasaktır. Çünkü sık ormanlardaki patikalar bu resimlerdeki çizgiler kadar karışabilir ve böylece avcının avının yolunu şaşırmasına neden olabilir.

Sigmund Freud – Totem ve Tabu – 2 PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu