PDF

Paul Strathern – 90 Dakikada Nietzsche PDF Oku indir

Paul Strathern – 90 Dakikada Nietzsche PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Paul Strathern – 90 Dakikada Nietzsche kitabını araştırdık. Ayrıca Paul Strathern tarafından kaleme alınan Paul Strathern – 90 Dakikada Nietzsche kitap özetinin yanı sıra, Paul Strathern – 90 Dakikada Nietzsche pdf oku, Paul Strathern – 90 Dakikada Nietzsche yandex, Paul Strathern – 90 Dakikada Nietzsche e-kitap pdf, Paul Strathern – 90 Dakikada Nietzsche PDF Drive, Paul Strathern – 90 Dakikada Nietzsche Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Paul Strathern – 90 Dakikada Nietzsche PDF indir Oku

Friedrich Nietzsche Yaşamı ve Öğretisi Nietzsche’yle birlikte felsefe tehlikeli bir boyut kazanıyor. Gerçi önceden de tehlikeli olmuştu, ama başka nedenlerden dolayı. Nietzsche’den önceki yüzsenelerda felsefe, filozoflar için tehlikeliydi, oysa Nietzsche’yle birlikte herkes için tehlikeli olmaya başladı. Kendisini sonunda zihinsel bir bulanıklığın içine düştü. Geç dönem yazılarındaki söylemleri bunun habercisiydi zaten. Ne var ki tehlikeli fikirleri hastalığının başlangıcından çok önce yaşandı. Nietzsche’nin fikirleri zihinsel bozukluklarıyla bağıntılı değil. Onlar, 20. Yüzyılın ilk yarısında Avrupa için korkunç sonuçlar doğuran ve iflah olmaz belirtileri şimdilerde Balkanlarda ve Doğu Avrupa’da yeniden görülen kolektif bir cinnetin öncüleri oldu. Aslını söylemek gerekirse Nietzsche’nin felsefesi, felsefe olarak adlandırılması pek de haketmiyor. – ister üstinsandan, ister sonsuz geri dönüşten (yaşamımızı mutlak sonsuza dek tekrar ve tekrar yaşayacağımıza dair düşünce) yahut (anlamını Goethe, Napolyon yahut kendisi gibi “büyük adamları” yaratmakta bulan) uygarlığın salt anlamından söz etsin. Her şeyi “Güç İstemi” ile açıklamak ya kolay bir şekildetir veya anlamsız. Freud’un psikoanalitik açıdan mesafeli ve hatta Schopenhauer’in dipsiz kötümserlikleri bile bizleri daha fazla ikna etmektedir. Bir değeri olan her komplo kuramında olduğu gibi, Nietzsche’nin “Güç İstemi”ne dair doktrini de paranoyak eğilimler taşıyor. Kendi felsefesinin aksine, Nietzsche felsefe yapmaya başlayınca iş enteresanleşmeye başlıyor.

O zaman Nietzsche ustalık, ikna kabiliyeti ve keskin zekâ yönünden kendisinden önceki ve sonraki tüm filozoflarla yarışabilir. Eserlerini okuduğunuzda, bizlerde felsefenin gerçekten de mühim bir şey olduğu izlenimi uyanıyor. Tehlikeli olmasının nedenlerinden bir diğeride bu işte. “Güç İstemi”ni salt analitik bir araç olarak kullandığı sürece, bununla, kendisinde varlığını fakat az sayıda birinin tahmin ettiği insani motivasyon öğelerinin izini bulabilmekteydi. Bu motiflerden doğan değerlerin maskelerini düşürdü, onların tarihsel gelişimlerini araştırdı ve bu sayede uygarlığımızın ve kültürümüzün temel taşlarını aydınlattı. Nietzsche, kendisi yazmışçasına yaygınlaştırılan saçmalıklardan az da olsa sorumlu olmasına rağmen, bunların, gerçekte yazdığı şeylerin saptırılmış halleri olduğunu ne kadar tekrarlasak azdır. Gerçekte Nietzsche, faşizmin kendi zamanındaki öncülerini hor görürdü; antisemitizm ise onu tiksindirirdi. Ari Alman ırkından bir araya gelen bir ulusun olabilecek olabileceğine ve hatta bu ulusun efendi ırk olmak için seçilmişlerden olduğu düşüncesini Nietzsche çok gülünç bulurdu herhalde. Eğer otuzlu senelerda halen hayatta (ve ruh sağlığı yerinde) olsaydı -ki bu durumda sekseninde olurdu- kendisini onun halefleri olarak gören bazı diğer Alman filozofların tersine, o zamandaki trajigülünç olaylar karşısında eminiz ki sessiz kalmazdı. Friedrich Wilhelm Nietzsche 15 Ekim 1844’te Sachsen’in Prusya hakimiyeti altında bulunan bölümündeki Lützen’e bağlı Röcken’de dünyaya geldi. Ailesi dindar ve lüteriyen bir ufak esnaf ailesiydi. Soyunda başka birden çok meslekten de olmak üzere şapkacılar ve mezbahacılar da vardı. Lakin büyük babası ve babası devlete sadık ve pietist1 rahipler olmuşlardı. Nietzsche’nin babası, Prusya kralı IV.Friedrich Wilhelm’in sadık bir hizmetkârıydı.

Bu nedenle, ilk oğlu kralın yaş gününde dünyaya gözlerini açtığında, başka bir isimle vaftiz edilme şansı aşağı yukarı hiç yoktu. Bahsi geçen bu üç adamın hepsinin da aklını yitirmiş olması tamamen anlamsız bir rastlantıdan başka bir şey değildir. İlk önce babası Friedrich Ludwig öldü. –yıl 1849. Otopsi neticesinde “beyin yumuşaması” teşhis edildi. Sözüm ona beyninin bir çeyreği “yumuşamış” idi. Tıpta bu tür teşhisler artık geçerli olmamakla birlikte, Nietzsche’nin saygıdeğer biyografları, Nietzsche’nin deliliğini babasından almadığından eminler. Nietzsche’nin çocukluğu Naumburg’ta, “iffetli kadınlarla” dolu bir evde geçti. Bunlar annesi, kız kardeşi, anneannesi ve evde kalmış biraz deli iki teyzesiydi. Belli ki kadınlarla çok erken yaşta yaşadığı bu deneyimler Nietzsche’’in yaşamında izler bıraktı, çünkü biyografisi teyzelerinin yaşantısını görülmektediran kişiliğistik izler tekrarladı durdu. 13 yaşındayken o dönemim her üst düzey yatılı okuluyla yarışabilecek denli iyi ve tanınmış bir eyalet okulu olan Pforta’ya başlar. Öğrenciler bu okulda salt yaramazlıklar yapmanın dışında gerçekten de bir şeyler öğreniyordu. Büyük miktarda dindar ve şımartılmış terbiyesinin bir ürünü olan Nietzsche okulda “ufak Protestan papazı” diye çağrılıyordu ve kendisi derslerinin en başarılı öğrencisiydi. Gelişmekte olan dahiliği günün birinde kendi aklını kullanmasına yol açtı. On sekiz yaşına geldiğinde inancından şüphe etmeye başlar.

Nietzsche’nin keskin zekâsı, içinde yaşadığı dünyanın çelişkilerini görmezlikten gelmesine engeldi. Muhtemelen, başkalarıyla fikirlerini paylaşmıyordu; bu durum, ardındanları da kesinlik kazanacağı gibi, kendisi için tipik bir davranıştı. Nietzsche kendi yolundan gitti ve yaşayan (yahut ölü) aşağı yukarı hiçbir tinin kendisini etkilemesine izin vermedi. Nietzsche on dokuz yaşına geldiğinde, papaz olabilmek için Bonn Üniversitesinde ilâhiyat ve klasik filoloji öğrenimine başlar. Zaten hayat akışı çok önceden “iffetli kadınlar” tarafından plânlanmıştı. Lakin Nietzsche daha şimdiden huzursuzdu: Bilinçsiz bir isyan dürtüsü kişiliğine etki etmeye ve onu değiştirmeye başlar. Bonn’a geldikten kısa bir süre sonra o münzevi okul delikanlısı neşeli ve taşkın ruhlu bir üniversite öğrencisinin en iyi emsallarinden birine dönüşür. Herkesin giremediği özel öğrenci birliklerine girer, dostlarıyla içki içmeye başlar ve öğrenciler içinde yapılan eskrim düellolarına katılır. Kaçınılmaz olarak bir düelloda yara alır ve ritüel gereği düelloya hemen son verilir. Burnunun üzerindeki ufak dikiş izi o günlerden kalmadır. Ne yazık ki bu yara izi ardındanları gözlüğünün altında gizlendi. Ama bu yalnızca ufak bir ara piyesti. Nietzsche bunun yanı sıra şu sonuca vardı: “Tanrı öldü.” Tatilde eve döndüğünde dini ayinleri katılmayı reddederek, bundan böyle asla bir kiliseye adımını atmayacağını açıklar. Bir sonraki yıl üniversitesini değiştirerek Leipzig’e yerleşir ve ilâhiyat eğitim hayatına son vererek klasik filoloji üzerinde yoğunlaşır.

Nietzsche Leipzig’e Ekim 1865’de varır. O ay yirmi bir yaşına basar ve yaşamı üzerine ardından etki edecek iki olay yaşar. Önce, ziyaret ettiği bir genelevde, ardındanları zihinsel bulanıklığına neden olacak frengi mikrobunu kapar. Görünüşe göre – böyle şeyleri hissetmek olabilecekse eğer – Nietzsche birkaç genelev ziyaretinden sonra kendisine frenginin beriştiğini fark etti. Göründüğü hekim kendisinden gerçeği gizler. (O vakitlerda bu adettendi, çünkü bu hastalık halen tedavi edilebilir değildi – aynı ikiyüzlülükle şimdilerde kanser hastalığına kılıflar uydurulmaktadır.) Bu olayın neticesinde Nietzsche’nin kadınlarla olan cinsel ilişkilerine bir son verdiği sanılmaktadır. Lakin felsefi yazılarında kadınlarla alakalı bir çok yüz kızartıcı ve de faydalı kayıtta yer alır. “Kadınlara mı gidiyorsun ? Öyleyse kırbacını unutma.” (Belki de Leipzig’te çok özel türden bir genelevi ziyaret ediyor ve erkeklerin de oraya giderken yanlarına kırbaç almalarının adil bulunacağını düşünüyordu.) Hayatını değiştiren ikinci olay, bir sahaf dükkânına dalışıydı. Nietzsche burada Schopenhauer’in “İstem ve Tasarım olarak Dünya” adlı eserine rastlar. Schopenhauer’in kıssadan hisse çıkaran üslûbu ve bulaşıcı karamsarlığı onu çok derinden etkiler: “Burada her satır vazgeçiş, yadsıma ve kabulleniş çığlığıydı; burada, dünyayı, yani yaşamı ve insan doğasını ürkünç bir muhteşemlikle gördüğüm bir aynaya baktım… Burada hastalık ve şifayı, sürgünü ve sığınağı, cehennemi ve cenneti gördüm.” Şaşılası derecede kâhince olan bu duyumsamalar Nietzsche’yi Schopenhauer felsefesinin bir hayranı yaptı. Nietzsche’nin inanabileceği hiçbir şeyi kalmamıştı.

Schopenhauer’in karamsarlığına (pesimizmine) ihtiyaç duyuyordu ve kendi doğasına tamamen uymasa da, onun dürüstlüğünü ve gücünü keşfetmişti. Pozitif düşünceleri bundan karamsarlığı fakat kuvvetli olduklarında yenebilirlerdi. İleriye doğru giden yol Schopenhauer’den geçiyordu. Lakin Nietzsche’nin düşüncelerinde en belirleyici olan şey, Schopenhauer’in istemin temel rolü ile alakalı tasarımıydı. Bundan yola çıkan Nietzsche, sonunda Güç İstemini geliştirdi. 1867^de Nietzsche bir yıllığına Prusya ordusuna çağrılır. Belli ki askeri yetkililer onun aşırı büyük boyutlu askeri bıyığından etkilendi, çünkü Nietzsche kendisini süvari topçu alayında bulur. Bu bir hataydı. Nietzsche’nin kararlılığı büyüktü, fakat yapı itibariyle acıma duygusu uyandırabilecek denli yumuşak huyluydu. Ağır bir kaza geçirdikten sonra Prusyalıların geleneklerine uygun bir tavır sergileyerek, hiçbir şey olmamışçasına atını sürmeye devam eder. Ama asker Nietzsche kışlaya geri döndüğünde bir aylığına hastaneye yatırılır. Daha sonra gayet ve iyi niyetini ödüllendirmek için çavuş rütbesine terfi ettirilerek evine gönderilir. Bunun yanı sıra tekrar Leipzig’te üniversiteye devam eden Nietzsche, son kırk yılda yetiştirdiği en iyi öğrencisinin Nietzsche olduğunu düşünen profesörünün takdirini kazanır. Ne var ki her geçen gün filolojiden ve yaşamın gerçek ve acil yanıt bekleyen poblemlerina karşı sergiledikleri kayıtsızlıktan dolayı filologlardan soğumaya başlar. Nietzsche’ye göre filoloji, “bir budala yahut salak tarafından döllendirilen felsefe tanrıçasının bir hilkat garibesi” idi.

Ne yapması gerektiğini bilemiyordu. Kararsızlık ve çaresizlik içersinde bunalarak, kimya öğrenimi almayı ve “ilâhi kankan” dansını ve “sarı yavşan otu zehrini” denemek için bir yıllığına Paris’e yerleşmeyi bile düşünür. Tam bu arada, gizlilik içersinde Leipzig’te bulunan besteci Richard Wagner ile tanışma şansını elde eder. (Wagner yirmi yıl önce devrimci tahrikleri yüzünden sürgün edilmiş ve aşırı uçlarda seyreden siyasi görüşleri solda sağa kaymış olsa da, yetkililer sürgün kararını iptal etmişti.) Wagner, Nietzsche’nin babasıyla aynı yaştaydı ve bizlere aktarılan kaynaklara göre ona şaşılası derecede benziyor olmalıydı. Nietzsche, bilinçsizce de olsa çaresizlikle bir baba figürü arıyordu. Şimdiye dek hiçbir ünlü sanatçıyı şahsen tanımamıştı. Aynı zamanda, tasarımları kendi tasarımlarına bu denli uyan hiç kimseyi de tanımamıştı önceden. Wagner’le paylaştığı kısa bir süre içersinde Nietzsche onun Schonpenhauer’e olan derin sevgisini keşfeder. Wagner göz alıcı bir filozof olan bu genç adamın kendisine duyduğu hayranlıktan etkilenir ve ortaya tüm hünerlerini döker. Bunun yarattığı etki zaman geçmeksizin tepkisini aldı ve Nietzsche’nin duyduğu hayranlık git gide derinleşti. Nietzsche en az operaları kadar enteresan ve olağanüstü olan bu büyük besteciden fazla etkilendi. Nietzsche iki ay sonra İsviçre’deki Basel Üniversitesinden klasik filoloji kürsüsünde profesör olmak üzere davet aldı. Henüz yirmi dört yaşındaydı ve doktorası bile yoktu. Filolojiye karşı geliştirdiği olumsuz düşüncelerine rağmen bu öneri kendisi için geri çevrilebilecek cinsten değildi.

Nisan 1869’da Nietzsche Basel’de ki görevine başladı ve filoloji dersleri yanında felsefe dersleri de verdi. Yapmak istediği şey, her iki disiplini, yani estetiği ve klasik çağ öğrenimini birbirleriyle bağıntılı hale getirmek ve bundan hareketle, uygarlımızın zayıf noktalarını irdeleyebileceği bir alet geliştirmekti – daha mütevazı bir şey değil. Kısa bir zaman zarfında üniversitenin yeni yıldızı oldu. Rönesans’ı tarihsel bir dönem olarak niteleyen ilk kişi olan büyük kültür tarihçisi Jacob Burchardt ile tanıştı. O, Basel’de ki profesörler içinde Nietzsche ile aynı tinsel düzeyye sahip olan tek kişiydi. Burchardt büyük bir olasılıkla, Nietzsche’nin yaşamı boyunca saygı duyduğu tek kişiydi bunun yanı sıra. Eğer o zamanda, soğuk bir patrisyen olmasaydı, Nietzsche’nin yaşamında pekala bir istikrar faktörü olabilirdi. Ama zaten baba rolü etkisi, Nietzsche’yi istikrara kavuşturmanın ötesinde her şeyi yapan başka bir adam tarafından üstlenilmişti.

Paul Strathern – 90 Dakikada Nietzsche PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu