PDF

Güney Dinç – Aydınlığa Mektuplar PDF Oku indir

Güney Dinç – Aydınlığa Mektuplar PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Güney Dinç – Aydınlığa Mektuplar kitabını araştırdık. Ayrıca Güney Dinç tarafından kaleme alınan Güney Dinç – Aydınlığa Mektuplar kitap özetinin yanı sıra, Güney Dinç – Aydınlığa Mektuplar pdf oku, Güney Dinç – Aydınlığa Mektuplar yandex, Güney Dinç – Aydınlığa Mektuplar e-kitap pdf, Güney Dinç – Aydınlığa Mektuplar PDF Drive, Güney Dinç – Aydınlığa Mektuplar Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Güney Dinç – Aydınlığa Mektuplar PDF indir Oku

Her sabah elinize aldığınız gazetenin “Okuyucu Mektupları” bölümünü aradığınız oluyor mu? Pek sanmıyorum. Önce birinci sayfadaki büyük başlıkları, ardından ilginizi çeken haberleri okuyorsunuz. Spor sayfasına şöyle bir göz attıktan sonra, “Bakalım bugün hangi soruna değinmiş” diye sevdiğiniz köşe yazarının açtığı söyleşiye katılıyorsunuz. Günümüzde kimi gazeteler pazaryeri gibi. Çok uğraşırsanız belki okunacak daha başka şeyler de bulacaksınızdır. Oysa sizin süreniz tükenmiş olmalı. Gazeteyi katlayıp koşar adım işe, okula yahut başka bir yere gidiyorsunuz. Gün boyu ertelediğiniz okuma isteği akşam eve döndüğünüzde, yorgunluktan uzandığınız televizyonun karşısında uçup gidiyor. Yarın yeni bir gün ekranlara gelecek. Yeni sorunlar, yeni savaşlar, yeni zamlar… Dünkü gazeteyi alışkanlıkla çöp kovasının dibine seriyorsunuz. Okumak dinginlerin işi. Bulmaca çözmeye bile vakit bulamayan kişi, okuyucu mektuplarıyla nasıl ilgilensin? Kaldı ki, artık okurlar da çok az yer bulabiliyorlar kendilerine gazetelerde. Dünya, ünlülerin dünyası. Tarih Baba, hele bir kez birinin yakasına yapışmasın. O artık hiç unutulmuyor.

Çoğumuz dedelerimizin adını bilemiyoruz ama, acımasız savaşçıların, devlet yıkıp devlet kuran politikacıların, yeryüzünü aydınlatan bilgelerin yaşam öykülerini bir solukta anlatabilinmekte. Çağlarına damgasını vuran önderler, iz bırakan sanatçılar, yüzseneler sonra da anımsanıyor; kitapları okunuyor, oyunları izleniyor, yontuları sergileniyor. İnsanlığın değişen ve değişmeyen yargılarını, onların ürünlerine bakarak değerlendiriyoruz. Bir de anımsanmayanlar var. Gösterişsiz, ünsüz, yalın. Okulda, karakolda dayak yiyen, otobüste birbirinin ayağına basan, emekli aylığını alabilmek için banka kapılarında sabahlayan insanlar. Her sabah penceresinden izlerken gönençlendiği ıhlamurların hoyratça budanıp köklenmesine yüreği elvermeyen doğa tutkunu insanlar. Suç işlemedikçe, bir lokomotifin çelik tekerlekleri altında can vermedikçe, gazetelerde adları okunmuyor. Alanları doldurmak için toplandıkları merasimlerde kürsüye tırmanıp söylev vermiyorlar. Çalışıyor, üretiyor, bir o kadar da düşünüyorlar. Yeşilin hiç tükenmediği aydınlık kentlerde onurlarıyla yaşamak istiyorlar. Milyonlarla gelip, milyonlarla gidiyorlar. Acılarıyla umutlarıyla, tepkileriyle arkalarında koskoca yaşamlar bırakıyorlar da, Tarih Baba böylelerinden hiç söz etmiyor. Yeryüzü, gerçekte anımsanmayanların dünyası. Tarih Baba ‘nın doygun belleğinde yer bulamamak kimsenin umurunda değil.

Yaşam doludizgin koşuyor. Yanlışlıklar, haksızlıklar birbirini kovalıyor. Bunların karşısında susmak, insanın doğasına aykırı. Sorunları dost söyleşilerinde tartışmak, çözümsüzlükleri aşmaya yetmiyor. Toplumsallaşmak gerekiyor. İşte o zaman sokakları dolduran çok sesli kalabalıkların örtemediği acı gerçek su yüzüne çıkıyor. Çağdaş insanın önlenemeyen yalnızlığı… Günümüzde toplumsallaşmanın süzgeçlerinden geçebilmek çok güç. Artık insanlar eski çağlarda olduğu gibi geniş alanlarda tartışıp ortak yargılara varamıyorlar. Yakınmaları, önerileri yöneticilere doğrudan ulaşamıyor. Toplumlar, örgütleriyle soluk alıyorlar. Örgütlerde amaç dışı sapmalar olunca, bireyin yalnızlığı daha da artıyor. Siyasi partiler, bir yerlere tırmanma kavgası verenlerin tekelinde. Orada düşünceler değil, yandaşlar yarıştırılıyor. Sendikalar, dernekler, kimi kuruluşlar, yıllanmış yöneticilerinin ekmek teknesi. En yalın istemler, yerlerinden olma korkusunu yüreklerinden atamayan örgüt yöneticilerinin sert tepkileriyle bastırılıyor.

Böylesine bozbulanık kaygan mekanlarda, duru düşüncenin tutunacak yer bulması olanaksız. Kişi zaten, kamu organları önünde işin başında yenik düşmüş. Sesini duyuramamış, sözünü geçirememiş. Sokaktaki adamın, köşe yazarları gibi her sabah gazetesinde düşüncelerini açıklayacağı bir yeri de yok. Hangi telden çalacağını bilemeyen yazarın yorgun dizgelerinden konu bulma sıkıntısı çektiğini izlerken, dert yüklü birinin susup kalması dayanılacak şey değil. Basının iletişim gücü, okurları da harekete geçirmiş. Yayın yoluyla sağlanan toplumsallaşma, suskunluğu aşmak isteyen kimi bireylerin umut ışığı olmuş. Okuyucular gazetelere gönderdikleri mektuplarda yalnız kişisel yakınmalarını iletmekle yetinmemiş, çok geniş alanlara yayılan öneri, eleştiri ve saptamalarıyla, insanlığın anı defterini tutmuşlar. Bugün çoğumuz gazetelerdeki okur mektuplarıyla belki yeterince ilgilenemiyoruz. Lakin geriye dönük bir araştırma, karşımıza enteresan ve bir o kadar da düşündürücü görüntüler koyuyor. Tarih Baba’ya inat, yakın geçmişin insan dokusunun çeşitliliğini okuyucu mektuplarında buluyoruz. Yalın bireylerin oluşturduğu mozayiğin kıvrımları içinde dolaşırken, “Neden bu ikazlara zamanında gereken ilgi gösterilmedi de, sorunlar yığınlaşıp sonraki kuşakların başına yıkıldı” diye düşünmekten geri duramıyoruz.

Güney Dinç – Aydınlığa Mektuplar PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu